Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya TÜRKİYE’NİN 10 JEOSİTİ: YERKÜRENİN ŞİFRELERİ

TÜRKİYE’NİN 10 JEOSİTİ: YERKÜRENİN ŞİFRELERİ

Harika Pelin Şengül

Türkiye’nin jeoçeşitliliği öyle yüksek ki Kuzey Amerika ve Avrupa kıtalarının tümüyle karşılaştırılıyor. Jeolojik miraslar yerkürenin geçmişini anlamamızı sağlayan şifreler içeriyor. Ancak doğa tahribatıyla bu şifreleri yok ediyoruz. Yaklaşık 200 yerbilimci Türkiye’nin en önemli 100 jeositini ve 40 anahtar jeolojik alanını seçti. İşte, listenin öne çıkanlarından küçük bir seçki…

YAZI: DR. YILDIRIM GÜNGÖR

Kırmızı vadi

Narman, Erzurum

Yaklaşık 3 milyon yıl önce Oltu-Narman havzasını çevreleyen dağlardan akarsularla taşınan akarsu çökelleri havzada birikti. Biriken bu malzemeler zamanla yükselerek aşındı ve ortaya kırmızı aşınma şekilleri çıktı. Erzurum’un Narman ilçesi sınırları içinde yer alan sekiz adet büyük ve uzun vadiden her biri bu kırmızı renkli aşınma şekillerini barındırıyor. Bu aşınma şekillerine “peribacası” deniyor ama bunlar aslında “yardang” denilen özel oluşumlar. Bu oluşumların en güzel örnekleri Türkmenistan, Çin ve Narman’da gözleniyor. Gökyüzüne uzanan bu sihirli merdivenler kırmızı renklerini bölgedeki komşu kayalardan çözünen demir elementinden alıyor. Narman, 40 anahtar jeolojik alan içinde yer alıyor.

FOTO: ERSİN DEMİREL

Kula ayak izleri

Kula-Salihli, Manisa

Türkiye’nin en genç volkanlarından biri olan Kula volkanlarının da bulunduğu alan Haziran 2013’te UNESCO Küresel Jeopark ağına dahil edildi. Bu alan oldukça zengin bir jeoçeşitliliğe sahip. Kula Jeoparkı içinde içinde binlerce yıl öncesine ait insan ayak izleri bulunuyordu. Bu ayak izleri 1969 yılında Maden Tetkik Arama jeologları tarafından bulunmuştu. Ancak zaman içinde iyi korunamadıkları için büyük bir kısmı ya tahrip edildi ya da çalındı. Kula ve civarı jeopark olduktan sonra var olan birkaç ayak izi koruma altına alındı. Ayak izlerinin volkanın aktivitesi sonrasında tüflerin üzerinde yürüyen bir insan topluluğuna ait olduğu neredeyse kesin.

Doğanın heykelleri

Yıldız Koyu / Gökçeada, Çanakkale

Gökçeada’ya gidenlerin kolaylıkla ulaşabildiği Yıldız Koyu’nda olağanüstü bir manzara çıkıyor karşınıza. Öndeki kumtaşı tabakalarının manzarasını, arka planda Semadirek Adası tamamlıyor. Koyun içindeyse kumtaşı heykelleri, tabaka yapıları, fay düzlemleri, fay breşleri ve deniz suyunun çatlak sistemlerini takip ederek meydana getirdiği aşınma şekilleri, bu noktayı korunması gereken önemli bir jeolojik miras alanı yapıyor. Bu alan hem ulusal hem uluslararası bağlamda önemli bir doğa eğitim alanı olarak da öne çıkıyor. Bu alanda kısa bir süre içinde yeryuvarının birkaç on milyon yıllık kesitini görmek mümkün. Yıldız Koyu bilimsel özelliklerinin yanı sıra doğanın sanatçı yönünü de öne çıkarıyor. Bu alanı iyi anlamak için tecrübeli bir jeolog eşliğinde gezmenizi öneririz.

FOTO: TURGUT TARHAN

Beyaz düş

Pamukkale, Denizli

Türkiye’den dünyanın en iyi 100 jeositi listesine giren ikinci alan olan Pamukkale  ve civarı diri fayların yoğun olarak etkili olduğu bir bölge. Faylar depremlerin  neden olduğu büyük yıkımlara yol açtığı gibi bazen Pamukkale gibi olağanüstü yer şekillerinin oluşmasına da yol açabiliyor. Pamukkale ve civarında egemen kayaç türü olan kireçtaşlarından suyun çözdüğü kalsiyum karbonat, fayların oluşturduğu çatlaklardan yüzeye çıkarak burada yeniden çökelmiş  ve zaman içinde Pamukkale’nin günümüzdeki şeklini almasına neden olmuş. Bu oluşum günümüzde de aynı hızla devam ediyor. Pamukkale’yi özel kılan başka bir özellik de traverten çökelleri için önerilen altı morfolojiden beşinin burada görülebilmesi. Pamukkale’den yüzeye çıkan sıcak sular  ve çatlaklardan sızan karbondioksit, burada yerleşen uygarlıkların farklı uygulamalar geliştirmesine de yardımcı olmuş. Pamukkale’nin yeraltındaki küçük modeli de Kaklık Mağarası. Denizli’nin Honaz ilçesine bağlı Kaklık Mahallesi sınırları içinde yer alan yaklaşık 200 metre uzunluğundaki mağara çökme ile ortaya çıkmış, gezilmesi kolay bir doğal oluşum.

FOTO: TURGUT TARHAN

Ballıca Mağarası

Pazar, Tokat

Sadece ülkemizin değil, dünyanın da önemli mağaraları arasında yer alan Ballıca, her mağara gibi bir fay zonunun üzerinde yer alıyor. İki yönde gelişmiş olan Ballıca, beş kat ve sekiz büyük salondan oluşan büyük ve uzun bir mağara. Mağaranın toplam 680 metrelik kısmı ziyarete açık. Mağaranın isminin Ballıca olmasının nedeni, özellikle genç mağara oluşumlarına fener ışığı iyice yaklaştırıldığında anlaşılıyor: Kimyasal olarak çökelmiş kayaçlar bal rengine dönüşüyor. Bu renk, özellikle yeni salondaki soğan sarkıtlarda gözleniyor. Mağara, soğan sarkıt örneklerinin dünyada en güzel gözlendiği yerlerin başında geliyor.

FOTO: YILDIRIM GÜNGÖR

Buzul şekilleri

Kaçkar Dağı, Rize

Kaçkar, yüksek kesimlerinde magmatik ve volkanik kayaçların egemen olduğu, vadilerindeyse buzul şekillerinin en güzel örneklerinin gözlendiği bir dağ. Buzul gölleri, buzul vadileri, buzul çizikleri ve hörgüç kayalar en çok rastlanan buzul şekilleri. Dağın kuzeyinde büyük ve küçük buzul, dağın güneyinde de Ergör Buzulu bulunuyor. Bu üç buzulda son 30 yılda oldukça büyük erimeler gözleniyor. Dağın dört bir yanı buzul vadileriyle çevrili. Kavrun, Büyükçay, Davalı, Elevit ve Çeymakçur vadilerindeki izler bir zamanlar buzulun nerelere kadar indiğinin en güzel örneklerini barındırıyor. Yüksekliği 3 bin 932 metre olan Kaçkar, Erciyes ve Ağrı ile Türkiye’de en çok tırmanış yapılan dağlardan biri. Kaçkar da 40 anahtar jeolojik alan içinde.

FOTO: TURGUT TARHAN

AKTİF VOLKAN

Nemrut Volkanı ve kalderası / Bitlis

Türkiye’nin en genç volkanlarından Nemrut ve kalderası, dünyanın en iyi 200 jeositi arasına girmek üzere. Dağda volkanik aktivite yaklaşık 1 milyon yıl önce başladı. Kuvaterner yaşlı bu volkandan gaz çıkışları devam ediyor, yani Nemrut aktif bir volkan. Volkanın kraterinin yaklaşık bin metre çökmesine neden olan patlama sonucunda aşağılara doğru akan piroklastik akıntılar Murat Vadisi’nin önünü tıkayarak Van Gölü’nün oluşmasına da katkıda bulunmuş. Nemrut volkanının kuzeyinde yer alan parazit bir koniyi kesen bir faydan çıkan lavlar, 1443 yılında beş farklı koldan akarak ovaya yayılmış. “Kantaşı” denilen alanda bulunan bu genç lavlar en az Nemrut kadar ilgi çekici.

FOTO: TURGUT TARHAN

Van Gölü mikrobiyalitleri

Van-BİTLİS

Mikrobiyalitler tek başına bir dünya mirası. Çalışmalar dünya üzerindeki en büyük mikrobiyalit oluşumlarının Van Gölü’nde bulunduğunu gösteriyor. Milyonlarca bakterinin bir araya gelerek oluşturduğu bu oluşumlar ile Salda Gölü’ndeki oluşumlar benzer. Birbirlerine kenetlenerek sert kaya dokusu oluşturan mikroskobik canlılar dünyada yaşamın başlamasında önemli bir rol oynuyor. Bitlis Adilcevaz ve Van Gevaş’ta tespit edilen mikrobiyolit oluşumları yaşamın en eski kanıtları kabul ediliyor. Van Gölü mikrobiyalitleri, planlanan Nemrut Jeoparkı’nın da dünya ölçeğinde bile eşi az bulunan en değerli jeositi. Dünya üzerindeki yaşamın ilk çok hücreli formlarının halen Van Gölü’nde güncel olarak oluşmaya devam etmesi önemli. Bu olağanüstü canlıları ziyaret edenler geçmişleri yaklaşık 2.5 milyar yıla dayanan bir jeolojik olayın güncel şekline tanıklık ediyor.

FOTO: ALİ ETHEM KESKİN

Dünya’da eşi yok

Salda Gölü / Yeşilova, Burdur

Salda Gölü son birkaç yıldır sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gündeminde olan bir doğa harikası. Öncelikle ülkemizin en derin gölü (184 metre); bunu da tektonik bir göl olmasına borçlu. Rakımı ise bin 141 metre. Son yıllarda NASA tarafından Mars’ta bir zamanlar var olduğu düşünülen bir göle benzetildiği için oldukça popüler olan Salda, iki önemli özelliğiyle öne çıkıyor. Biri, gölü çevreleyen kayaçlardan çözünerek göle taşınan ve burada yeniden kristallenen beyaz hidromanyezit kristalleri, ikincisi de stramatolitler. Asıl önemli olan ikinci madde. Stramatolitler dünya üzerinde fotosentez yapan ilk canlılar. Bu tür göllerin kıyılarında yaşayan bu yosunlar, yaklaşık 2 milyar yıl boyunca fotosentez yoluyla oksijen pompalayarak atmosferdeki serbest oksijenin canlı yaşamına uygun hale gelmesini sağlamış. İşte Salda’daki stramatolitler ilk fotosentez yapanların torunları olarak gölün kıyılarında bu görevlerine devam ediyor. Bu olağanüstü yosunlar Dünya’da yaşamın gelişmesine önemli katkıda bulundu. Sadece bu yosunlar bile Salda’nın bir jeolojik miras olarak kabul edilmesi için yeterli bir neden.

FOTO: TURGUT TARHAN

Doğanın başyapıtı

Kapadokya / Nevşehir, Aksaray, Niğde

Volkanlar patladı, püsküren volkanik malzemeler onbinlerce yıl bu volkanların bulunduğu havzayı kaplayan gölde çökeldi. Bu püsküren malzemelerin üzerine yer yer lavlar aktı.  Daha sonra göl yavaş yavaş kurudu. Devreye faylar girerek havzayı yükseltti. Yükselen kesimler su ve rüzgârın etkisiyle aşınmaya başladı ve ortaya olağanüstü yer şekillerinin bulunduğu dünya çapında bir alan çıktı. Kapadokya’nın her yerinde bu aşınma süreçleri günümüzde de devam ediyor. Bazı oluşumlar tamamen aşınarak yok olurken, bazıları daha aşınmanın ilk aşamasında. Bu alanı özel kılan sadece yer şekilleri değil. Latince anlamı “ateş yağmuru” olan ignimbrit adlı bir volkanik kayaç türünü burada farklı dokuz seviyede görmek mümkün.  Geçen yıl dünyanın en iyi 100 jeositi listesine giren Kapadokya, bunu da işte bu ignimbritlere borçlu.

FOTO: TURGUT TARHAN

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap