Kemal Gökhan Türe, 2014’teki vefatına kadar denizlerle ilgili sayısız çalışmaya imza atmış öncü bir isimdi. Atlas’ın ekspedisyon editörlüğünü de üstlenmiş Türe’nin hayatına kısa bir bakış, ömrüne sığdırdığı başarıları gözler önüne seriyor.
YAZI: CEM ORKUN KIRAÇ
Kemal Gökhan Türe, Türkiye’de sualtı çalışmalarının öncülerinden. Ocak 1962’de Tekirdağ’da dünyaya geldi. Çocukluğunu geçirdiği baba evi kıyıdaydı, dolayısıyla denizi daha çocukluğundan bilen ve yakından tanıyan birisi oldu. Lise çağlarında Marmara Denizi’nde kayıkla açılıyor, balık avlıyor ve nefesle dalıyordu. Yakın arkadaşlarıyla Marmara Adaları’na gidiyor, adaların etrafında tekneyle dolaşıyordu. ODTÜ-SAT’ı kuranlardan ve öncü üyelerinden birçoğumuz gibi 1970’li yıllarda nefesle zıpkınla balık avlıyordu. Bu deneyimler ve deniz canlıları ile karşılaşmalar daha sonra yazdığı şiirlerine de yansıyacaktı. Duygu ve anlam yüklü, denizci insanların yanı sıra denizi tanımayanları bile duygulandıracak nitelikte şiirler.
Gökhan aslında metalürji ve malzeme mühendisi. Ancak bir mühendis olmasının yanı sıra çok farklı ve önemli özellikleri vardı. Bunu daha öğrenciyken, onunla aynı bölümde okurken görmüştüm. 1984 senesinde ODTÜ bünyesinde “Sualtı Topluluğu” kurulması yönündeki girişimleri ve bizleri bir araya getirmesi bunlardan ilkiydi. Türkiye’de tüm üniversiteler arasında sualtı ve dalıcılık konusunda ilk öğrenci topluluğu idi. 1984 Aralık’ında ODTÜ Rektörlüğü’ne verilen dilekçemize olumlu yanıt geldi ve 1985’de kuruldu. ODTÜ-SAT’ın ve sevgili Gökhan’ın hikâyesi asıl bundan sonra başladı. O her daim öncü fikirleriyle Türkiye’de ve hatta dünyada ilklere imza attı. ODTÜ-SAT bünyesinde, tek bir dalış eğitimi standardına bağlı kalmadan sürekli kendini geliştiren ve kendi eğitim formasyonunu oluşturan bir müfredat hazırladı. Bu, sonraki SAT üyeleri ve dalış eğitmenlerine kuşaktan kuşağa aktarıldı. Birçok ODTÜ’lü temel ve ileri dalış eğitimini SAT bünyesinde aldı. SAT’ın şu an 1000’den fazla dalıcı üyesi var ve adlarını burada sayamayacağım kadar çok ODTÜ-SAT’lı dalıcı kıyılarda ve sualtında kültürel, tarihi ve doğal değerlerimizi araştıran önemli kişilerin arasında. ODTÜ-SAT ekolünden birçok insan şu anda Türkiye’de ve dünyada farklı eğitim kurumlarında akademisyen veya yazar veya uluslararası kuruluşlarda uzman. Bunların temelini atan ise o Tekirdağlı genç, Gökhan Türe…
Temel ve ileri dalış eğitimlerinin yanı sıra ODTÜ-SAT’ın şiarı dalışı bir araç olarak kullanarak deniz ve sualtı araştırmalarını yapmak, araştırması zor olan konularda veriler toplamak, bunları yayınlara dönüştürmek ya da bunu bilim dünyasına kazandırmak, korunması gereken doğal, tarihi ve kültürel değerleri gelecek kuşaklara aktarmak asıl amaç oldu. Bu ise, araştırmalara odaklanmak ve ihtisas çalışma kümeleri oluşturmaktan geçiyordu. İşte Gökhan Türe ODTÜ-SAT bünyesinde 1984 ile mezun olduğu 1987 seneleri arasında bunları tasarladı ve önerdi. Kısaca “araştırma grupları” dediğimiz bu ihtisas birimlerini oluşturdu. Ekoloji için Ekolojik Araştırmalar Grubu (EKOG), yunuslar ve balinalar için Deniz Memelileri Araştırma Grubu (DEMAG), nesli tehlike altında Akdeniz foku için Akdeniz Foku Araştırma Grubu (AFAG), buhar çağı sonrası batık sac gemileri araştırmak ve belgelemek üzere için Batık Araştırma Grubu (BAG), antik çağdan kalma batık gemi ve şehirleri araştırmak için Sualtı Arkeolojisi Araştırma Grubu (SAAG), içinde su sistemleri bulunan deniz ve kara mağaralarını araştırmak ve belgelemek için Mağara Dalışı ve Araştırma Grubu (MADAG) kuruldu.
Bu gruplar hala yaşıyor ve Türkiye’de bilgi boşluklarını doldurma yönünde çalışıyor. Bu araştırma gruplarının elde ettiği görüntüler birçok belgesel filmde kullanıldı ve aynı zamanda akademik çalışmalarda makale ve yayınları destekledi.
Deniz kaplumbağalarından Caretta caretta için Türkiye kıyılarında en önemli üreme sahalarından biri Dalyan kumsalı idi. Öncü araştırmalarla önce bu tespit edildi ve Dalyan hedeflenerek 1985 ve 1986’da öncü ve Mayıs 1987’de oldukça kapsamlı ve çok katılımlı bir ODTÜ-SAT saha çalışması planlandı. Gökhan elbette bu fikri geliştiren ve planlayan kişi olarak öncü rol üstlendi. Bu çalışmanın önemi, daha sonra Türkiye’de önce yavaş gelişen ancak 1990’ların ortalarında artan ulusal çapta kitlesel çevre hareketinin başlangıcı olmasıydı. Elbette çok değerli bilim adamları ülkemizin doğasını ve nesli azalan canlılarını araştırmak ve korumak için çalışmalarda bulunmuşlardı, ancak bunlar o zamanki koşullarda medyada yerini bulamayan halka yansımayan çalışmalar oldu. ODTÜ-SAT’ın “Caretta caretta Dalyan Kumsalı Üreme Araştırması” hepimizin bildiği üzere ülkemizdeki çevre hareketinin simgesi olan Caretta caretta’ları Türkiye’de kamuoyuna tanıttı. Ardından 1988’de Türkiye’de STK’lar bu alana girdi ve koruma çalışmalarını devam ettirdi. İşte sevgili Gökhan Türe’nin ilk yıllarımızda bizlere aktardığı “mahmuz etkisi” kavramı yerine oturmuştu. ODTÜ-SAT ve SAD daha sonra deniz kaplumbağaları araştırmalarına sadece destek olan bir kurum oldu. Deniz kaplumbağaları Türkiye’de fark edildiği için ülke çapında koruma proje ve çalışmaları önce yavaş sonra büyük bir ivme ile hızlandı. Dolayısı ile DEKAG kapandı. AFAG (Akdeniz Foku Araştırma Grubu) ise 1987’den bu yana çok etkin olarak hala devam eden bir ihtisas araştırma birimi ve Türkiye’de Ulusal Fok Komitesi’nin kurucu üyelerinden bir kurum. Birçok ulusal ve uluslararası başarılara imza attığı gibi Henry Ford Avrupa Koruma Ödülleri’nde 1998 yılında Avrupa birincisi olarak Grand Prix ödülüne layık görüldü. SAAG (Sualtı Arkeolojisi Grubu) birçok önemli sualtı arkeolojik eserlerini ortaya çıkardı, bazılarının yüzey incelemelerini yaptı. Bu bulguları başta Kültür Bakanlığı olmak üzere kamuoyuna tanıttı ve sualtı kültürel mirasımızın korunmasına çok önemli katkılar yaptı. SAD-SAAG son iki senedir UNESCO Türk Milli Komitesi Sualtı Kültürel Mirası İhtisas Komisyonu asal üyesi.
Deniz-kıyı ekosistemlerini araştırma ve koruma çalışmalarından başka, Türkiye’de hem deniz hem kara mağaralarını araştırdı, birçok araştırma başlığı ve ekspedisyon tasarladı ve gerçekleştirdi. Bunlardan en önemli iki tanesi sonuçları ile dünya literatürüne geçti. 1995 ve 1996’da iki sene artarda yapılan bu su sistemli kara mağaraları keşiflerine, Antalya Toroslarının karstik jeolojik yapısı nedeniyle Karst Dive adını verdi. Bunlar mağara dalış teknikleri uygulanmadan keşifleri olanaksız olan mağaralardı. Mağaralardan biri Antalya’nın sırtlarında Kırkgöz Mağarası ve diğeri Finike’de yine denizden içeride yer alan Gök Mağara idi. Gökhan Sualtı Araştırmaları Derneği’nden güçlü bir mağara dalıcı ekibi kurdu ancak oldukça teknik bir dalış olacağını öngörerek dünyada bu konuda ün yapmış iki uzmanı araştırma ekibine davet etmek istedi; Amerika’dan Global Underwater Explorers ekibinden teknik mağara dalıcıları Todd Kincaid ve Jarrod Jablonski daveti kabul ettiler ve Antalya’ya geldiler.
SAD ve Atlas’ın katkıları ile Gökhan Türe liderliğindeki SAD ve GUE ekibi üyelerinin verimli bir işbirliğiyle Finike Gök Mağara’da karışım gazla o güne kadar hiç inilmeyen 120 metre dalış gerçekleştirildi. Ülkemizde açık su dalışı olarak bile gerçekleşmeyen bu derinlik kapalı bir sistemde olağandışı bir deneyimdi. Bu derinlikle Gök Mağara 1995 senesinde Asya’nın en derin mağarası olarak tescil edildi ve halen de bu rekor devam ediyor. Üstelik mağaranın buradan daha da derine gittiği anlaşıldı ve çizimlerde dip derinliği ucu açık işaretlendi. Diğer yandan araçla gidildikten sonra tüm dalış ekipmanlarının 15 ekip üyesi ile Toroslar’ın eteğinde katırlarla taşınarak ulaşılan Antalya Kırkgözler Mağarası ise başka bir rekora adını yazdıracaktı. Mağara içindeki gölden dalış yapıldı ve dağların içinde yüzlerce metre uzunlukta, yer yer daralan su tünellerinden geçtikten sonra 100 m x 60 m x 50 m boyutlarında stadyum adı verilen oldukça büyük bir tatlı su rezervuarına ulaşıldı. Bu da Avrasya kıtasının en büyük mağaralarından biri olarak literatüre geçti. Gökhan’ın tasarımı ve öncülüğünde Türkiye de ilk defa bu kadar ileri düzey bir teknik mağara dalışı gerçekleşmiş oldu ve sonuçları ile Atlas’ta kapsamlı bir makale olarak kamu ve bilim dünyası ile paylaşıldı. “Project Karstdive” adıyla bu çalışma 1997 senesinde Henry Ford European Conservation Award proje yarışmasında Türkiye Ulusal Ödülüne layık görüldü. Tatlı su rezervlerinin önemine karşılık bu keşif sonuçları ayrıca DSİ Genel Müdürlüğü’ne bir rapor şeklinde sunuldu.
Gökhan ülkemizde zıpkınla balık avcılığına da çok geçerli bir alternatif geliştiren ilk dalıcı. 1980’lerde henüz (bizler dahil) ülkemizde hemen tüm dalıcıların dünyalarının zıpkıncılık üzerine kurulu olduğu bir dönemde sualtında balık avlama anlayışı yerine sualtında görüntü avlama kavramını ortaya attı. Birkaç sene sonra bu kavram olgunlaştı ve ODTÜ-SAT Gökhan’ın bu fikri önderliğinde 1991 senesinde Türkiye’de ilk defa Sualtında Görüntü Avlama Yarışmaları (SAGAY) düzenlenmesini önerdi. Bu öneri kabul gördü ve SAGAY’lar birbirini izledi. Ülkemizde uzun seneler önce sadece ODTÜ-SAT tarafından düzenlenen sualtı fotoğraf yarışmaları şeklinde devam etti. Gökhan Türe’nin bu buluşu daha sonra Türkiye’de yapılacak olan tüm diğer sualtı fotoğraf yarışmalarının öncüsü olacak ve bu doğa dostu etkinliğin bir ilham olarak ülke çapında yaygınlaşmasına önemli katkı sağlayacaktı.
Gökhan Türe 1994 senesinde Sualtı Araştırmaları Derneği kurulmasını önerdi ve 14 kurucu ile birlikte kurulan dernekte ilk ve kurucu başkanı oldu. SAD sualtı, deniz ve kıyılarımızın araştırma ve korunmasında ülkemizdeki öncü bir sivil toplum kuruluşu. Gökhan’ın öncülük yaptığı dernek tüzüğünün hazırlanmasındaki çabaları ve katkıları unutulacak gibi değil. Son derece titiz ve idealist bir çalışma sergileyerek kurucu ekibi koordine etti. Kusursuz bir dernek tüzüğü hazırlamada öncülük yaptı ve belki hiçbir dernekte olmayan törel ilkeler geliştirilmesini önerdi. Bu törel ilkeler, kurucusu olduğu Sualtı Araştırmaları Derneği’nin temel çalışma ve insan ilişkileri modelini ortaya koydu. Çalışkanlıktan çok ilkeli ve erdemli olmanın önemine işaret etti. ODTÜ Mezunları Derneği’nin Ankara’da Şerefli Sokaktaki lokali çalışma karargâhımızdı ve kurucusu olduğu diğer dernek ve oluşumlar gibi SAD da Gökhan’ın fikir tohumları arasından filizlendi.
1998’de Kuzey Denizi’nden başlayarak Karadeniz’e kanolarla sadece ırmaklardan ilerleyerek tasarlayan ve bunu gerçekleştiren yeryüzünde ilk insan oldu. Tuna Kano Geçişi ekip arkadaşları ile Main, Ren ve Tuna nehirlerini aylarca kürek çekerek geçti. Yorgun ama gülen yüzüyle İstanbul’a Ortaköy rıhtımına kanosuyla yaklaştığında dört ay süren kararlı çalışmasını dünyaya gösterdi. 1999’da ise Gökova’nın tanınması ve korunması için bir kano seferi tasarladı. 19 Ağustos sabahı başlayacak seferden iki gün önce büyük Marmara depremi olunca tüm kano ekibi birer deprem kurtarma ekibine dönüştürüldü. Gökhan’ın liderliğinde başlayacak olan Gökova kano seferi ekibi olarak dağılarak 19 Ağustos sabahı Yalova, Çınarcık ve Gölcük’te AKUT’a destek olmak için başka ama ulvi bir görevde bulunduk.
Gökhan Türe’nin yaratıcılığı bunlarla sınırlı değil; sadece ODTÜ-SAT, SAD ve Araştırma Grupları değil, Doğa Sporları ve Araştırmaları Derneği (DASK), ayrıca Likya Kuş Gözlem Topluluğu’nun (LİKKUŞ) da kurucuları arasında. Gökhan’ın en önemli özelliklerinden biri de öz Türkçeye oldukça önem vermesi ve lafta kalmayıp sualtı, dalış, deniz ve kıyı araştırmalarında ilgili teknik terimlerin Türkçelerini bulması veya unutulmuşları ortaya çıkarması, bunları yayınları ve sözleriyle kullanıma sokması olmuştur. İnternetin olmadığı dönemlerde dünya yayınlarını takip ederdi, yurtiçi ve yurtdışından aldığı kitaplarla tam bir ihtisas kütüphanesi kurmuştu. Birçok konferans bildirilerinde ve Atlas başta olmak üzere popüler magazinlerde yayınlandığı makalelerle bilgi ve deneyimlerini kamu, STK, akademik camia ve resmi kurumlarla paylaştı. Gökhan’ın en önemli özelliklerinden biri de buydu zaten; çalışmak, üretmek, yayınlamak ve bunları paylaşmak.
Önemli fikirlerin ve eserlerin sahibi sevgili Gökhan seni unutmayacağız…
FOTOĞRAF: GÖKHAN TÜRE REN TUNA GEÇİŞİ SIRASINDA / ZAFER KIZILKAYA