Birleşmiş Milletler’in biyoçeşitliliği konu alan son raporunun başyazarlarından biri olan, İsveç Lund Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mine Islar, Atlas’ın sorularını yanıtladı. Rapora göre dünyada bir milyon tür tehdit altında.
Birleşmiş Milletler (BM), insanların doğa üstündeki yıkıcı etkilerini bugüne kadarki en kapsamlı raporlardan biriyle ortaya koydu. 50 ülkeden 145 uzmanın hazırladığı rapora göre, 1 milyon hayvan ve bitki türü yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu’nun (IPBES) üyesi ve raporun başyazarlarından biri de İsveç Lund Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mine Islar. Gezegeni bekleyen tehlikelerin neler olduğunu hazırladıkları 1600 sayfalık raporun ışığında Atlas okurlarına anlattı.
Dr. Islar, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bölümü ve Uluslararası İlişkiler mezunu. Daha sonra İsveç Lund Üniversitesi’nde sürdürülebilir kalkınma ve çevre adaleti üzerine doktora yaptı. 2018’de doçentliğini aldı ve şimdi de aynı üniversitede Sürdürülebilirlik Çalışmaları Merkezi’nde (LUCSUS) öğretim ve araştırma görevlisi.
Bu raporu hazırlamak için ne kadar süre çalıştınız? Raporun siz hangi bölümünde yer alıyorsunuz?
Rapor üç senelik bir süreçte 50 ülkeden gelen 145 uzmanla birlikte hazırlandı. Ben raporun ekosistem dengesi için yapılması gerekenlerin yer aldığı bölümde başyazarlardan biriydim. Bu bölümde özellikle dönüştürücü yönetim, karar vericiler ve politika yapıcılar için gereken araçları raporladık.
Raporun sizce canlılar adına en önemli kısımları neresidir?
Rapordaki veriler gösteriyor ki insanlığın ve diğer tüm türlerin bağlı olduğu ekosistemlerin dengesi artık durdurulması zor olacak bir hızda bozuluyor. Yaklaşık 1 milyon bitki ve hayvan türünün daha önce insanlık tarihinde görülmemiş bir hızla yok olmak üzere olduğundan bahsediyor. Biyoçeşitlilik kaybı sadece iklim değişikliğinden de kaynaklanmıyor; yanlış kara ve deniz yönetimi ve kullanımı; kirlilik; bitki ve hayvan türlerinin direkt istismarı; ekonomik büyüme ve nüfus artışı da nedenler arasında.
Raporda başka ne gibi tehlikeler vurgulanıyor?
Giderek büyüyen şehirleşmenin de ekolojik dengeyi bozduğundan bahsediliyor. Toprak örtüsünü tamamen değiştiren kontrolsüz kentleşme, biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu alanların üstüne yapıldığında binlerce türün kaybına ve su kaynaklarının azalmasına neden oluyor.
Raporda belirtiğimiz en önemli noktalardan biri biyoçeşitlilik ve ekosistem konularının sadece çevre konusu kapsamının ötesine geçtiği ve artık, ekonomik, siyasi ve etik bir bağlamda incelenmesi gerektiği. Çünkü dünya ekonomisinin, geçim kaynaklarının, gıda güvenliğinin, sağlık ve yaşam kalitesinin temelleri artık tehlikede ve bu tehlikeyi yaratan da bizleriz.
Aynı zamanda acilen önlem alınması gereken alanlar nelerdir, nasıl önlemler alınmalı bu konularda?
Özellikle ekonomik büyüme hedeflerinin gözden geçirilmesi ve artık bu hedeflerin doğanın kaynak kullanımından ayrıştırılması gerekiyor. Hükümetler tüm politikaları biyolojik çeşitlilik ve doğayı koruma ilkesiyle hizalamalılar. Bu, çevreye zararlı devlet teşviklerinin kaldırılmasını, bireysel tüketicilerden de başlayarak özel sektör ve firmalara yönelik, her düzeyde doğayı korumaya yönelik ekonomik teşviklerin yeniden düzenlenmesini de içeriyor. Fakat en önemlisi, her geçen gün hayatımızı sürdürmemizi sağlayan doğayı korumanın toplumun tüm üyelerine etik, ahlaki ve sosyal bir sorumluluk olduğu anlatılmalı. Bilim insanları olarak biz artık tavsiye vermiyoruz, seçenekler sunuyoruz. Yapılması gerekenler belli. Dünyada ekolojik ve iklim seferberliği ilan eden ülkeler bu yönde doğru bir adım atmaktadır.
Daha spesifik önlemler: Sektörler arası entegre bir yönetimin sağlanması. Örneğin gıda sisteminin üreticilerden başlayıp sivil toplum ve tüketicilerin de dahil edildiği bir reformdan geçmesi gerekiyor. Tüketiciler ve üreticiler arasında daha şeffaf bir ağ kurulması, yerelleştirme (yerel ekonomileri canlandıran), tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi ve gıda israfının azaltılması gereken önlemler arasında.
Raporun 40 sayfalık özeti sanırım kamuoyu ile paylaşıldı. Raporunun tamamı kaç sayfa? Özette yer almayan başka önemli hususlar da var mı size göre?
Tamamı 1600 sayfa. Sürdürebilir kalkınma hedeflerine (SDG) geniş bir yer ayırdık raporda. Bu hedeflerin yüzde 80’inin ekosistem dengesinin bozulması nedeniyle gerçekleşememesinden bahsediyoruz. Mesela yenilenebilir enerji hedefi biyolojik çeşitliliğin ve toprak bütünlüğünün korunması hedefleriyle çakışıyor. Bu yüzden sektörlerarası bir yaklaşım şart.
Raporun tamamına ulaşılabiliyor mu?
Tamamı Aralık ayında kamuoyuna sunulacak.
Size göre ne oldu da bu kadar trajik sonuçlarla karşı karşıya kaldık?
Aslında son yirmi senedir bilim insanları bu sonuçların geleceğinden bahsediyordu. Ekonomik büyümenin dünyadaki bütün ülkeler tarafından bir ilerleme göstergesi olarak anlaşıldığı bir sistemde kaybolan ekosistem ve kaynaklar göz ardı edildi. Sınırlı kaynaklar sınırsızmışçasına kullanıldı.
2050’ye kadar olumsuz tablonun devam edeceği belirtiliyor. Ya sonrası?
Raporda farklı senaryolar var. Eğer ekonomimiz olağan senaryoda giderse, olumsuz tablo daha da olumsuzlaşacak. Dünya ekonomisi tüketimi merkeze aldığı için doğal kaynaklar zamanla yok oluyor. Senaryoların içinde küresel anlamda ekonomilerin reforme edildiği, küçülmeye gidildiği ve biyolojik çeşitliliği ve doğayı koruma ilkesinin merkeze alındığı sistemlerde 2050’den sonra iyileşme olasılığı bulunuyor. Kısacası bu bir seçim meselesi.
Raporu hazırlarken karşılaştığınız güçlükler neydi? Saha araştırmaları yaptınız mı? Nerelere gittiniz nelere tanık oldunuz?
Rapor daha önceki çalışmaların derlemesi olarak hazırlandı. Bütün uzmanlar disiplinlerarası bir yaklaşımla kendi alanlarındaki çalışmaları derlediler. Fakat raporda bilim insanlarının yanı sıra yerel halkların da doğayla olan bilgisine danışıldı. Amazonlar gibi dünyanın kilit biyolojik çeşitlilik alanlarında yaşayan yerel halklar, doğayla iç içe olan yaşam felsefelerini bizimle paylaştılar. Onları rapora dahil etme nedenimiz, yerel halkların koruduğu alanlarda biyolojik çeşitliliğin daha yavaş azaldığına dair verilerin olması.
Türkiye özelinde çalışmalarda bulundunuz mu? Halen devam eden bir projeniz var mı?
Türkiye’de çevre ve su adaleti üzerine uzun süreli çalışmalarım oldu. 2009-2013 arasında Yuvarlakçay, İkizdere ve Aksu’da HES’lerin hem doğa, hem de köy toplumlarının yaşam kaynakları üzerindeki etkilerini anlatan çalışmalarımı uluslararası alanda yayınladım. Genelde yerel ölçekli dönüştürücü yönetimlerin iklim ve ekosistem dengesi açısından daha sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle başarılı yerel yönetimleri bugünkü çalışmalarıma dahil ettim. Kent alanında, Barcelona’daki aktivist-belediye platformunu, enerji kooperatiflerini, İstanbul’da kent bostancılığını, Kopenhag’da gıda kooperatiflerini yakından inceliyorum. Yerelde halkların kendi kaynaklarını kolektif olarak nasıl idare edebildiklerini ve hatta yönetime dahil edildiklerini belgeliyorum. Projemin sonunda farklı ülkelerdeki birçok kolektif hareketin stratejilerini derlediğim bir kitap çıkaracağım.
Bu raporu baz aldığımızda Türkiye’nin size göre alması gereken acil önlemler nedir?
Türkiye’nin aynı başka ülkelerdeki gibi acilen hem iklim, hem de ekolojik denge için eylem planı hazırlaması gerekiyor. Bu eylem planının içinde tarım, şehirleşme, enerji, ekonomi gibi belli başlı alanların reforme edilmesi hakkında stratejiler geliştirilmesi lazım. İklim ve ekoloji seferberliğinin siyasetin gündemine oturması gereken bir zamandayız.
RAPORDA NELER VAR?
* Sıcaklıkların, sanayi öncesi seviyelere göre 2 santigrat derece artması halinde dünyadaki türlerin yaklaşık yüzde 5’i yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalacak ki bu, sera gazı emisyonları önemli ölçüde azaltılmadığı sürece, gelecek birkaç on yılda dünyanın geçebileceği bir eşik.
* Ortalama küresel sıcaklığın 4,3 santigrat derece artması halinde ise gezegendeki türlerin yüzde 16’sı yok olacak.
* Bu kayıplar, yoksulluğu ve açlığı azaltmak ve daha sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek için mevcut küresel çabaları baltalayacak.
FOTOĞRAF: CARETTA CARETTA, HAKAN ÖGE