Anasayfa Atlas Tarih İlber Ortaylı’yla tarihi şehirde: Lozan

İlber Ortaylı’yla tarihi şehirde: Lozan

Özge Çolak

Leman Gölü kıyısında tarihi sarayların süslediği, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin merkezinin bulunduğu, hemen dışında üzüm bağlarının uzandığı güzel bir İsviçre şehri Lozan. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi sayılan antlaşmaya ev sahipliği yapmasıyla bizim için ayrı bir önem taşıyor. Atlas, geçen sene Lozan Antlaşması’nın 96’ncı yıldönümünde Prof. İlber Ortaylı’yla Lozan’daydı. Atlas Eylül 2019 sayısında yer alan haberi sizlerle paylaşıyoruz…

YAZI: AYŞEGÜL PARLAYAN / FOTOĞRAFLAR: BÜLENT ÖZALP

Cenevre Havalimanı’na iner inmez afişlerde, beklerken göz attığım makalelerde “neutralité” kelimesinin sıkça kullanıldığı hemen dikkat çekiyor. Türkçesi “tarafsızlık” olan bu kelime, İsviçre’nin yüzyıllar içinde kazandığı,büyük önem verdiği ilkelerden biri. Anayasada dahi yer alan bu ilke, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkenin taraf olduğu önemli uluslararası antlaşmaların İsviçre’de imzalanmasının da başlıca sebebi.

İsviçre’nin nüfus bakımından dördüncü büyük şehri Lozan, 140 bin kişiye ev sahipliği yapıyor. Tarihi merkez La Cité’de yer alan katedralin bahçesi, şehrin manzarasının en iyi seyredilebileceği yerlerden. (en üstteki fotoğraf)

Türkiye Cumhuriyeti’nin miladı sayılan Lozan Antlaşması’nın 96’ncı yıldönümü vesilesiyle, tarihçi Prof. İlber Ortaylı ile birlikte Lausanne Turizm Ofisi’nin davetlisi olarak Lausanne’a (Lozan) gitmek üzere Cenevre Havalimanı’nda pasaport kontrol kuyruğunda bekliyoruz. Ortaylı, “diplomatlar” ve “diğerleri” olarak iki sıraya ayrılmış pasaport kontrol noktalarını görünce hayretini benimle paylaşıyor: “O kadar çok diplomat geliyor olmalı ki şehre, pasaport kontrollerinde ayrı bir geçiş bahşetmişler kendilerine.”

Hassas konferans ve toplantılara ev sahipliği yapmak için uygun zemin sunan tarafsızlığı, İsviçre’nin bir arabulucu olarak hareket etmesine izin veriyor. Örneğin Soğuk Savaş döneminde silahlanma yarışıyla ilgili ilk görüşme için SSCB lideri Mihail Gorbaçov ile ABD Başkanı Ronald Reagan 1985’te Cenevre Zirvesi’nde bir araya gelmişti. 2000 yılındaki Suriye-İsrail barış görüşmeleri de burada gerçekleşmişti.

Lavaux Bağları, Lozan ile Montreux arasında, Cenevre Gölü kıyısı boyunca yaklaşık 30 kilometre nefes kesen manzaralar sunuyor. Üzüm yetiştiricileri, bağlarını, birikimlerini nesilden nesile aktarıyor. Bölgeyi keşfetmenin en iyi yolu işaretli rotalarda küçük köylerde, bağ evlerinde mola vererek yürümek.

Geçmişi 11’inci yüzyıla dayanan Lavaux Bağları’nın asma terasları, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Grand-Pont (Büyük Köprü), 19’uncu yüzyıldan bu yana kentin modern yüzünün simgesi.

Tarafsızlık ve barış ortamı, başta Birleşmiş Milletler ve yan organları olmak üzere, birçok örgüt ve sivil toplum kuruluşunun merkezinin İsviçre’de konuşlanmasına sebep olmuş: Birleşmiş Milletler Avrupa Merkezi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Uluslararası Çalışma Örgütü, Mülteciler Yüksek Komiserliği, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Meteoroloji Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü,  FIFA, UEFA ve FIBA gibi… Mudanya Mütarekesi’nden sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleriyle Türkiye arasında imzalanan antlaşmaya ev sahipliği yapan Lozan, bugün de Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin toplandığı ve kararlar aldığı şehir olarak “Olimpiyatların Başkenti” diye lanse ediyor kendini.

İNÖNÜ’NÜN ŞEHRE GİRDİĞİ GAR

Bizi, İsviçre’deki kurumlarla bağlantı kurmamızı sağlayarak tüm organizasyonumuzu gerçekleştiren İzmir’deki Türk-İsviçre Ticaret Odası Başkanı Hakan Raphael Oswald ve yardımcısı Reyhan Altınsu karşılıyor. 45 dakikalık bir otomobil yolculuğuyla Lozan’a ulaşıyoruz. Lozan Türkiye’de, Cenevre’den, hatta belki İsviçre’den bile daha meşhur. Lozan, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte, ülkenin bağımsızlığının elde edildiği anlaşmaya ve hemen öncesinde İsmet İnönü’nün liderliğindeki Türk delegasyonunun katıldığı sekiz ay süren çetin konferansa ev sahipliği yaptığı için hafızalara kazınmıştır. Lozan Tren Garı’na çok yakın bir otele, Best Western Mirabeau’ya yerleşiyoruz. Garın önünden geçerken İnönü’nün şehre 1922’de ilk kez buradan girdiğini hatırlayarak Lozan Kongresi sırasında Türk delegasyonunun kaldığı otel olan Lausanne Palace’a doğru yol alıyoruz. Aklımızda binaya şöyle bir bakıp, programımızdaki diğer yerlere yetişmek var, ama İlber Hoca, “İsmet Paşa anısına burada mola vereceğiz” diyor. Otel girişindeki geniş salonda otururken İlber Hoca’nın gözlerinin etrafa daldığını görüyorum. Belli ki o yılları geçiriyor aklından. Bir ara bana yavaşça ülke menfaatlerini korumak adına çok çetin şartlarda geçen kongre boyunca İnönü’nün zorluklara nasıl göğüs gerdiğini söylüyor.

Kelimenin tam anlamıyla şehrin göbeğinde yer alan Grand-Pont (Büyük Köprü), özellikle Notre Dame Katedrali’nin olağanüstü manzaralarını sunuyor. Köprü 180 metre uzunluğunda ve ilk yapıldığı 1844 yılında en yüksek noktası 25 metre yükseklikteydi. İki sıra kemerden oluşan köprünün ayaklarının bir bölümü, köprünün altından akan Flon Nehri’nin kolera salgını nedeniyle 1874’te doldurulması nedeniyle toprağa gömülmüş.

Lozan, Leman Gölü’nün kuzey kıyısında, Jorat Dağları’ndan göle doğru inen yamaçlar üzerinde yer alıyor. Eski şehir merkezi yamaç üzerinde konuşlanmış. Göl kıyısındaki bölümün adı ise Ouchy. Şehir birbirine köprülerle bağlı üç tepe üzerine kurulu. Aslında, tepelerin arasındaki vadiden Flon Nehri geçiyormuş eskiden. Ama 19’uncu yüzyılda salgın hastalıkları önlemek için nehrin ağzı doldurulmuş ve yatağı kanal içine alınarak yeraltına indirilmiş. Şimdi Flon Mahallesi şehrin en gözde alışveriş ve gezinti alanı.

Flon’un üstüne kurulan kemerli Bessier Köprüsü’nden yürüyerek geçiyoruz. Şehrin siluetine damgasını vuran ve neredeyse her yerden görünen Notre Dame Katedrali’ne doğu gidiyoruz. İsviçre’nin en büyük gotik katedrali olan yapının inşaatına 1177 yılında başlamış ve Papa X. Gregorius tarafından 1275 yılında kutsanmış. Bugüne kadar korunmuş orijinal gül penceresi, vitray camlar, diğer ayrıntılar çok etkileyici. Büyük boyutu ve çıkardığı sesle ziyaretçileri büyüleyen kilise orgunda 6 bin 737 boru bulunuyor. Her bir borunun boyutu farklı ve birbirinden farklı ses çıkarıyor. Uzunlukları ise birkaç santimle 10 metre arasında değişiyor. En büyük boru 400 kilogram ağırlığında. Notre Dame Katedrali’ndeki çan kulesinin tepesine 224 merdiven sonrasında ulaştığınızda tüm şehir ayaklarınızın altına seriliyor. Katedralde çok önemli bir gelenek devam ediyor. Akşam saat 22.00’den itibaren bir görevli, katedralin kulesine çıkıp tüm şehirlilerin duyması için saatin kaç olduğunu bağırıyor. 75 metre yükseklikteki kulede saat başı tekrarlanan bu görev, geceyarısından sonra saat 2.00’de son buluyor. Bu görevi 2002’den beri sürdüren 60 yaşındaki bekçi Renato Häusler ile tanışıyoruz. Häusler’in ve birkaç bekçinin üstlendiği bu görev, İsviçre’de 1405’ten bu yana yaşayan en eski geleneklerinden biri. Hatta tüm Avrupa’da da çok nadir görülüyor. Lozan yönetimi tarafından maaşları karşılanan beş altı kişi bulunuyor. 365 gün, kar, kış, ya da resmi tatil demeden gelenek aralıksız devam ettiriliyor. Birisinin gelmemesi durumunda o görevi diğer ekip arkadaşlarından biri muhakkak yerine getiriyor.

Lozan Antlaşması’nın imzalandığı Rumine Sarayı pazarların kurulduğu, gençlerin toplandığı, şehrin en hareketli köşelerinden biri olan Riponne Meydanı’nda.

Lozan’daki Notre Dame Katedrali’ndeki orgda 6 bin 737 boru var. Orgun yapımı 10 yıl sürmüş.

Notre Dame Katedrali’nin bahçesinde, tüm şehri seyredebileceğiniz bir seyir terası mevcut. Şehrin tarihini daha derinlemesine anlamak isteyenler, katedralin tam karşısındaki Tarih Müzesi’ne muhakkak uğramalı. Bizim ziyaret
ettiğimiz dönemde ilk yerleşimlerden bugüne Lozan tarihiyle ilgili bir sergi vardı. Serginin daha girişinde Lozan Konferansı’nın açılış ve imza törenlerinin davetiyelerini görmek bizi heyecanlandırdı. Şehrin tarihi için önemli yeri olan konferansla ilgili belgelere, sergide de yer vermişler.

Şehrin siluetinde karakteristik bir yeri olan tarihi Lozan Katedrali’nin içindeki 6 bin 737 borulu org, dünyada benzeri az görülen müzik aletleri arasında sayılıyor.

LOZAN ARŞİVLERİ: DELİKSİZ HAFIZA

Ülkenin “Fransız İsviçre’si” denilen kısmında yer alan Lozan’da genelde Fransızca konuşuluyor. Ama İsviçre’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Almanca ve İtalyanca bilenlere de oldukça rastlanıyor. Şehrin her yeri tarihi binalarla, yeşil bahçelerle dolu. Göl manzarası ve arkasındaki dağlar suluboya tablo efekti veriyor. İsviçre’nin nüfus bakımından dördüncü büyük şehri, üniversiteler sebebiyle öğrenciler tarafından da çok tercih ediliyor. Tarihi sokaklardan geçerek Lozan Kent Arşivleri’nin olduğu binaya ulaşıyoruz.

Göl kenarında otel ve restoran olarak hizmet vermeye devam eden Ouchy Şatosu, Lozan Konferansı boyunca görüşmelere ev sahipliği yapmıştı.

Belki de farklı hayal ettiğimizden arşivlerin sıradan bir betonarme binada yer alması ilk başta İlber Hoca ile beni hayal kırıklığına uğratıyor. İçeri girdiğimizde ise arşiv görevlisi Jean Jacques Eggler’in bizlere karşı gösterdiği yakın ilgi, Lozan Antlaşması ile ilgili tüm dosyaları önümüze sermesi bizi çok mutlu ediyor. En son çıkarken elimizdeki evrakları koymamız için hediye ettiği arşiv torbasında ise Fransızca “La mémoire sans trous” mottosu İlber Hoca’yı gülümsetiyor ve “deliksiz hafıza” ifadesinin arşivlerin gerekliliğini vurgulaması açısından çok doğru olduğunu söylüyor.

RUMİNE SARAYI

Şehrin kültür ve sanat hayatında çok önemli bir yeri olan, ama Lozan Antlaşması’nın imzalandığı yer olarak bizim için ayrı öneme sahip Rumine Sarayı’nı ziyaret ediyoruz. Üniversite binası olarak 1800’lerin sonunda, Rönesans döneminde Floransa’da gelişen mimari tarzda inşa edilen saray, bugün arkeoloji, jeoloji, zooloji ve sanat müzesi olarak hizmet veriyor. Ayrıca üniversite kütüphanesini de içinde barındırıyor. Çarşamba ve cumartesi günleri sarayın önündeki Riponne Meydanı’na kurulan eski eşya ve kitap pazarına İlber Hoca ile birlikte dalıyor, kitapları karıştırıyoruz. Belediye binasının ve Rönesans stilindeki eski evlerin olduğu Place de la Palud isimli meydanda, Lozan’ın meşhur Adalet Çeşmesi’ne bakan bir kafeye doğru mola vermek üzere giderken sokak çalgıcılarına kulak veriyoruz. O kadar güzel çalıyorlar ki İlber Hoca özel istekte bulunuyor ve orkestra Dimitri Şostakoviç’ten bilinen bir valsle ruhumuzu doyuruyor.

Prof. İlber Ortaylı, o günlerin anısına şatonun bir duvarına asılan ve üzerinde konferansa katılan ülkelerin isimlerinin yazılı olduğu levhayı inceliyor.

Lozan’daki Olimpiyat Müzesi, sergilenen 10 bini aşkın eşyayla konusunda dünyadaki en geniş envantere sahip müze olarak gösteriliyor (karşı sayfada üstte). Müzede, Naim Süleymanoğlu’nun halterde altın madalya kazandığı 1992 Barcelona Olimpiyatları’nda giydiği ayakkabı da sergileniyor.

Lozan bir su kenti. Şehirle özdeşleşen Leman Gölü’nü bir yana bırakalım, Lozan’da 500’den fazla çeşme var.

Tüm şehirde yaklaşık 500 çeşme var. Turizm Ofisi’nden Charlotte Bourquin, “Eğer çok nadir olarak üzerinde içilmez yazmıyorsa, tüm çeşmelerden su içebilirsiniz. Çeşmeler, idare ta rafından sıkı bir şekilde kontrol ediliyor” diyor. Her çeşmede sokağa, ya da orada yaşayanlara dair farklı bir hikâye var. Lozanlılar, Leman Gölü’nün güzelliğini cömertçe sergilediği şehirlerinde sudan faydalanmayı çok iyi biliyor. Yelkenli öğrenen optimist sınıfı gençler, kiraladıkları kayıklı su bisikletlerinde arkadaşlarıyla eğlenenler, kürek çekenler… Yazın yüksek sıcaklıklarda gölün kenarında kendini serinlemeye bırakanlar… Biz de Ouchy’den bindiğimiz otobüsle göl kenarını takip ederek yakındaki Vidy Plajı’na gidiyoruz. Vidy’de basketbol, plaj voleybolu, hokey ve başka sporlar için de ayrılmış geniş alanlar mevcut. Hemen yanında da Lozan Üniversitesi buluyor. Göl kenarlarında ve gemi seferlerinin yapıldığı Ouchy rıhtımı etrafında gençler sabahın erken saatlerinden gece geç vakitlere kadar doğanın keyfini çıkarı yor. Gölün kuzeyi İsviçre, güneyi ise Fransa sınırın da kalıyor. Leman Gölü’nün Lozan sınırlarındaki kıyısının tam karşısında Evian Les Bains adını taşıyan Fransız yerleşimi ve Fransız Alpleri’nin güzel manzaraları görülüyor.

Leman Gölü kıyıları, Lozanlıların en çok zaman geçirdiği yerler arasında. VidyBourget Plajı da bir buçuk kilometreyi geçen uzunluğuyla en çok tercih edilen plajlardan. Gölde yüzenler, deniz bisikletiyle dolaşanlar, kıyıda yürüyüş yapan, paten kayan ve bisiklete binenler, yolun karşısındaki parkta piknik yapanlar kentin en alışıldık görüntülerden.

YANDAN ÇARKLILAR

Lozan’ı “Belle Époque” döneminden kalma tarihi gemilere binmeden terk etmek, şehrin keyfini tam olarak çıkarmadan dönmek demek. Biz de Ouchy’deki rıhtımdan bir tekneye biniyoruz. Buradan, gölün İsviçre kıyısında kalan
Cully, Montreux, Vevey gibi Lozan yakınındaki şehirlerin yanı sıra, gölün karşı kıyısındaki Fransa sınırlarında yer alan Evian Les Bains ve Thonon Les Bains bölgelerine seferler var. Bu arada Ouchy’de hem Lozan Konferansı’nın görüşmelerinin yapıldığı, hem de daha öncesinde Balkan Savaşları sırasında İtalyanlarla imzalanan antlaşmanın mekânı olan şato yer alıyor. Ouchy Şatosu şu an otel ve restoran olarak kullanılıyor. Montreux ismi verilmiş yandan çarklı gemiye biniyor, bölgenin farklı güzelliklerine şahit oluyoruz.

Leman Gölü’nde, Belle-Époque döneminden kalma 100 yıllık yandan çarklı vapurlar çalışıyor. Gölün karşı kıyısına, yani Fransa’ya bu vapurlarla geçilebiliyor. Vapurlarda iki ayrı ülkenin, İsviçre ve Fransa’nın bayrağı var.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 2007’de giren, Lutry ile Montreux arasında, Leman Gölü’nün yaklaşık 30 kilometrelik kıyı şeridine yayılan 839 hektarlık Lavaux Bağları’nı ziyaret edeceğiz. İskelenin biraz ilerisinde tren şeklinde tasarlanmış Lavaux Ekspress arabasına doğru ilerliyoruz. Araçtaki yerlerimizi aldıktan sonra gittikçe yükselen bir rotada yarım saat ilerliyoruz. Bağların yarattığı uçsuz bucaksız yeşilliğin arkasında gölün maviden griye doğru değişen bin bir tonu ve tabii ki uzaktan Alpler görünüyor. Bir noktada dinlendikten sonra tekrar iskeleye dönüşe geçiyoruz. İskelede tekneyi beklediğimiz sırada güzel bir sürprizle karşılaşıyoruz…

Notre Dame Katedrali’nde önemli bir geleneği devam ettiren bekçi Renato Häusler, akşam saat 22.00’den itibaren kuleye çıkıp saati tüm şehirlilerin duyması için bağırarak söylüyor.

20-25 senede bir gerçekleşen Fête des Vignerons, yani Bağcılık Festivali, sokaklarda renkli görüntülere sahne oluyor.

BAĞLARDA FESTİVAL

Her yeni gelen kuşak nedeniyle 20-25 senede bir gerçekleşen “Fête des Vignerons”, yani Bağcılık Festivali dolayısıyla rengârenk kostümler giyinmiş bölge sakinleri, yaklaşan teknelerden bir bir inmeye başlıyor. Bir anda 300- 400 kişilik kalabalık, son derece sakin köyde festival havası esiyor. Bando takımının arkasında, köyün sokaklarında kortej halinde dolaşıyorlar. Her biri üzüm bağlarında var olan bir motife gönderme yapıyor. Fransa’dan üzüm toplamaya gelen kadınlar, üzümleri gagalayan sığırcık kuşları, bağ sahipleri, ağustos böcekleri… Her biri bağlardaki kültüre ait bir karakter… En iyi üretim yapan bağcı, o festivalin kralı seçiliyor ve tacını takmış bir şekilde kortejin en önünde yürüyor. 10 sene süren hazırlık sonunda Vevey’e kurulan devasa arenada son derece profesyonel bir koreografi ve geniş bir ekiple gösterilerini sergiliyorlar. Bu gösterinin biletleri hemen tükeniyor ve hem İsviçreliler, hem de bu nadir bulunan etkinliği dört gözle bekleyen turistler tarafından stathınca hınç stat dolduruluyor. Bu sene bölgede ikamet eden 5 bin 500 kişi bu gösteride rol almış. 18 Temmuz ila 11 Ağustos arasında 25 gün süren festival boyunca Vevey’e 1 milyon turist gelmesi bekleniyordu. İlki 1797’de geçit töreni olarak başlayan festival, günümüzde UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne girmiş durumda.

UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde yer alan Fête des Vignerons, yani Bağcılık Festivali, yaklaşık 20-25 yılda bir, Lavaux ve Chablis’teki yerel şarap üreticilerinin başarısını kutlamak için düzenleniyor. İlki 1797’de gerçekleşen festivalin 12’ncisi geçen sene 18 Temmuz ila 11 Ağustos tarihleri arasında düzenlendi. Üç hafta süren festivalin her gününde farklı ve ilginç bir etkinlik gerçekleştiriliyor.

Vevey, bu festivalin haricinde Charlie Chaplin’in ailesiyle birlikte ömrünün son yıllarını geçirdiği huzurlu şehir olarak da biliniyor. Yüzyıllardır olduğu gibi Lozan ve civarında değişik kültür ve milletlerden insanlar, doğa ve tarih içinde bugün de huzurlu bir hayat sürdürmeye devam ediyor…

Leman Gölü’nü çevreleyen tepeler, verimli toprakları ve ılıman iklimiyle bağcılık için oldukça elverişli. Merkezden en fazla 20 dakika mesafedeki kır manzarasını, nesilden nesle aktarılan deneyimle çalışan üreticilerin yaşadığı taş evler süslüyor.

LOZAN ANTLAŞMASI

“YENİ TÜRKİYE ’NİN STATÜSÜ BELİRLENDİ”

Birinci Dünya Savaşı’nın galipleriyle imzalanan ve Türkiye’nin uluslararası alanda tanınırlığını sağlayan Lozan Antlaşması, yüzüncü yılına doğru yaklaşıyor. Antlaşmanın yıldönümünde, Prof. İlber Ortaylı Atlas ekibi ile birlikte kendileri için açılan Lozan Arşivleri’ni ziyaret etti.

YAZI: İLBER ORTAYLI

Vaud Kantonu’nun başşehri Lozan, resmi adı Helvetia Konfederasyonu olan İsviçre’nin en çok Fransa etkisi altında kalmış şehirlerinden biri. Lozan Üniversitesi, özellikle hukuk ve siyaset dallarında Türk entelijansiyasından birçok ismin yetiştiği bir yer. Lozan 140 bin nüfuslu, sempatik bir şehir, Zürih’e benzemez. Binalar, sokaklar fevkalade göz alıcı, art-nouveau ve kısmen de barok görünümünü saklayabilmiş. Leman Gölü ve gölün etrafındaki dağ silsilesi, hatta daha uzaktan görünen Dolomitler şehre bir renk veriyor. Şarapçılığı çok ünlü olduğu gibi Lavaux Bağları UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Biraz ötedeki Nestlé’nin yönetim binasının bulunduğu Vevey şehri, İsviçre çikolata endüstrisinin merkezi. Biz oradayken 20-25 yılda bir yapılan “Fête des Vignerons”, yani Bağcılık Festivali’ne tesadüf ettik. Bu festivalde şarap kralı, yani yılın en iyi üreticisi seçilen zat ile tanıştık. İsviçreliler ananelerine sadık. Ama bu anane daha çok bir teatralite ve ticaret şeklinde devam ediyor. Her hâlükârda iyi.

Şehirde çok dikkat edilen şey beynelmilel kurumlara ait olma ve onları içine çekme. Mesela Olimpiyat Komitesi bunlardan biri. Hem o komitelerin toplantıları kente gelir getiriyor, hem de şehre bir görünüm veriyor. Olimpiyat Müzesi de onun için önemli. Aynı şekilde bazı sanat olaylarında da merkez rolü oynamak durumunda. Oysa havalimanı bile yok, Cenevre’ninkini kullanıyor. Neuchatel gibi başka kantonlarla birlikte Lozan aslında Fransız İsviçre’si sayılır. Yüzölçümü ve nüfus bakımından da İsviçre’nin küçük bir kanadı. Fakat hiç şüphesiz ki kültürel hayat, ticaret ve sanayi bakımından Alman İsviçre’sinden sonra ikinci sırada geliyor. Ve bütün İsviçre kantonları gibi belirli ölçüde bankerlik yapıyor. Asıl hizmet sektörü gelişmiş. Rafine ve entansif bir hayvancılık yapılıyor.

LOZAN ARŞİVLERİNDE

Bu şehirdeki önemli olaylardan biri, Birinci Cihan Harbi’ni bitiren ve Yakındoğu Konferansı diye bilinen asıl meselenin, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Yeni Türkiye’ye geçişin statüsünün tespit edildiği kongre olmasıdır. Bu kongrede Kurtuluş Savaşı’nın tespit ettiği sınırların büyük ölçüde değiştirildiğini söylemek mümkün değil. Bütün mühim mesele ve kavga, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamana kadar çok şikâyet ettiği ve Birinci Cihan Harbi’ne girerken kaldırdığı kapitülasyonlar rejimine Mondros Mütarekesi’nde tekrar göz kırpılmasıydı.Lozan’da bu kesinlikle reddedildi. İsmet İnönü’nün Mondros vaadini ısrarla hatırlatan ve Lord Curzon’a karşı söylediği meşhur cümlesi “ben buraya Mudanya’dan geldim”, bu kongreye damgasını vurdu. Uzun görüşmeler sonunda Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Kalıcı ve düzeni sağlayıcı bir antlaşma olarak görülmelidir.

Prof. İlber Ortaylı (oturan) ve Ayşegül Parlayan (en sağdaki), İzmir’deki Türk-İsviçre Ticaret Odası Başkanı Hakan Raphael Oswald (soldan ikinci) ve yardımcısı Reyhan Altınsu (en soldaki) ile birlikte kendileri için açılan arşivdeki antlaşmayla ilgili belgelere bakıyor. (FOTOĞRAF : BÜLENT ÖZALP)

Lozan’da Rumine Sarayı denilen yer, bir jeoloji ve tabiat tarihi müzesi olarak hizmet veriyor. Bu sarayın bir bölümünde, Lozan Üniversitesi’nde antlaşma imzalandı, fakat kongrenin cereyan ettiği tüm yer burası değil. Göl kenarında Ouchy Şatosu’nda da Türk-Yunan müzakereleri yapıldı. Lozan Palace, Türk delegasyonunun kaldığı otel. Orada İsmet Paşa’nın anısına kahve içtik. Zaten ikinci turda Mevhibe Hanımefendi İsmet Paşa ile oraya gelmiş. Türk delegasyonu tıpkı diğer ülkelerin delegasyonları gibi hanımlarıyla birlikte katılmış konferansa.

(FOTOĞRAF: BÜLENT ÖZALP)

Lozan Antlaşması’nın yıldönümünün şerefine, Lozan Turizm Ofisi ve İzmir Türk-İsviçre Ticaret Odası, Atlas dergisinden Ayşegül Parlayan’ı, fotoğrafçı Bülent Özalp’i ve beni Lozan’a davet etti. Lozan Arşivleri’ne giderek orada antlaşma ile ilgili dosyalardaki evrak ve fotoğrafları inceledik. Arşivci Jean Jacques Eggler, özenle sakladıkları belgeleri bir bir önümüze sererek yardımcı oldu. Antlaşma’nın Lozan’da imzalandığı Rumine Sarayı’nı da ziyaret ettik.

Türkiye’yi dünyaya kabul ettiren imza

24 Temmuz 1923, Rumine Sarayı’nda imzalar atılılıyor. Lozan gayet mantıki ve gayet onurlu bir uzlaşmadır. Birinci Harp bununla bitmiştir ve Lozan sayesinde Türkiye ezilmişlik, haksızlığa uğramışlık ve İkinci Dünya Savaşı’na (1939-1945) bu yüzden katılma, destekleme gibi bir heyula fikirden, bir kâbustan uzak kalmıştır. Bu çok önemlidir. Bütün Balkan ve
Ortadoğu devletleri arasında. O yüzden biz Lozan’ı -tabii ki aşınacak ve eskiyecek bütün anlaşmalar gibi- oldukça kalıcı,
düzeni sağlayıcı bir anlaşma olarak görüyoruz.

Konferansa İsmet Paşa’nın, “ben buraya Mudanya’dan geldim” cümlesi damga vurdu.

LOZAN KENT ARŞİVLERİ

KENT ARŞİVLERİ’NDEN BELGELER

Lozan Kent Arşivleri’nde antlaşma ile ilgili saklanan belgeler arasında, gazete kupürleri, kongre ile ilgili yazışmalar, dialar
ve tarihi fotoğraflar var.

BELGELER: LOZAN KENT ARŞİVLERİ

Kongrenin açılışı ve kapanışı

Konferansın 22 Kasım 1922 tarihli açılış davetiyesi (üstte) ve anlaşmanın 24 Temmuz 1923’te Rumine Sarayı’ndaki imza töreninin davetiyesi (en üstte), Lozan Tarih Müzesi’nde sergileniyor.

İnönü’nün verdiği yemek

Türk delegasyonu tarafından Lausanne Palace’ta verilen davette, üstünde İsmet İnönü’nün imzasının olduğu menüsünden lezzetler: Havyar, Rouen usulü konsome, piroşki, Ren Nehri’nden royal somon, kuzu eti parçaları, Porto jölesinde ciğer ezmesi, Bohemya’dan çiftlik sülünü bıldırcınla birlikte, Lorette salatası, Argenteuil kuşkonmazı Mousseline sosuyla, Edirne
Şeftalisi, minik kestane şekerleri, Nice’den meyve sepeti, moka kahvesi.

(Lausanne Palace Histoire et chroniques, Gilbert Coutaz & Pierre Louis Péclat, 1991)

Lozan’da erken Şapka Devrimi

Lozan’a katılan heyetin görünümü de enteresan. Baktığınız zaman erkekler fraklarıyla, kadınlar şapkalı, son derece modern bir görünüme sahipler. İlk geldiği zaman İsmet Paşa ve heyet üyeleri arasında, hem fötr kullananlar, hem de üniforma giyenler var. Hem de İsmet Paşa gibi frak üstüne kalpak giyenler var. Ordudakinden biraz farklı bir kalpak. Bir anlamda Şapka Devrimi’ni biraz erken yapmış gibiler.

(LOZAN KENT ARŞİVLERİ)

Bütün mühim mesele ve kavga, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamana kadar çok şikâyet ettiği ve Birinci Cihan Harbi’ne girerken kaldırdığı kapitülasyonlar rejimine Mondros Mütarekesi’nde tekrar göz kırpılmasıydı. Lozan’da bu kesinlikle reddedildi.

Tarihi kareleri çeken fotoğrafçı

Konferans boyunca, tarihi olayı belgelemekle görevli Lozanlı fotoğrafçı Eugène Würgler’e Vaud Kantonu’nun
Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen, Rumine Sarayı’ndaki anlaşma törenine giriş kartı. 1880-1945 yılları arasında yaşayan fotoğrafçının konferans boyunca çektiği fotoğraflar, tüm dünya basınında kullanıldı. Bugün çoğumuzun aklına kazınan fotoğrafların arkasında onun emeği var. (LOZAN KENT ARŞİVLERİ)

Lozan Konferansı boyunca Türk delegasyonunun kaldığı Lausanne Palace Oteli’ne Türk bayrağı da asıldı. (LOZAN KENT ARŞİVLERİ)

” Bütün mühim mesele ve kavga, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamana kadar çok şikâyet ettiği ve Birinci Cihan Harbi’ne girerken kaldırdığı kapitülasyonlar rejimine Mondros Mütarekesi’nde tekrar göz kırpılmasıydı. Lozan’da bu kesinlikle reddedildi.”

Kongre için dört dil bilen personel

İsviçre o kadar canlı hayatı olan bir yer değil. Turistik otellerde bile, sakin ve rahat bir hava var. İlginç olan bu kongre yapılacağı zaman büyük bir faaliyet başlıyor. Otellerde dört lisan konuşan personele yer veriliyor. Hatta “ben dört dil konuşuyorum” diye işe müracaat edenler var.  (altta) Polis hırsızlara karşı sigorta yaptırtıyor. Daha ilginci, Lozan yönetimi federal makamlarla birlikte kongredeki güvenliği sağlamış. Bu bugünkü anlamda terör önceliği değil, hırsızlara karşı önlem. Burada sigorta şirketlerinin kazancı söz konusu (en altta). Ama şurası belli ki kongre için İsviçre makamları birbirleriyle önceden var kuvvetle temasa geçmiş. Organizasyonun dehşeti buradaki birkaç dosyanın incelenmesinden anlaşılıyor.

(LOZAN KENT ARŞİVLERİ)

 

(LOZAN KENT ARŞİVLERİ)

ATLAS EYLÜL 2019

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap