Dr. Umut Yıldız, Atlas 2020 Nisan sayısında Dünya’nın yakın zamanda keşfedilen 2020 CD3 adlı uydusunu kaleme aldı.
Henüz iki ay önce, Dünya çevresinde dolanan küçük bir uydumuz daha keşfedildi. “2020 CD3” katalog ismi verilen cisim sadece 1.9-3.5 metre büyüklüğünde. Ancak öyle kaotik bir yörüngesi var ki, düzenli şekilde Dünya’nın çevresinde dolanmıyor. Hatta bu ay Dünya çekiminden kurtulup düzensiz yolculuğuna devam etmesi bekleniyor.
YAZI: Dr. Umut YILDIZ NASA/JPL-CALTECH
Güneş Sistemi’nde sekiz gezegen olduğunu hepimiz biliyoruz. Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn tarih öncesi çağlardan beri bilinirken, teleskopların icadıyla beraber Uranüs 1781’de William Herschel tarafından, Neptün ise 1846 yılında önce matematiksel olarak tahmin edilip, ardından gözlemlenerek keşfedildi. Tabii Plüton konusuna hiç girmeyeceğim, bu durumu aşmış olduğumuzu düşünüyorum… Ancak Güneş Sistemi’ndeki her bir gezegenin kaç uydusu vardır diye sorduğumuzda, “ne var bunda, Wikipedia’dan bakar, söylerim” diye düşünebilirsiniz. Pek de değil, Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin tam olarak kaç uydusu olduğunu kesin bildiğimizi söylemek doğru olmaz.
Bu cevabı okuyunca şaşırdığınıza eminim. Evrenin öte yakalarındaki galaksileri, kara delik çarpışmalarını tespit eden teleskoplar, nasıl olur da burnumuzun dibindeki gezegenlerin uydularını saptayamaz diye bir bakış attığınızı hissediyorum. Haklılık payınız olsa da konu teleskoplarımızla nereye ve nasıl baktığımızla alakalı. Uyduların hepsi de enerji kaynakları olmayan, yani Güneş’ten aldığı ışığı yansıtan ve genelde albedo’su (yansıtabilirlik katsayısı) çok düşük olan karanlık ve küçük cisimler. Evrenin öte yakalarına baktığımızda, böylesi küçük kaya parçalarını keşfetmiyoruz. Evrenin en şiddetli patlamalarını, veya enerji veren cisimlerini gözlemliyoruz. Bunları da sürekli, ya da anlık büyük enerjiler ürettiği için teleskoplarımızla görebiliyoruz. Şu şekilde düşünebilirsiniz, kilometrelerce öteden deniz fenerlerini görebiliyoruz, ama onun altındaki kayalığı göremeyiz.
Peki Dünya’nın kaç tane uydusu var? “Nasıl yani?” deyip bu soruda bit yeniği arıyorsunuz, ama öyle değil. Malum, Ay’ı biliyoruz. Hatta bazen öğrencilere Ay’ı kim keşfetmiştir diye espriyle karışık sorarım, kimileri ciddi ciddi düşünüp birisinin keşfetmiş olması gerektiğini sanır. Aslında, Ay olduğu yerde milyarlarca yıldır duruyor. İlk canlılardan Homo sapiens atalarımıza kadar hepsinin Ay’ı görmüş olduğunu düşünüyorum.
BİR UYDUMUZ DAHA OLDU
Ancak 15 Şubat 2020’de Arizona’daki Lemmon Dağı Gözlemevi’nde, Catalina Gök Taraması programı kapsamında Dünya çevresinde dolanan küçük bir uydumuz keşfedildi. Theodore Pruyne ve Kacper Wierzchoś tarafından keşfedilen ve 25 Şubat’ta Uluslararası Astronomi Birliği’ne bağlı Küçük Gezegen Merkezi tarafından duyurulan cisme “2020 CD3” katalog ismi verildi. İlk hesaplara göre, sadece 1.9-3.5 metre büyüklüğünde olan küçük cisim, sadece bir cip ebadında ve karbon yapıya sahip. Yine de heyecanlanmamak lazım, çünkü JPL Küçük-Cisim veri tabanına göre cismin aşırı kaotik bir yörüngesi var. Yani Ay gibi düzenli şekilde Dünya’nın çevresinde dönmüyor. Geçmişe doğru simüle edildiğinde çıkan ilk sonuçlara göre, tahminen 2016 civarlarında Dünya’nın kütleçekimi tarafından yakalanmış, ancak Ay’ın oluşturduğu kütleçekim kuvveti nedeniyle sürekli savrularak bir türlü düzenli yörüngeye girememiş. Yörüngesi o kadar düzensiz ki, Dünya’ya en yakın olduğu zamanlar 77 bin km kadar yaklaşırken, en uzak olduğunda da 1.73 milyon km’ye kadar uzaklaşıyor. Düzensiz yörünge olduğundan dolayı da Dünya çevresindeki dolanması 47 günden 90 güne kadar değişebiliyor. Hatta tahminen Nisan 2020 civarlarında da Dünya çekiminden kurtulacak. Böylece yeni uydumuzun heyecanı ne yazık ki kursağımızda kalacak.
Tabii Dünya yörüngesine bu şekilde geçici giren ilk cisim 2020 CD3 değil. Büyük ihtimalle sürekli benzerlerini yaşıyoruz, ancak bu tür cisimler geniş ve derin gökyüzü tarama gözlemleri neticesinde -şans da olsa- karşımıza çıkıyor. Bundan önce 2006’da keşfedilen 2006 RH120 asteroidi de geçici olarak 2006-07 arasında Dünya-Ay sistemi yörüngesine girmişti (ve her 20 yılda bir sisteme girip-çıkacağı tahmin ediliyor). Yazıda birkaç defa “tahmin ediliyor” kelimesi kullandım, çünkü çok küçük cisimler olduklarından en küçük bir yörünge pertürbasyonunda (sapma) bile çok farklı hareketler yaparak beklenen yörüngeden tamamen sapabilirler. Yani bu cisimlerin gelecekte nerede olduğunu bilebilmek için sürekli ve düzenli gözlemlerin yapılması gerekiyor.
Güneş Sistemi’ndeki bazı gezegenlerin uydularında bulunun su miktarı Dünya’daki okyanuslardan iki-üç kat daha fazla.
Peki, diğer gezegenlerin uydularının tam sayısını biliyor muyuz? Eminim şu anda cevabınız Dünya’nınkini bile bu kadar zor biliyorsak, diğer gezegenlerinkini hiç bilemeyiz şeklinde olacaktır. Yine de astronomiye güveninizi boşa çıkartmadan şöyle cevap verebiliriz: Büyük olan uyduları elbette bu zamana kadar keşfettik, ancak çok küçük olan uyducuklar hâlâ keşfedilmeyi bekliyorlar. Hem de 2020 CD3 gibi düzensiz yörüngede, ya da geçici yörüngede olsalar bile.
EN ÇOK UYDU HANGİSİNDE?
Uzun yıllar boyunca en çok uyduya sahip gezegen Jüpiter olarak biliniyordu. 1610’da Galileo’nun teleskobunu Jüpiter’e çevirmesinin ardından önce gezegene yakın ve büyük olan uyduları (Io, Europa, Ganymede, Callisto) sonrasında ise diğerlerini peyderpey keşfetmiştik. Bunları küçük bir teleskopla siz de görebilirsiniz. Zaman içinde daha küçük uydular, fotoğraf plaklarının astronomide kullanımıyla keşfedildi. 1979’da Metis, Adrastea ve Thebe’nin keşfedilmesi için Voyager’ların Jüpiter’e kadar gitmesi gerekti. Sonrasında uzun süre yeni uydusu keşfedilmeyen Jüpiter’in bugün toplam 79 uydusu olduğunu biliyoruz.
Jüpiter’in bu kadar çok uydusu karşısında, görünür halkaları müthiş güzellikte olan Satürn’ün daha fazla uydusu olması beklenirdi, ama uzun süre 62 uydulu bir gezegen olarak bilindi. Nihayet Ekim 2019’da 20 kadar uydu keşfedildi. Böylece Satürn 82 uyduyla Güneş Sistemi’nin en çok uyduya sahip gezegeni oldu.
Uydular, sadece sayılarını bilerek geçiştirdiğimiz cisimler değil, birçoğu gezegeninden çok farklı bir yapıda olup, çok ilginç özellikler gösteriyorlar. Bazılarında bulunan su miktarları, Dünya okyanuslarının iki-üç kat daha da fazlasına ulaştığından Güneş Sistemi’nde başka bir yerlerde yaşam olup olmadığı konusu araştırılırken uydular ilk hedefler haline geliyor. Tabii bu başka bir yazının konusu. Biz teknolojinin gelişimiyle zaman içinde bu uydu envanterimizi geliştirmeye devam edeceğiz.
ATLAS NİSAN 2020