Anasayfa KeşfetBilim Hawaii volkanları: Ateşten doğan adalar

Hawaii volkanları: Ateşten doğan adalar

Harika Pelin Şengül

Büyük Okyanus’un ortasında Hawaii Takımadaları’nın yükselmesine neden olan volkanik süreçler devam ediyor. Doğal güzellikleriyle ünlü adalarda bir yandan da yanardağlar coğrafyayı değiştirmeyi sürdürüyor.

Üstteki fotoğraf: Takımadaya adını veren Hawaii Adası’ndaki Kalapana yerleşimi ve çevresi, 1990’da büyük ölçüde Kīlauea volkanının lav akıntılarının altında kaldı. Yeni bir kıyı şeridinin oluşmasına da yol açan lavların ilerleyişi bugün bölgede hâlâ izlenebiliyor.

Yazı ve fotoğraflar: Mehmet İlbaysözü

Ufukta, okyanusun tam kıyısındaki kraterden çıkan yoğun duman ve etrafa saçılan kaya parçaları, yaklaştıkça daha belirgin hale geliyor. Adım adım ilerliyor, sonunda Kīlauea’nın sahildeki dumanlı kraterine iyice yaklaşıyorum. Hızla etrafa saçılan kaya parçalarına hedef olmamak için patlamanın ve rüzgârın yönüne dikkat etmek gerekiyor. Gözlerimin önünde bir adanın kıyı şeridi değişiyor, sıcak lav hiç yorulmadan okyanusu dolduruyor. Tuhaf bir duygu. Lavların çağlar boyunca coğrafyayı değiştirdiği, yeni adalar oluşturduğu ve mevcut adaların sınırlarını genişlettiği bir bölgedeyim. Mavi çölün kızgın vahası Hawaii Takımadaları’nın en genç volkanı Kīlauea püskürüyor, lavlarını Büyük Okyanus’a akıtıyor ve içinde bulunduğu Hawaii Adası’nın üçgene benzer sınırlarını genişletiyor.

Hawaii Adası’nın yedide birini kaplayan Kīlauea, 1983 Ocak’ından 2018
Ağustos’una kadar neredeyse aralıksız püskürmüştü. Nisan 1987’de volkanın
lavları, yolları yakıp geçerken görülüyor

Takımadaların en büyük adası Hawaii’yi, yakın zamanda püsküren dünyanın en büyük volkanı Mauna Loa’nın da aralarında bulunduğu beş volkan doğurmuş. Lav yarıkları bu beş volkanı (Hualalai, Kīlauea, Kohala, Mauna Kea ve Mauna Loa) birbirlerine bağlıyor. Hawaii dilinde “en çok yayılan” anlamına gelen Kīlauea’nın bir merkez krateri var, bir de lav yarıklarında oluşan daha küçük kraterleri. Yanardağ ve lavlardan bahsedince akla önce yaşamın yok oluşu geliyor, ancak Dünya’nın bu olağan aktiviteleri aynı zamanda bereket de getiriyor. Bir kalkan volkanı olan Kīlauea’yı sarmalayan uçsuz bucaksız arazide çeşitli bitkilere, fidanlara, küçük koruluklara, ormana dönmeye yüz tutmuş ağaç topluluklarına rastlıyorum. Yaşamla ölüm iç içe geçmiş bu coğrafyada. Katılaşmış lav, zamanla bitkiler için bereketli bir toprağa dönüşmüş. Sis basmış yaylalardan keskin okyanus uçurumlarına, tropik sahillerden lav çöllerine, eğrelti otu ve bambu ormanlarından karlı zirvelere volkanlar tüm adayı yabanıl bir güzellikle bezemiş.

 Kilauea’nın lavları Kalapana yerleşimini büyük ölçüde yok etmişti. Bir kamyonet o günlerde lavların arasında çaresizce sıkışıp kalmış. Hawaii Volkanları Ulusal Parkı sınırları içindeki Kīlauea’nın aktif bölgesine ulaşım, görevliler tarafından denetleniyor, çünkü bölgedeki volkanik etkinlik bugün de hayati risk barındırıyor. Yanlış bir rotada yürümek ya da altından sıcak lav akan zayıf bir bölgeye adım atmak ölümcül kazalara neden olabilir

Hawaii dilinde Waiānuenue olarak anılan Gökkuşağı Şelalesi, Hawaii Adası’nda, Hilo şehri yakınında. Eski bir Hawaii tanrıçası olan Hina’nın evi olduğuna inanılan şelale, bir lav mağarasının üzerinde bulunuyor.

1959’da 50’nci eyalet olarak ABD’ye katılan Hawaii, anakaranın 3 bin 857 kilometre açığında bulunuyor. Büyük Okyanus’a dağılmış 132 irili ufaklı volkanik noktacık… Anakaradan bunca uzaktaki bir coğrafyanın kendine özgü yönleri var kuşkusuz. ABD’nin San Francisco şehrinden kalkan gemi, Hawaii eyaletinin başkenti Honolulu’ya yanaşıncaya dek bir şeylerin eksikliğini hissediyor, ancak bir türlü adını koyamıyorum. Sonunda farkına varıyorum: Etrafta martı yok! Evet, anakaradan bu kadar uzağa uçamadıkları için Hawaii’de martı görülmüyor. Okyanusta yaşayan sarı karınlı deniz yılanını saymazsak, adalarda yılana da rastlanmıyor. Gerçi bir kör yılan türü bulunuyor ama boyu bir toprak solucanı kadar ve tamamıyla zararsız. Yerli kuş türlerine tehdit oluşturmaması için adaya yılan getirilmesiyse kesinlikle yasak.

Hawaii Takımadaları yemyeşil bir doğaya sahip. Tek bir adada kıyı şeridinin iklimi kuru tropikalden ıslak tropikale, dağların eteklerindeyse tropikal yağmur ormanlarından ılıman bir iklime, hatta soğuk ve kuru dağ koşullarına kadar değişiklik gösterebiliyor. Bu nedenle endemik türlerin sayısı çok yüksek ama bir yandan da nesli tükenmekte olan türlerin artması dikkat çekiyor.

Mavi okyanusun ortasında ateşten doğmuş bereketli ve yeşil bir adalar topluluğu Hawaii. Sadece sekiz ana adasında yerleşim bulunuyor. Takımadaların en büyüğü Hawaii Adası ama 1.45 milyonluk nüfusun yaklaşık üçte ikisi, eyaletin başkenti Honolulu’ya da ev sahipliği yapan O’ahu Adası’nda yaşıyor. Bu takımadalar, okyanusun dibinde bulunan ve “Hawaii Sıcak Noktası” olarak bilinen magma kaynağının tetiklediği volkanik aktiviteler sonucunda oluşmuş ve bu oluşum süreci aslında hâlâ devam ediyor. Sualtındaki sıcak noktalardan çıkan taze lav, okyanus tabanında büyük bazalt dağlar yaratıyor. Büyük Okyanus tabanındaki tektonik levhanın sürekli kuzeybatıya hareket etmesi ve sıcak noktanın sabit kalması, Hawaii’nin güneybatısını volkanik açıdan daha aktif hale getiriyor. Okyanusta yaklaşık 6 bin kilometre boyunca uzanan İmparator Denizaltı dağı-Hawaii Ada zincirinin su üzerindeki kısımları olan Hawaii Adaları, yaklaşık 70 milyon yıldan beri devam eden bu tektonik levha hareketinin en büyük delili. Jeoloji bilimi adanın oluşumu konusunda bizi yeterince aydınlatsa da mitoloji farklı bir hikâye anlatıyor…

Hawaii mitolojisine göre, adaları yarı tanrı Māui yaratmış. Efsaneye göre Māui bir gün kardeşleriyle balığa çıkar. Ancak oltası okyanusun tabanına takılıp kalır. Kardeşlerine büyük bir balık yakaladığını söyler ve onlardan var güçleriyle kürek çekmelerini ister. Kardeşleri o kadar güçlü çeker ki, arkalarında beliren adanın farkına bile varmazlar. Māui aynı yöntemle tüm Hawaii Adaları’nı okyanus tabanından kardeşlerine tek tek çektirerek suyun üzerine çıkarır.

Māui’nin marifetleri bununla kalmıyor. Hawaii sakinlerinin çoğunun bildiği bu hikâyeyi, adaların ünlü günbatımını seyrederken öğreniyorum. Dağların üzerine inen ışık huzmelerini seyrederken arkamdan bir ses “Māui’nin ipleri” diyor. Sohbete başlıyoruz. Hawaii akşamlarının güzelliğinden büyülendiğimi söylüyorum. Gülümseyerek, “Māui iş başında yine” diyor, “daha zamanın var, Maui iplerini atmış, Güneş’i yavaşlatıyor…” Sözünü ettiği hikâye şöyle: Māui’nin annesi Hina bir gün Güneş’in çok hızlı hareket ettiğinden ve bu yüzden kıyafetini kurutamadığından şikâyet eder. Māui, bunun üzerine Hale-a-ka-lã Dağı’na çıkar ve kız kardeşinin saçlarından yaptığı bir kementle ve kraterde yaşayan büyükannesinin de yardımıyla Güneş’i yakalar. Güneş, hayatını bağışlaması için Māui’ye yalvarır ve günlerin yazın daha uzun, kışın daha kısa olmasını kabul eder.

KONUNUN TAMAMI ATLAS’IN OCAK 2023 SAYISINDA. ALMAK İÇİN TIKLAYIN. 

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap