Anasayfa KeşfetKültür Devrimin tuzu: Arc-et Senans

Devrimin tuzu: Arc-et Senans

Meltem

1789 Devrimi’nin sebeplerinden biri olan tuz, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Arc-et- Senans Kraliyet Tuz Fabrikası, tuzun tarih boyunca önemine dair… Atlas 2019 Aralık arşivinden:

Tuz, Fransa’yı 1789 Devrimi’ne götüren nedenler arasında. Devrim öncesinde halkın ağır vergi nedeniyle tuz alamaması, yiyeceklerin bozulmasına ve salgın hastalıklara yol açmıştı. Arc-et-Senans’daki 250 yıllık Kraliyet Tuz Fabrikası o günlerden bugüne miras.

Yazı ve Fotoğraflar: Kansu ŞARMAN

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, bir kral ile bunun üç kızı varmış. Kral bir gün kızlarını yanına çağırmış ve kendisini ne kadar sevdiklerini sormuş. Büyük kızı “dünyalar kadar”, ortanca kızı “ormanlar denizler kadar”, küçük kızı da “tuz kadar” sevdiğini söylemiş. Kral küçük kızının yanıtına çok kızmış, “tuz kadar sevmek de ne demektir, bir baba tuz kadar sevilir mi” demiş ve küçük kızını ülkeden kovmuş.

Prenses yollara düşmüş, uzaklarda bir köye ulaşmış. Orada yaşamaya başlamış. Büyüdüğünde güzelliğiyle nam salmış ve bir kralın oğluyla evlenmiş. Bir süre sonra prenses eşine olanları anlatmış ve kendisini ülkeden kovan babasını yemeğe davet etmişler. Tüm hazırlıklar tamamlanmış, prens ve prenses, konuk kral için muhteşem bir ziyafet hazırlamışlar. Ancak sarayın aşçısına hiçbir yemeğe tuz koymamasını emretmişler. Kızın kral babası gelip ziyafete oturduğunda yemekler art arda gelmeye başlamış. Ancak kral hangi yemekten tattıysa bir türlü lezzet alamamış. Çünkü yemekler tuzsuzmuş, hiç tadı yokmuş. Kral bundan çok mutsuz olmuş. Nedenini sorduğunda prenses, “Sen evvelden kızını seni tuz kadar sevdiğini söylediği için ülkesinden kovmuştun. Ben de tüm yemekleri tuzsuz yaptırdım. Ben senin kızınım” demiş. Kral kızına yaptığından utanarak tuzun ne kadar kıymetli bir şey olduğunun farkına varmış. Ve birlikte mutlu yaşamışlar.”

19’uncu yüzyıl ortalarında Arc-et-Senans’da, Kraliyet Tuz Fabrikası’nı faaliyette olduğu dönemde gösteren gravür.

Shakespeare’in Kral Lear adlı eserindeki kralın en küçük kızı Cordelia’nın hikâyesinde de benzerini okuduğumuz, yıllarca dilden dile dolaşan bu ünlü masalın pek çok versiyonu var. Kral yerine padişahın kızı, veya prensesin ülkeden kovulmak yerine öldürülmesi için avcıya teslim edildiği, ama avcının serbest bıraktığı şeklinde de anlatılıyor. Ama başrolde hep tuz var.

Tuz masalda dürüstlüğü, sadeliği, tokgözlülüğü, tevazuyu ve bilgeliği sembolize ediyor. Tuz aynı zamanda refah, iyi, veya yeni bir yaşamın da simgesi. Bu nedenle ekmek ve tuz ikramı iyi bir gelecek dilemenin yolu olmuş. Yeni bir eve taşınırken kapının eşiği altına tuz konulması da mutluluk dilemenin bir başka yolu. Türkçede “tuz kokmuş”, “tuzluya mal olmak”, “tuzu kuru olmak” gibi pek çok atasözünde yer alıyor. Ancak tuzun yiyeceklere lezzet katmak; iyi dileklerde bulunmak; veya sadelik, adalet, dürüstlüğü temsil etmek gibi geleneksel yerinin dışında tarih boyunca önemli ekonomik ve sosyal görevleri olmuş.

Tuz tarih boyunca koruyucu ve tat verici özelliğinden dolayı birçok alanda kullanılmış. Et ve balığın “raf ömrü” tuz sayesinde uzatılmış, zeytin tuz sayesinde sofrada yenilebilmiş, süt ürünleri tuz sayesinde peynire dönüşmüş ve uzun süre saklanabilir olmuş, sonbahar sebzeleri tuz sayesinde turşuya dönüşmüş ve kışın da yenilebilmiş. Ve daha fazlası; dericilikten ilaç yapımına kadar tuzun 14 bin ayrı kullanım alanı bulunduğu belirtiliyor.

Fransa’da 19’uncu
yüzyılda bir tuzla. Denizden alınan su doğal yolla buharlaştırılarak tuz elde ediliyor.

BEYAZ ALTININ ÖYKÜSÜ

Tarihte salgın hastalıkların yayılması tuzun koruyuculuğuyla önlenmiş. Devletler, imparatorluklar tuz sayesinde halkın ihtiyaçlarını depolayarak gerektiğinde dağıtmışlar. Tuzun eksildiği dönemlerde bu ihtiyaçlar karşılanamamış, kıtlıklar, salgınlar baş göstermiş. Adı çeşitli dönemlerde “beyaz altın” olarak da geçiyor. O kadar ki bazı bölgelerde temel para birimi olarak belli ağırlıklarda tuz çubukları kullanılmış. Hatta Roma Cumhuriyeti’nde ordu mensuplarına ve işçilere yaptıkları işin karşılığı tuz verilerek ödenmiş. Arazilerinde tuzlası veya tuz kaynakları olanlar büyük servete sahip olmuşlar.

Antik dönemde Roma, Çin, Mısır, Bizans; ortaçağda Venedik Cumhuriyeti, kara Avrupası devletleri, Fransa ve Osmanlı; tuzun üretiminden satışına kadar devlet eliyle yapılmıştı. Tuz vergisi devletin en önemli gelir kaynağıydı. Osmanlı’da, tuz çıkarılan tuzlalar miri (devlet hazinesine ait) arazi statüsüne alındı; devletin tekelinde olan tuzlalarda üretimi korumak için yasaklar kondu; hazırlanan kanunnamelerle tuzun ticareti, taşınması, hatta tüketimi denetim altında bulunduruldu ve tuz ihracatı devletin önemli gelir kalemlerinden biri oldu. Arşiv belgelerine göre İstanbul’da sarayda kullanılan tuz, Eflak Prensliği’nden sağlanıyordu. Halkın ihtiyaçları için de yine başta Tuna havzası olmak üzere Rumeli ve Anadolu’daki tuzlalar kullanılmıştı.

DEVRİME GİDEN YOL

Tuzun ülke tarihini derinden etkilediği ülkelerin başında Fransa geliyor. Çünkü 1789’da Fransız Devrimi’ne yol açan nedenler arasında kralın koyduğu vergi nedeniyle halkın artık bedelini karşılayamadığı için tuz alamaması ve gıdalarını tüketemeden bozulması da yer alıyor.

Tuz vergisinin özel bir statüde tutulmasının tarihi nedenleri var: Fransa’da köylülerin kiliseye ödedikleri vergiler arasında (gelir vergisi, kelle vergisi, feodal kira, vd.) tuz vergisi de (gabelle) bulunuyordu. 1500’lü yılların ortalarında krallığın otoritesinin güçlü olduğu kuzey ve merkez bölgelerde tuz vergisi nedeniyle isyanlar çıkmıştı. Krallık yasadışı ticareti engellemek için herkesin ortalama ihtiyacı kadar tuzu krallık ambarlarından almasını zorunlu tutmuştu. Fransız Devrimi öncesinde ise tuzun halka satış fiyatı üretim maliyetinin 20 katına ulaşmıştı. Köylüler gelirlerinin neredeyse yüzde 15’ini tuz vergisine harcıyorlardı. Vergi uygulamasındaki yolsuzluklar da eklenince tuz kaçakçılığı Fransa’nın 18’inci yüzyılda en çok para kazandıran faaliyetleri arasına girdi. Fransız Devrimi’nden önceki yılda, yani 1788’de tuz kaçakçılığından cezalandırılanların sayısının üç bin kişiyi aştığı belirtiliyor. Bu yüzden tuz vergisi de tahsildarları da hiç sevilmezdi. O dönem Fransa’daki iki önemli tuz tesisi bulunuyordu.

İkisi de pek çok tuzla bulunan Franche-Comté bölgesindeydi. Bunlardan biri ortaçağdan bu yana ana tuz üretimini karşılayan Bourgogne Franche-Comté bölgesindeki Salins- les-Bains’deki Büyük Tuz Fabrikası’ydı. Fabrika hammadde olarak bölgeye ismini veren Salins- les-Bains ve Montmorot beldesindeki tuzlu su kuyularını kullanıyordu. Diğeri ise devrimden sadece 10 yıl önce, artan tuz ihtiyacını karşılamak için yine aynı bölgede kurulmuş olan Kraliyet Tuz Fabrikası’ydı (Saline royale). Bu dönemin hem sosyal, hem de ekonomik mirası olarak görülebilecek bir mimariye sahip olan Kraliyet Tuz Fabrikası, 2009 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde ve bir süredir turistlerin ziyaretine açık.

AYDINLANMA ÇAĞI MİMARİSİ

Doubs vilayetine bağlı Arc-et-Senans belediyesinde bulunan Kraliyet Tuz Fabrikası, Kral XV. Louis’nin emriyle dönemin ünlü mimarlarından Claude-Nicolas Ledoux (1736-1806) tarafından 1775-1779 yılları arasında inşa edilmiş. Toplamda 11 ayrı binadan oluşan Kraliyet Tuz Fabrikası, Fransız Devrimi öncesinde yaşanan Aydınlanma Çağı’nın önemli mimarlık temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor.

Faaliyetini sürdürdüğü yaklaşık 100 yıl boyunca Fransa’nın en önemli tuz üretim tesisi olan Kraliyet Tuz Fabrikası yarım daire şeklinde inşa edilmiş. Fabrika kampüsü hem üretim alanlarını, hem de o dönem üretimde çalışan işçilerin yaşadıkları konutları bünyesinde barındırıyordu. Bunlar müdürün evi ve idare binası, doğu ve batı tuz binaları, doğu ve batı işçi binaları, doğu ve batı yatakhaneleri, kooperatif evi, nöbetçi binaları ve nalbant atölyesiydi. İşçilerin konutları, ortak bir salon etrafında odalardan oluşuyordu. Salins-les-Bains bölgesinden yaklaşık 20 kilometrelik bir uzaklıktan getirilen tuzlu su büyük sobalarda ısıtılarak buharlaştırılıyor, böylece tuz elde ediliyordu. Bu işlem için gereken odun ise o dönem Fransa’nın en büyüğü sayılan Chaux Ormanı’ndan sağlanıyordu. 19’uncu yüzyılın sonunda tuz üretimi teknolojisi değişince Kraliyet Tuz Fabrikası verimsiz bir işletme halini aldı ve 1895’te kapatıldı. Bina 1918’de terk edildi; içindeki eşyalar yağmalandı, hatta binanın bir kısmı yandı. Hatta binanın taşları çalınarak satılmaya başlandı.

Sergide, tuz üretiminin nasıl yapıldığı hakkında gravür ve resimler ile üretim döneminden kalma araçların yer aldığı çok sayıda bölüm yer alıyor.

14 YIL SÜREN RESTORASYON

1927’den sonra fabrika il idaresi tarafından satın alındı ve haraya dönüştürüldü. 1982’de, Arc-et- Senans Kraliyet Tuz Fabrikası UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne başvurdu. Ardından büyük bir restorasyon faaliyetine girişildi. 1996’da tamamlanan restorasyondan sonra Kraliyet Tuz Fabrikası’nın eski ihtişamı yeniden ortaya çıkarıldı. Binaların dışı onarıldı, içinin yok olan bölümleri orijinaline uygun biçimde yenilendi. Restorasyon sırasında eski üretim ve işçi binalarının taş kısımları özel olarak temizlendi, eksikleri tamamlandı. Bu restorasyon sonrasında bina 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edildi. Artık bir bölümü otel olarak hizmet veren Kraliyet Tuz Fabrikası binalarının içinde ve bahçesinde, sergiler, festivaller, konserler ve konferanslar düzenleniyor. Sergi sanatçıları, araştırmacı ve sanatçıları ağırlıyor. İdare binasının içinde sürekli olan açık olan bir tuz sergisi bulunuyor. Altı salonun ayrıldığı bu bölümde tuzun tarih boyunca nasıl elde edildiği, Çin’den Amerika kıtasına kadar tuz kaynakları ve üretim tesisleri, tuz tüketimi ve tuzun üretiminin farklı aşamalarını gösteren aletler ve tuz örnekleri sergileniyor. Kraliyet Tuz Fabrikası’nın mimarı Claude-Nicolas Ledoux’ya ayrılan bölümde ise Ledoux’nun çalışmalarına odaklanılıyor.

Atlas Aralık 2019

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap