Atlas Okyanusu kıyısındaki San Sebastian, seyahatlerini sanat ve gurme turuyla renklendirmek isteyenlere eşsiz seçenekler sunuyor. Gezgin ruhlu iş insanı, Vodafone Türkiye CEO’su Gökhan Öğüt, İspanya’nın Bask Bölgesi’ndeki bu kültür limanını Sedef Seçkin Büyük’e anlattı.
İspanya’nın kuzeyinde, tam Fransa sınırında bulunuyor San Sebastian. Atlas Okyanusu kıyısındaki şehir, Bask Bölgesi’nin en önemli yerleşimlerinden biri. Hem Bask hem Fransız kültürünün etkisini hissettiğiniz bir havası var. Nüfusu 186 bin olan küçük bir şehir aslında ama gastronomi ve kültür alanında çok ileri bir noktaya ulaşmış. Beni en çok etkileyen yanı da bu oldu. Ayrıca, 2016 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçildi. Şehri son 80 yıldır çok bilinçli bir şekilde oya gibi işliyorlar. İlk defa 1939’da klasik müzik festivali düzenliyorlar. O yıldan bu yana her yıl ağustos ayında bu festival yapılıyor. Her yıl temmuz ayında ise San Sebastian Caz Müzik Festivali yapılıyor ve o da önemli bir caz festivali. Eylülde bu şehri ziyaret edenler San Sebastian Film Festivali’ni izleyebilirler. San Sebastian’a gitmeyi düşünenlere, temmuz, ağustos, eylül aylarından birinde orada olabileceklerse, muhakkak bu festivallere de uğramalarını tavsiye ederim. Üçü de çok önemli. Muhsin Bey filmi 1988 yılında en büyük ödülü alıyor San Sebastian Film Festivali’nde. Biz Türkler için öyle duygusal bir anlamı da var…
Görülecek Yerler
Kültürün yanı sıra doğal güzellikleri de büyüleyici. Atlas Okyanusu kıyısında mavi ve yeşilin birleştiği Concha Körfezi’nin plajı çok güzel. Ondarreta da çocuklu aileler için ideal. Zurriola ise gençlerin ve sörfçülerin tercih ettiği bir plaj. Adalardan en büyüğü olan Santa Clara’nın da plajları çok güzel ve korunaklı. Zurriola Plajı’nın kıyısındaki Hotel de Londres, klasik mimaride inşa edilmiş ve ön tarafı bizim İzmir’deki Kordon Boyu tadında olan, insanların koştuğu, yürüdüğü, daha da güzeli yüzdüğü cıvıl cıvıl bir yer.
Bask kültürünü anlatan eserleri görebileceğiniz San Telmo Müzesi’ni de rotanıza eklemelisiniz. San Telmo Modern Sanatlar Müzesi’nde yerel sanatçıların ve dünyanın çeşitli bölgelerinden sanatçıların eserlerini kapsayan çok büyük bir koleksiyon sergileniyor. Şehir sadece gastronomi, müzik ve filme değil, resim sanatına da büyük önem veriyor.
Körfezin en uç noktasında Santiago de Compostela Katedrali ve Camino de Santiago’nun mezarı bulunuyor. Sekiz yüzyılı geride bırakan Santiago de Compostela Katedrali ünlü yürüyüş rotası, hac yolu Camino de Santiago’nun son durağı. Bu ünlü yürüyüş yolunu tanımak istiyorsanız, en güzel parkurlardan biri olan Calle de Zemoriya’yı deneyebilirsiniz. Gros semtinden başlayan sarı işaretleri takip edin. Güzel ormanlardan, kartpostal manzaralı koylardan, uçurumlardan geçeceksiniz. Tepeden Zurriola Plajı’nın harika manzarasını izlemek için gitmeye değer.
Lezzet Turu
Bask kültüründeki yemeklere “Pintxos” deniliyor. “Pintxos” İspanyolların Tapas yemeklerine benzese de onlardan farklı. Bunlar genellikle küçük çubukların ucuna takılarak sunulan atıştırmalık türü yerel lezzetler. Bizim ailece San Sebastian’a gitme sebeplerimizden biri, büyük kızımın ABD’de Rhode Island’da Johnson & Wales adında bir okulda gastronomi eğitimi alıyor olması. Bu yıl mayıs ayında mezun olacak. Onunla birlikte bu şehri, lezzet kültürünü yaşamak ve tatmak istedik.
Txoko adında, sadece erkeklerin üye olabildiği gastronomi kulüpleri kuruluyor 1800’lü yıllarda. Bu kulüplerin özel binaları bulunuyor ve üye olan erkekler oraya giderek güzel yemekler pişiriyorlar, hep birlikte şarkı söylüyor, eğleniyor ve evlerine dönüyorlar. Ancak, bu kulüplere kadınların girmesi yasak. Bu kültür devam ediyor. Elbette, günümüzde kadınlar da bu kulüplere girebiliyor, ancak, hâlâ mutfağa sadece erkekler girip yemeği pişiriyor. Bu gastronomi kulüpleri karakteristik dar sokakları olan Parte Vieja Bölgesi’nde adeta yan yana dizilmiş durumda. İnsanlar çoğunlukla sokakta ve ayakta yemek yiyorlar. Şehri ziyaret edenler bu deneyimi mutlaka yaşamalı.
Michelin Yıldızlılar
San Sebastian için Paris’ten sonra en çok üç Michelin yıldızlı restoranın bulunduğu şehir deniliyor. San Sebastian’da üç tane üç Michelin yıldızlı restoran bulunuyor. Arzak ve Akelarre’ye aylar öncesinden grubumuz için rezervasyon yaptırarak gittik. Martín Berasategui adlı üç Michelin yıldızlı restorana gitme fırsatımız olmadı. Ayrıca, San Sebastian’da tek ve iki Michelin yıldızlı epey restoran bulunuyor.
Juan Mari Arzak Arratibel adlı, günümüzde 74 yaşında olan şef, üç Michelin yıldızı almış durumda. Pek çok ünlü şef geçmişte Arzak Restoranı’nda çalışmış, onun çıraklığını yapmış. Son yıllarda restoranı kızı Elena Arzak Espina’ya devretmiş. O da babasının ardından çok güçlü adımlarla ilerliyor, dünyanın en iyi kadın şefi seçildi. Orada çok güzel bir yemek yedik ve o esnada Juan Mari ve kızı Elena ile de tanıştık.
Akelarre, yanılmıyorsam, Bask dilinde “büyücüler toplantısı” (13 cadının toplantısı) anlamına geliyormuş. Şehrin biraz dışında, yüksek bir tepenin zirvesinde, harika bir manzarası olan bir restoran. Şefi Pedro Subijana tablo gibi görünen yemekler hazırlıyor. Ismarladığım yemeklerden biri deniz dibi manzarası gibi görünüyordu. Tabaktaki yosunlar, yüzen balıklar çok estetik görünüyordu ve hepsi yenebilirdi.
Şehirde Ferran Adria adında bir şefin yönettiği ünlü bir aşçılık okulu da bulunuyor. San Sebastian’lılar dünyanın kişi başına en çok Michelin yıldızı düşen şehri olmakla övünüyorlar. Tüm üç, iki ve bir Michelin yıldızlı restoranların yıldızlarını toplayıp 186 bin nüfusa bölünce ortaya böyle bir sonuç çıkıyor.
Neler Yemeli?
Gastronomi kulüplerinde erkeklerin yaptığı “Pintxos” denilen atıştırmalıklar küçük bir parça baget ekmeğinin üzerine bin bir çeşit deniz ürününden yemekler konularak yapılıyor. Gastronomi kulüplerinin bulunduğu o sokaklar müzik, dans, ayakta yemek yiyen insanlarla dolu bir şenlik yeri.
Ayrıca, tadılması gereken birkaç yemekten de bahsetmek istiyorum. Marmitako adındaki yemek, orkinos ve patates içeren, sulu güvece benzeyen bir Bask yemeği. Txangurro ise soslu yengeç ve mutlaka tadılması gereken bir lezzet. Bir de Bacalao Al Pil Pil isimli bir Bask yemeği var; morina balığı, sarımsak, zeytinyağı ve acı biber ile yapılıyor. Acılı yemeği sevenler özellikle denemeli.
Yakın Çevrede
Türkiye’den San Sebastian’a gidebilmek için öncelikle Bilbao’ya uçmalısınız. Bilbao’ya gitmişken oradaki Guggenheim Müzesi’ni mutlaka görmelisiniz. Müze binası da, içinde sergilenen eserler de çok etkileyici.
Pamplona ise Navarra Özerk Bölgesi’nin başkenti olan ve San Sebastian’a 90 kilometre uzaklıkta, yaklaşık 200 bin nüfuslu bir şehir. Orada temmuz başında San Fermin Festivali düzenleniyor. İnsanlar gün boyu yiyip içip eğleniyor. Ertesi gün daracık sokakları olan şehrin içini festival için kapatıyorlar ve boğaları salıveriyorlar. Önlerinde ise bembeyaz giyinmiş, boyunlarına kırmızı fularlar takmış binlerce insan koşuyor. Boğalar bu çılgın insanları kovalıyor. Biz festivali pek çok turist gibi bir evin balkonundan izledik. Yaşlı bir hanımefendi bizi balkonunda konuk etti.
San Sebastian, Fransa sınırına çok yakın; sınırdan Fransa tarafına geçip Biarritz kasabasını da ziyaret edebilirsiniz. Biarritz, İspanya Prensesi Maria Theresa ve Fransız Kralı 14’üncü Louis’nin düğünlerinin yapıldığı yer. Avrupa sosyetesinin 1900’lü yılların başından itibaren gözbebeği olmuş bir sayfiye yeri. Çok güzel otellerin, evlerin bulunduğu, tarih kokan bir şehir.
Seyahatlerim
Bugüne dek Türkiye dahil olmak üzere 50 ülke ve 172 şehre gittim. Dünyanın yüzde 29’unu dolaşmışım. Bu konuda ortalamanın epey üzerinde olduğumu düşünüyorum. Ancak daha göreceğim çok yer var.
Bu kadar çok seyahat etmiş olmamın nedenlerini açıklamak için biraz yaşantımdan bahsetmek isterim. İzmir’de doğdum. Ankara Fen Lisesi’nde yatılı okudum. İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği tahsili yaptım. Türkiye’de bu üç şehirde yaşadım ve işim icabı pek çok şehre seyahat ettim. Bugüne dek Procter&Gamble’da da, Danone’da da, Vodafone’da da iş nedeniyle dünyanın çeşitli şehirlerine seyahatlerim oldu.
Lise yıllarımda ABD’yi ziyaret ettim. Üniversiteden mezun olduktan sonra da ABD’ye gittim ve orada yedi yıl kadar yaşadım. Bunun üç yılı Şikago’da, dört yılı da Cincinnati’de idi. Bu yıllarda kilometrelerce araba kullanarak ABD’yi dolaştım. Orta Amerika’da yaşadım ama Batı kıyısına ve Güney’e de indim. Louisiana ve Kansas gibi yerlere çok seyahat ettim.
Profesyonel yaşamıma Procter&Gamble’da başladım. Orada Karayip ve Pasifik Adaları’ndan sorumlu bir yöneticiydim. Rüya gibi bir işti; 25 yaşındaydım, Cincinnati’de oturuyordum ve her üç ayda bir valizimi toplayıp Miami üzerinden Karayip Adaları’na gidiyordum ve iki üç hafta orada kalıyordum. Tüm Hollanda Antilleri, Saint Martin, Aruba, Bermuda, Porto Riko’yu dolaştım. Aruba’da Hyatt Otel’de kalırdım. Tüm gün distribütör ziyaretleri ve toplantıların ardından otelde akşam yemeğimi takım elbisem ve kravatımla yerken etrafımdaki masalar balayı masası olurdu. Çünkü Aruba bir balayı cennetiydi. Ardından Türkiye’ye döndüm ve Danone’da çalışmaya başladım.
Danone’da çalıştığım dönemde de çok seyahat ettim. Danone’da bir süre İstanbul ofisinde çalıştım, iki yıl kadar da Paris ofisinde çalıştım ve orada yaşadım. Paris’te çalıştığım dönemde sorumluluk alanımda 32 ülke vardı ve hepsine gittim. O dönemde iki yıl boyunca Air France ile 563 bin kilometre yol yaptım. Güney Amerika ve Afrika’nın yanı sıra Bangladeş, Endonezya gibi ülkeleri de tanıma fırsatı buldum. Vodafone’da da seyahatlerim oluyor. Japonya, Kore gibi ülkelere gittim.
Favori Yerler
İstanbul gerçekten çok özel bir yer ve çok seviyorum. Ancak, ben Şikago’yu da çok seviyorum. Orası da kültürüyle, müziğiyle çok kimlikli bir şehir. Şikago göl kenarında, gökdelenleri ve plajı yan yana olan nadir bir yer. Tek kusuru, kışın çok soğuk olması. Kış aylarında rüzgârın da etkisiyle eksi 51 derece gibi dondurucu bir soğukta yaşamanız gerek. Ancak, blues ve caz müzik konusunda bir cennet diyebilirim. Buddy Guy’s Legends, Coco’s gibi müzik dinlemek için harika kulüpler bulunuyor. Buenos Aires, Tokyo ve San Sebastian da çok etkiledi beni…
Emeklilik hayalim, seyahat etmek ve gittiğim şehirde uzunca bir süre yerel biri gibi yaşayabilmek; Venedik’te üç ay ailemle birlikte kalabilmek. Gittiğim şehirde yaşayan birinin evini uzun süreli kiralayıp yerel bir insan gibi yaşamak istiyorum. O nedenle, seyahatlerimde rehberle değil de yerel bir insan gibi uzun uzun sokaklarda yürümeyi severim. Mutlaka marketleri ziyaret eder, insanlar evlerine ne alıyor bakarım. ABD’de yaşarken Cincinnati’den New York’a 10 saat araba kullanarak gidip hafta sonu New York’u yaşamaya çalışırdım.
İpuçları
İş seyahatlerim de dahil olmak üzere hemen hemen her gittiğim şehir için seyahat kitapları alıyorum. Renkli resimli, haritalı seyahat kitapları alıyorum ve onlardan şehrin tarihini okumayı, gezilecek yerlerini öğrenmeyi seviyorum. Evimizde epeyce rehber kitabımız var.
Eski bir büyükelçi olan Onur Ataoğlu’nun Tokyo ile ilgili yazdığı “Japon Yapmış” adlı kitap en sevdiklerimden biri. Bir Türk’ün bakış açısıyla yazılmış olması kitabı özel kılıyor. Vedat Milor ve Mehmet Yaşin gibi yazarların yazılarını da okumaya çalışıyorum bu kentlere gitmeden önce.
Hem çok seyahat ettiğim hem de endüstri mühendisi olduğum için çok iyi valiz yapıyorum. Mümkün olduğu kadar küçük ve kabin boyu valiz taşımaya çalışıyorum. Evdeki tüm valizleri ben yapıyorum. Karayip Adaları’na çok seyahat ettiğim yıllarda valiz kaybettiğim oldu. O nedenle valizimi hiç yanımdan ayırmıyorum.