Akdeniz’in ruhu. Atlas Okyanusu’nun sonsuzluğu. Douro’nun dinginliği. Portekiz’in ikinci büyük kenti Porto hepsinin birleşimi. Ama tanım hâlâ eksik. Yanıtı gezen bizzat bulmalı.
Yazı ve Fotoğraflar: Sezgi OLGAÇ
“Saudade.” başka dillere çevrilmesi mümkün olmayan Portekizce bu melodik ve romantik kelime, geçmişte kalan, kimi zaman da hiç tanışılmamış bir kişiye, yaşanmamış bir zamana duyulan özlemi anlatıyor. Üç kez ziyaret etme fırsatı bulduğum Portekiz’i her geride bıraktığımda, tüm hücrelerimde hissettiğim duygunun da en doğru karşılığı oluyor aynı zamanda.
Douro Nehri, Porto’nun panoramasına damgasını vuruyor.
KENTİ İKİYE AYIRAN DOURO NEHRİ
Porto’nun eteğinde, Türkiye’den gelenlere ve özellikle de İstanbullulara kendini “evlerindeymiş gibi” hissettiren sürprizler de var. Şehri tam ortadan ikiye ayıran Douro Nehri, Haliç ya da Boğaziçi’nde bir yakadan diğerine bakıyormuş gibi hissettiren manzaraların kaynağı. Sait Faik’in “İstanbul’un iki yakasını bir araya getirdiğini” söylediği Galata Köprüsü’nün görevini, Porto’da Dom Luís I (Luiz I) Köprüsü üstleniyor. Bir tarafta UNESCO’nun 1996’da Dünya Miras Listesi’ne aldığı, 2 bin yıllık tarihi olan şehir merkezi, diğer tarafta ise şarap mahzenleriyle ünlü Vila Nova de Gaia var. Vila Nova de Gaia kıyısından Ribeira tarafına baktığınızda evlerin kiremit çatıları, Porto Katedrali’nin çan kuleleri ve tepelerin üzerinde birbiri ardına sıralanmış evleri görünce Galata’yı, Karaköy’ü hatta bizzat Galata Kulesi’ni görür gibi de oluyorsunuz. Ribeira tepelerinde ortaçağdan yadigâr yapıların yanı başındaysa barok mimarinin görkemli örnekleri var. Akıp giden Douro Nehri’nin kıyısında rengârenk, kartpostallardan fırlamışa benziyor manzara.
Porto’yu anlamanın, hissetmenin en iyi yolu da bu evlerin aralarında tıpkı bir labirent gibi dizilen, kâh yokuşlu, kâh merdivenli sokakları yürüyerek dolaşmak. Porto yürüyerek keşfedilmesi çok kolay bir şehir değil belki. Ancak bu sokakların kimisi yolunuzu balkonlarından tertemiz kokuların yayıldığı çamaşırlarla dolu rengârenk köşelere, kimileri de sizi görkemiyle etkisi altına alacak bir katedrale çıkarıyor.
PORTEKİZ’E ÖZGÜ SERAMİKLER: AZULEJO
Porto’daki kiliselere hayran olmak için tek neden mimari stilleri değil. Portekiz’e özgü bir seramik çalışması olan “azulejo” ile kaplanmış cepheleri belki de hepsinden daha çok büyüler Porto’nun ziyaretçilerini. Portekiz’e Mağribiler döneminden yadigâr kalan azulejo, ismini Arapçada “parlak, cilalı taş” anlamına gelen al zulaycha / az-zulayj kelimesinden almış. Portekizliler bu sanatta nakşettikleri insan figürleriyle kendi hikâyelerini anlatıyor.
DÜNYANIN EN GÜZEL TREN İSTASYONU: SÃO BENTO
Porto sokaklarını keşfe çıktığınızda, azulejo ile sadece kiliselerde değil, kimi binalarda, kafeteryalarda ve Avrupa’nın en güzel tren istasyonlarından São Bento’da da karşılaşırsınız. Genellikle beyaz üzerine mavi desenler ince ince işlenmiştir.
Portekiz’in tarihinden zaferler, mücadeleler; Mukaddes Kitap’tan sahneler ve tarih boyunca Portekiz halkının günlük yaşamlarından öyküler Portekiz’in sanatkâr elleri tarafından bu seramiklere işlenmiş; şehrin duvarları geçmişin hikâyelerini anlatıyor. Şehirde azulejo’nun en güzel örneklerini görebileceğiniz yerleri es geçmemek istiyorsanız, Porto Katedrali (Sé do Porto), Igreja do Carmo ile Capela das Almas kiliseleri ve en çok da São Bento istasyonunu ziyaret etmeniz gerekir. Bu listeye azulejo’nun cazibesini art nouveau cephesinin zarafetiyle birleştiren ve benim favorilerimden biri olan Pérola do Bolhã o’yu da eklemenizi önermek istiyorum. Porto’nun geleneksel şarküterilerinden biri olan Pérola do Bolhão’nun girişindeki azulejo da, elinde bir bardak çay ve kahve bitkisi tutan Portekizli kadın figürüyle mitolojik hikâyeleri anımsatan büyüleyici bir güzelliğe sahip.
Porto’ya ilk gelişimde şehre bir zaman tünelinden geçercesine adım atmamı sağlayan São Bento istasyonu, başka özelliklerinden ötürü de üzerinde biraz daha söz etmeyi hak ediyor. Şehrin tam göbeğinde yer alan bu tren istasyonu, adeta UNESCO’nun neden Porto’nun şehir merkezini listesine aldığını anlatan canlı bir kanıt gibi. İstasyona yolcu olarak gelmeseniz bile şehri gezmek için burasını bir başlangıç noktası kabul edebilirsiniz. İnşasına 1900 yılında başlanmış ve 1916 yılında halka açılmış bu tarihi istasyon tüm zarafetiyle, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilere ve Portekizlilere ev sahipliği yapıyor.
Bu eşsiz istasyonu sindire sindire gezip şehrin başka köşelerine doğru yol almadan önce görmeniz gereken bir yer daha var. İstasyonun hemen sağından sapacağınız Rua da Madeira’daki modern bir sanat eseri.
Her biri yerel tasarımcılar tarafından tasarlanmış, el yapımı 3 bin seramikten oluşan bu kolektif eser, Porto’nun yetenekli tasarımcılar bakımından da zengin bir şehir olduğunu gösteriyor. Eserin üzerinde, azulejo’lardan oluşan harflerle bir soru cümlesi yer alıyor: “Quem és, Porto? / Kimsin sen, Porto?” Bu soruyu da cebinize koyduysanız artık Porto’nun kim olduğunu anlamak ve soruya kendi yanıtınızı vermek üzere şehri gezmeye devam edebilirsiniz.
São Bento tren istasyonundan çıkınca sola doğru yürüyenleri caddenin sonuna doğru Dom Luís I köprüsü bekliyor. Yayalara açık olduğu için üzerinde bir yürüyüş yapmak ve Douro Nehri, Ribeira ve Vila Nova de Gaia kıyılarının manzaralarını seyretmek başlı başına bir keyif. 1881 ila 1886 yılları arasında yapılan köprü hâlâ dünyanın en büyük demir kemerine sahip. Nehir üzerinde uzanan bir başka köprü olan Maria Pia ise Eyfel Kulesi’nin mimarı Gustave Eiffel tarafından tasarlanmış.
São Bento istasyonundan sağa doğru yürümeye devam ederseniz, sizi 2 bin yıllık tarihiyle Porto’nun şehir merkezi karşılar. Kendinize, kuleleri şehrin her yerinden görülebilen, Clérigos Kilisesi’ni (Igreja e Torre dos Clérigos) başlangıç noktası olarak alırsanız her biri yürüme mesafesinde, şehre dair keşfedilecek birçok noktayı ziyaret edebilirsiniz.
Bunlardan biri, şehrin en bilindik noktalarından sayılsa da- mutlaka görülmesi gereken, Porto’nun en eski kitapçılarından Livraria Lello. Ziyaretçilerin içeri girmek için yarım saatten fazla sıra beklediği, tıpkı bir müzeye girercesine bilet alarak giriş yapılan bu kitapçı, birçok özelliğiyle bu ününü fazlasıyla hak ediyor. 1906 tarihli bu kitapçının en etkileyici özelliklerinden biri neo-gotik ve art deco stilleri birleştiren mimarisi. Livraria Lello, popüler edebiyatın en bilinen eserlerinden birine de ilham kaynağı olmuş. 90’lı yılların başlarında Porto’da yaşayan İngiliz yazar J. K. Rowling, “tüm zamanların en çok okunan kitap serisi” unvanıyla da anılan Harry Potter serisini yazmaya başladığında Porto’daki bu kitapçıdan esinlenmiş. Livraria Lello’nun üst kata doğru yükselen, kıvrımlı, ahşap oymalarla süslenmiş, büyüleyici merdivenlerinde Harry Potter dünyasına aşina olanlar için Hogwarts’ı görmek hiç de zor olmayacaktır. Sabah açıldığı andan itibaren ziyaretçilerle dolup taşan Livraria Lello’nun en tenha olduğu zaman, kapanmadan önceki son bir saat.
Porto sakinleriyle aynı havayı solumak ve günlük yaşamı gözlemlemek için Mercado do Bolhão pazarını görmek iyi bir seçenek. 19’uncu yüzyıldan beri ayakta olan pazar 2018’den bu yana kapsamlı bir renovasyon geçiriyor. Hiçbir şey için acele etmeyen Portoluları peynir, balık alışverişlerini yaparken, ya da evlerine götürecekleri taze çiçekleri tane tane seçerken görmek için en güzel yer burası. Yenileme çalışmalarının ne zaman bitirileceğiyse henüz belli değil.
Hiçbir şey için acele etmeyen Portoluları peynir, balık alışverişlerini yaparken, ya da evlerine götürecekleri taze çiçekleri tane tane seçerken görmek için en güzel yer burası. Yenileme çalışmalarının ne zaman bitirileceğiyse henüz belli değil.
Portekiz’in ikinci büyük kenti Porto’nun nüfusu yaklaşık 290 bin.
Porto, tüm dünyada kendi adıyla anılan şarabıyla ve Vila Nova de Gaia bölgesindeki mahzenleriyle de anılıyor. 15’inci yüzyılda Douro Nehri’nin suladığı geniş topraklarda yetiştirilen üzümlerden elde edilen şaraplar, buradaki mahzenlerde bekletilip farklı ülkelere doğru deniz yolculuklarına liman kenti Porto’dan başladıkları için şaraba da kentin ismi verilmiş.
Porto o, zamanın yavaş aktığı, kendini size yavaş yavaş açan bir şehir. Meydanlarına dizilmiş gösterişli heykelleri ve yapılarıyla sizi ilk görüşte kendine âşık etmekten çok, keşfettikçe ısınacağınız bir cevher gibi. Porto’nun zamanla ruhunuza işlemesine izin verin. Akdeniz’in ruhuna, Atlas Okyanusu’nun sonsuzluğuna, Douro Nehri’nin dinginliğine, şehrin sürprizlerine ve zamanın ağır ağır akışına kendinizi bırakın… O, tatlı bir hüznü de çağrıştıran sükûnetin keyfini yaşamaya bakın.
PORTO İPUÇLARI
Porto’da ne yapılır, nereler gezilir?
- Portekiz’in sembolik, dillere destan tatlısı Pastel de Nata’yı tadın.
- Bu tatlının yanında Portekiz’in lattesi sayılan galão’yu (sade kahve tercih edenler için bica) yudumlayın.
- Igreja do Carmo’nun azulejo ile süslenmiş cephesini görün.
- Portekiz’in mimari sembollerinden Casa da Música binasını keşfedin.
- A Vida Portuguesa mağazalarında hem tasarımın ön plana çıktığı, hem de klasikleşmiş, nostaljik değerlerini başarıyla bugüne uyarlayan ürünlere göz atın.
ATLAS NİSAN 2020