Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Nobel ödüllü bilim insanı Prof. Dr. Keith Brander, Atlas’ın sorularını yanıtladı. Serkan Ocak, Brander’a iklim değişikliğinin etkilerini ve diğer çalışmalarını sordu.
2007 yılında Nobel ödülünü Al Gore ile paylaşmıştınız. Sizin çalışmanız hangi konu üzerineydi?
Bu ödülü 4. IPCC (Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli) Değerlendirme Raporu ile elde ettim. Al Gore da o yıl çektiği “Inconvenient Truth” (Uygunsuz Gerçek) filmi için aldı.
IPCC raporları iklim değişikliğini anlamamız için önemli bilimsel çalışmalar. Siz bu raporların hazırlanmasına kaç yıl boyunca katkıda bulundunuz?
IPCC çok sayıda üniversite ve ajanslarda çalışmakta olan bilim insanlarını barındırıyor. Bu nedenle “IPCC için çalışıyorum” demek bazen zor. Ben ilk kez 1995 yılında komiteye dahil oldum, dolayısıyla 20 yılı aşkın bir süre çalıştığımı söyleyebilirim.
Öğrencilere sunum yaparken yeni raporunu kısa süre sonra açıklanacağından söz ettiniz. Raporun içeriğini biliyor musunuz?
Kimsenin bu raporu önceden görme izni yok, ancak ben raporun onaylanmamış bir kopyasını gördüm.
Son yayımlanan raporlarda iklimdeki değişikliğini bir buçuk derecede tutmanın zorluğundan bahsediliyordu. Yeni raporda da bunun gibi çarpıcı açıklamalar yer alacak mı?
Hayır, çünkü bu rapor iklim değişikliğinin okyanuslara etkisi ile ilgili. Tam olarak küresel iklim değişikliğinin kendisi ile değil. Raporda daha önce bilmediğimiz ve yeni olan bir açıklama olmamasına rağmen şok edici bazı şeyler var. Raporda bahsi geçen olgular hakkında bilim insanları şimdi çok daha emin konuşuyor. Yeni olan bir diğer şey ise, geçmişte örneğin bir kasırga veya ani sıcaklık değişimi meydana geldiğinde insanlar “Bak, işte bu iklim değişikliği!” dediklerinde bilim insanlarının bu konuda daha çekimser olup “Kasırgalar veya bu gibi durumlar normal şartlarda da gerçekleşebilir, belki yalnızca gerçekleşme sıklıklarında frekans değişimi olmuştur” demesine rağmen şimdiki raporda ise iklim değişikliğinin bu ekstrem olaylarla pozitif bir bağlantısı olduğu hakkında daha eminler.
IPCC bilimsel komitesi kaç kişiden oluşuyor?
Yayımlanmak üzere olan son rapora baktığımda 160 kişiyi gördüm. Dikkatimi en çok çeken şey ise bunun 80’inin kadın bilim insanlarından oluşmasıydı.
Gelecekte tüketebileceğimiz balığın hiç kalmayacağına dair bir umutsuzluğa kaplıyor musunuz? Bunun gerçekleşmesini önlemek için neler yapabiliriz?
Geçen kasım ayında Roma’da gerçekleşen bir toplantıda Prof. Bayram Öztürk’le tanıştım. Balıkçılık hakkında optimistik olmak için nedenler aramaktayım. Aslında bununla ilgili güzel bazı örnekler ve işbirlikleri var. Ben özel olarak bölgesel balıkçılık konusunda yeterli bilgiye sahip değilim. Ancak vurgulamak istediğim bazı örnekler var: Karadeniz’de kalkan örneği gibi. Bir diğeri de Karadeniz’de olmasa da oldukça karizmatik bir örnek olan mavi yüzgeçli orkinos. Bu türlerin stokları iyi bir yönetim sonucu önemli derecede artış gösterdi. Deniz biyologları bunun çok basit bir uygulamayla elde edilebilecek bir sonuç olduğunu vurguladılar ve bu gerçekten oldu. Şimdi, Akdeniz’e kadar göç eden bu balığı Danimarka sularında yakalayabiliyoruz. Yani bu sadece bölgesel popülasyonda bir artış değil, bu sebeple oldukça önemli. Ancak bu mavi yüzgeçli orkinos oldukça özel bir örnek ve bu balık da özel bir tür.
Peki bu basit stratejiler nelerdir?
En önemlisi balık avlamanın en aza indirgenmesi ki bu söylemesi kolay ama uygulaması zor bir şey, çünkü insanlar geleceklerini düşünmek zorunda. Diyelim ki siz bir balıkçısınız ve denizde balık görüyorsunuz, sonra biri diyor ki: “Bir yıl sonra 10 balık yakalayabilmen için bugün yalnızca bir balık yakalaman gerek.” Bu durumda siz çocuklarınızı veya ödemeniz gereken ev kredisini düşünmektesiniz ve bu durumda bugünkü durum ile gelecekteki fırsatlar arasında ilişki kurmak biraz zor. Balık ölümlerini indirgemek gerçekten alınabilecek en basit önlem. Bugün bununla ilgili bildiğimiz birçok örnek bulunmakta. İnsanlar denedi ve bu işe yarıyor.
Greta Thunberg’in BM İklim Eylem Zirvesi’ndeki konuşmasını nasıl buldunuz? İzleyenler gözyaşlarını tutamadı…
Beni etkileyen şey, konuşmasının duygusal olduğu kadar, rasyonel bir içeriğe de sahip olmasıydı. Söylediği şey, problemin veya çözümleri ne olduğuna dair bir tartışmanın olmadığını, yalnızca yaptığımız uygulamalar hakkında bir tartışmanın olmasıydı. Bilimsel çalışmalara parmak basıyordu. Konuyla ilgili altta yatan sebeplerin bilincinde olması nedeniyle gerçekten etkileyiciydi.
Kişisel olarak nasıl bir yaşantıya sahipsiniz? Tüm bu sorunları önlemek adına yaptığınız şeyler var mı?
Bu çok önemli bir soru bence. Hepimizin acı çektiği bir nokta var ki o da bu konudaki inançlarımız ile davranışlarımız arasındaki kopuk bağlantı. Birçok insan iklim değişikliğine inanmakta, ancak ona göre davranmamakta. Ama yine de bunun sebeplerini anlayabiliriz. Ben de yapmamam gereken bazı şeyleri yapmaktayım. Mesela buraya uçakla gelmem gibi… Aslında gelmeden önce treni kontrol ettim ancak görünen o ki bu yolculuk üç dört gün sürecekti ve inanılmaz derecede pahalıydı. Geçmişte davet edildiğim toplantılarda konuşma yapmak için Atlas Okyanusu’nu geçmek yerine bu konuşmaları video kullanarak gerçekleştirdim. Bunu gelecekteki konuşmalarımda daha sık yapacağım. Daha kişisel olarak söz edecek olursam… Vejetaryen değilim ancak bu doğrultuda oldukça hızlı ilerlemekteyim. 25 yıldır arabam yok ve bence bu harika bir şey. Her yere bisiklet sürerek gidiyorum. Yapabildiğiniz kadarını yapabilirsiniz.
Türkiye’deki çevre sorunları hakkında bir fikriniz var mı? İstanbul’u gördüğünüzde ne hissettiniz?
Çok fazla otomobil gördüm. Ben bisiklet sürmenin çok kolay ve rahat olduğu bir şehirde yaşamaktayım. Ne zaman arabaların çok fazla olduğu bir şehre gelsem, oradaki insanların bundan daha iyi bir hayat görmediğini düşünürüm. Bunu kendilerine neden yapıyorlar? Tabii Kopenhag düz bir alan ve bisiklet sürmek için oldukça elverişli.