Kafkasya’nın işgali ve yerli halkların yurtlarından sürülmesi yüz yıllık bir savaşın ardından gerçekleşti. Soykırım, sürgün ve kolonizasyon Kafkasya’nın etnik yapısını tümden değiştirdi.
Yazı: Murat Papşu
Doğu Çerkesya
Doğu Çerkesya olarak da bilinen Kabardey bölgesinin tarihi Batı Çerkesya’dan biraz farklı. Kuban Nehri’yle Batı’dan ayrılan Kabardeyler için tarihin seyri, bölgeye hükmeden Altın Ordu’nun dağılıp 1441’de Kırım Hanlığı’nın kurulmasıyla değişti. Kendini Altın Ordu’nun varisi sayan Kırım Hanlığı Kabardey toprakları üzerinde hak iddiasını sürdürerek yıllık üç bin kız ve erkek köle vergisini almaya devam etti. Buna karşı çıktıkları her defasında Kabardeyler üzerine yıkıcı seferler düzenledi. Bunun üzerine başını Kabardeylerin çektiği bazı Çerkes prensleri, 1557 yılında bir heyetle Moskova’ya giderek Çar IV. İvan’dan yardım istediler. Bu askeri-politik ittifak, 1561’de Kabardey Prensi Temruk İdar’ın kızı Guaşeney’in IV. İvan’la evlenmesiyle perçinlendi. Fakat merkezi bir iktidarın olmadığı Çerkesya’da bazı prensler de Kırım Hanlığı’ndan ve Osmanlı’dan yana saf tuttular.
Rusya’nın Kafkasya’yı işgal provası 1763 yılında başladı. Mozdok-Kızılyar arasında, Terek Nehri boyunca yerleştirilen Kazaklarla bir istihkâm hattı oluşturuldu. Bazı Çerkes prensleri hattın yapımına karşı çıkarak, 1779’da durdurulması için çarlık yönetimine başvurdu. Bu girişim, General Yakobi komutasındaki Rus birliklerinin saldırısıyla cevaplandı. Malka Nehri’nde saldırıya geçen Ruslar, Çerkes güçlerini dağıtarak 2 binden fazla at, 5 bin sığır, 5 binden fazla koyuna el koydular ve 10 bin ruble tazminat talep ettiler. Ruslar, aynı yılın aralık ayında Terek bölgesini (Küçük Kabardey) yakıp yıktılar ve Kabardey topraklarının üçte birine el koydular.
Kartli-Kaheti Krallığı’nın (Doğu Gürcistan) Rusya’nın himayesine girdiği 1783 Georgiyevsk Antlaşması, Kabardey’i Rusya’nın Kafkasya’daki hâkimiyet mücadelesinin merkezi yaptı. Gürcistan’ın 1801’de ilhakına kadar Çerkes direnişleri şiddetle bastırıldı. Bu tarihten sonra Rusya’nın Kabardey’le ilişkisi tamamen itaat altına almaya yönelik yeni bir aşamaya geçti. Beştav bölgesinde yeni Kazak yerleşimlerinin ve Kislovodsk Kalesi’nin kurulması, Çerkes nüfusunu kırıp geçiren veba salgını nedeniyle kordon hattıyla sınırın kapatılması, hacca gitmenin yasaklanması 1804 yılında yeni bir direniş hareketi başlattı. İlk büyük çarpışma 9 Mayıs’ta Baksan bölgesinde oldu. Sonraki günlerde devam eden çarpışmalarda, top ateşi karşısında dayanamayan Çerkesler dağlara çekilmek zorunda kaldılar ama gerilla taktiklerine başvurarak direnişe devam ettiler. Rusların tenkil harekâtıyla Çerkes köyleri yakıldı. Kabardeyler gruplar halinde Kuban Nehri’nin öbür tarafına, henüz bağımsız olan Batı Çerkesya’ya yerleşmeye başladılar.
Kabardey bölgesi, 1807’de başlayan ve üç yıl süren bir ekonomik ablukaya alındı. Aynı tarihler vebanın halkı kırıp geçirdiği tarihlerdi. 14 Nisan 1810’da Genaral Bulgakov komutasındaki birlikler Kabardey’e girdi; harekat tam bir katliamla sonuçlandı. Savaş Bakanı Barklay de Tolli, Bulgakov’un yaptıklarını kınamak zorunda kaldı ve onu görevden aldı. Vebanın Kabardey’e onun bilgisi ve onayıyla taşındığı iddiasıyla hakkında soruşturma açıldı.
Bükreş Barış Antlaşması (1812) Batı Gürcistan’ı Rusya’ya bağladı ve Abhazya’nın Rusya himayesine geçmesini sağladı. Aynı yıl Vladikafkas Sözleşmesi’yle İnguşların Rusya uyruğuna geçişi resmi olarak onaylandı. Ekim 1813’te Rusya’nın İran’la imzaladığı Gülistan Antlaşması’yla Dağıstan, Karabağ, Şirvan, Bakü ve Derbent hanlıkları Rusya’ya geçti. Kuzey Kafkasya’nın güneybatı kısmı Osmanlı nüfuz alanında kalmaya devam etti. Kuzey ve Orta Dağıstan’ın, Güney Çeçenistan’ın zor ulaşılır dağlık bölgeleri Rusya egemenliği dışındaydı, Batı Çerkesya’nın dağlık Kuban vadileri de henüz özgürlüğün tadını çıkarıyordu.
Nispeten sakin durum, Puşkin’in “Eğ karlı başını Kafkaslar, itaat et, Yermolov geliyor” diye selamladığı Aleksey Yermolov’un 1816 yılında Gürcistan ve Kafkas Hattı birlikleri komutanı olarak atanmasıyla değişti. Yermolov’un ilk icraatı köyleri yakmak oldu. Kabardey prenslerinden sadakat yemini talep etti. Sadece “haydutlar” diye nitelediği Çerkes savaşçıları değil, onları himaye edenleri ve onlarla mücadele etmeyenleri de cezalandırmaya başladı. Bütün bunların yanında veba salgını da devam ediyordu. Yermolov anılarında şöyle diyor: “Veba Kabardeylere karşı bizim müttefikimiz.” Yermelov itaat eden soyluların mülklerine dokunulmayacağı sözü vermişti. Kabardey aristokrasisinin bir kısmı Yermolov’un taleplerini kabul etti, bir kısmı da bağımsızlık mücadelesine devam etme kararı alarak dağlarda kaldı.
General Yermolov’un birlikleri 22 Mayıs 1822’de Kabardey topraklarını baştan sona kat ederek direnen köyleri yok ettiler. Malka, Baksan, Çegem, Nalçik, Urvan, Çerek ve Uruh nehirlerine kale ve istihkâmlar kurularak dağ vadilerinden çıkışlar kontrol altına alındı. Yeni askeri hat Kabardey’i ikiye bölüyor ve düzlükte bulunan köyleri dağ vadilerinden ayırıyor, Kuban ve Çeçenistan’la irtibatı da koparmış oluyordu. Dağ eteklerinde bulunan köyler kontrol edilebilir düzlüklere yerleştirildi. Ağustos 1822’de Nalçik’te, faaliyeti tamamen çarlık memurlarının kontrolünde bulunan Kabardey Geçici Mahkemesi kuruldu. Yargı erki yanında geniş idari yetkilerle de donatılan mahkeme Rusya’nın Kabardey’deki yeni yönetim organıydı ve kuruluşu kolonizasyonun fiili olarak tamamlandığını gösteriyordu. Ancak bu da yeni isyanlara yol açtı ve yine tenkil harekâtlarıyla “barış sağlandı”. 20 bin Kabardey, savaşa devam etmek kararıyla Kuban’ın ötesine geçti. Kafkas-Rus Savaşı’nın ilk perdesi böylece kapanırken “Kabarda” artık bir Rus eyaleti olmuş, geriye veba salgınından ve askeri harekâtlardan perişan olmuş bir ülke ve halkı kalmıştı. Kabardeylerin yüz binlerle sayılan nüfusları 1826 yılında 35 bin kişiye düşmüştü.
Osmanlı Harekâtı
Osmanlılar 1789’da Karadeniz kıyısındaki Anapa Kalesi’ni Ruslardan geri aldıklarında Çerkes topraklarının içlerine bir harekât yapmaya karar verdiler. Birlikler Anapa’dan Kabardey’e, oradan da Dağıstan’a ilerleyecek, Kafkas Kordon Hattı’nı ortadan kaldıracaktı. 1790 sonbaharında Battal Paşa komutasında, sekiz bin piyade ve on bin süvariden oluşan Osmanlı ordusu Kuban Nehri’nin sol kıyısı boyunca ilerlemeye başladı. 15 bin civarında Çerkes savaşçısı da Osmanlılara destek için seferber olmuştu. 28 Eylül 1790’da Battal Paşa Kuban’ın karşı kıyısına geçti ve Kabardey’e yöneldi. 30 Eylül’de General German komutasındaki Rus birlikleriyle karşılaştılar. Osmanlılar yenildi ve Battal Paşa esir düştü. Battal Paşa’nın yenilgisinin hem Osmanlı’nın Kafkasya planları, hem de Çerkeslerin akıbeti açısından feci sonuçları oldu. 1804 yılında çarpışmanın olduğu yerde Rus askeri istihkâmı kurulduğunda, Battal Paşa’nın adı verildi (Batalpaşinsk). 1931’de şehir statüsüyle birlikte Çerkessk adını aldı.
Batı Çerkesya
Çerkeslerin hatlara baskınları, Rus birliklerinin de tenkil harekâtlarıyla köyleri yakması şeklinde süren savaş düzeni, 1829’da, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Edirne Antlaşması’yla yeni bir boyut kazandı. Antlaşmanın 4. maddesine göre Osmanlı İmparatorluğu Kuban ağzından Aziz Nikola İskelesi’ne (Poti’nin güneyinde) kadar Karadeniz’in doğu kıyısını Rusya’ya bırakıyordu. Madde bu şekildeydi ama Rusya bunu bütün Çerkes toprakları olarak yorumladı. Ardından Çar I. Nikola’nın talimatı geldi: “Dağlıların tam itaati ya da fiziki olarak imha edilmesi.” Bu şekilde, “İgni et ferro” (ateş ve kılıçla) Batı Çerkesya’nın “fethi” başladı.
“Dağlıları itaat ettirme” göreviyle 1830’da başkomutanlığa atanan İvan Paskeviç, bir yıl kaldığı görevinde az zamanda büyük işler yaptı. Şapsığ ve Abzehlerin topraklarında istihkâmlar kurdu, Abhazya’da Gagra düzlüğünü, Soğuksu’yu ve Pitsunda koyunu ele geçirdi. Ardından Kuban’ın sol kıyısına geçerek Yekaterinodar’ın aşağısındaki Şapsığ köylerini yok etti. 1830 Kasım ayında Şapsığlar ve Natuhaylar halk meclisini topladılar ve her türlü imkânla direnme kararı aldılar. Kuzey Kafkasya’da mesele giderek karmaşıklaştı. Dağıstan ve Çeçenistan’da Şamil’in gazavat (müridizm) hareketi güç kazandı. Çerkesya’da da halkın direnişi arttı.
Çerkesler 1833’te İstanbul’a bir heyet göndererek yardım konusunda Osmanlı’nın tutumunu öğrenmek istediler. Heyeti İstanbul’da İngiltere konsolosu da kabul etti ve İngiltere’nin desteğini açıkladı. 1837 Mayıs ayında Adagum’da toplanan halk meclisi Gelencik’e General Velyaminov’a elçi göndererek askeri harekâtlara son verilmesi ve barış görüşmelerine başlanması talebinde bulundu. Geri dönen elçilerin getirdiği mektupta general tekliflerini reddederek şöyle diyordu: “Rusya’nın hâkimiyetini gönüllü olarak kabul etmezseniz köyleriniz ateşe verilip halkı kılıçtan geçirilecek, dağlarınız toza çevrilecektir.”
Büyük Mücadele
Prens Mihail Vorontsov olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak Kafkasya’ya 1844’te geldiğinde Rusya’nın politikasında bazı değişikliklerin izleri görülüyordu. Vorontsov ilk söylevinden: “Dininiz sizindir, şeriatınız, gelenekleriniz, toprağınız sizindir. Emeğinizle kazandığınız bütün mülkünüz sizin dokunulmaz malınız olacaktır.” Ancak uygulamada bu sözlerin hiçbir karşılığı olmadı. Çerkesler üzerine yapılan harekâtlar kesilmedi, aksine daha acımasız hale geldi. 1846’da çarın kararıyla, “Dağlıların barışında ve itaatinde yardımcı olması” amacıyla Kafkas hattında 11 takas merkezi açıldı. Karadeniz sahilinde ticaret kuralları yeniden düzenlendi. Kaçakçılıkla mücadele sloganı altında sıkı bir kontrol düzeni kurularak hem denizden hem karadan Çerkeslerin ihtiyaç duydukları temel maddelerin (en başta demir ve tuz) ülkeye girişi engellendi. 1848 yılı sonunda Çerkesya’ya Şamil’in üçüncü naibi Muhammed Emin geldi. Abzeh bölgesinde tek bir idari sistem kurmayı başardı. Abzehlerin toprakları 4 “mehkeme”ye bölündü, toplanan vergiler Şamil’e gönderildi. 1850 başından 1851 Mayıs’ına kadar Bjeduğlar, Şapsığlar, Natuhaylar, Ubıhlar ve birkaç küçük topluluk daha Muhammed Emin’e bağlılık bildirdiler. İkisi Natuhay’da biri Şapsığ’da olmak üzere üç mehkeme daha kuruldu. Muhammed Emin Kuban, Laba ve Karadeniz arasındaki büyük bir bölgede hâkimiyet sağlamıştı.
Baryatinski’nin genel vali olarak (1856-1862) Kafkasya’ya gelmesiyle işgal politikasında yeni bir yaklaşım ortaya çıktı. Bunun özü, düzlüklerin ele geçirilmesi ve dağlık bölgelerin derinliklerine sızarak Çerkes topraklarının toplu halde işgal edilmesiydi. Baryatinski önceliği Çeçenistan’a verdi. Çerkesya’da da harekâtlara ara verilmedi. 1856 ve 1857 yıllarında Rus birlikleri hattın sağ kanadında Adagum Vadisi’ni ele geçirdiler ve Maykop istihkâmını kurdular. Ormanlar kesilerek geniş yollar açıldı. Laba ve Urup nehirleri boylarına yeni Kazak yerleşimleri kuruldu.
Şeyh Şamil’in 1859’da kesin yenilgisi ve esir alınması çarlığın bütün dikkatini ve gücünü Çerkesya’ya kaydırmasını sağladı. Çerkeslerin kesin itaatinin sağlanması ve düzlükte onlara gösterilen yerlere yerleştirilmeleri kararlaştırıldı. Aksi takdirde verimsiz (çorak) dağlara doğru sürülecekler, terk ettikleri yerler de Kazaklarca iskân edilecekti. Sonra da dağlardan deniz kıyısına doğru sürüleceklerdi. Bundan sonra artık düzlüklere, Rusların gözetimi altına yerleşmekten ya da Osmanlı ülkesine göçmekten başka seçenekleri kalmıyordu. Gitmeleri için mümkün olan yardım da sağlanacaktı.
Kuban Oblastı birlikleri komutanı Kont Yevdokimov Batı Çerkesya’nın kesin olarak fethedilmesi için planını sundu. Tasarı 10 bin kadar ailenin veya yaklaşık 100-150 bin kişinin Osmanlı topraklarına göç ettirilmesini öngörüyordu. Bununla birlikte ülkenin kolonizasyonu sürecinin hızlandırılması öngörülüyordu. Abaza topluluklarının bir kısmı kendilerine tanınan sürede köylerini boşaltarak Osmanlı’ya göçtü. Sürgün emrine direnen Besleneyler 20 Haziran 1860’ta aniden kuşatıldı ve dört bin aile Rus birliklerinin gözetiminde Urup Nehri’nin ötesine geçirilerek Osmanlı’ya sürüldü. 1861’den itibaren burada 81 Kazak köyü kuruldu.
Rusya hâkimiyetine 1822’de giren Kabardey bölgesinden de zorla göç ettirilmeler başladı. Ruslar, kendi deyimleriyle “düşman bir halktan kurtulmuş” oluyorlardı. Kabardey’den 1860-1861 yıllarında 10 binden fazla Çerkes göç etti.
Muhammed Emin’in teslim olmasından sonra, Şubat 1862’de Abzeh bögesini “temizlemek” için Pşeha birliği kuruldu. Mart ayında Laba ve Şhaguaşe nehirleri arasında yaşayan bütün Çerkeslere köylerini boşaltmaları bildirildi. Ancak Abzehler, Mahoşlar, Yegeruhaylar ve Abaza Barakaylar bu tehdide kulak asmadılar. 27 Mart’ta başlayan harekâtla evleri, ekinleri yakılarak ve erzakları yok edilerek Şhaguaşe Nehri’nin ötesine atıldılar. Buralara hemen köyler ve istihkâmlar kurarak Kazaklar yerleştirildi. 1862 Nisan ayında Abzehlerin yaşadığı dağlık Daho Vadisi ele geçirildi. Boşaltılan vadide Dahovskaya adlı Kazak köyü kuruldu.
Sürgün Kıyısı
Karadeniz kıyı bölgelerindeki gelişmeler ise şu şekildeydi. Rus Karadeniz Donanması 1838 yaz ve sonbahar aylarında Soçi, Tuapse, Şapsuho ve Tsemez nehirlerinin ağızlarına çıkarma yapmıştı. Soçi’yi 13 Nisan 1838’de ele geçirmiş ve burada Aleksandriya Kalesi kurulmuştu. Adler, Golovinka (Subaşı) ve Lazarevsk’te kurulan kalelerle birlikte, Kerç Boğazı’ndan (Kırım) Gagra’ya (Abhazya) kadar bütün kıyıyı kontrol eden ve 17 kaleden oluşan Karadeniz Kıyı Hattı böylece tamamlanmış oldu. Ancak direniş kırılamamıştı.
Mayıs 1838’de Ubıhlar Soçi Nehri’ndeki Rus kampından bir mektup aldılar. Mektupta direnişe son vermeleri, Rus çarına sadakat yemini etmeleri isteniyordu. Rusya ve Osmanlı hükümetleri arasında imzalanan anlaşmaya göre “Rusya’nın himayesi ve itaati altında bulunmaları gerektiği” bildiriliyordu. Ubıhlar, “Efendimiz olursanız bizi ve çocuklarımızı nasıl bir akıbetin beklediğini biliyoruz” diye cevap verdiler. Kıyı Hattı ve Karadeniz’den gemilerle uygulanan abluka Çerkesleri dış dünyadan kopardı. 1839’da büyük bir kıtlık yaşandı. Bu abluka altında Çerkesler “açlıktan ölmektense elde kılıç ölmeye karar verdiler” ve 1840’tan itibaren kıyı boyunca kurulmuş bütün kalelere saldırmaya başladılar. Sırasıyla Lazarevsk Kalesi’ni, Velyaminovskoye, Mihaylovskoye ve Nikolayevskoye istihkâmlarını ele geçirdiler. Diğer birçok kaleyi kuşattılar ama alamadılar. Buna yanıt gecikmedi. Rus birlikleri, 10 Mayıs’ta başlayan çıkarmayla hepsini geri aldılar ve köyleri yakıp yıktılar.
Haziran 1861’de Karadeniz kıyısındaki Çerkesler Soçi’de bir kongre toplayarak güçlerini birleştirme kararı aldılar. Bu ittifakın yönetimi için 15 kişiden oluşan “Büyük Özgür Meclis” kuruldu, başkanlığına da Hacı Giranduk Berzeg getirildi. Bölge 12 idari birime ayrılarak her birine yöneticiler tayin edildi. Vergi kondu, her 100 haneden atlı ve silahlı 5 savaşçı istendi. Soçi’de ahşap meclis binaları inşa edildi.
Meclis diplomatik arayışlara da girdi. Tiflis’e heyet gönderdi. Eylül 1861’de II. Aleksandr, Abzeh bölgesine geldiğinde onunla görüştü. Sohum’daki İngiltere konsolosuna bildirge verdi. 1862’de İstanbul’a ve Londra’ya yardım talebiyle heyetler gönderdi. Fakat Rusya’yla arasını bozmak istemeyen devletler onlara sadece boş vaatler verdi.
Çerkeslerin bu son gayretleri de sistemli işgal planını değiştirmedi. Rusya hemen hemen yüz yıl önce uygulamaya başladığı planla Kafkasya’nın çoğunu ele geçirmiş, son olarak Abzeh, Şapsığ ve Ubıh toprakları kalmıştı. Temmuz 1862’de Sohum’dan çıkarak Soçi’ye çıkarma yapan Kolyubakin’in birlikleri “Özgür Meclis”in üç ahşap binasını top ateşine tutarak yerle bir ettiler.
Çerkeslerin göçünü hızlandırmak için 10 Mayıs 1862’de Rusya hükümeti tarafından özel göç komisyonları kurulmuştu. Bu komisyonlar Anapa, Taman ve Konstantinovski limanlarında göçmenlerin gönderilmesi için çalışmaya başladılar. Göç eden aile başına 10 ruble ödeniyordu. Komisyonlar göçmenlerin taşınması için gemi kiralıyordu. Aynı zamanda özel birlikler dağ vadilerinde operasyonlar yapıyor, kalanları zorla kıyıya indiriyor, direnen köyleri de yok ediyorlardı. 1863 başında Kafkasya’ya Çar Nikolay’ın oğlu Prens Mihail yeni başkomutan ve genel vali olarak atandı. Görevi yeni fetihleri sağlamlaştırmak ve Çerkesya’nın kesin itaatini sağlamaktı. Nisan ayında Kafkas Dağları’nın kuzey tarafının Çerkes nüfusu tamamen boşaltılmış, bütün bölge Kazak köyleri ve karakollarla çevrilmişti. Aynı sırada General Babıç’ın birlikleri Kafkas Dağları’nın güney yamaçlarını, Pşada bölgesini boşaltıyordu. 1863 sonunda Kuban bölgesi tamamen Rusların eline geçmişti. 2 Aralık’ta Prens Mihail, Yevdokimov’a şunları yazıyordu: “İtaat etmiş bütün Batı Kafkasya’yı İmparator’un ayakları dibine sereceğiz.”
Ocak 1864’te Yevdokimov’un yeni harekât planına göre Kuban’daki birlikler güneye kaydırıldı. Şubat ayında Rus birlikleri Daho’dan çıktı ve kollar halinde Şapsığ köylerini boşaltarak ve yakarak Tuapse’ye indi. Üç kol halinde sahil boyunca ilerleyerek 4 Mart’ta eski Lazarevsk Kalesi’ne vardı. Ubıhlar üzerine buradan harekât yapılacaktı. Nisan ayında son kalan Abzeh Tuba topluluğu da yerlerinden çıkarıldı. Diğer Kafkas halklarına yapıldığı gibi Ubıhlara da Osmanlı ülkesine göçü kabul etmeleri bildirildi. Ubıhlar yenilgiyi kabul ederek Osmanlı’ya gitmek için üç ay süre istediler. Ancak Rus General Geyman isteklerini reddetti ve hemen kıyıya inmelerini istedi. 6 Mart akşamı Şapsığlara verilen süre doldu. Ertesi gün General Geyman 5 tabur, 4 top ve bir Kazak süvari birliğiyle Tuapse ve Psezuape nehirleri arasını temizlemek üzere hareket etti. Üç kola ayrılan birlikler üç gün boyunca bütün köyleri yakarak Şapsığları deniz kıyısına sürdüler. Artık direniş bitmişti. Bütün halk akın akın kıyıya iniyordu.
Son çarpışma 18 Mart 1864’te Godlik Nehri’nde oldu. General Geyman’ın Daho müfrezesi Ubıhları yendi. Vardane topluluğunun bütün köyleri yakıldı. 25 Mart’ta Soçi’nin alınmasıyla dağlık şeridin tamamı Rusların eline geçmiş oldu. Rus çarına itaat eden topluluklar da daha sonra Osmanlı topraklarına gönderildi. Kalanların göç ettirilmesi ekim ayına kadar tamamlandı ve Rusya, Kafkas halklarına karşı sürdürdüğü savaşta tüm “kayıplarını fazlasıyla telafi edecek geniş ve zengin bir ülkeyi” gasp etmiş oldu.