ATLAS AĞUSTOS 2013/SAYI:244
Geçtiğimiz ay en az altı gezegene sahip yeni bir sistem keşfedildi. Bu gezegenlerin üç tanesi yıldızının çevresindeki yaşanabilir bölgede bulunuyor. Böylece Gliese 667C, yaşanabilir bölgeye sahip ilk yıldız sistemi oldu. ESO Bilim Toplum Ağı üyesi ve Mersin Çağ Üniversitesi Uzay Gözlem ve Araştırma Merkezi’nden Arif Solmaz, bu heyecan verici keşifle ilgili Atlas’tan Tülay Zihli’nin sorularını yanıtladı.
Gezegen keşiflerinde HARPS’ın adı çok geçiyor. Bu aygıt gezegenleri nasıl tespit edebiliyor?
HARPS, ESO’nun Şili’de La Silla Gözlemevi’nde bulunan 3,6 metrelik teleskopu üzerine takılan bir aygıt. Görevi güneş sistemi dışında yeni ötegezegenleri tespit etmek. Bunu yaparken kendine has bir yöntem kullanıyor. Teleskoplarla doğrudan gözlenemeyen gezegenlerin, etrafında dolandıkları yıldız üzerindeki kütleçekim etkisini tespit ediyor. Yıldızın gökyüzündeki yer değiştirmesine bakıyor. Bu yer değiştirmelerin grafiği bize sistemde bulunan gezegenlere dair ipuçları sağlıyor. Yeni bulunan kalabalık bir sistem ister istemez gözleri güneş sistemine çevirdi. Aslında gezegen avcılarının nihai hedefi bizim sistemimize benzeyen ve en azından dünya benzeri bir gezegene ev sahipliği yapan bir yıldız sistemi keşfetmek. Burada “yaşanabilir kuşak” tanımı ortaya çıkıyor.
Bu gezegenlerden üç tanesinde yaşanabilir bölge olduğu açıklandı. “Yaşanabilir bölge” kavramını açıklayabilir misiniz?
Bu ifadenin henüz kesin bir tanımı olmasa da, kabaca, bu kuşakta bulunan bir gezegenin yüzeyinde suyun sıvı halde bulunacağı umuluyor. Bunun için gezegen-yıldız etkileşiminin Güneş-Dünya ikilisine benzer şekilde, yıldızına belirgin bir uzaklıkta bulunan bir gezegeni ve kararlı bir yıldızı içermesi bekleniyor. Şimdilerde öteuyduların da yaşanabilirliği gündemde. Tabii bu tür uyduların gözlenebilmesi için beş ila on yıllık bir gözlem tecrübesine daha ihtiyacımız var.
Keşfedilen gezegenlerde yaşam olasılığını araştırmak için ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Gezegen tespitlerinde çeşitli aşamalar izleniyor. Öncelikle yıldızın hareketindeki düzen veya düzensizlikler bilgisayar ortamında şekillere dökülüyor. Daha sonra başka bir gözlem yöntemiyle yıldızlarının önünden geçen gezegenler gözleniyor ve bunların kütlesi hesaplanıyor. Bu aşamalar tamamlanamazsa, tespit edilen gezegen “gezegen adayı” olarak adlandırılıyor. Bunlara kesin olarak gezegen gözüyle bakılmıyor. Tüm bunlar şimdilik bizi kısıtlayan teknolojik imkânlarımız ve ışık kaynağı olmayan gezegenlerin gözlemlerinin zor olmasından kaynaklanıyor. Yani onları doğrudan görmek yerine, etkilerini gözleyerek keşfediyoruz. Dolayısıyla tekrar eden gözlemler ve bunları destekleyecek diğer yöntemler bazen beklenilen sonucu vermiyor ve yaşanabilir dediğimiz gezegenin hiç de öyle olmadığı görülüyor.
Türkiye’deki üniversitelerin astronomi bölümlerinde bu konuyla ilgili çalışmalar yapılıyor mu?
Ötegezegen alanında gözlemsel ve teorik çalışmalar bir süredir ülkemizde de gerçekleştiriliyor. Ankara, İstanbul, Antalya ve Çanakkale’de bulunan üniversitelerin gözlemevlerinde ve TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’nde yeni ve iddialı çalışmalar var ve bunlara yenileri ekleniyor. Önümüzdeki yıllarda adını bizim vereceğimiz bir gezegen keşfetmemiz sürpriz olmayacaktır.