Bu aylar güneyde çok yağmur yağar. Güneyde kış demek yağmur demektir. O yüzden dere tepe mis gibi toprak kokar.
İşte bu aylarda dere tepe düz gidip ormanların sessizliğine sığınırım. Yine öyle yaptım; Marmaris, Turunç, Selimiye, Bozburun civarında dolaştım durdum.
Bu bölge arı ve bal bölgesidir. Arıcılar, diğer çobanlar gibi yalnız insanlardır. Yunan asıllı ünlü yönetmen Theo Angelopoulos, onlar için “şair ruhlu insanlar” der. Arıcılar, doğayla ayrıcalıklı bir ilişki kurarlar. Bal toplamak sanatsal bir faaliyeti andırır.
Turunç’tan Bozburun’a giderken yolum Osmaniye köyüne düştü. Yolun kıyısında, petek şeklindeki Marmaris Bal Evi’ni gördüm. Merakla içeri girdim ve kendimi tatlı bir sonsuzluğun içinde buldum. Orada bal denen koyu sıvının, sadece ekmeğe sürülen bir kahvaltı yiyeceği olmadığını öğrendim. Hele arının marifetlerini öğrenince aklım başımdan gitti.
Önce bal evinden bahsetmem gerek. Aslında burası bir “bal müzesi” ama müze adını alabilmek için uygulanan prosedür bıktırıcı olduğu için bal evi demeyi tercih etmişler. Balla ilgili her türlü araç gerecin, bilginin bulunduğu bu mekâna Marmaris Kaymakamlığı, Marmaris Ticaret Odası ve Osmaniye Muhtarlığı öncülük yapmış. Burada çalışanların amacı, başta çocuklar olmak üzere uğrayan herkese balı öğretmek.
Bal dünyanın dört bir yanında binlerce yıldan beri üretilen, insanların en değerli gıdasıdır. Ve tüm dinlerce arı ve bal kutsal sayılır. İslam dininde arılar, Tanrının askerleri olarak nitelendirilir ve onları rüyada görmek, Kur’an okumakla eşdeğer tutulur. Hıristiyan inancına göre ise o, Bakire Meryem’in sembolüdür.
İlk arının, Mısır’ın ilk Tanrısı Re-Atum’un gözyaşlarından olduğu rivayet edilir. Hint mitolojisinde, aşk Tanrısının elindeki yayın ipinin arılar tarafından yapıldığı da yaygın söylencedir. Yunan mitolojisinde ise Zeus arıların Tanrısıdır ve balla beslenir. Mezopotamya’da bal kutsal yapıların inşaatlarında kullanılır. İÖ 682’de Babil’in yeniden inşasında temellere bal dökülmüştür.
İnsanlığın ilk içkisi, bal ile suyun karıştırılarak fermantasyona bırakılmasından elde edilen “hidromel”dir. Bunun Latince anlamı “bal suyu”dur. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, İstanbul’da 100 tane bal suyu esnafının bulunduğunu, bu bal suyunun bir kâsesinin insana Şirvani yayla türküsü söylettiğini yazar.
Bal evinden, dünyanın en kaliteli çam balının Osmaniye köyünde sağıldığını ama Avrupa’ya satılamadığını öğrendim.
Bal ve arı, öğrendikçe öğrenme isteğini kamçılayan bir konu. Filmlerde başrol oynayan, kutsal kitaplara konu olan, mitoljilerdeki söylentilerde yer alan, şarkılara, şiirlere, romanlara konu olan bu besini ve bu sevimli hayvanı daha iyi tanımanızı öneririm. Eğer yolunuz Marmaris ve civarına düşerse, Osmaniye köyündeki “bal evi”ne mutlaka uğrayın.
Bir Çay Kaşığı Balda, 12 Arı Ömrü Var
– Yaz arılarının ömrü 40 gün; kış arılarınınki ise 4 aydır.
– Balarılarının 450 gram bal üretebilmek için 2 milyon çiçeğe konmaları gerekiyor.
– Bir kovan arı, yarım kilo bal için 88 kilometre kadar uçar.
– Bir işçi arı hayatı boyunca bir çay kaşığının 12’de biri kadar bal yapar.
– Bir balarısı yaklaşık olarak saatte 24 kilometre hızla uçabilir.
– Arılar mavi rengi ayırt edebilirken kırmızı rengi, koyu gri ve siyah olarak algılar.
– Balarıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100 bin kilometre boyunca kanat çırpıyorlar.
– Balarıları dakikada 11 bin 400 kez kanat çırpar; bu da çıkan vızıltı sesine neden olur.
Haber: Mehmet Yaşin
ATLAS ŞUBAT 2013 / SAYI:239