Anasayfa KeşfetBilim Bir uzay serüveni: Hindistan

Bir uzay serüveni: Hindistan

Meltem

“Hindistan uzay aracı ne oldu”, “Hindistan uzaya inebildi mi” gibi sorular sıkça internette karşımıza çıkıyor. Hindistan’ın Ay’a uzay aracı göndermesi ilk denemede başarılı olmadı. Hindistan’ın Ay’a uzay aracı göndermesiyle ilgili çalışmaları, Hindistan Uzay Araştırmaları Organizasonu ISRO’nun kat ettiği yol Atlas Ekim 2019 arşivinden:

Hindistan’da Ay’a iniş için geri sayım yapıldığı günlerde Atlas, Hindistan Uzay Araştırmaları Merkezi’ndeydi. İlk deneme başarılı olamadı, ama roket parçalarının yük arabalarıyla taşındığı günlerden bugüne, Hindistan uzun yol kat etti. Uzay çalışmalarını ulusal kalkınmanın araçlarından biri olarak gören Hindistan, uydu verilerini tarım ve ormancılıktan su seviyeleri ve gıda güvenliğine birçok alanda kullanıyor.

Yazı: Özlem NUMANOĞLU

Kahverengi üniformalı askerlerin beklediği demir kapı, otobüsümüzün geçmesi için açılıyor. Hindistan Uzay Araştırmaları Organizasyonu’nun (ISRO), Bengaluru kentindeki genel merkezindeyiz. Önü çimenlikli, az katlı, ağırbaşlı bir bina karşımızdaki. Tepesinde Hindistan’ın üç renkli bayrağı dalgalanıyor. Burada vaktimiz çok kısıtlı, hızla girişteki güvenlik bölümüne alınıyoruz. Bir köşede fırlatma roketi PSLV’nin mini boy replikası duruyor. Duvarlarda “sessiz olun”, “mobil telefonunuzu kapatın” uyarıları asılı. Bu noktadan itibaren ses ve görüntü kaydı almamız yasak. Ses kayıt cihazlarımız, fotoğraf makinelerimiz ve cep telefonlarımızı bırakıp, not defterlerimizi ve pasaportlarımızı alıyoruz sadece. Kadınlar için ayrılan perdeli bölmede bir kadın asker üstümü arıyor ve verilen kartı okutup içeri giriyorum. Yalnızca Hindistan Dışişleri Bakanlığı’nın davetlisi olan biz gazeteciler değil, beraberimizdeki dışişleri yetkilisi de aynı şartlara tabi. “Hindistan’ın NASA”sı diyebileceğimiz ISRO’nun Hindistan genelinde 23 ayrı noktaya yayılmış 45 merkezi bulunuyor. Uzaya roketlerin fırlatıldığı Bengal Körfezi’ndeki Sriharikota Adası 350 kilometre doğuda ve maalesef o atmosferi görme şansımız olmayacak. Bulunduğumuz yer ise ülkenin iddialı uzay programının yönetim merkezi; ortama yüksek teknolojilerden ziyade klasik bir devlet dairesi görünümü hâkim. Bizi uzay teknolojisiyle tanıştıracak olan, birazdan görüşeceğimiz üst düzey bilim insanları…

ISRO halkla ilişkiler bölümünden güler yüzlü çalışanlar eşliğinde, ahşap detaylarla süslü bir toplantı salonuna alınıyoruz. Her birimize, uzay programına dair açıklayıcı dokümanlar dağıtılıyor. Ay misyonu özellikle önemli, zira o günlerde heyecanla Chandrayaan 2’nin Ay’a inmesi bekleniyor. Az sonra, ISRO Bilim Dairesi müdürü Shri R. Umamaheswaran gülümseyerek içeri giriyor. Pembe yeleği, turuncu gömleği ve kolundaki geleneksel ip bileklikleriyle batılı meslektaşlarından farklı bir görüntü çizdiği kesin. Kendisine, Resmi İlişkiler ve Politika Uluslararası İşbirliği Ofisi direktörü Dhandapani Gowrisankar ile Dünya Gözlemi Başvuruları Felaket Yönetimi Destek Programı Ofisi’nden başkan yardımcısı Rao Srinivasa da eşlik ediyor. Umamaheswaran, kısa bir girizgâhtan sonra ekrana yansıtılan ve ISRO’nun misyonlarını anlatan sunuma geçiyor. Her sayfadan sonra “next” (sıradaki) diyor, görevli de sonraki sayfaya geçiyor. 1960’lardan itibaren ISRO’nun gelişimine dair hızlı bir brifing… Ama biz bu kadar hızlı gitmeyelim, önce her şeyin başladığı o yıllara dönelim.

ISRO’nun uzay araçlarını izlediği merkezi. Fotoğraf: Arun Sanka

HİKÂYENİN BAŞLANGICI

“Laptopumun ekranı Mars’ın renkleriyle parlıyor. İnanmakta güçlük çekiyorum. Başardık!” ISRO’nun kuruluşunda yer alan ünlü uzay bilimci Ramabhadran Aravamudan, gazeteci eşi Gita ile yazdığı “ISRO: Kişisel Bir Tarih” kitabına bu cümlelerle başlıyor. Aravamudan, roket parçalarının bisikletlerle, öküzlerin çektiği yük arabalarıyla taşındığı, elle birleştirildiği günleri görmüştü. Ve şimdi, yarım asrın meyvesi olan Mangalyaan’ın Mars’a gönderilmesini izlerken kalbi hızla çarpıyordu. Sriharikota kontrol merkezindeki genç meslektaşları ise onun aksine son derece rahat görünüyordu. Aradaki kuşak farkını, “roketatarlarımız kendilerini defalarca kanıtlamış, onlar da artık bu işi olmuş sayıyordu” diye açıklıyor Aravamudan. Aravamudan, roket bilimci olmaya karar verdiğinde 24 yaşındaydı. Başarılı öğrencilik yıllarının ardından Atom Enerjisi Dairesi’nde rutin bir mühendislik işine girmişti. Bir gün kantinde bir meslektaşıyla sohbet ederken, fizikçi Dr. Vikram Sarabhai’nin Kerala’da bir roket fırlatma rampası kurmak için gönüllüler aradığını öğrendi. Gönüllüler, işi öğrenmek için bir yıllığına Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nde (NASA) eğitime gönderilecek, ardından ülkelerine geri dönecekti. O saniye, bu “cennetten çıkma” fırsatı değerlendirmeye karar verdi. Yıl, 1962’ydi. Meslektaşları, bu geleceği belirsiz iş uğruna kariyerini bıraktığı için aklını kaçırdığını düşünecekti. Ama 51 yıl sonra Aravamudan, bizzat inşa ettikleri uzay aracından gelen Mars fotoğraflarına bakıyordu işte… Sovyetler Birliği ile ABD arasında 1950’lerde “uzay yarışı” başladığında, Hindistan İngiliz hâkimiyetinden henüz çıkmış, demokrasisini ve istikrarını oturtmaya çalışıyordu. Öncelik uzay değildi. Bugün ülkenin uzay programının kurucu babası sayılan Dr. Vikram Sarabhai’nin vizyonu ise başkaydı. Bizzat görüşüp seçtiği genç mühendisleri, ki aralarında Aravamudan da vardı, 1962 yılının Aralık ayında, uzaktan izleme ve radar sistemleri hakkında eğitim görmek üzere NASA’ya gönderdi. Devamını, Aravamudan yazıyor:“ISRO’nun aksine NASA, özel sektörü tüm programlarına dahil etmişti. Bu nedenle, tüm büyük roketler ve uydular, uzay ajansıyla işbirliği yapan çokuluslu holdinglerin laboratuvarlarında üretiliyordu. Bu süreçte, hiçbir teknoloji transferi ve kazanımı söz konusu değildi. Aslına bakılırsa NASA’nın bize verdiği eğitim, bir operatör veya teknisyene verilenden başka bir şey değildi. Tasarım ve mühendislikle ilgili hiçbir şey öğrenmedik. Hiçbir teori öğretilmedi, sadece çok az yönerge, ekipmanla çoğunlukla kendimiz başa çıktık. Geçmişe baktığımda, geri döndüğümüzde her şeyi kendi başımıza öğrendiğimizi fark ediyorum! ”İşte bu şartlar altında Hint uzay programı doğdu ve gelişti. Bir yıl sonra, Hindistan’ın tüm dünyadan bilim insanlarına açık olan ilk uzay istasyonu TERLS’ten ilk sondaj roketi uzaya gönderilmişti bile. Bu süreçte ülke, batılı devletlerce desteklendi; ekipmanlar borç, veya hediye verildi. Peki, Hindistan neden uzaya insan göndermiş Ruslar yerine Amerikalıları tercih etmişti?

Sebebi, Sovyetler Birliği’nin kapalı yapısındaydı. Dış dünya için Sovyet uzay programı bir sırdı. Ve tabii İngilizceye hâkimiyetleri de böylesi teknik bir alanda Hintlilerin işini kolaylaştırıyordu. Uzaya çıkan ilk insan olan Sovyet kozmonot Yuri Gagarin, 1961 yılında Hindistan’ı ziyaretinde, “bir gün Sovyet ve Hint kozmonotları uzayın keşfedilmemiş genişliklerini birlikte araştıracaklar” demişti. Sovyetler Birliği ile ilk işbirlikleri, 1970’lerde meteoroloji uydusu için yapıldı. 1975’te de Sovyetler’in teknik asistanlığı ve ekipman desteğiyle Hindistan’da inşa edilen ve ismini 5’inci yüzyıl astronomundan alan ilk Hint uydusu Aryabhata uzaya gönderildi. Ve 1984’te de uzaya çıkan ilk (ve halen tek) Hintli olan Rakesh Sharma, Soyuz T-11’in mürettebatı arasındaydı.

Hindistan’ın bağlantısız bir ülke olması, uzay araştırmalarında avantaja dönüşmüş, her kanaldan beslenebilmesini sağlamıştı. Bugün, ülkenin en eski düşünce kuruluşu olan Hindistan Dış İlişkiler Konseyi’nin genel direktörü Dr. T. C. A. Raghayan, “Hindistan hâlâ bağlantısız bir ülke” diyor. Ve uzayda uluslararası işbirlikleri halen sürüyor.

Uzay mühendisleri temiz odada Ay aracı Chandrayaan 2’nin parçaları üzerinde çalışıyor. Fotoğrafta görünmeseler de kadın çalışanların da bu misyonda rolü büyük, hatta ekibin başında da kadın mühendis Muthyya Vanitha bulunuyor. Fotoğraf: ALLAVA BAGLA

 ULUSAL GURURU OKŞAYAN ANLAR

Hindistan’da uzay programı, aynı zamanda bir ulusal gurur meselesi. Chandrayaan 2’nin Ay’a iniş yapmasına birkaç saat kala, Twitter’da Hintlilerin coşkulu yorumlarına bakıyorum. Biri şöyle diyor: “Bazı ülkelerin bayraklarında Ay vardır, bazıları da bayraklarını Ay’a taşır”. Sadece sosyal medyaya özgü değil bu hissiyat; billboardlara Ay aracının görselleri asılıyor, okullarda öğrenciler plastik şişelerden roket yapmayı öğreniyor, ISRO’ya tebrik kartları yolluyor. Delhi’de sohbet etme fırsatı bulduğum deneyimli gazeteci, India Writes’ın kurucusu Manish Chant’a sokaktaki Hintlinin uzay programına desteğini soruyorum. “Fakir, hatta aç bile olabilir, ama böylesi bir başarı milliyetçi bir Hintliye kendini iyi hissettirebilir” diyor. Ne var ki 7 Eylül 2019 günü Bengaluru’daki ISRO merkezinden gelen haberler iyi değildi: Chandrayaan 2’nin iniş aracı Vikram’ın Dünya ile irtibatı inişe 2.1 kilometre kala kesilmişti. Haberi kısa bir açıklamayla duyuran ISRO direktörü Kailasavadivoo Şivan, birkaç saat sonra başbakan Narenda Modi’yi uğurlarken soğukkanlılığını yitirecek, gözü yaşlı halde başbakan tarafından kucaklanıp, sırtı sıvazlanarak teselli edilecekti. Bu talihsiz denemeden önce ISRO merkezinde bizlere brifing veren uzay bilimci Umamaheswaran, Ay misyonlarını, “bugüne dek imza attığımız en zorlayıcı proje” diye tanımlamıştı. Neden bu kadar zor? “Çünkü Ay’ın güney kutbuna daha önce hiç araç gitmedi”. Peki, neden bu zor açıya araç indirmek istiyorlar? Şundan, bu soğuk ve karanlık bölgedeki kraterlerde donmuş su kütleleri olabilir ve böylesi bir keşif, Mars’a gidişte Ay’ı bir ara durak haline getirebilir: “Çünkü şu anda Mars’a gidiş, tek yön bileti almak gibi.” Peki, ya Mars’ta, Ay’da koloni kurma senaryoları? “Buraları kolonize etmek gibi bir niyetimiz yok. Ama bir gün bu gerekirse, bu teknolojiye ve onu kullanabilme becerisine ihtiyacımız olacak.” Hindistan dünyanın en ucuz maliyetli uzay gücü. Ay misyonlarının maliyeti 150 milyon dolardan az, ki bu Hollywood filmi Interstellar’ın bütçesinin bile altında. Umamaheswaran’a maliyeti nasıl bu kadar kısabildiklerini soruyorum. “Bir uzay misyonu üzerinde çalışmaya başladığımızda, maliyet öncelikli kalemler arasındadır. Kaynaklarımızı en iyi, en optimal şekilde kullanıyoruz. Başarısız girişimleri inceleyip aynı hatalara düşmemeye çalışıyoruz” deyip ekliyor: “İnsan gücümüzün maliyetleri de çok düşük. Biz burada yüksek maaşlar almıyoruz.”

Şehrin “Silikon Vadisi” niteliğindeki Infosys’in teknoloji kampüsü, alanında dünyanın en iyilerinden biri.
Fotoğraf: HAŞİM KILIÇ

UZAY PROGRAMI NEDEN ÖNEMLİ?

Hindistan’a gitmeden önce, bu ülkeye dair en çok “Google’lanan” sorulara baktığımda, biri cahilce gelmişti, ama seyahat boyunca sık sık hatırladım. Şöyleydi soru: “Hindistan fakir mi, yoksa zengin bir ülke mi?” Hindistan’ın kafa karıştırıcı bir ülke olduğu kesin: 1.3 milyarlık nüfusuyla dünyanın en büyük demokrasisi. 2018 tarihli IMF raporuna göre dünyanın en büyük altıncı ekonomisi. Ancak bir Hintlinin kişi başına düşen milli geliri, satın alma gücü paritesine göre hesaplandığında, ülkenin dünya sıralamasındaki konumu hızla geriliyor. Bunu yaratan ise devasa nüfus. Dünya nüfusunun altıda biri Hindistan alt kıtasında yaşıyor; birkaç yıl içinde Çin’den daha kalabalık olacak. Her dakika 30 kişinin köyden kente göç ettiğini belirten Invest India başkan yardımcısı Vivek S. Abraham, “bize Londra büyüklüğünde 100 şehir daha gerek” diyor. Ülkede orta sınıfın büyüklüğü, neredeyse Avrupa’nın 750 milyonluk toplam nüfusuyla aşık atıyor (600 milyon kişi). ABD ve Çin’den sonra en fazla milyarder yine burada. Ve buna karşılık, ülkede 70 milyon kişi “mutlak yoksulluk” içinde yaşıyor. Birleşmiş Milletler’e göre yoksulluk son 10 yılda yarı yarıya düşse de, oransal olarak bu konuda Hindistan’ın önündeki tek ülke Nijerya. Yoksulluk problemi sebebiyle, ülkenin uzay programı küçük çaplı tartışmalar da yaratıyor. Başkent Yeni Delhi’de görüştüğümüz Dışişleri Bakanlığı Batı müsteşarı Gitesh Sarma’ya bu tartışmaları da hatırlatarak, “bir uzay gücü olmak Hindistan için neden önemli?” diye soruyorum. “Bu Türkiye’den ziyade Avrupalıların dili” diyor: “Maliyet açısından dünyanın en muhafazakâr uzay programını yürütüyoruz. Bunu da prestij değil, ulusal kalkınma için yapıyoruz. Uydu teknolojisi büyük fayda sağlıyor; örneğin, doğal afetler konusunda. Teknolojimizi diğer ülkelerle de paylaşıyoruz. “Bu sizin için değil, bizim için” demek, batının dilidir. Hindistan ekonomide de, nükleerde de, uzay programında da her şeyi yapacak. Yoksulluğun azaltılması için de olağanüstü başarılar kaydettik.”  ISRO’da konuştuğumuz bilim insanı Rao Srinivasa da uyduların telekomünikasyon, TV-radyo yayını, meteoroloji, felaket uyarısı, arama-kurtarma, navigasyon amaçlı kullanıldığı bilgisini vererek, “bu teknolojinin vatandaşların iş ve günlük hayatlarına büyük katkıları oldu” diyor. Savunma Araştırmaları ve Analizleri Enstitüsü direktörü Sujan R. Chinoy, buna savunma ayağını da ekliyor. Uzay programının ülkelerinin savunma stratejisinin parçası olduğunu belirten Chinoy, Hint Okyanusu’ndaki gemilerin seyir güvenliği için uyduların kullanımı konusunda Fransa ile yaptıkları yeni işbirliğini ve hızlı davranmanın önemini anlatıyor.

Uzay programı Hindistan’da ulusal bir gurur vesilesi. Temmuz 2019’da, Hindistan yapımı Ay aracı Chandrayaan 2’nin, yine Hint yapımı GSLV MkIII tipi roketle Sriharikota’dan uzaya gönderildiği gün, Hintliler bayraklarıyla sokaklara dökülmüştü. Fotoğraf: RUN SANKAR

BİRDEN FAZLA HİNDİSTAN VAR

İstanbul’a döndükten birkaç gün sonra, ISRO merkezinin bulunduğu Bengaluru’da çekilmiş bir “Ay yürüyüşü” videosu sosyal medyada yayılıyor.

Videoyu servis eden ISRO değil elbette, astronot kıyafeti içinde ağır çekim bir Neil Armstrong yürüyüşüne çıkan Hintli aktör Poornachandra Mysore. Performansıyla uzaya göz kırpsa da “Ay yüzeyi” vurgusuyla bozuk yolları hicvediyor aslında. Bu kara mizah örneği, ülkenin yüksek kontrastlı bir fotoğrafı belki de. Doğru, Bengaluru’nun kimi noktaları yoksulluğun derin izlerini taşıyor ve trafiği de İstanbul’a rahmet okutuyor. Ama aynı Bengaluru uluslararası endekslere “dünyanın en dinamik şehri” sıfatıyla zirveden giriyor, Hindistan’ın Silikon Vadisi ve uzay merkezi olarak, gezegenin parlak beyinlerine ev sahipliği yapıyor. Dünyanın en kârlı teknoloji şirketlerinden Infosys’in blue jean giymiş başkan yardımcısı Gururaj Deshpande, “şu anda dünyanın en iyi yazılım şirketlerinden birinin kampüsünde oturuyorsunuz” derken caka satmıyor, basit bir apartman dairesinde başlayıp 30 milyar dolarlık bir finansal gerçeğe dönüşen başarı hikâyelerini özetliyor. Sadece Infosys’in rüya kampüsü değil, Hindistan’da bazen bir kapı açılıyor ve başka bir gerçekliğe geçiş yapıyorsunuz. Alanında dünyanın en iyilerinden kabul edilen, geleceğin uzay bilimcilerini yetiştiren Hint Bilim Enstitüsü örneğin; buradaki asfalt yolların Ay yüzeyiyle ilgisi yok; dev ağaçların altında bir genç kadın sakin sakin bisikletini sürüyor. Mimarinin Nobel’i sayılan Pritzker’i kapmış Hint mimar Balkrishna Doshi tasarımı Hindistan Yönetim Enstitüsü kampüsü de farklı değil. Bir diğer Hindistan ise duyularınızı itinayla bombardımana uğratıyor. Nem ve sıcak hava, uzun boylarını metro inşaatlarının üzerine eğmiş tozlu palmiyeler, şehirlerin tepesinde azametle dönen muhteşem kartallar, şeffaf poşetler içinde Hindu festivalini bekleyen fil başlı tanrılar, irili ufaklı tapınaklar, kiliseler, camiler, beş yıldızlı oteller, rengârenk giysiler, üç tekerli taksiler, motosikletliler, çöp öbekleri, hindistancevizi tezgâhları, rambutan satıcıları, türlü kokular, maymunlar, inekler, sıska köpekler, sonsuz insan seli, trafik ve susmayan korna sesleri… Acı tatlı bir Hint kokteyli. Coğrafya da kontrastlardan payını alıyor; sınırlar kuzeyde Himalayalar’ın dondurucu zirvelerinden çöllere ve cangıllara uğrayarak, güneyde Hint Okyanusu’nun tropik sahillerine iniyor. Bu öyle büyük bir coğrafya ki, içinde dolaştıkça sadece fiziki harita değil; iklim, kültür, dil ve insan profili de değişiyor. Dünyanın en fazla etnik çeşitliliğe sahip ülkelerinden biri olarak, iki Hintlinin birbirinin dilini anlamaması olağan kabul ediliyor. Ortak dil Hintçe, fakat daha yüzlerce dil ve yüzlerce de diyalekt var. Yaklaşık 90 yıl süren Birleşik Krallık egemenliği ise şehirlerde yaygın konuşulan İngilizce ile kendini hatırlatıyor. Nüfusun beşte biri Hindu. Jainizm, Budizm, Sihizm ve Hıristiyanlık da yaygın dinler. Müslümanlar ise en büyük dini azınlık olarak nüfusun yedide birini oluşturuyor. Hindistan’dan bahis açılınca, pek çok kişi kast sistemden dem vurulur. Peki, kast sistemi hâlâ yaşıyor mu? Sade vatandaştan resmi görevlilere, bu soruyu sorduğum hemen herkes “ne klişe ama!” bakışını takınıyor. Gazeteci Manish Chant, “bu bir klişe ve modern Hindistan’ı anlamak için son derece yanlış bir yol” diye açıklıyor: “Kast sisteminin yüzlerce yıllık bir geçmişi var. Ama artık biriyle sohbet ediyorsanız, onun hangi kasttan olduğunu anlayamazsınız. Modern Hindistan’da bu yasal değildir, kimliğinizde de yazmaz. Benim hayatımda da hiçbir zaman söz konusu olmadı.” Kentleşmeyle beraber kast sisteminin eski gücü azalsa da, özellik-le kırsalda etkileri halen görülebiliyormuş. Hindistan’da yedi gün, bu ülkeyi anlama yolun-da sadece bir bebek adımı sayılır. Hayalleri uzaya değen bir ülke ne sokaktaki sefalet, ne Tac Mahal’in büyüsü, ne baharat kokusuna hapsedilebiliyor. Bunların hepsi klişe. “Hindistan bir paradokstur” diyor Chant: “Onun hakkında ne söylüyorsan, bil ki zıttı da doğrudur.” Bu, o unutulmaz haftada duyduğum en iyi cümle olabilir.

Hindistan Yönetim Enstitüsü’nün Bengaluru’daki kampüsü, mimarinin Nobel’i sayılan Pritzker ödüllü Hint mimar Doshi tasarımı. Fotoğraf: MANJUNATH KIRAN

MALİYETLER VE REKORLAR

Dünyanın en ucuz uzay programı

Hindistan halihazırda dünyanın en ucuz maliyetli uzay gücü. Uzay araçlarının hemen hemen tamamı ülkede tasarlanıyor, üretiliyor ve uzaya gönderiliyor. ISRO’nun bu yılki toplam bütçesi 1.8 milyar dolar iken, NASA’nınki 21.5 milyar dolar.

Uydu teknolojisi

Hindistan, kendi uydu navigasyon sistemi olan az sayıdaki ülkelerden biri. 2017 yılında, tek seferde (18 dakika içinde) uzaya 104 uydu göndererek bir rekor kırdı. Söz konusu uydular, iletişim, meteoroloji, doğal afet uyarısı, Dünya gözlemi, bilimsel araştırma, navigasyon, deney ve eğitim amaçlı. Küresel uzay endüstrisi pastasından daha büyük bir dilim almak isteyen Hindistan, şu ana dek 33 ülkeye ait 297 uyduyu uzaya gönderdi. Hint yetkililer Türk Uzay Ajansı ile işbirliği yapmak istediklerini belirtirken, Hindistan büyükelçisi Şakir Özkan Torunlar, “işbirliği yapılmaması için hiçbir neden yok” diyor.

ANTİ UYDU FÜZESİ

Hindistan, Mart 2019’da yeni bir savunma sistemini denemek amacıyla Dünya yörüngesine 300 kilometre uzaklıktaki bir uyduyu anti balistik füzeyle vurdu. Hindistan’ın ABD, Rusya ve Çin’den sonra bu silaha sahip dördüncü ülke olduğunu söyleyen başbakan Modi, ülkesini bir “uzay süper gücü” olarak tanımlıyor. NASA ise yörüngede oluşan toz bulutunun Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotların güvenliğini tehlikeye attığını belirtiyor. Konuştuğumuz ISRO yetkilileri, uzay kirliliği konusunun gündemlerinde olduğunu belirtti.

Fotoğraf: HAŞİM KILIÇ

HİNDİSTAN’IN UZAY FAALİYETLERİ

Ay misyonu: Chandrayaan 1-2

Hindistan, Chandrayaan 1’i (“Ay Aracı”) Ekim 2008’de Ay’ın yörüngesine gönderdi. Burada 3 bin 400 tur atan araç, Ay’ın kutup bölgelerine yakın kraterlerde donmuş su varlığının kanıtlanmasına katkıda bulundu (NASA da bu keşfi doğruladı.) Tamamına yakını Hindistan’da tasarlanıp üretilen Chandrayaan 2’nin amacı da Ay’ın güney kutbuna inip donmuş su kaynaklarını aramaktı. Chandrayaan 2’nin iniş aracı Vikram ile 7 Eylül 2019 günü, hedefine 2.1 kilometre kala irtibat kaybedildi. Vikram’ın akıbeti bilinmiyor, yörünge aracı ise görevine devam ediyor.  Görev tamamlanabilseydi, Hindistan Ay yüzeyine inen dördüncü ülke olacaktı.

Mars misyonu: Mangalyaan

Hindistan, başarılı bir şekilde gezegenler arası uçuş gerçekleştiren ilk Asya ülkesi. Kasım 2013’te fırlatılan Mangalyaan’ın (“Mars Aracı”), Eylül 2014’te Mars yörüngesine girmesiyle Hindistan, bunu hayata geçirebilen dördüncü, bunu ilk teşebbüsünde başarabilen ilk ülke unvanını elde etti. O yıl, Hindistan’ın Mars bütçesi 74 milyon dolar iken, ABD’ninki 671 milyon dolardı.

İnsanlı misyon: Gaganyaan

Bugüne kadar uzaya insan gönderebilen ülkeler SSCB/Rusya, ABD ve Çin. Hindistan dördüncü olmak istiyor. 2022 yılında hayata geçirilmesi beklenen insanlı misyon kapsamında, üç Hintli astronot alçak Dünya yörüngesine (300-400 kilometre uzakta) gönderilecek ve uzay aracı içinde beş ila yedi gün geçirecek. Hindistan Hava Kuvvetleri’nden seçilmesi beklenen astronotların eğitimleri için Rus Glavkosmos şirketi ile el sıkışıldı.  Bu misyon için özel şirketlerle de işbirlikleri yapılıyor. ISRO, “gelişmiş uzay programları olan dost ülkeler” ile işbirliklerine de açık. ISRO insanlı uçuştan önce uzaya hayvan değil, kendi ürettiği insansı robotu gönderecek. İnsanlı misyonun maliyetinin 1.43 milyar doları aşmaması bekleniyor, ki bu rakam ABD ve Çin’in bütçelerinin altında. ISRO mühendisleri, mürettebat modül konfigürasyonu, kaçış sistemi, termal koruma sistemi, hız azaltma, yüzdürme sistemleri, yaşam desteği sistemi gibi kritik teknolojiler geliştiriyor.

Fotoğraf: ISRO

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap