Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya Sakarya’nın Kaynağı Derin Gözler

Sakarya’nın Kaynağı Derin Gözler

Yeraltının derinliklerine açılan kapılar gibi duran berrak, masmavi gözeler. Kumların ardına gizlenen insan yutan balıklar, tekneleri deviren girdaplar ve püskürürken dans eden kabuklar… Eskişehir’in Çifteler ilçesindeki Sakaryabaşı, Türkiye’nin üçüncü büyük nehrinin, 820 kilometre yol kat edip Karadeniz’e dökülen Sakarya’nın doğum yeri. Atlas ekibi bu efsanevi güzelliklere dalarak mavi dünyanın sırlarını araştırdı.

Yazı: Erkan Balık / Fotoğraf: Ali Ethem Keskin

Kimileri, Başkurt Gözesi’nin 75 metre derine indiğine, hatta bazı gözelerin dipsiz olduğuna inanıyordu. Nehirde devasa büyüklükte, insan yutan yayınbalıkları yaşadığını, Taşköprü bölümünde kayıkları batıran girdaplar oluştuğunu ve başka efsaneleri de dinledik. Anlatılanlar ne olursa olsun çalışmamızın şekillenmesini sağlıyordu.

Güneşli bir hafta sonuydu; her zamankinden farklı bir heyecan içindeydim. Eskişehir’in Çifteler ilçesi sınırları içinde kalan Sakaryabaşı mevkiinde tatlı su dalışı yapacaktık. Bizi farklı boyutlara taşıyacak bir bilinmezliğe doğru ilerlemiştik. Bölgeye vardığımızda çay bahçeleri ve restoranlar arasında bizi ilk olarak Gökgöz adı verilen doğal bir havuz karşılamıştı. Havuzun berraklığı, içindeki canlılar bizi adeta sarhoş etmişti. Fakat bu daha başlangıçtı. Başka bir dünyanın kapısıydı burası. İlk etapta dalışa uygun yerleri belirleyebilmek için yöre sakinlerinin deneyimlerine başvurmuştuk ve onlar da bize gözelerin dipsizliğiyle, girdaplarla süslü efsanelerden söz etmişti.

Sakarya, Kızılırmak ve Fırat’tan sonra Türkiye’nin üçüncü büyük nehri. Sakaryabaşı gözeleri, 820 kilometre uzunluğundaki bu nehrin doğum yeriydi. Pek çok vadiden, ovadan geçtikten, sayısız kez bükülüp eğrildikten sonra aynı adı taşıdığı Sakarya ilinde, Karasu ilçe merkezinin batısında, “Sakaryaağzı” denilen mevkide Karadeniz’e dökülüyor.

Sualtında oluşan düdenler, çevrede yaşayanların tabiriyle insanı toprağın altına çeken sifonlar doğrusu bizi biraz ürkütüyordu. Önce, ESGAM (Eskişehir Sualtı Görüntüleme ve Araştırma Merkezi) proje koordinatörü ve dalış eğitmeni Varol Altunan, ekibe projenin ana hatları hakkında bilgi verdi. Rehberimiz Şuayip Çapar bölgeyi tanıttı, ben de sualtını görüntülemenin özelliklerini anlattım. Nihayetinde de dalış ekipmanlarımızı kuşandık ve Sakarya Nehri’ne ayak bastık.
Su seviyesi ayak bileğimizden göğsümüze kadar değişiklik gösteriyordu. Akıntıyla bir saatlik mücadelenin sonunda “Hamamkaya” denilen, su seviyesinin gitgide sığlaştığı yere vardık. Birden sazlıkların arasından bilmediğimiz bir gizem, hızlı bir şekilde bize doğru gelmeye başladı. Nefesimizi tuttuk bir an. Belimize kadar gelen billur gibi berrak suda büyük bir karaltı her yanımızı sarmıştı. Bunun, yayınbalıkları olduğunu anladıktan sonra içimizdeki ürperti yerini hazza bıraktı.

Sualtı Bulutu Atlas’ın dalış ekibi Karaburgu Gözesi’nin diplerini de araştırdı. Ekipten Doruk Dündar, yüzeyin dört buçuk metre altındaki kaynaktan püsküren kum bulutu içinde neredeyse tamamen kayboldu. Yeraltından gelen sular gözenin dip kısmında kulakları tırmalayan bir gürültüyle fışkırıyor.

Sualtı Bulutu
Atlas’ın dalış ekibi Karaburgu Gözesi’nin diplerini de araştırdı. Ekipten Doruk Dündar, yüzeyin dört buçuk metre altındaki kaynaktan püsküren kum bulutu içinde neredeyse tamamen kayboldu. Yeraltından gelen sular gözenin dip kısmında kulakları tırmalayan bir gürültüyle fışkırıyor.

Bir sonraki adımımızın neler getireceğini bilmeden suda ilerlemeye devam ettik ve Karaburgu denilen bir koya geldik. Korunaklı olduğundan akıntı yoktu, su çok sakin görünüyordu. Fakat koyun tam ortasında, tencerede suyun kaynaması gibi bir hareketlilik vardı. Burada dalış yapmaya karar verdik. Suyun ortasına kadar yüzüp daldığımızda benim için zaman durdu. Başka bir boyuta geçmiştim sanki, daha önce hiç böyle bir manzarayla karşılaşmamıştım. Koyun ortasında çapları 6-7 metre civarında, aralarında 1 metre mesafe bulunan iki masmavi delik vardı; inanılmaz bir sesle su püskürtüyorlardı, kum taneleri yukarı savruluyordu. Kaynak suyunun kuvvetli debisi, sıkı bitki örtüsünü sağa sola sallıyor, sualtında adeta bir dans şöleni yaşanıyordu. Deliğe yaklaşınca, püsküren kumların arasında siyah bedenleri ile hayalet gibi dolaşan, 1 metre boylarında onlarca yayınbalığı gördük, onlar da bu dansın bir parçası olmuştu. Sanki anlaşmışız gibi aynı anda Varol Altunan’la su yüzeyine çıktık. Birbirimize bakıyor fakat konuşamıyorduk, gördüklerimizi anlatacak bir dil yoktu sanki, tamamen bu güzelliğe kilitlenmiştik…

Bu dalışın bizde bıraktığı etkinin neticesinde, ESGAM olarak bu zenginliği araştırmak ve Sakarya Nehri’nin bilinmeyenlerini gün yüzüne çıkartmak için bir proje başlatmaya karar verdik ve bir buçuk yılı aşkın sürede kış mevsimi de dahil olmak üzere yüze yakın dalış gerçekleştirdik.

Sakarya Kaynakları: Gökgöz
Sakarya Nehri, ilk sularını Gökgöz Gözesi’nden alıyor. Restoranlar ve çay bahçelerinin arasında doğal bir havuz olan gözenin araştırılması, dışarıdan bakıldığında beş dakikada biter gibi gözüküyor ama dalıp güzelliğine tanık olununca neredeyse bir tüp bitimi zamanınca kalmak mümkün. Gözenin derinliği dört metre ve ufak ufak su kaynakları bulunmakta. Gökgöz’de diğer gözelere göre daha çok karides var, ayrıca birçok canlı türü ve balığa ev sahipliği yapıyor.
Dalışlarımızda ilk defa gördüğümüz, yaklaşık bir metre büyüklüğündeki bir balık türü ise bizleri bir hayli heyecanlandırdı. Gözede ayrıca dar bir mağara girişi var; henüz içine tam olarak giremedik ama teknik dalış malzemeleriyle ileride denemeyi planlıyoruz. Gözenin diğer bir özelliği ise çeşitli dalış eğitimlerinin verilebileceği bir konuma sahip olması.

Gökgöz aynalısazan, yengeç, kumcu, alabalık, 8-12 santimetre uzunluğunda, rengi yeşile çalan sarı kuşaklı balık türüyle hayvan varlığı açısından da zengin. Ayrıca endemik bir karides türüne sahip.

Mavi Yeşil Karaburgu
Sakaryabaşı Havzası’nı konu alan projemizde kalp atışlarımızı en çok arttıran ve dalışa gelen ziyaretçileri kendisine âşık eden yer Karaburgu gözesi oldu. Bu, aynı zamanda Sakarya Nehri’nin en güçlü kaynağıydı. Ana gölden yaklaşık 300 metre mesafedeki gözeye ulaşabilmenin tek yolu, dalış donanımları kuşanılmış şekilde nehrin akıntılı suyunda yapılan maceralı bir yürüyüştü. Nehir yatağından içeri doğru olduğundan akıntı yoktu ama koyun tam ortasında, yüzeydeki kaynama şiddetliydi. Üzerinden maskeyle baktığımızda yan yana iki göze, inanılmaz tonlardaki yeşil ve mavi renkleriyle, sualtından yüzeye püskürttüğü kum taneleriyle emsalsiz bir gösteri sunuyordu.

Dipten çıkan su, mevsimlere göre farklılık gösteren debi ve akıntıya sahip. Kaynak suyu, koyun tam ortasında iki farklı çukurdan, yedi metre derinlikten çıkıyor. Aralarında bir metre bulunan iki su kaynağının sıcaklığı iki derece farklılık gösteriyor. Yaz kış sıcaklığı 20-22 derece olan kaynaklardan her birinden farklı büyüklükte çakıl ve kum taneleri çıkıyor. Bu da bize iki farklı damardan gelen kaynağın varlığını gösteriyor.

Yöredeki dalışlarımızdan birinde, Karaburgu’da yaklaşık bir buçuk metre boyunda bir yerli yayını fotoğraflamayı başardık. Diğer belli başlı canlılar İsrail yayını, kumcubalığı, tatlı su çipurası, yengeç, karides ve yılandı. Bu suların bir diğer dikkat çeken özelliği de sık bitki örtüsüydü.

Salyangoz Püskürten Başkurt
Projeye Başkurt Gözesi’yle devam ettik. Bu kaynak, ana gölün beş kilometre güneydoğusundaydı; beş adet gözenin ince kanallarla birbirine bağlanmasıyla oluşmuştu. Başkurt köyünde çoban köpeklerinin kurt kapanı tasmalarının sivri uçlarının, aracımızın tamponuna delikler açmasıyla maceralı yolculuğumuz başladı. Köyden sonra tarlalar arasındaki toprak yola çıktık. Dalışta emniyet ve lojistikten sorumlu Fuat Dönmez, gözeyi bulmak için aracın yanından ayrıldı. Derin bir sessizliğin hâkim olduğu tarlaların arasında beklediğimiz ses nihayet duyuldu: “Buldum, buldum!”

Gözeye geldiğimizde gördüğümüz manzara karşısında gözlerimize inanamadık. Gözenin üzerinde yaklaşık 30 santimetre kalınlığında yoğun bir sis tabakası vardı, su görünmez olmuştu. Dalış kıyafetlerimizi kuşanıp emniyetli bir yer bulduk ve gözenin ortalarına doğru yüzerek adeta başka bir boyuta geçtik.
Suya girdiğim an gördüklerim dünyaya ait değildi sanki. Daha önce hiçbir yerde görmediğim mavi tonlarıyla karşılaşmıştım. Bu manzaranın karşısında kalbimin atışları mı yoksa tüpümün havası mı önce tükenecek diye kendime sormadan edemiyordum. Huni şeklini almış gözenin tabanına doğru ilerledim. Diğer gözelerden farklı, volkanik bir dağdan püsküren lavlar gibi kaynayan gözenin en büyük kaynağı hemen dikkatimi çekti. Kaynağı daha yakından görmek için yaklaştım ama Varol Altunan gördüğü şey karşısında o kadar çok etkilenmişti ki heyecanla beni yanına çağırdı. Eliyle bir kaynama noktası gösteriyordu, daha yakından bakmak için ilerledim. Gördüğüm manzara karşısında neredeyse rüyada olduğuma inanacaktım. Bu, doğanın bir mucizesiydi. Tabandan, kaynamayla beraber salyangoz kabukları püskürüyordu…

Bu inanılmaz olay, projemizin bilimsel olarak derinleştirilmesi gerektiğini ortaya koydu. Belgesel çekmek ve bölgeyi dalış turizmine açmak amacıyla başladığımız çalışmalar böylece yeni bir boyut kazanmış oldu. Kaydettiğimiz görüntüler ve aldığımız örnekler şu anda üniversiteler tarafından inceleniyor. Projeyi TÜBİTAK’a da sunmayı planlıyoruz. Ayrıca projeye finansal destek almak için BEBKA (Bursa, Eskişehir, Bilecik Kalkınma Ajansı) ile görüşmek de hedeflerimiz arasında.

Yöre halkı, bir boğulma olayı sonrası arama yapmaya gelen dalgıcın, Başkurt Gözesi’nin 75 metre derinliğe sahip olduğunu söylediğini aktarıyor. Ama biz derinliğin sekiz metre olduğunu belirledik. Kışın yaptığımız dalışta gözede bitki ve salyangozlar dışında yaşam izine rastlamadık ama yazın yaptığımız dalışta gözede çok sayıda alabalık gördük. Ayrıca kışın 10-15 santimetre yükseğe püsküren kumlar ilkbaharda iki, üç metreye çıkıyor ve akıntılar yer değiştiriyordu.

Hüzünlü Kırkkız
Ana göle 600 metre mesafede farklı bir kolda doğup 500 metrelik düz bir koridor yaparak Sakarya Nehri ile birleşiyor Kırkkız gözesi. Adını, kırk kızın aynı anda boğulmasıyla aldığı rivayet ediliyor. Başından nehirle birleştiği noktaya kadar, bazılarından salyangoz püsküren küçük gözelerle kaynayan tabanı yer yer yedi, sekiz metrelik çukurlar oluşturuyor. Zemin, su kaynaklarının olduğu bazı kısımlarda ölü salyangoz kabuklarının çözülmesiyle 15 santimetre kalınlığında kalsiyum tabakası oluşturuyor. Göze, bitkilerden süzülen ışık huzmeleriyle daha da etkileyici görünüyor. Yörede yaşayanlar buraya balık tutmak için geliyor ama bu durum maalesef çevrenin bozulmasına da neden oluyor. Göze sazan, tatlı su kaplumbağası, yengeç, tatlı su çipurası, karides gibi canlılara ev sahipliği yapıyor, ayrıca yosun ve bitki örtüsü göze çarpıyor.

Proje çerçevesinde Eminekin köyünün çıkışındaki Gözbaş ve Sivrihisar yakınlarındaki Göksu gözelerini de inceledik. Sakaryabaşı Havzası’ndaki dalışlarda gözelere dair birçok önemli bilgi elde ettik. Nehir yatağındaki gözeler mevsimler arasında akıntı, debi ve sualtı canlı yaşamı açısından büyük farklılık gösteriyor. Hatta kimi zaman gün içerisinde bile değişebiliyorlar; bu nedenle her dalışta ayrı manzaralar sunuyorlar. Su kaynaklarının sıcaklığı genelde 20 derece civarında ve yaz kış fazla değişmiyor.

Çalışmalarımızın hazırlık sürecinde Eskişehir Valiliği, Eskişehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, ETİ Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü, Çifteler Kaymakamlığı, Çifteler Belediyesi ile çeşitli kurum ve kuruluşlarla ulaştık. Çalışmalarımız üniversitelerdeki araştırma gruplarının da ilgisini çekti ve projeye dahil olmalarını sağladı. Dalışlar Çifteler Belediyesi’nin izniyle gerçekleşti. Vali Yardımcısı Dr. Ömer Faruk Günay ve Belediye Başkanı Metin Özen projenin en önemli destekçileri arasında oldu.

ESGAM olarak Sakaryabaşı’nda dalış turizminin geliştirilmesi çabalarımız sürecek. Amacımız ise kuşkusuz bu sualtı cennetini gelecek kuşaklara aktarmak. Anadolu’nun en önemli akarsularından Sakarya Nehri’nin ilk kaynakları, benzersiz doğal zenginlikler barındırıyor çünkü. Ve kim bilir daha nice gizemler saklıyor…

ATLAS EKİM 2013/SAYI:247

Foto Galeri

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap