Anasayfa KeşfetGezi Tropik Güzel: Porto Riko

Tropik Güzel: Porto Riko

Ayşegül Parlayan Özalp

Karayipler’in en küçüğü Porto Riko; biraz ABD, biraz Meksika ve biraz da tropikal görünümüyle tatil için beklentilerin üzerinde seçenekler sunan bir ada.

Yazı ve Fotoğraflar: Erdem Kırım

Karayipler’in en küçük adası Porto Riko. Nedense adanın kendisinden çok, vatandaşlarının öne çıktığı bir ülke gibi gelirdi bana. Haritaya bakmadan evvel Amerika Birleşik Devletleri’nin burnunun dibinde sanırdım bu küçük adayı. Oysa uçakla New York’tan üç buçuk saat sürüyormuş Karayipler’in en küçük ülkesine ulaşmak.

Geçtiğimiz ocak ayında Porto Riko’ya gitmek üzere yola çıktığımızda, aynı gün içinde üç iklim yaşayacağımızı hesaba katmamıştık. Tropik bir ülkeye gittiğimizi düşünerek, fazla yük olmasın diye üzerimize yazlık kıyafetler geçirip yola koyulmuştuk. İstanbul’un orta karar soğuğunu bir şekilde atlatmıştık fakat New York’ta terminal değiştireceğimizi, üstelik dışarıdan yürüyerek gideceğimizi öğrendiğimizde sıcaklık ve kıyafet ayarlamaları için artık çok geçti.

İncecik, tiril tiril giysilerle buzlarla kaplı, eksi 13 derecelik John F. Kennedy Havalimanı’ndaki iki terminal arasını koşarak geçmek güzel ders oldu! Aynı güne sığdırdığımız üç ülkenin hava durumu İstanbul’da 12, New York’ta eksi 13, San Juan’da (Porto Riko) 33 derece civarındaydı. Bizim gibi kışın ortasında gitmek isterseniz, bu bilginin en azından sizin için faydası olabilir.

Ülkeye vardığınızda ilk izlenim; biraz ABD, biraz Meksika, biraz da klasik tropik bir yere gelmiş olduğunuz. Her yeni ülkeye giden biri gibi ben de ön araştırmamı yapıp, ülke hakkında bilgi toplamıştım. Ve sonuç olarak okuduklarım ve gördüklerim arasında pek bir fark göremedim. Yani Porto Riko için, ön bilgi toplayıp gittiğinizde hiçbir sürprizle karşılaşmadığınız ülkelerden biri diyebilirim.

“West Side Story”nin kahramanları, Galatasaray’ın yıldız basketbol oyuncusu Carlos Arroyo bu güzel ada ülkesinden tanıdığımız insanlar. Porto Rikolu çok tanıdık gelir fakat ülke olarak Porto Riko’yu çok da bilmeyiz aslında. Bu teoriyi çevremde yaptığım minik anketlerle de doğrulattım.

Tam Bağımlılık Beklentisi
Detaylara girmeden önce ana hatlarıyla ülkenin tarihinden bahsetmek gerek. Porto Riko, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ABD’ye bağlı Commentwealth üyesi. Ülkenin siyasi hayatında bizim pek de alışkın olmadığımız olağanüstü bir huzur hâkim. Tartışmalar, meclislerinde ara sıra patlayan ve tamamen ABD’ye bağlı olmak isteyenler ile buna karşı çıkanların gösterilerinden ibaret. Ülke vatandaşları 2012 yılında yapılan bir referandum sonucu ABD’nin 51. eyaleti olmak istediler. “Evet” diyenlerin oranı yüzde 54, tam bağımsızlık isteyenler ise yüzde beş buçuk civarında kalmış. Ülke nüfusunun dört milyon civarında olduğunu da unutmadan ekleyelim. Porto Riko halkı tam bağımlılık istiyor fakat bunun gerçekleşmesi için ABD Kongresi’nin onayının gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Yani henüz değişen bir şey yok. Adalılar, seçme ve seçilme dışında ABD vatandaşlarıyla aynı hakka sahipler. Sadece Cumhuriyetçiler ve Demokratlar’ın ön seçimlerinde oy kullanabilir durumdalar.

Tipik Güney Amerikalı
Ülkenin başkenti San Juan güzel, temiz, bakımlı ve oldukça iyi korunmuş bir şehir. Şehrin eski bölümü sanki her gün boyanıp, tamir ediliyormuş hissi yaratıyor insanda. Porto Rikoluların renklere karşı özel bir ilgisi olduğunu söyleyebilirim. Avrupa kentlerinin tek renk ve ton kullanma tarzına karşıt, burada neredeyse binalar canlı ve her çeşit renkle boyanmış durumda.
Halk bize uyan cinsten, yani oldukça güler yüzlü. ABD vatandaşı olmalarına rağmen, çoğunluk İspanyolca konuşuyor. İngilizce bilmiyorlar demek haksızlık olur. Özellikle gençlerin büyük bölümü kusursuz konuşuyor dış işlerinde bağlı oldukları ülkenin resmi dilini.

Başkent San Juan’ın eski şehir denilen bölümünde oteller oldukça güzel. Tarihi yaşadığınızı hissettiren tarzda. Ülkedeki hemen her bahçede vantilatör olduğunu söylersem, hava sıcaklığını tahmin etmekte zorlanmazsınız. Restoranlar, Meksika mutfağı ağırlıklı. Zaten oldukça fazla Meksika asıllı da yaşıyor ülkede. Bizim çiğ böreğin ıspanaklısı da adanın en popüler yemeklerinden. Yani bir Türk olarak, yemek sorunu yaşamıyorsunuz.

Belki de hiç görmediğiniz kadar çok çeşit Margarita’yı, San Juan restoran ve kafelerinde bulabiliyorsunuz. Mohito da aynı şekilde. Değişik versiyonları, değişik tatlarıyla, başka bir içki içme ihtiyacı duymuyor insan.

Porto Riko’da dikkatinizi araç sayılarının fazlalığı mutlaka çekecektir. Şöyle yazayım; Porto Riko, kilometrekareye düşen araç sayısı açısından dünya birincisi. Bu kadar araç olmasına rağmen, kaldığım sürece bir trafik sıkışıklığı görmedim diyebilirim. Fakat araçlarında tek başına, amaçsızca sokaklarda, caddelerde dolaşanlar dikkat çekici. Sanki büyük zevk alıyorlar koca SUV cinsi araçlarla dar sokaklarda gezinmekten. Sanki ABD, bütün kullanılmış otomobillerini buraya yollamış gibi geldi bana. Şehir dışında deniz, güneş ve kum tatilinden hoşlanıyorsanız bu ülke tam size göre. Bir hafta kalırsanız, tembellikte zirveye çıkacağınızın garantisini veririm.

Colombus’un Keşiflerinden
Porto Riko’ya ilk yerleşenler, Boriken Adası’nı mesken tutan Taino yerlileriymiş. Kolombiyalıların atası olarak bilinen bu Tainolular, ağaç ve palmiye yapraklarından yaptıkları kulübelerde yaşarlarmış. Ne yazık ki bu yapılardan günümüze hiçbiri ulaşabilmiş değil. Bu insanlar hakkında kayalara kazınmış birtakım tasarımlar dışında pek bir bilgiye sahip değiliz.

Adanın ilk Avrupalı ziyaretçisi tahmin edeceğiniz gibi Christopher Columbus. Ünlü kâşif, buraya Kasım 1493’te gelmiş ve adaya San Juan Bautista (St John the Baptist) adını verdi. Ancak ada zamanla ve kullanıma bağlı olarak, “zengin liman” anlamına gelen Porto Riko olarak tanınmaya başlandı. Limanı da San Juan olarak anılmaya…

Ada, keşfiyle birlikte istila edildi. Şiddet, baskı ve katliamlar sonucu kısa süre içinde yerli nüfus önemli ölçüde azaldı. (Günümüzde yerli nüfus yüzde 0.5 iken İspanyol nüfusu yüzde 75.)

Koloni gelişmeye başladıkça, Avrupalı rakipler Porto Riko’yu İspanyolların egemenliğinden kurtarmaya çalıştılar. İngilizlerin 1598’de ve Hollandalıların 1625’teki akınları neticesinde İspanyollar egemenliklerini korumak için La Fortaleza, San Felipe del Morro (El Morro) ve San Cristobal’deki kalelerini güçlendirdiler. Bu kaleler günümüze kadar korunmuş olarak ulaşmış durumda.
Zamanla San Juan’ın ilerisinde yerleşimler artmaya başladı. Plazalar her şehrin kentsel özelliğini belirledi. Orijinalinde sıkıştırılmış toprak olan ve daha sonrasında taşa dönen sokaklar yayılarak genişledi. Tipik bir plazanın bir ucunda kilise, diğer ucunda ise şehir konseyi bulunurdu.

19. yüzyılda ticaret, şehir merkezindeki pazardan Ponce, Mayagüez ve Aquadilla’daki limanlara kaymaya başladı. 1800’lerin başlarında İspanyol mimarisi taklit edildi. Ancak yüzyılın ikinci yarısında mimari anlamda Fransa’nın başkenti mükemmellik örneği olarak kabul edildi. Kolonileşmenin başlarında seyrek olarak yapılan özel konutlar, büyüyen burjuvazi ile seçme evlere dönüştü. Bunların çoğu hâlâ güneybatıda Ponce Mayagüez ve San German’da bulunuyor.

İspanya; kolonilerinde daha çok ticaret, politik kontrol, arazi sömürüsü ve sahil kıyısındaki etkileyici deniz feneri sistemine odaklanırken, eğitim adına pek bir şey yapmadı. 1898’deki İspanyol – ABD Savaşı’ndan sonra genel refah yükseldi, aynı zamanda politik sebeplerden dolayı hastane ve okullar açıldı. Üniversiteler ise kendilerine 20. yüzyıl şafağından sonra yer bulmaya başladı. Amerikanlaştırma kavramı beklentileri değiştirdi: Spor, müzik moda ve tabii ki mimari için yepyeni alanlar peş peşe ada halkının hayatına girdi.

Amerika’ya Bağlanma
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Porto Riko hayatî bir dönüşüme uğradı. Bölge 1952’de Luis Munos Marin başkanlığında modern bir yönetim tarzı olan Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı bir eyalete dönüştü. 1950’lerin sonlarına doğru ortaya çıkan gettolaşma tehdidi, İspanyol kolonisi mirasını yıkım ve çürümeye karşı koruma ihtiyacının ortaya çıkmasına sebep oldu. İlk öncü yöntem olarak, hükümet eski San Juan bölgesine vergi muafiyeti getirdi. Bugüne kadar şehrin yeniden dönüşümü hâlâ Latin Amerika’daki şehirlere özenti kaynağıdır.
San Juan’da şehrin eski bölümünü gezdiğiniz zaman yenileme çalışmalarına her yerde rastlıyorsunuz. Porto Riko’daki çağdaş şehir yaşamını otomobiller kadar başka hiçbir şeyin bu oranda etkilemediği herkesin bildiği bir gerçek. Kişi başına ve kilometrekareye düşen araç ve otoyol sayısı, içlerinde ABD’nin de olduğu birçok ülkeden daha fazla durumda. Ancak bugünlerde adanın yeşil alanlarından gelecek nesillerin de faydalanabilmesi için çevresel endişeler artıyor. Bunun için de çeşitli önlemler alınmaya başlamış durumda.

20. yüzyılın ortalarından itibaren sosyologlar Porto Riko’nun Kuzey Amerika kültürü tarafından asimile edilmesi endişelerini yüksek sesle ve hatta bazen öfkeyle bildirmeye başladılar. Özellikle ülke meclisinde bu konu ve bağımsızlık tartışmaları en hararetli görüşmeler olarak kabul görüyor.

Kültürel analizlere göre bugünlerde büyük ABD etkisine rağmen, adanın Latin Amerikalı köklerinin Porto Riko’ya sıkıca demir atmış olduğu görülüyor.

ATLAS TATİL 2014

 

Foto Galeri

[Not a valid template]

Rehber

Nasıl Gidilir

Türk Hava Yolları ve Polonya Hava Yolları’nın (LOT) her gün İstanbul-Varşova arasında karşılıklı uçuşları var.

THY: 444 0 849

www.thy.com

LOT: 212-241 57 49 / 212-296 27 21

www.lot.com

Varşova-Krakow: Varşova’dan Krakow’a hızlı trenle üç saatte gidiliyor.

Rezervasyon:

http://okidoki.pl/warsawtrainstation

Varşova-Poznan: Varşova ile Poznan arasında düzenli tren seferleri yapılıyor. Tren bileti 65 zloty, yolculuk yaklaşık üç saat sürüyor.

Vize-Para-Telefon

Polonya’ya gidecek Türk vatandaşlarının Schengen vizesi alması gerekiyor. Vize başvurusu VFS Global Vize Başvuru Merkezi aracılığıyla yapılıyor. Bilgi için: 212- 373 58 01

www.vfsglobal.com/poland/turkey

Polonya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği

Atatürk Bulvarı 241, Kavaklıdere, 312- 457 20 00

http://ankara.msz.gov.pl/tr/

Polonya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu

Giz 2000 Plaza, Ayazağa Köyü Yolu No: 7, K. 5

Maslak – İstanbul

212-290 66 30 – 290 66 34

http://istanbul.mfa.gov.pl/tr/

Polonya’nın resmi para birimi “zloty” (PLN). 1 Avro yaklaşık 4.1 zloty ediyor. Dövizinizi “kantor” adı verilen döviz bürolarında bozdurabilirsiniz.

Polonya, Avrupa standartlarına göre ucuz bir ülke sayılır. Fiyatlar Türkiye’dekine yakın. Yiyecek-içecek, ulaşım da hesaplı. Konaklama büyük şehirlerde görece pahalı (1 kişi 200 zloty civarı), kasabalarda ise 80 zloty civarı.

Polonya’nın telefon kodu 48.

Ülke İçi Ulaşım

Polonya’da şehirlerarası ulaşım otobüs ve trenlerle sağlanıyor. Varşova’nın tek metro hattı kuzey-güney doğrultusunda ilerler. Otobüs ve tramvaylarla tüm turistik noktalara kolayca ulaşabilirsiniz.

Krakow’da ulaşım tramvay ve otobüslerle sağlanıyor. Biletinizi tramvayın içindeki bilet makinesinden alıp içerideki kontrol makinelerine damgalatmak gerek. Otobüs ve tramvay dışında, bağımsız minibüslerle de seyahat edebilirsiniz. Belediye otobüsü ve tramvay bileti bu minibüslerde geçmiyor; araca bindiğinizde ödeme yapıyorsunuz.

Poznan kent merkezini yürüyerek kolayca gezebilirsiniz. Poznan-Wolsztyn arasındaki 81 kilometrelik hat boyunca günde iki defa buharlı tren ve beş kez de dizel tren seferi yapılıyor. Bilet fiyatı tek yön 17 zloty (10 TL).

Konaklama-Yemek

Varşova

Varşova, komünizmin çöküşünden sonra, her anlamda bir yatırım patlaması yaşamıştır. Şehirde birbiri ardına bol yıldızlı oteller açılmıştır. Sırt çantalı turistler için hosteller ve üniversite yurtları da vardır.

Krakow

Sheraton Kraków (IIIII)

www.sheraton.pl/krakow

Radisson Blu Hotel Kraków (IIIII)

www.radissonblu.com/hotel-krakow

Grand Hotel (IIIII)

www.grand.pl

Hotel Stary (IIIII)

stary.hotel.com.pl/stary_en/Home

Hotel Copernicus (IIIII)

www.copernicus.hotel.com.pl

Andel’s Hotel Cracow (IIII)

www.vi-hotels.com/en/andels-cracow

Hotel Unicus (IIII)

www.hotelunicus.pl

Aparthotel Stare Miasto, 48-12-427 57 94

Novotel Kraków Centrum (IIIII)

48-12-299 29 00

Poznan

Hotel Palac Wolsztyn (III) Gölün kıyısında eski bir saray restore edilmiş ve otel hizmeti veriyor. Görkemli mimarisiyle konforlu ve manzaralı.

www.palacwolsztyn.com.pl

Hotel Kaukaska (III) Tren hangarına çok yakın, sessiz ve sakin bir bölgede.

Polonya mutfağı büyük ölçüde Yahudi, Rus, Ukrayna, Macar ve Alman mutfaklarının etkisi altında. Polonya’da patates önemli bir yere sahip. Mönüler et ve hamur ağırlıklı. Lahana ve yabani mantar garnitür olarak yaygın şekilde kullanılıyor. Ülkede et ürünleri tüketimi oldukça yüksek. Süt ve süt ürünleri çok ucuz, özellikle meyveli yoğurtları çok lezzetli. Kapitalizm ile “gastronomi” önem kazanmış, kafeterya ve restoranların sayısı süratle artmış. Eğer niyetiniz atıştırmaksa Zapiekanki ve Warsaw Pizza denen küçük pizzaları her yerde bulmanız mümkün veya eski rejim döneminden kalma, sayıları hızla azalan Bar Mleczny’leri (süt barı) deneyebilirsiniz. Ağırlıklı olarak süt ürünlerine yer verdikleri için bu isimle anılmakta olan bu self servis hazır yemek lokantalarında çok hesaplı (5-9 zloty) bir şekilde yemek yiyebilirsiniz. Ulusal içecek tabii ki wódka (votka). En meşhur markalardan biri, Bialowieza ormanının çimenleri ile tatlandırılmış olan Bison Wódka. Ayrıca krupnik (bal likörü) ve wísniówka (vişne likörü) de bu ülkeye özgü tatlardan birkaçı. Piwo yani bira tüketimi de çok fazla.

Gezilecek Yerler

Varşova: Kültür ve Bilim Merkezi, şehrin ve aynı zamanda bir dönemin simgesi. 1955’te tamamlanan merkez, Varşova’nın en önemli simgesi ve aynı zamanda 230 metre yüksekliğiyle Polonya’nın en yüksek binası olma özelliğini taşıyor.

Buradan 10 dakikalık yürüyüşle Vistül (Wisla) Irmağı kenarına ulaşırsınız. Poniatowskiego Köprüsü ve karşı yakada şehrin başka bir simgesel yapısı olan, kırmızı beyaz renkleriyle ve yenilikçi mimarisiyle Narodowy Stadyumu’nu görürsünüz. Müzik meraklıları için adres Frederic Chopin Müzesi’dir. Nowy Swiat Caddesi, Varşova’nın en gözde yeri; yan yana sıralanmış şık kafe ve restoranlarla dolu. Eski kent merkezi Stare Miastro II. Dünya Savaşı’nda büyük yıkıma uğradıktan sonra aslına uygun şekilde onarılmış. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan merkez, Krallık Kalesi Barbican, Kral Zygmunt’un Sütunu ve Varşova Tarih Müzesi gibi şehrin en önemli simgelerini barındırıyor. Varşova’da dört mevsim boyunca çok sayıda kültürel etkinlik ve festival düzenleniyor. Frederick Chopin Uluslararası Piyano Yarışması, Eski Müzik Festivali, Uluslararası Tiyatro Toplantıları, Uluslararası Poster Bienali, Uluslararası Çağdaş Müzik Festivali (Warszawska Jesień), Caz Jamboree, Varşova Yaz Caz Günleri, Stanisław Moniuszko Uluslararası Vokal Yarışması ve Mozart Festivali, Varşova’da düzenlenen ünlü etkinliklerden bazıları.

Krakow: Krakow, ülkenin II. Dünya Savaşı’ndan zarar görmeden çıkabilen tek büyük kentti. Uzun yıllar başkent olan Krakow, tarihi yapıları ve müzeleri ile önemli bir kültür merkezi. Rynek Glowny, Avrupa’daki en büyük Ortaçağ meydanlarından biri. 16. yüzyılda inşa edilen Sukiennice bugün el sanatları çarşısı olarak kullanılıyor, üst katında ise 19. yüzyıl Polonya resimleri sergileniyor. Meydanın kuzeydoğu köşesinde 14. yüzyılda yaptırılan Mariacki Kilisesi yer alır. Yine burada Tarih Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Florian Kapısı’nın (şehrin yedi kapısından günümüze kalan tek kapı) hemen arkasında Barbican (1498) adlı küçük bir savunma kalesi bulunur. Czartoryski ve Szolajski müzeleri de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Civarda bulunan kiliseleri ziyaret ederek vitray sanatının benzersiz örneklerini görebilirsiniz. Eski kentin güneyinde yer alan 16. yüzyıl Wavel Kalesi (Zamek Wavel) ve içerisindeki Wavel Katedrali (1364) de görülmeli. Özellikle katedral içinde yer alan Sigismund Şapeli (1539) Polonya’daki en güzel Rönesans yapısı. Krakow’un mahallelerinden biri olan Kazimierz eski kente yürüyüş mesafesinde. 15. yüzyıldan bu yana Yahudi mahallesi olarak anılıyor. Ünlü yönetmen Steven Spielberg, “Schindler’in Listesi” filminin bir kısmını burada çekti. Yahudi Müzesi ve civardaki sinagoglar da görülmesi gereken yerler arasında. Bunların en önemlisi 16. yüzyılda inşa edilen Remu’h Sinagogu. Wieliczka Tuz Madeni de Krakow’a yolu düşen turistlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken başlıca yerler arasında.

Poznan: Warta Nehri’nin doğu yakasına kurulu Poznan, Ortaçağ’dan beri Polonya’nın önemli bir ticaret merkezi. Kentin en turistik ziyaret merkezi, Stary Rynek adı verilen eski kent meydanı. Meydanın çevresi tarihi yapılar, müzeler, sokaklar ve kahvelerle çevrili. Buradaki tarih müzesi, arkeoloji müzesi ve savaş müzesi ziyaret edilebilir. Poznan sanayi kenti olmasına rağmen doğal güzellikleriyle de ilgi çeker. Çevresindeki Kierskie, Malta, Rusalka ve Strzeszynskie gölleri yürüyüş ve gezinti yapmak için tercih edilebilir.

Önemli Telefonlar

Türkiye Varşova Büyükelçiliği 48-22 854 61 10

Polonya Turizm Bürosu www.poland.travel

Ambulans 999

Polis 997

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap