Malay, Çin, Hint kültürlerini bir araya getiren dev bir pota Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur. Bundan 150 yıl önce küçük bir madenci köyü olan “çamurlu kavşak”, şimdi gösterişli gökdelenlerle geleceği selamlıyor. Alışveriş, eğlence, iş hayatı ve farklı geleneklerin arasındaki uyum onu Asya’nın en önemli metropollerinden biri yapıyor.
Her şarkıda sahnedeki solist değişiyor. Az önce kırmızı elbiseli Çinli bir kadın romantik bir parça seslendirdi. Şimdi ise iki erkek hareketli bir şarkı söylüyor. Yaşları elliyi geçmiş iki çift müziğe kendilerini kaptırmış ortada dans ediyor. Orkestra bir piyanistten ibaret. Loş mekân 1980’lerin tarzıyla dekore edilmiş; şarkılar, piyanist tamamen o yılların estetiğini yansıtıyor. Ama “Çin Gazinosu” adlı mekânın dışında bambaşka bir zaman var. Göğe uzanan yüksek binalarla bezeli, postmodern bir dünya. Şimdiden geleceği yaşamaya başlamış “çamurlu kavşak” Kuala Lumpur…
Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur gösterişli eğlence mekânları ve alışveriş merkezleri, camileri ve gökdelenleri, geniş caddeleri ve tropik ağaçlarla süslü parkları, etnik çeşitliliği, hiç durulmayan hengamesiyle baş döndürücü bir metropol. Yaklaşık 7 milyonluk nüfusuyla Güneydoğu Asya’nın en önemli yerleşimlerinden biri. İnsan, bu manzaraya bakınca kentin sadece 150 yıl önce kurulduğuna gerçekten inanamıyor.
Gündüz bomboş olan sokaklar şimdi dolu, insanı ezen tropik sıcak biraz dağıldı. Çin Pazarı tıklım tıklım, caddelere yayılmış masalarda insanlar bir şeyler yiyor, turistler masaj salonlarının yolunu tutmuş. Gece kulüpleri ve barların dizildiği sokaklar hareketlenmeye başlamış ve bu canlılık sabaha kadar devam edecek. Gökdelenlerin ışıkları akşamı aydınlatıyor, kent bu saatlerde başka bir çehreye bürünüyor.
Geceleri en çok ziyaretçi çeken yerlerden biri de Traders Hotel’in teras katında bulunan Sky Bar. Ortasında bir yüzme havuzu bulunan bar, ünlü Petronas Kuleleri’ne bakıyor. Hava kararınca beyaz bir ışık demetinin sardığı kulelerin manzarası, Kuala Lumpur’da oldukça önemli. Sky Bar’ın bu kadar çok tercih edilmesinin bir nedeni de bu. Bar, kenti incelemek isteyen mimarlar için de cazip bir seyir noktası, mimarlar kimi zaman burada toplantılar da düzenliyor. Türkiye’den Japonya’ya giden ve beş yıldır Tokyo’da yaşayan Murat, bir iş görüşmesi için Kuala Lumpur’a geldiğini söylüyor. “Bir mimar olarak Kuala Lumpur’da iş yapmak beni çok heyecanlandırıyor” diyor, bir yandan da hayranlıkla Petronas Kuleleri’nin fotoğrafını çekiyor. Yeniliklere açık bu dünya metropolünün manzarasına bakınca ona hak vermemek mümkün değil. Malezya’nın petrol şirketi Petronas’a ait kuleler dünyanın en yüksek yapıları arasında ve kentin kuşkusuz en ünlü simgesi.
Her şey 1800’lerin ortalarında bir grup Çinli kalay madencisinin Kelang ve Gombak nehirlerinin birleştiği noktada bir yerleşim kurmasıyla başladı. Burası, stratejik konumu nedeniyle kısa sürede önemli bir kalay toplama merkezi haline geldi. Demiryolunun yapılmasıyla hızla büyüyen kent, 1960’larda İngiltere’den bağımsızlığını kazanan Malezya’nın başkenti ilan edildi. Adının anlamı “çamurlu kavşak” olan Kuala Lumpur, kentlerin tarihi için kısa sayılabilecek bir sürede bir köyden bir başkente dönüşmeyi başardı. Günümüzde Malezya’nın devlet kurumlarının bir kısmı da Kuala Lumpur’un yakınındaki Putra Jaya kentinde bulunuyor.
Kuala Lumpur’un nüfusunun yüzde 45’ini Malaylar oluşturuyor. Çinliler yaklaşık yüzde 40’la ikinci, Hintliler yüzde 10’la üçüncü sırada. Malezya’nın hızlı büyüyen ekonomisi Bangladeş, Vietnam, Endonezya, Tayland ve Afrika ülkelerinden çok sayıda göçmeni de çekmiş. Çalışma vizesi almak için uğraşan Bangladeşli genç, Kuala Lumpur’da hem üniversitede okuyup hem de garsonluk yaptığını söylüyor. Onun gibi diğer göçmenler de kentte ağırlıklı olarak hizmet sektöründe çalışıyor.
Kuala Lumpur’da en kalabalık grup Müslüman Malaylar ama gündelik hayatta bu durum pek hissedilmiyor. Kentin sakinleri bunun nedeninin Müslümanların daha çok resmi dairelerde ya da iş merkezlerinde çalışmasına, sokakla fazla ilişki kurmamasına, evde vakit geçirmesine bağlıyor. Ticaret hayatına Çinliler egemen ve kentin dış mekânlarında en çok onlara rastlanıyor. Çok kültürlülük kentin dokusuna da yansıyor. İslam mimarisi, Budist ve Hindu tapınakları, İngiliz döneminin izleri ve elbette modern yapılar bir arada.
Malezya Ulusal Camii, Jamek Mescidi, Sri Mahamariamman Hindu Tapınağı, St. John Katedrali kentin ünlü ibadethaneleri arasında. Kuala Lumpur’da Taoizm de yaygın bir inanç. Çin Mezarlığı’nın yakınındaki cenaze evlerinin birinde Tao geleneklerine göre düzenlenen bir törene rastlıyoruz. Girişteki kâğıt fenerin üzerinde ölenin adı ve yaşı yazıyor. Merhum, 60 yaşını geçtikten sonra hayatını kaybettiğinden, Çin geleneklerine göre uzun yaşamış kabul ediliyor. Ailesi, âdetlere uygun şekilde cenazeye katılanlara yemek ikram ediyor. Cenazeye yabancıların kabul edilmesi aslında sık yaşanan bir durum değil. Ancak bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrendiklerinde bunun bir uğur işareti olduğunu düşünüyor ve memnuniyetle ağırlıyorlar. Merhumun arkadaşları, ruhun çıktığına inanılan yolculuğu kolaylaştırmak için ayin düzenliyor. Tören, zihnin zinde kalması için hayli yüksek sesle çalınan müzikle devam ediyor.
Gökdelenlere boyun eğmiş gibi görünen kentte size Malezya’da olduğunuzu hatırlatan özelliklerden biri de tropik parklar. Bunların en bilinenleri kuş parkı, kelebek parkı ve orkide parkı. Neredeyse 15 hektar büyüklüğündeki kuş parkında çok sayıda tür bulunuyor; kuşlar insana o kadar alışmış ki kollarınıza konuyor, ellerinizden yem yiyorlar. Şehrin merkezindeki diğer parklar yüksek binaların gölgesinde kalsalar da insana nefes alma imkânı veriyor. Kuala Lumpur’un diğer yeşil alanlarında olduğu gibi Petronas Kuleleri’nin önünde uzanan parkta da spor ve yoga yapanlar eksik olmuyor. Yoga, Kuala Lumpur’da çok yaygın, neredeyse her mahallede yoga okulu var. Ama bizim ilgimizi en çok yaşlıların uyguladığı geleneksel bir tedavi yöntemi olan qigong (çikong) çekiyor.
Bu yöntemi uygulayanlar haftanın belli günlerinde sabahın erken saatinde toplanıyor. Ücretsiz verilen eğitim özellikle ağır fiziksel sıkıntılar yaşamış katılımcılara yönelik. Yaklaşık 70 yaşındaki bir Çinlinin eğittiği kadınlı erkekli bir grup dikkatimizi çekiyor. Bir örnek tişörtleriyle yaklaşık 50 dakika süren bir qigong serisi yapıyorlar. “Şef” diye seslendikleri eğitmenleri çok dinç ve sağlıklı görünüyor. Bundan 10 yıl önce prostat kanseri teşhisi konulduktan sonra durumu hızla kötüleşmeye başlayan şef, qigong serisini büyük bir canlılıkla ve istekle yapmaya devam etmiş. Gruptakiler “Siz onu ilk zamanlarda görmeliydiniz, ayakta bile duramıyordu, en küçük hareketi bile büyük acılara neden oluyordu” diyor. Şefin şu anki dinçliği, hareketliliği ile bu anlatılanlar tamamen zıt.
Birçok ülkede olduğu gibi Malezya’da da insanlar şehir yaşamının getirdiği sıkıntıları hafifletmek için alternatif çözümlere yöneliyor. Malezya Yoga Derneği, gördükleri yoğun ilgiden oldukça memnun. Derneğin başkanı Kuala Lumpurlu Hintli bir kadın; işe önce yoga duruşlarını öğrenmek isteyenlere yönelik eğitimler vererek başladıklarını söylüyor. Talep beklediklerinden daha yüksek olunca eğitmenler yetiştiriyorlar ve ünleri kısa zamanda Malezya dışına kadar yayılıyor. Şimdi bir kısmı Avustralya, İngiltere ve komşu ülkelerden gelmiş 1000’den fazla eğitmenleri var.
Masaj birçok Asya ülkesi gibi Malezya’da da yaygın. Merkezi, Kuala Lumpur’un hemen dışındaki Brickfields’ta bulunan Görme Engelliler Derneği, üyelerinin yaşadığı güçlükleri aşmak, onları ekonomik açıdan güçlendirmek için masaj eğitimi de veriyor. Bu yönde ilk adım derneğin başkanı Bay Meng’den gelmiş. Kendisi de görme engelli olan Bay Meng, 58 yaşında olmasına rağmen yıllardır sürdürdüğü ağırlık kaldırma sporu sayesinde daha genç ve sağlıklı görünüyor. Derneğin tesislerini bize gezdirirken hiçbir engelle karşılaşmaması onun neredeyse gördüğünü düşünmemize neden oluyor.
Bay Meng’in başkanlığındaki dernek, görme engellileri özel bir eğitimle masör olarak yetiştiriyor ve onlara kendi tesislerinde iş olanağı sunuyor. Öğrenciler İsveç, Tai, Tayvan, Bali ve Malay tekniklerinin karışımından oluşan bir masaj uygulamasını ayrıntılı olarak öğreniyor. Erkek uzmanlar yalnızca erkek müşterilere masaj yapıyor. Kadın masaj uzmanları ise kadınlara, isterlerse de erkek müşterilere. Seanslar 30 dakika ile 3 saat arasında değişiyor, süreye bağlı olarak ücret de artıyor. Bay Meng’e göre uzmanlarının görme duyularının eksikliği dokunma duyularına odaklanmalarını sağlıyor, böylece daha iyi bir seans sunuyorlar. Dernekte masaj ücretleri büyük otellerdekilere göre de çok daha ekonomik.
Bukit Bintang, Kuala Lumpur’un en hareketli köşesi, adeta kentin kalbi. Eğlence ve alışveriş merkezlerinin yoğunlaştığı bu kalabalık bölge vitrinlerin, tabelaların parlak ışıklarıyla aydınlanıyor. En çok gözüme çarpanlar ayak şeklindeki tabelalar. Bunların önüne dizilmiş Filipinli, Vietnamlı gençler “masaj, masaj’’ diye seslenerek müşteri çekmeye çalışıyor. Birbirini geçmeye çalışan yüksek binalarla dolu Bukit Bintang’da Malay, Hint, Çin, Japon restoranları da bol bol göze çarpıyor.
Pavilion Alışveriş Merkezi’nin önü elleri poşetli onlarca insanla dolu. Hava o kadar sıcak ve nemli ki biraz serinlemek için ben de içeriye giriyorum. En ünlülerin yanı sıra adını hiç duymadığım onlarca markanın mağazası var. Sadece Japon markalarının yer aldığı bir koridor “Japon Pazarı” olarak anılıyor. Satıcıların çoğu da o ülkeden, insan kendini bir an Tokyo’da gibi hissediyor. Bir diğer ünlü alışveriş merkezi, Petronas Kuleleri’nin altındaki Suria KLCC. O da diğerleri gibi tıklım tıklım, dış ülkelerden gelen müşterilerin oranı da azımsanmayacak düzeyde.
Kentte her keseye uygun mağaza var. Her şeyin ucuzunu bulabileceğiniz yer ise Çin Pazarı. Burası sokak lezzetleriyle de ünlü. Çin yemekleri servis eden lokantalardan birini öğle saatlerinde yine müdavimler doldurmuş. Lokantanın sahibi orta yaşlı iki kardeş yemekleri tabaklara esprili atışmalarla dolduruyor. Babalarından devraldıkları işi gençliklerinden beri sürdürüyorlar. Yıllar içinde müşterileriyle beraber yaşlanmışlar, uzun süredir tanıştıkları için sohbet ediyor, birbirlerine muzipçe takılıyorlar. Sade, gösterişten uzak mekânda ağırlık deniz ürünlerinde. “Gençliğimde buraya gelmeye başladım” diyor müşterilerden biri: “Düşük maaşım öğle yemeklerimde ancak buraya yeterdi. Ama yemekler ucuz ve lezzetli olurdu. Daha sonra uzak yerlerde çalışmaya başladım ama öğlenleri yine hep burada yemek yemeye çalıştım.”
Kuala Lumpur belki tam da bu. Burada hayat dünyayı hayran bırakan dev yapıların gölgesinde, yıllardır vazgeçilemeyen küçük lokantalarda sohbet ederek geçiyor. Işıltılı bir geleceğin umuduna eski anıların sıcaklığı eşlik ediyor. Bunu ancak bu kadar çok rengi, zenginliği, düşünceyi bir araya getiren Kuala Lumpur başarabilirdi…
Yazı: Yunus Emre Aydın / Fotoğraf: Umut Kaçar
Fotoğraf: Dünyanın en yüksek binalarından Petronas Kuleleri, Kuala Lumpur’un simgesi durumunda. Traders Hotel’in teras katında bulunan Sky Bar, yüksekliği 450 metreyi aşan kulelerin benzersiz manzarasına sahip; mekânı müşterilerin gözünde cazip kılan özelliklerden biri de bu.
Atlas Eylül 2012 / Sayı 234
Foto Galeri
[Not a valid template]