Dünyada giyim için üretilen yünün yüzde 90’ını sağlayarak en büyük üretici olan Avustralya’nın güneydoğusunda, Sidney’e yaklaşık 260 kilometre mesafedeki Mudgee kasabasındayız. Cudgegong Nehri Vadisi’nde yer alsa da kurak bir iklime sahip olan kasabanın nüfusu sadece 11 bin, ama çok geniş arazileri var. Üzüm bağları ve koyunların otlatıldığı uçsuz bucaksız meralar, yörenin tipik manzarasını oluşturuyor.

Tüm dünyadan moda ve giyim endüstrisindeki otoritelerin kıyafet için en kaliteli olarak kabul ettiği Avustralya merinos yünlerini yerinde incelemek amacımız. Yüne bu mükemmelliği kazandıran koşulları inceledikten sonra bu yünlerin geleneksellikle ustalığın harmanlanarak ipliğe dönüştürüldüğü İtalya’da Borgosesia kasabasındaki tarihi fabrikayı ziyaret edeceğiz. Üst kaliteye sahip yün ipliklerin, Samsunlu kadınların elinde kusursuz trikoya dönüşümünü inceleyeceğimiz Kavak ilçesi ise son durağımız olacak.

Koyunlar, çiftliğin kırpma işleminin yapılacağı bölümüne alınıyorlar. Kırkıldıktan sonra dezenfektan bir sıvıyla yıkanacaklar.

AWI’nin merkez ofisi, Sidney’deki The Rocks isimli tarihi mahallede. Burada yün üretimiyle ilgili önemli kararların alındığı toplantı masasında şirketin CEO’su Stuart McCullough ile konuşuyoruz. Avustralyalı çiftçilerin oluşturduğu bu organizasyonun başka tarım ülkelerine de örnek olması gerektiğini söyleyince başlıyor anlatmaya:

“Tarımı desteklemede Avustralya’nın uzun bir geçmişi var. Bu şekilde desteklenen tek topluluk biz değiliz. Bunun geçmişi 1950’lere kadar gidiyor. İster buğday, ister pamuk, ister şeker yetiştirsinler, ya da hayvancılık yapsınlar, Avustralyalı çiftçilerin hepsi şuna karar vermiş: Kazançlarından az da olsa pay ayırarak ürünlerinin daha çok geliştirilmesinden ve pazarlanmasından emin olmak. Dolayısıyla Avustralya genelinde başka alandaki çiftçilerin de oluşturduğu organizasyonlar var. Ama yün yetiştiriciliğinde dünyaya baktığımızda tek olduğumuzu görüyorum. Başka ülkelerde çiftçilerin böyle pazarlama ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin daha iyi yapılması için katkıda bulunduğu oluşumların sayısı çok değil. Gerçekten bu çalışma şekli, üstünde araştırılmaya değer.”

Gelirlerinin yüzde 2’sini AWI’ye veren çiftlik sahiplerinin söz sahibi olduğu yönetim sürecinin oldukça demokratik işlediğinin altını çiziyor McCullough:

“Kurumla ilgili her şeye karar veriyorlar. Üç senede bir seçimler oluyor. CEO’yu değiştirebilirler. Beğenmedikleri ya da istemedikleri her şeyi değiştirme hakkına sahipler. Ödedikleri ücretle ilgili bile karar verebilirler. Bu sene yüzde 2 değil de, daha az katkıda bulunmak isterlerse onu da oylamaya sunabilirler, isterlerse hiç de katkıda bulunmayabilirler…”

Avustralya’da yılda 340 bin ton yün üretiliyor. Bugün yünün ortalama fiyatı kilogram başına 16 Avustralya doları, iyi kalitede bir merinos yününün kilosu ise ortalama 30 Avustralya doları. Son birkaç senedir üretim oranları hep sabit, fiyat ise sürekli artıyor. Bunun tek nedeninin talebin artmasından kaynakladığını söyleyen McCullough, yün yetiştiricilerinin bundan oldukça memnun olduğunu söylüyor ve yünlerini satmak istedikleri hedef kitleyi şöyle açıklıyor:

“Daha fazla satacak yünümüz yok, her bir kilogram satılıyor zaten. Yün depolamıyoruz, stoğumuz yok. Bu yüzden ne kadar sattığımızla değil, ne sattığımızla ilgileniyoruz daha çok. Sattığımız ürünü daha da iyileştirmeye ve lüks tüketim markalarına ulaşmaya çalışıyoruz. Moda dünyasının en üstündeki markalara ulaşmak hedefimiz; geniş kitlelere çalışan orta düzey markalara değil. Kilosu 18-32 Avustralya doları arasında olan yünü tasarımlarına entegre edebilecek, elastik yapıda üretime sahip lüks markalara ulaşmak istiyoruz.”

Çiftlikte yaşam

Yaklaşık 2 bin 800 hektar büyüklüğe sahip Grathlyn Çiftliği’nin sahibi Andrew Rayner’ın gün içinde yapılacak çok işi var. Toplamda 6 bini bulan koyunları ve koçları beslemeli, onları meralara çıkarmalı, yeterince süt alamayan kuzuları kontrol etmeli, kırpılmaya götürülecek koyunları TIR’a yüklemeli, kırkma atölyesine gelen koyunların indirilip düzgün kırkıldığından emin olmalı. Daha sonra da kırpılan yünler ayrıştırılıp balyalar halinde paketlenmeli… Ve bu döngü yıl boyunca devam etmeli… Andrew çiftlikte kendisine yardımcı olan çalışanlar olsa da yün üretiminin başından sonuna dek, her bir basamağında kendisi yer alıyor. Ailesi dört nesildir koyunculukla uğraşıyor. 70 yaşındaki babası Max Rayner çiftliğin idaresini ona devretmiş olsa da her gün gelerek rutin işlerini devam ettiriyor. Andrew, hayvanlarla iç içe geçen çocukluğundan itibaren bu mesleğin inceliğini öğrenmeye başlamış: “Kendimi bildim bileli yılın 365 günü çiftlikte, merada, kırkma atölyesinde ya da başka bir yerde hep bu işle ilgili bir şeyler yapıyorum. Bu benim hayatım, gönülden kabul ettim ve burada olmayı ben istedim. Koyunlarla olmayı ve atalarımızdan kalan mirası ve baba mesleğini sürdürmeyi ben seçtim. Kendimi bu işten başka bir iş yaparken düşünemiyorum. Yaptığım şeyden mutluyum. Bu bir seçimdi, hayatımı kesinlikle değiştirmek istemem.”

Andrew, hayvanların sağlıyla ilgili ters giden bir şey olursa, örneğin beslenmelerinde bir sorun çıkarsa hemen anlıyor. Hayvan sağlığı, işin başarısını etkileyen önemli bir faktör olduğu için tüm yetiştiriciler bu konuya hassasiyetle yaklaşıyor. “Herkes en ince mikrona sahip yünü üretmek ister” diyor Andrew ve mesleğinin inceliklerini anlatıyor: “En önemli konu, üstünde çokça durduğumuz genetik. Genetik katkılarla koyunun sahip olduğu yün lifini, yani elyafı en kaliteli hale getiriyoruz. Bu işimizin büyük bir kısmını oluşturuyor. Diğer önemli bir kısım da genetik olarak mükemmel hale gelen koyun yününün, düzgün beslenerek ve hava şartlarından korunarak en iyi şekilde uzamasını sağlamak. Tabii yün üretiminde istenmeyen fakat hayvanın doğal olarak tüyüne karışan ot, tohum, diken gibi maddeleri en az oranda tutmaya özen gösteriyoruz. Bu yüzden bizim için yönetim ve genetiğin kombinasyonu en iyi kalitede yün üretmek.” Embriyo transferiyle ürettikleri “superfine merinos”larla ülke çapında ödüller alan Grathlyn Çiftliği, iki sene önceki bir gösteride superfine merinos koçunu 25 bin Avustralya dolarına satmış.

Kırkma zamanı

Sadece kırkma için ayrılmış büyük bir bölüme gidiyoruz. İçeride koyunları tıraş ettikleri makinelerin vızıltısı, yüksek müzik sesine karışıyor. Makine sesini müzikle bastırmak gibi bir çözüm bulmuşlar. Dışarıda ise gruplar halinde kırpılmayı bekleyen koyunlar var. Üç ayrı noktada üç kişi aynı anda koyunları kırkıyor. Bir koyunun kırkılması ortalama üç-beş dakika sürüyor. Aralarında Andrew ve Max’in de olduğu dört-beş kişi ise koyunlardan çıkan yünü almak için bekliyor. Hayvanlardan parçalanmadan, bir bütün şeklinde kırkılan yün ya da yapağı anında alınarak ortada duran büyük bir masaya yayılıyor. Bir koyundan çıkan yünler bölgelerine göre ayrılıyor. Çünkü koyunun farklı bölgelerindeki yünler farklı kalitede. Omuz, yan ve boyun yünleri, sırt yünlerinden daha değerli. Baş, karın ve bacak yünleri ise en değersizi. Daha sonraki işlemler sırasında eşit yün grupları elde edebilmek için yünler kalitelerine göre ayrılıp düzenleniyor. En sonunda da kalitelerine göre yaklaşık 150 kilogramlık balyalara sıkıştırılıp paketleniyorlar. Üzerlerine de özellikleri yazılıyor.

Kırkma sürecine Avustralya’da kış bitimi olan eylülde başlanıyor. Genellikle her koyun yılda bir kez kırpılıyor. Bir kuzu 11-12 aylık olduğunda kırkılmaya hazır hale geliyor. Bir kuzudan kırkılan ilk yünler değerli. Genellikle merinoslar dört-sekiz kilogram arasında yün veriyor. Andrew kendi çitliklerinde her koyundan ortalama beş kilogram yün aldıklarını söylüyor. Koyun kırkma işi büyük profesyonellik istiyor ve yüksek ücretlerle yapılıyor. Her çiftlik kendi tanıdığı kırkma ustasıyla çalışıyor.

Çiftlikte en büyük yardımcılar ise köpekler. Dost canlısı çoban köpekleri, koyunlar meralara otlamaya çıktığında sahibinin komutlarına göre sürüyü önden ya da arkadan kovalayarak yönlendiriyorlar. Grathlyn’de bu iş için yetiştirilen beş köpekten biri olan Hutch’ı, Andrew’ın verdiği her komutu yerine getirirken görüp heyecanlanıyoruz. Hutch sadece sahibini dinliyor, ben arada komut vermeye çalışsam da sahibinin son verdiği komut neyse onu uygulamaya devam ediyor. Andrew “arkaya” diyor, sürünün arkasına geçip kovalamaya başlıyor ve böylece sürü ileriye doğru gitmiş oluyor. “Nasıl eğittiniz” diye sorunca, “sabır ve tekrar” diye yanıtlıyor Andrew: “Çocuk gibiler, er geç öğreniyorlar.” Çiftlik içinde bir koyunun Hutch’ın üstüne yürüyüp onu kaçırmasına şahit olunca şaşkınlık yaşıyoruz. Meğer koyunlar kendilerini sıkıştırılmış hissederse karşılarındakini kovalayabiliyormuş. Çiftlikte çalışanların yemeklerini pişiren ve diğer işlere yardımcı olan Andrew’un annesi Gai Rayner, “çoğu insan koyunları zeki bulmaz, çünkü tanımıyorlar; aslında yakından tanısalar ne kadar zeki olduklarını ve nasıl tepki verdiklerini görecekler” diyor.

Yün borsası

Avustralya’ya kadar gelip yün çiftliklerini ziyaret etmişken, yün borsasına gidip açık artırmaların havasını solumadan dönmek olmaz. Avustralya’da üretilen yünün yaklaşık yüzde 85’i yün borsasında satılıyor. Ülke genelinde üç ana noktada yün borsası var: Sidney (Yennora), Melbourne (Brooklyn), Fremantle (Bibra Lake). Üreticiler yakın oldukları bölgedeki açık artırmaya yün balyalarını gönderiyor. Uluslararası firmaların anlaşmalı oldukları yün brokerları, firma adına açık artırmaya katılıp firmanın ihtiyacına yönelik yün alımı yapabiliyor. Yennora’daki yün borsasında, açık artırmaların yapıldığı iki büyük oda var. Kapıdan içeri kafamı uzatıp şöyle bir kulak misafiri olduğumda, kürsüdeki yöneticinin peş peşe söylediği sayılar bir at yarışı sunucusunun sesi gibi kulağımdan akıyor. En yüksek fiyatı veren alıcı için tokmak vurulduktan sonra sıradaki yünün satışına geçiliyor ve bu sonsuza dek uzayacakmış gibi geliyor. Yün borsasında uzun vakit geçiren brokerlar artık aile gibi olmuş. Adeta sosyal bir kulüp gibi gördükleri yün borsasının binasındaki kapı ve koridorlarda yemekli dans geceleri afişleri ve futbol takımı duyuruları göze çarpıyor.

Yün, fabrikaya yıkanmış olarak Çin’den geliyor. Yıkanmış ve üzerindeki bitkisel atıklar ayıklanmış yün, orijinal ağırlığının yaklaşık yüzde 30’unu kaybetmiş oluyor. İstenilen renkte boyanan ve kurutulan yün elyafları önce tarama makinelerinden geçiriliyor ve daha düzgün olması sağlanıyor. Daha sonra her bir makinede yün çekilerek inceltiliyor. İstenilen inceliğe erişen yün şeridi, iplik büküm makinelerine yerleştiriliyor. Bükülerek daha da inceltilen ve dayanıklı hale getirilen yün iplik, ideal nem oranına ve tansiyona sahip olduğu kontrol edildikten sonra satışa sunulacak makaralara sarılıyor. Firmanın kilosu 25 ila 150 avro arasında değişen çeşitlilikte iplik koleksiyonu bulunuyor. Genelde 80-85 farklı cins iplik üretseler de en çok talep aldıkları sonbahar-kış koleksiyonunda bu sayı 100’e kadar çıkabiliyor. İplik inceldikçe fiyat yükseliyor, çünkü makinede ipliğin giderek inceltilmesi daha uzun süre gerektiriyor. Ayrıca ince iplik üretmek için tercih edilen yünün fiyatı da daha pahalı.

Biliyor muydunuz?

Kırkma makinesinin mucidi

Yün kırkma makinesiyle ilgili geliştirdiği fikirler nedeniyle tarihe geçmiş bir isim David Unaipon. Bugün 50 Avustralya doları üzerinde resmi bulunan Unaipon, Avustralya paralarında yer alan tek Aborijin. Patent başvurusu için 1909’da yaptığı çizimler de banknotta yer alıyor. Harici enerji kaynağı olmadan sürekli devam eden bir hareket elde etmeyi kafasına koyan Unaipon’un koyun kırkmak için geliştirdiği mekanik el aleti modern koyun kırma aletlerinin de temelini oluşturdu. Güney Avustralya’da 1872’de dokuz çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan ve Avustralya’da bir kitap yayınlayan ilk Aborijin de olan Unaipon’un en ünlü eseri Aborijin Efsaneleri. Araştırma ve üretim yapmak için yeterli parası olmaması nedeniyle birçok fikri boşa giden Unaipon, 1909 ve 1944 yılları arasında bir santrifüj motoru, birçok radyal tekerlek ve mekanik tahrik cihaz da dahil olmak üzere dokuz diğer buluşu için patent başvurusu yapmış.

Samsun’un hünerli elleri

Üretimlerinde sadece doğal malzeme kullanan Hemington, Türkiye’de tasarımlarında en çok yün iplik kullanan markalardan biri. Markanın trikolarının üretildiği Samsun’daki tesislere gidip yün ipliğin nasıl titiz bir operasyonla yüksek kaliteli trikolara dönüştüğüne şahit oluyoruz. Samsun’un Kavak ilçesinde kurulu fabrikada 400 çalışanın yüzde 80’i kadın. Kapıdan içeri girdiğimiz anda önlerindeki tezgâhlarda harıl harıl çalışan, görevlerine göre mavi, kırmızı ve yeşil önlükler giyen kadınlar görüyoruz. Hepsi bir arı kovanındaki görev dağılımı gibi, hem kendi görevlerini yapıyor, hem de en kaliteli ürünü ortaya koymak için koordinasyonu elden bırakmıyor. Bir parçayı bitiren, sıradaki işlem için diğerine veriyor. Almanya’dan ithal edilen örgü makinelerine yün iplik bobinlerinin takılmasıyla başlıyor süreç. Mühendisler makinelerin hafızalarına, istenilen triko modelinin kalıbını önceden girdiği için makineden çıkacak parçalar belli. Makine başında bekleyen kadın çalışanlar, taze çıkan bir trikoyu oluşturan ön, sırt ve kol parçalarının düzgün örülüp örülmediklerini kontrol ediyor. Eğer bir kusur bulurlarsa, kaçıkları tamir etmek üzere özel örgü tekniği kullanan çalışanlara veriyorlar. Bunlara “kaçıkçı” deniyor. Eğer tamir edilebilecek ölçüdeyse kaçıkçılar bunları örüp geri veriyor. Eğer geri dönülemez bir kaçık varsa, o parça ayrılıyor ve asla kullanılmıyor. Trikoyu oluşturacak bu parçalar yıkanıyor ve kurutuluyor ki nihai ölçülerine kavuşsunlar, böylece giyim sonrası bollaşma ya da daralma engellenmiş oluyor.

Örgü bölümüne gelen parçalar, omuzlardan birleştiriliyor, kollar takılıyor ve yaka örülüyor. En çok el emeğine ihtiyaç olan bu bölümde ilmekleri kaçırmamak çok önemli. Dikilen trikolar ütülemeye gidiyor ve trikonun üstündeki kaygan ve pürüzsüz görünüm sağlanıyor. Tüm bu süreçlerde kalite kontrol sistemi her an uygulanıyor. Her işlem sonrası hata var mı diye kontrol ediliyor. Yıkama talimatlarının ve içeriğinin yazılı olduğu ve marka etiketlerinin takıldığı trikolar yine son kontrolden geçiyor. “Kalite kontrol mükemmel ürünü ortaya koymamızda en büyük nedenlerden” diyor markanın bağlı olduğu Texim A.Ş’nin Genel Müdürü Salih Akgün.

İstanbul’da yönetim yeri ve bir fabrikası bulunan firma, tam entegre olarak 2010’da ikinci fabrikasını Samsun’da kurmaya karar vermiş. Fabrika çalışanlarının neredeyse tamamı civar yerleşimlerden. Akgün, “Tamamen bölgeye uygun şekilde kurduk ve düzeni devam ettirdik. Şu anda kadınların kendine özgüveni var, üretmek, bir şeyler yaparak hayata dahil olmak ve eve katkıda bulunmak onları mutlu ediyor” diyor.

Yedi yıldır burada çalışan Nurşen Etli, fabrikanın kurulduğunu belediyenin duyurularından öğrenmiş, kocası emekli olduğu için eve ekonomik katkıda bulunabilmek amacıyla işe girmiş. Çalışma ortamından çok memnun olduğu için kızı Elif’e de işe girmesi için ısrar etmiş. İpek, üniversite sınavlarında istediği bölümü kazanamayınca, çok istekli olmasa da denemeye karar vermiş: “Zamanla işimi çok sevdim. Geleceği olan bir meslek, her zaman iş bulunabilir. Ayrıca burada sosyalleşiyoruz. İftar yemekleri, ramazan eğlencesi, yılbaşı kutlaması gibi etkinliklerimiz oluyor, bu işe girmeseydim böyle bir çevrem de olmayacaktı.” Örgü makinelerinde işe başlayan ve fabrikada iki buçuk yılını tamamlayan İpek, işi o kadar hızlı kavramış ki şu anda işe yeni başlayan çalışanlara eğitim veriyor ve üretim şefinin yardımcılığını yapıyor.

Vardiyalarla gece 12’ye kadar üretimin devam ettiği fabrikada çalışanlar, Avustralya’da üretilen ve daha sonra İtalya’da ipliğe dönüşen yünün ellerinde titizlikle kazağa dönüşmesinden ve kendilerine gelir sağlamasından oldukça memnun ve üstün kaliteli ürün ortaya koymanın gururunu taşıyorlar. Yünün uzun yolculuğu onların hünerli ellerinde son buluyor…

Biliyor muydunuz?

Doğanın hediyesi yün

Yün doğal bir ürün, insan saçı gibi iklim şartlarına karşı koruma sağlamak için deri tarafından doğal bir biçimde üretiliyor. Yün temel olarak keratin adlı özel bir proteinden oluşuyor. Çok dayanıklı olan keratin, çevreye karşı bir bariyer görevi görüyor ve böylece koyunları sıcağa, soğuğa, güneşe, rüzgâra ve yağmura karşı koruyor. Yünleri sayesinde koyunlar tüm dünyada, örneğin Moğolistan’da eksi 40 dereceden Avustralya’da 40 dereceye kadar değişen sıcaklıklarda yaşayabiliyor.

  • Yünün inceliği lif çapının mikron cinsinden ölçülmesi ve bir posttaki veya bir yün partisindeki ortalama yün çapının belirlenmesiyle sınıflandırılır. Mikron milimetrenin binde birine verilen ölçü. Yün lifleri 12 mikrondan daha küçükten başlayıp 50 mikrondan daha büyüğe kadar değişen bir çapa sahip olabilir; merinos yün lifleri baremin tipik olarak 12 ila 21 mikron aralığındaki en ince ucunda yer alırlar. Merinos yün lifinin bu kadar ince olmasından dolayı, her merinos koyunu günde 0,3 milimetrelik hızla büyüyen 100 milyon civarında life sahiptir.
  • Havanın ve nemin her iki yönde kumaştan geçmesine izin veren yün, nefes alabilir.
  • Yün doğal anti-statik özellikte, diğer liflerden farklı olarak ıslaklık hissi vermeksizin nem buharının yüzde 30’undan fazlasını emebilen doğal bir özelliğe sahip. Ayrıca giysilerin rahatsızlık verecek şekilde vücuda yapışmasına yol açacak statik elektrik birikme olasılığını en aza indirir.
  • Yün mükemmel yalıtım özelliklerine sahip. Yün aynen koyunun üstünde bulunduğu zamanlarda olduğu gibi yün giysileri giyen kişileri soğuk, sıcak, rüzgâr ve yağmura karşı korur. Bunun nedeni yünün fiziksel yapısının lifler arasındaki havanın büyük miktarını hapsetme kabiliyetidir ve böylece ürünü giyen kişi ile çevre arasında bir tampon ya da koruyucu kalkan görevi görür. Bir mikro iklim yaratan yün termal olarak kendi kendini düzenler; giyen kişiyi hava sıcakken serin, soğukken ılık tutar.
  • Yün doğal alev yavaşlatıcı özelliklere sahiptir. Yünü tutuşturmak veya yakmak zordur. Pek çok sentetik liften farklı olarak yün alev almaz veya yanmaz.
  • Sarkma veya şekil kaybetmeye karşı doğal esneme ve orijinal halini alma özelliklerine sahip olan yün kendini çabucak toparlar. Bunun nedeni yün liflerinin düz olmamaları ve her birinin kıvrım olarak bilinen doğal dalgalanmaya sahip olmalarıdır.