Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya Baharın ilk gülümsemesi

Baharın ilk gülümsemesi

Harika Pelin Şengül

Mimozaların çiçeklenmesi, kışın bittiğinin habercisi… Ama bahar aylarında çiçekçi tezgâhlarından sarı sarı göz kırpmalarına aldanmayın. Çünkü mimozalar, İstanbul Adalar’da keser ve baltalarla hoyratça ağaç dallarından kesilerek talan ediliyor ve küsüyorlar. Büyükada’da düzenlenen Mimofest de bu farkındalığa dönüktü.

Yazı: ALKIM DOĞAN fotoğraflar: SERKANT HEKİMCİ

Büyükada’nın soğuk ve puslu Mart sabahını mimozaların çiçekleri renklendiriyor. Mimoza, adada hem doğal, hem de kültürel açıdan önem taşıyor.

“İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olmayacak gibi duran bir şeyin oluşu” diyor Sait Faik, Bir İlkbahar Hikâyesi’nde. Sonra “Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum…” diye baharın çağrıştırdıklarını saymaya başlıyor. Mart ayında Prens Adaları’na gidenler, baharın bu sakin yurda gelişinin adalı yazarın tanımıyla ne kadar örtüştüğünü görürler. Kocayemişleri, böğürtlenleri, çamları ve türlü çiçekleriyle dört mevsim ilham verici bir yaşantı zenginliği sunar Adalar.

Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde Adalar için şöyle der: “Daha kış gelmeden, bahçeler yeşerir, hava mimozaların latif kokusu ile dolar, arkasından erik ve badem baharları açar. Derken akasyalar çiçeklenir, bir taraftan da salkımlar ve erguvanlar donanır; onları zakkumlar, karanfiller, laleler, yaseminler takip eder. Bu çiçek kokularına on iki ay boyunca Adalar’ın meşhur çam ormanlarının ilahi ıtrını ilave etmek lazımdır.” Her ne kadar ada karanfilinden, ada yaseminlerinden söz etmek eskisi kadar kolay olmasa da Prens Adaları’nda baharın gelişi hâlâ bir bayram, bir uyanış, bir mucize ve bu çılgınlığın başkahramanlarından biri de şüphesiz varlığı gün geçtikçe daha da tehdit altında olan, bir kısmı yitip gitmiş, bahar habercisi mimoza ağaçları.

Gümüş akasya (Acacia dealbata) olarak da anılan ada mimozasının bu toprakları, buranın havasını, toprağını çok sevdiği bir gerçek. Bu sevginin Adalılar tarafından karşılıksız bırakılmadığı da… Öyle ki Adalar Mimoza Festivali (Mimofest), bu nadide çiçeğin adanın doğal ve hatta kültürel mirası olduğuna dikkati çekmek, ağaçların haşin kıyımının önüne geçmek için gerçekleştiriliyor. Adalar Müzesi tarafından Adalar Belediyesi ve Mimozada İnisiyatifi işbirliğiyle ve ada gönüllülerinin katkısıyla düzenlenen festivale,  şenlikli bir koruma çabası, bir protesto olarak da bakılabilir. Küstüm ağacı olarak da anılan mimoza ağaçları kaçak kesimlerle, keser ve baltalarla hoyratça yağmalanıyor ve zaman içinde küsüyor. Kaymakamlığın 2007’de kaçak kesimleri önlemek için getirdiği mimoza kesim yasağı maalesef uygulamada yetersiz kalmış. 2011’de düzenlenen Mimoza Şenliği de sürdürülememiş. Bu yıl ilk kez düzenlenen Mimofest’in tanıtım broşürlerinde şöyle yazıyor: “Mimoza vazoda size küser, oysa dalında herkese gülümser.” Festivalin sloganı da “vazoda değil adada”. Umut, coşku, dayanışma ve hassasiyeti simgeleyen, kırılganlıkla gücü bir araya getiren çiçeğin kadınlarla özdeşleştirilmesi ve 8 Mart’ın evrensel simgelerinden olması mimozanın temsili gücünü daha da pekiştiriyor.

MİMOZA TURU

Atlas olarak biz de Mimofest kapsamında düzenlenen mimoza turu için sabah vakitlerinde Büyükada’nın İsa (Hristo) Tepesi ve Aya Yorgi tepesini birbirinden ayıran Lunapark Meydanı’nda yerimizi alıyoruz. Bahçe tarihçisi Gürsan Ergil ve Adalar Vakfı Başkanı Halim Bulutoğlu’nun rehberliğinde bir tur bekliyor gelenleri. Adanın daha korunaklı ve ılıman güneybatısında mimozaların küçük korular halinde, bir bulut gibi yamaçları sardığını görmek mümkün.

Gürsan Bey, mimozayı James Cook’un 1768’deki Avustralya’ya seyahatinde keşfettiğini ve geleceğin kraliçesi Josephine’e sunduğunu söylüyor. İngiliz aristokratları kışlarını geçirdikleri Fransa’ya 19’uncu yüzyıl ortalarında mimoza tohumları ekiyorlar ve böylece mimoza Avrupa topraklarında yetişmeye başlıyor. Bu görkemli ağaçların yollarının Prens Adaları’na nasıl düştüğü, ne zamandır Marmara’nın sularını seyre daldığı kesin bilinmiyor. Köşkler, 1800’lerin başından itibaren inşa edilmeye başlıyor. Mimoza tohum ve fidelerinin, İstanbul’da Alman C. H. Koch’a ait sera ile babası Dolmabahçe ve Gülhane parkının baş bahçıvanı Adolphe Deroin Yenne’ye ait seralardan gelmiş olabileceği tahminler arasında…

“Mimozanın 400’den fazla ot, çalı, ağaç çeşidi var” diyor Gürsan Bey. “Anayurdu Avustralya, Tazmanya coğrafyası. Çok çabuk serpiliyor fakat rüzgâra, kar ağırlığına, dona karşı dayanıklı değil. Odunu yumuşak ve hafif olduğundan mandal üretiminde kullanılıyor. Ayrıca yangına dayanıklı.”

Adalar Müzesi’nin bahçesinde Mimoza Festivali kapsamında düzenlenen kermeste mimozadan üretilen kolonya, parfüm, cilt bakımı ürünleri ve el işleri satılıyor.

Mimoza turunda Büyükada’nın kadim yapıları yolumuza çıkıyor. 1935’ten 1960’lı yıllara kadar Büyükada Sanatoryumu olarak hizmet veren yapının yanından geçip adanın yeşil koruluklarına doğru sessiz bir yolda yürüyoruz. Teoman Göral’ın ev sahipliğinde ada tarihinde önemli bir koruyu geziyoruz önce. Bu arazi bir zamanlar adanın önemli şahsiyetlerinden Yorgo Psilas’a, nam-ı diğer Malathritis’e aitmiş. “1980 yılına kadar Adalar’da yaşayan bir kültür mirası derleyicisi olan Akillas Millas’ın yazdıklarından, aktardığı tanıklıklardan, yıkılmaya yüz tutmuş bina çizimlerinden, Ada’da özellikle 1950 öncesine dair çok şey öğreniyoruz. 1950 sonrasına ise Semiha Akpınar’ın yazdıkları ışık tutuyor” diyor Halim Bey. “Adadaki bütün mimozaların kaynağı bir zamanlar Yorgo Psilas’a ait bu koruymuş. Mimozalar bu koruda çoğaltılıp adaya dağılmış.” Teoman Bey ekliyor: “Öteden beri bahçıvancılıkla uğraşan Psilas ailesi, 150-200 sene önce Büyükada’ya gelmiş. Burada da bostancılıkla, çiçekçilikle uğraşmışlar. Adalar’ın en şen yeriymiş burası. Fideleri nisan başında dikerlermiş, ilk çıkan üç-beş domatesi kim yiyecek, yiyebilecek miyiz diye çarşıda insanlar bekleşirlermiş.” Akillas Milas burayı, bahçeden toplanan üzümlerle envaiçeşit meyve sebzeyle sofraların kurulduğu, dostlarla akşam sefalarının sürüldüğü, bayram günlerinde bir araya gelinen bir yer olarak anlatıyor.

Festivalin yürüyüş turunda konuklar mimoza ağaçlarının altından geçiyor. Bir zamanlar Yorgo Psilas’a ait olan ve Büyükada’nın daha ılıman güneybatı karafında bulunan bu koru, adada mimozaların en yoğun görüldüğü yerlerden.

Adanın nispeten daha bakir bu bölgesinde bostanlar hâlâ varlığını koruyor, çiçekçilik ise söylendiğine göre yeniden canlanıyor. Mimoza turuna bu koruya komşu Fethi Okyar korusuyla devam ediyoruz. Mimoza ağaçlarının, çarkıfeleklerin sıralandığı bir yolun sonunda bir başka kültür mirası, cumhuriyet dönemi mimarı Sedad Hakkı Eldem’in Japon evlerinden esinlenerek tasarladığı Fethi Okyar köşkü karşılıyor bizi. Torun Fethi Okyar’ın ev sahipliğinde koruda açmış nergislerle kaplı çayırların yanından Marmara’nın güzel sularının kıyısına iniyoruz. Karşımızda Heybeliada. Dönüşte pek çok anıtsal mezarın bulunduğu Rum Ortodoks Mezarlığı’nın yanından geçip Adalar Müzesi’ne doğru yol alıyoruz.

 

KONUNUN TAMAMI ATLAS’IN NİSAN 2022 SAYISINDA. ALMAK İÇİN TIKLAYIN!

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap