Hadrianoupolis ya da Hadrianapolis Antik Kenti nerede? Hadrianoupolis Antik Kenti hakkında bilgi araştıranlar için, Hadrianoupolis ne demek, Hadrianoupolis Antik Kenti tarihi ve antik kent hakkında tüm merak edilenler Atlas Ekim 2019 arşivinden:
Roma’nın efsanevi imparatoru Hadrianus’un adını taşıyan görkemli bir şehirdi Hadrianoupolis. Ama en çok öne çıkan özelliği, başka hiçbir yerleşimde benzerine rastlanmamış yorumlama tarzına sahip mozaikleriydi. Karabük’ün Eskipazar ilçesi sınırlarındaki antik kent bu nedenle “Karadeniz’in Zeugma’sı” olarak da anılıyor.
Yazı: Ömür Dünya ÇAKMAKLI / Fotoğraflar: Turgut TARHAN
“Viranşehir”, Anadolu’nun pek çok yerleşiminde antik kalıntılara sahip alanlar için, “harabe” görüntüleri sebebiyle yerel halk tarafından kullanılan bir tanımlama. Hatta bu tanımlama bazı yerlerde, o yerleşimin resmi adı olarak da uzun yıllar varlığını korumuş. İşte Hadrianoupolis de (Hadrianus’un Kenti) bu antik kentlerden biri. Selçuklular harap ve yıkık ele geçirdikleri bu kente Viranşehir adını vermişler. Mevki hâlâ bu isimle de biliniyor.
HADRİANOUPOLİS ANTİK KENTİ NEREDE?
Hadrianoupolis antik kenti, Karabük’ün Eskipazar ilçe merkezinin batısında, Viranşehir olarak adlandırılan alan ve çevresindeki arazi üzerinde konumlanıyor. Budaklar, Büyükyaylalar, Çaylı ve Beytarla köyleri Hadrianoupolis antik kent alanı içinde kalıyor. Yüzey araştırmaları sırasında hamam, tiyatro ve kilise gibi kamu binalarının olduğu 14 yapı tespit edilmiş. Kentin yayılım ve etki alanı ise 15-20 kilometre çapında. Nekropolis çalışmaları İS 4 ila 6’ncı yüzyıllar arasında Hadrianoupolis nüfusunun 50 bin kişi dolaylarında olduğunu ortaya koymuş. Geniş sınırları ile göze çarpan kent ilk olarak Alman coğrafyacı Heinrich Kiepert (1818-1899) tarafından tespit edilmiş. Sonradan çeşitli yabancı araştırmacılar kentin belirli bölümlerini ele almış. 2001 yılında kısa soluklu bir bilimsel arazi çalışması yapılmış. 2003 yılında gerçekleştirilen bir kurtarma kazısının ardından ise sistemli araştırmalar ve kazılar ancak 2005 yılında başlayabilmiş. Bugün kazılar Kastamonu Müzesi ve Karabük Üniversitesi ortaklığında sürdürülüyor. Bilimsel kazı başkanlığı Karabük Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Dr. Ersin Çelikbaş tarafından yürütülen Hadrianoupolis, 30 kişilik bir kazı ekibine sahip. Dr. Çelikbaş, Karadeniz’in bu gölgede kalmış alanının görkemini aydınlatma misyonunu kararlılıkla yürütürken, Hadrianoupolis Karabük Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğrencileri için bir okul kıymetinde.
HADRİANOUPOLİS’İN TARİHİ
Hadrianoupolis’in erken tarihi hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Antik dönem yazarları da kente ne yazık ki çok fazla değinmemiş. Ancak coğrafyacıların atası olarak kabul edilen Amasia (Amasya) doğumlu Strabon’un (İÖ 64-İS 23) Hadrianoupolis sınırları içerisinde yer alan “Kimistene” hakkında bilgiler verdiğini biliyoruz. Bazı kaynaklarda Hadrianoupolis’in kuruluş tarihi için İÖ 6 ve 5’inci yüzyıllar öneriliyor, ancak kentin “Caeseria” olarak bilinen ilk ismi İS 1’inci yüzyılı işaret ediyor. Gaius Julius Caesar sonrası lakap olmaktan çıkıp tüm hükümdarların aldığı bir unvana dönüşen “Caesar” adı, olasılıkla kentin Galatia eyaletine bağlanması ve İmparator Augustus’a adanması ile ilişkili. Hadrianus dönemine gelindiğinde ise kent isim değişikliğine uğruyor ve İS 2’inci yüzyıldan itibaren “Caesaria Hadrianoupolis” olarak adlandırılıyor.
BİR TANRI İMPARATOR: HADRIANUSE
Esasen Hadrianoupolis, aynı isme sahip, ya da aynı kökten türemiş çok sayıda başka kent de olduğundan, içinde yer aldığı bölgenin ismiyle “Paphlagonia (Paflagonya) Hadrianoupolis’i” olarak tanınmakta. “Hadrianoupolis” isminin bu kadar popüler olmasının sebebi ise Roma imparatoru Hadrianus’u onurlandırmak için kentlerin üstün çaba göstermesi ve kent adı olarak benimsemeleri. Bu kentler Hadrianoupolis, Hadriane, Hadrianotherai, Hadrianeaia, Hadrianoi gibi isimlerle ona şükranlarını sunmuş ve/veya adına festivaller düzenlemiş, ona vakfedilen tapınaklarla onu tanrısallaştırmış. Paflagonya Hadrianoupolis’inde bugün “Belediye Parkı” olarak adlandırılan yerde “Hadrianoupolis” isminin okunabildiği bir yazıt da bulunmaktadır. Peki Hadrianus’u bu kadar özel kılan nedir? İS 117 yılında imparator ilan edilen Hadrianus oldukça sıra dışı bir lider. Topraklarındaki ekonomik ve askeri gücü yerinde görmek, yakından tanımak ve gerekli önlemleri almak için ömrünü seyahatlerde geçirmiş ve imparatorluğunu sürekli merkezden yönetmeyi reddetmiş. Yönetimde kaldığı 21 yılın 12’sini bu gezilerle geçirmiş. Roma’nın hiçbir imparatorunun onun kadar gezmediği bilinmekte ve bu nedenle Hadrianus “Gezgin İmparator” olarak hatırlanmakta. Anadolu’yu İS 123-124 ve İS 129-132 yılları arasında iki kez ziyaret etmiş ve kentlere imarlaşmaları, yarım kalmış imar aktivitelerini tamamlamaları, altyapı problemlerini çözmeleri için büyük maddi katkılar sunmuş. Anadolu’nun Roma İmparatorluk çatısı altındaki imar faaliyetlerinin en zengin dönemi de bu nedenle Hadrianus’un iktidarı sırasında yaşanmış. Dolayısıyla, kalpleri kazanan bir imparator olarak kentlerin isimlerini ona adamaları, ya da onun onuruna yapılan çok sayıda yapı, ya da heykel ile şükranlarını göstermeleri şaşırtıcı değil. Paflagonya Hadrianoupolis’i de işte bu kentlerden biri.
Burada 2003 yılında, oldukça yakın dönemde başlayan sistemli kazılar henüz bahsi geçen dönem yapılarına yeterli ışığı tutamadı, ama imparatorun ismini barındırması, gelecek buluntular konusunda heyecan uyandırıyor. 2019 yılı Nekropolis kazılarının kentin en erken mezar buluntularını ortaya çıkarması ve buradan gelen Marcus Aurelius dönemi (İS 121-180) eserleri ile bir boşluğu doldurması bunun kanıtı. Bir başka dikkat çekici nokta da kentin ticaret yolları üzerinde kritik bir pozisyona sahip olması. 2011 yılında Prof. Dr. Vedat Keleş başkanlığında kent çevresinde gerçekleştirilen yüzey araştırmaları sırasında bir yazıt tespit edilmiş. Yazıt üzerinde kentin Roma döneminde Paflagonya bölgesi açısından önemli bir pazar yeri olduğuna değinilmekte. Böylelikle -adı üzerinde- Eskipazar ilçesine konumlanan Hadrianoupolis’in neredeyse kesintisiz iskân görmüş olmasındaki ticari bağlam hakkında da fikir yürütebilmekteyiz. Kent İS 4’üncü yüzyılın başlarına kadar Honorias eyaletine bağlı kalmış. Eyalet ismini İmparator I. Theodosius’un oğlu Honorius’tan alıyor. Theodosius İS 384-385 yıllarında Paflagonya ve Bithynia (Bitinya) eyaletlerine bağlı bazı kentlerden yeni bir eyalet olan “Honorias”ı oluşturmuş. Şimdiye kadar Hadrianoupolis’te erken Bizans kilisesi A ve B, hamam A, hamam B, geç Roma konutu ve apsisli yapı (kilise C) olarak tanımlanan geç Roma erken Bizans yapılarında kazı çalışmaları yürütülmüş. Nekropol çalışmalarında bugüne kadar 33 mezar ortaya çıkarılmış. Kalıntılar kentin Bizans döneminde dinsel bir hac yeri konumuna yükseldiğini, hatta I. Justinianus döneminde bir piskoposluk merkezi olarak dahi tanındığını göstermekte. Hadrianoupolis’in sütun ermişlerinden olan Münzevi Alypius’un doğum yeri olabileceğini gösteriyor. Münzevi Alpius, Aziz Büyük Simeon’un 421 yılında bir sütunun üzerine çıkıp oturarak başlattığı münzevi hareketinin üç önemli takipçisinden biriydi. 7’nci yüzyılda dünya nimetlerinden kendisini çekmiş bir çilekeşti. Çocuğu olmayan kadınların şifacısı ve çocukların koruyucu azizi olarak biliniyor.
İS 8’inci yüzyıl sonrası kente ilişkin mevcut bilgiler Oğuzlar dönemine kadar kısıtlı. Bu dönem aralığında kentin ya deprem veya yangın gibi bir felakete maruz kaldığı, ya da bir akına uğradığı, istila edildiği düşünülüyor. Oğuzlar sonrasında ise kentin Anadolu Selçuklu, Candaroğlu Beyliği ve en nihayetinde Osmanlı Beyliği’nin sınırlarına girerek varlığını koruduğu da bilinmekte. Bölgede Osmanlı dönemi sivil hayatına ışık tutabilecek az sayıda da olsa mimari kalıntı mevcut. Tarihi dokunun bütüncül yaklaşımla korunması gerekliliğine dikkat çeken Dr. Çelikbaş, bu yapıların restorasyon çalışmalarına özel önem verdiklerini aktarıyor. Hacamatlar Mahallesi’ndeki ev Osmanlı dönemi yapıları içinde değerli bir örnek. Hazırlık aşamasında olan “Hadrianoupolis Koruma Amaçlı İmar Planı” çerçevesinde evin restorasyonu yapılarak ileride “Hadrianoupolis Kültür Evi” olarak kullanılması planlanıyor.
KARADENİZ’İN ZEUGMA’SI
Hadrianoupolis, dünya çapında mozaikleri ile ünlü antik kent Zeugma’yı (Belkıs) çağrıştırıyor ve “Karadeniz’in Zeugma’sı” unvanını hak ediyor. Ortaya çıkarılmış tüm yapıların ortak özelliği mozaik tabanları. Bu mozaiklerin ortak özelliği ise başka hiçbir yerleşimde benzerine rastlanılamamış yorumlama tarzı. Hadrianoupolis mozaikleri, teması ne olursa olsun Bizans sanat anlayışının yerel üslupla icra edilmiş özgün ürünleri. Kazı başkanı Dr. Çelikbaş bu stil birliğine vurgu yapmakta ve burada bir mozaik okulunun varlığının kuvvetle muhtemel olduğunu bizler-le paylaşmakta. Geometrik desenler, Süleyman düğümleri, yıldız motifleri, dalga motifli bordürler, bitkisel bezekler, portreler, çeşitli hayvan figürleri, ya da fantastik figürler. Bu listeyi son derece estetik ögelerle bezenmiş başka örneklerle de uzatmak mümkün. Aslında bunların büyük kısmı Hıristiyanlık dönemi kutsal anlatılarını içeren tasarımlar. Üstelik bazı mozaikler yine Hıristiyan inancının yansımaları olan yazıtlar da barındırıyor.
Hadrianoupolis’in tüm mozaikleri değinilmeye değer; ancak bazıları anlamları bakımından özellikle ilgi çekici. Bunlardan biri, tamamı mozaikle kaplı “Kilise A” yapısından gelmekte. Eski Ahit’te yer verilen “Nuh’un Gemisi” sahneli mozaiğin mevcut kalıntısı üzerinde fil, tavus kuşu, geyik, kaplan, benekli tavuk, kuş ve karacadan oluşan hayvan figürleri ile bir fantastik figür olan “griffon” yer almakta. Griffon, Hadrianoupolis örneğinde olduğu gibi genellikle aslan vücutlu, kartal başlı ve kanatlı tasvir edilen, cinsiyetsiz, mitolojik bir yaratık. Vücudu cesareti, başı ise gücü simgeliyor. Hıristiyanlıkta da inananlara zulmedenlere, onları baskılayanlara karşı bir tehdit olarak kabul edilmiş. Griffon’un “Nuh’un Gemisi” mozaiğinde varlık nedeni de olasılıkla bu.
CENNET NEHİRLERİ VE KUŞLARI
Bir diğer görkemli mozaik zemin ise yine bir dini yapı olan Kilise B’den gelmekte. Bu mozaik zemin, Karadeniz Ereğli Müzesi Müdürlüğü’nce 2003 yılında yapılan kurtarma kazısı sırasında kilisenin “naos”unda (tapınaklarda, ya da kiliselerde halkın ibadet ettiği mekân) tespit edilmiş. “Bema”nın (Bizans kiliselerinde sunağı içeren bölüm) hemen önünde yer alan panoda, Eski Ahit’te adlarına rastlanılan ve “Cennet Nehirleri” olarak bilinen Geon, Phison, Tigris ve Euphrates’in personifikasyon (kişileştirme) betimleri mevcut. Bu betimler ellerinde, içinden nehirlerin aktığı, “cornucopia” (bereket boynuzu) tutan iki kadın ve iki erkek figürü olarak icra edilmiş. Her bir figürün ismi ise sol üst köşede yazmakta.
Kilise B yapısı cennet nehirlerinden sonra cennet kuşlarının da ev sahibi. Yapının apsis (kiliselerin sunak odasını kapsayan yapı unsuru) zemininde zengin ve görkemli bir bahçe içerisinde, antitetik (karşılıklı) duran iki tavus kuşu bir kaptan su içerken betimlenmiş. Kuşların su içtiği kap içerisinden sarmaşık dalları filizlenip yükselmekte. Türk kültüründe tanrı kuşu, ya da cennet kuşu olarak da bilinen “tavus” aslında Hindistan kökenli olduğu düşünülen, en kadim dinlerde bile yer alan, pek çok anlamı kendi içerisinde barındıran ayrıcalıklı bir kuş. Büyük İskender’in Hindistan’dan (Serendip) alıp Avrupa’ya getirdiğine inanılıyor. Farklı kültür ve inanç sistemlerinde farklı sembolik ifadelere sahip. Yunan mitolojisinde Baş Tanrıça Hera’nın kutsal hayvanı; kuyruğundaki bilgeliği simgeleyen gözleri Zeus’un oğlu Argos’tan almış; o gözler geçmişin, bugünün ve geleceğin sembolleri. Roma döneminde tavus kuşu ölümlü ruhları tanrılar katına taşıyan kuş olarak görülmüş. Ayrıca soylu Romalılar bahçelerine ve mezar anıtlarına onun motifini soyluluk emaresi olsun diye koydurmuşlar. Bizans sanatında da Roma geleneğinin devam ettiği, özellikle dini yapılarda tavus kuşu motiflerine sıklıkla rastlanıldığı fark edilmekte. Hindu ve Tibet geleneklerinde ise taht ile ilişkilendirilmiş, ayrıca Hindistan’ın ulusal kuşu. Yezidi inancında Tanrı’nın yarattığı yedi melekten biri; Melek Tavus. Çin geleneklerinde güzellik ile ilişkilendirilmiş, ayrıca nazar özelliği de mevcut. Anadolu Selçuklularında ise edebi hayat ve ölümsüzlükle ilişkili.
Tavus kuşuna yüklenen daha nice anlam var. Kuşkusuz bu anlamlar bağlamları içerisinde değerlendirilmeli. Hadrianoupolis örneğinde bu bağlam bir paradeisos (antik Yunan’da cennet bahçesi olarak vaat edilen yer) sahnesine işaret ediyor olmalı. Mozaik hakkında bilgi veren Dr. Çelikbaş’a göre su içen tavus kuşlarıyla inanan insanların ölümsüz bir ruha kavuşmasının anlatımı amaçlanıyor. Çünkü antik inançta tavus kuşlarının, cennetin kutsal suyundan içtikten sonra etlerinin çürümediği, ölümsüzlüğe kavuştuklarına inanılmakta. Kilise B yapısının sahip olduğu bu mozaik süslemenin iki yanında, panolar içerisinde yine önemli hayvan figürleri var: Biri yine cennetteki kutsal sudan içen başka bir hayvan, bir boğa. Bu betimde özellikle dikkat çekici olan, sanatçının su içen boğanın yüzünü nehre ustalıkla yansıtmış oluşu. Diğeri ise bir aslan figürü; hareket halinde, bir nevi atak yaparken betimlenmiş. Bu hayvanların aynı mozaik sahnenin içinde yer alması şaşırtıcı değil. Çünkü boğa ve aslanın esasen İncil yazarlarından Luka ve Markos’u temsil ettiği düşünülüyor. Eğer bu öneri doğru ise kilisenin onların adına yapıldığını da düşünebiliriz. Anadolu’da benzer örnekler biliniyor; ancak Hadrianoupolis örnekleri içlerinde en fazla bütünlük arz edeni, bozulmadan günümüze ulaşanı. Bu durumun da en başat nedeni kilisenin ve mozaiklerin yapım tarihi olan 5’inci yüzyılda pagan etkili sembolizm anlayışının eserler üzerinde halen devam ediyor oluşu. 6’ncı yüzyılda bu etkinin yok edilmesi amaçlanarak mozaiklerin üzeri mermer plakalarla kapatılmış ve kilise bu şekilde kullanımda kalmış. Pagan etkisini geçmişe gömmeyi amaçlayan bu uygulama, esasen geleceğe ışık tutmuş. Hem dinler tarihi, hem de arkeoloji bilimi açısından kıymetli olan bu eserlerin günümüzle buluşmasını sağlamış.
CAMA YANSIYAN HADRİANOUPOLİS
Hadrianoupolis kazıları devam ettikçe arkeoloji bilimi açısından önemli veriler de gelmeye devam ediyor. 2019 yılı kazıları başlar başlamaz arkeologları en çok heyecanlandıran şey bir cam işliğine denk gelmek oldu. Anadolu antik cam çalışmalarının tarihi, arkeolojinin diğer alanları ile karşılaştırılmalı değerlendirildiğinde oldukça yeni sayılabilir. Üretim merkezleri, ticari ilişkiler, cam ustaları gibi konular çok sayıda soru işareti barındırıyor. Dolayısıyla, Anadolu’nun cam tarihine verdiği yön henüz net olmaktan çok uzak. Bu noktada Hadrianoupolis’teki keşif oldukça değerli.
Kilise C’nin bitişiğinde yer alan ve henüz fonksiyonu tespit edilemeyen bir yapı içerisinde binlerce aynı renk ve dokuda cam kap parçası, hatalı üretim parçaları, cam külçeleri ve yapının atölye olarak kullanıldığının en somut kanıtı olan ocak kalıntıları tespit edilmiş. Mevcut veriler atölyenin 6’ncı yüzyılın sonlarından 7’nci yüzyılın ortalarına kadar faaliyette kaldığını düşündürüyor. Ancak bu alanda kazı çalışmaları ve eserlere dönük detaylı çalışmalar devam edecek ve bizler Hadrianoupolis’ten camcılık tarihine ışık tutacak daha somut ve yeni bilgiler edinebileceğiz. Hadrianoupolis’in kısa kazı tarihçesi bile, kentin yerel tarihi boyunca neden kesintisiz iskân gördüğünü ortaya koymuş durumda. Kent coğrafi konumu ile ticari geçiş yolları üzerinde konumlandığından kritik öneme sahip olmuş. Bizans döneminde kiliseler, bazilikalar ve belki de bir manastır kompleksi ile donatılmış; Hıristiyanlık tarihi açısından tartışmasız bir konuma yükselmiş. Bu yapılardaki mozaikler ile arkeoloji ve sanat tarihi bilimlerine ışık tutmuş, dönemin kültürel ve inanç sistemlerine kaynak olmuş ve olmaya da devam ediyor.
Özellikle Anadolu odaklı düşünüldüğünde, cam tarihi açısından da takip edilmesi gereken bir merkez. Tüm bunlar Hadrianoupolis’in gelecek kazı sezonlarını heyecanla beklememizin nedeni.