Anasayfa KeşfetKültür İnsan ve meşe arasında

İnsan ve meşe arasında

Özge Çolak

Dumanıyla, eli yüzü boyayan karasıyla, uykusuz geceleriyle odunkömürü üretimi, insanla meşe arasında geçen eski bir öykü. Bursa’nın orman köyü Dağakça sakinlerinin gurur duydukları bir sanat.

YAZI: MUSTAFA TÜRKER ERŞEN / FOTOĞRAFLAR: FATİH ÖZENBAŞ

İçinden duman ve yanık odun kokusu çıkan simsiyah tepeciğin üzerine çıkmış, ayaklarıyla yeri yokluyor Dağakçalı Emin. “Bak” diyor, “buraları yanmış, şimdi de şuraları yanacak, ondan sonra ateş yavaş yavaş alttaki odunlara inecek.” Bütün odunun yanması bir haftayla on gün arası sürüyor. Emin bu süre zarfında tepeyi birkaç saatte bir kontrol etmek, ateşin altlara ilerleyişini adım adım izlemek zorunda. “Gece iki saat uyudum sadece” diyor, ama gençliğinin etkisiyle olsa gerek, çok da yorgun görünmüyor, şaka yapmayı bile beceriyor: “Ben böyle nöbeti ne askerde tuttum, ne de bebek büyütürken…” Koku, duman ve sıcaklık bir yerden sonra yorucu gelmeye başlıyor, biz de tepeciğe dayalı merdivenden geri iniyoruz. İçindeki odunları ağır ağır yakan, burada “ocak” adı verilen siyah yığını arkamızda bırakıyoruz. FOTOĞRAFTA: Odunkömürü köy içinde üretilmiyor. Bu iş için köyün yakınında her ailenin kendi özel tapulu yeri var. Meşe odunları buralarda toplanıyor ve ardından hummalı bir çalışma başlıyor. 

Meşe odunları beş-altı metre çapında bir dairenin üzerinde küçük bir tepe şeklinde çatılıyor. Sonra üzeri toprak, saman ve meşe yaprağıyla hava almayacak şekilde kapatılarak ocak hazırlanıyor.

Odunkömürü üretimi gerçekten zorlu, emek isteyen bir iş. Ama her şeyin yapayının üretildiği bir çağda ondan hâlâ vazgeçemiyoruz, o ateşi bir şekilde hayatımızda tutmak istiyoruz. Artık kullanım alanları azalsa da doğallığı, verimi ve kalitesiyle değer verilen, geleneksel bir kaynak odun kömürü. Kırklareli’nden Malatya’ya birçok yerde üretiliyor ve yöreden yöreye değişen torakçılık, torlukçuluk gibi isimlerle biliniyor. Üretimde farklı ağaç türleri kullanılabiliyor, ama en uygunu meşe. Bursa’da ise odunkömürü yapımına “ocakçılık”, az önce üstünde durduğumuz tepeciğe de “ocak” deniyor.

Odunkömürü üretiminin yöredeki adı “ocakçılık”. 700 nüfuslu Dağakça’nın büyük bölümü geçimini bu işten sağlıyor. İşleri genelde erkekler yapsa da ailenin geri kalanı, kadınlar ve çocuklar da ocakların hazırlanmasından bitmiş odun kömürlerinin toplanmasına dek her aşamaya yardımcı oluyor.

 

Osmangazi ilçesine bağlı Dağakça ve yakınındaki küçük komşusu Uluçam, yörede ocakçılığı yaşatan son yerler. Dağakçalı İbrahim Durhan “bizim köyümüz 700 yıllık” diyor, “ilk kurulduğu günden beri de odunkömürü yapıyor”. Bu sözler nesilden nesile aktarılan baba yadigârı bir mesleğe, başlıca ekmek kapılarına duydukları saygı ve bağlılığı gösteriyor biraz da.

YEŞİL ÂLEMİN İÇİNDE

Keles yolu, Bursa’nın ormanlarla kaplı dağlarının arasından kıvrımlar yaparak ilerler, insana ferahlık, dünyanın giderek genişlediği duygusu verir. “Dağakça” tabelasından girildiğinde bir de yükselme hissi eklenir buna. Köy yolu döne döne dağlara tırmanırken, sadece sağında ve solunda değil, altında ve üstünde uzanan manzaralara bakınca, insana, yolda gitmiyormuş da uçuyormuş hissi gelir. Artık neredeyse başınızın dönmeye başladığı noktada köyün girişindeki şu yazı yolun bittiğini haber verir: “Dağakça. Odunkömürü vardır.”

Odunkömürünün hammaddesi, Bursa’nın dağlarına yayılan uçsuz bucaksız meşe ormanları. Geleneksel odun kömürü üretiminin devam ettiği nadir yerlerden Dağakça, ilin en yüksek köylerinden biri.

Uludağ’a doğru dalga dalga yükselen silsilelerin bir köşesine sığınmış Dağakça, Bursa’nın en yüksek rakımlı köylerinden biri. Osmangazi Belediyesi Dağakça Hizmet Binası’nın bahçesi, köy içinde insanların buluşma yeri, aynı zamanda dağlara bakan yüksek bir teras. Arkalarda Uludağ’ın küçük zirvesi Keşiş Tepe’nin 2 bin 486 metrelik çıplak zirvesi hemen dikkat çekiyor. Onu çevreleyen ve neredeyse hiçbir insan izinin göze çarpmadığı yeşil âlem, rengini odunkömürünün de hammaddesi olan meşelerden alıyor.

İbrahim Durhan “aralarda çamlar da vardır ama burada ormanın asıl ağacı meşedir” diyor. Köyde küçük çaplı buğday, arpa, mısır ekiliyor, keçi ve koyun besleniyor. Köylülerin kendilerine yetecek kadar bahçeleri ve meyve ağaçları var. Ama yaklaşık 200 haneli ve 700 nüfuslu köyün büyük bölümü, geçimini ocakçılıktan sağlıyor. Geçiniyorlar geçinmesine, ama kendilerinin köye gelen aracılara kilogramını 2 liradan sattığı odunkömürünün marketlerdeki fiyatının 15-20 lira olduğuna da hayıflanmadan duramıyorlar.

“Tamamını okumak için Atlas’ın Eylül 2020 sayısını alabilirsiniz” 

ATLAS EYLÜL 2020

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap