Anasayfa KeşfetArkeoloji Sagalassos’ta sanal tur

Sagalassos’ta sanal tur

Özge Çolak

Unutulmuş dağ kenti Sagalassos, önce arkeolojik kazılarla hatırlattı kendini, ardından 2009’da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınarak küresel ölçekte tanınma yoluna girdi. Son olarak da İstanbul’da, YapıKredi Kültür Sanat Merkezi’nin üç katında görücüye çıktı. Yusuf Erkan, artık sanal ortamda da ziyaret edilebilen sergiyi Atlas için yazdı.

Yazı: Yusuf ERKAN

Burdur il sınırlarında yer alan ve Anadolu’nun en iyi korunmuş antik kentlerinden biri olan Sagalassos’tan ve çevresinden elde edilen 368 parça orijinal eserin sergilendiği “Bir Zamanlar Toroslarda Sagalassos Sergisi”, 27 Kasım 2019’da açıldı. Sergi şu günlerde ise ziyaretçilerini sanal ortamda ağırlıyor.

Ziyaretçilerini Roma’nın filozof imparatoru Marcus Aurelius’un devasa boyutlardaki heykelinden günümüze ulaşan parçalarla karşılayan sergi, Belçikalı Bruno Vandermeulen ve Danny Veys’in çektiği ve bütün duvarları kaplayan devasa peyzaj fotoğraflarının dibinde orijinal eserleriyle sizi çekip içine alıveriyor. Tabii girişteki bilgi panosunu okumakta yarar var. Panoya göre birinci katta Sagalassos’un konumlandığı doğal ortam sunuluyor. İkinci katta Sagalassos antik kentinin ve ait olduğu bölgenin çok eskilere uzanan geçmişi var. Üçüncü katta ise Antikçağ’da bu kentin temel yaşam unsurlarını oluşturan ve ölüm ritüellerini ele alan başlıklara yer veriliyor.

Sergiye gelirken Sagalassos kazıları raporlarını, kent hakkında yazılanları ve yöreye uğrayan gezginlerin düştüğü notları okumakta yarar var. Büyük İskender’in seferini anlatan tarihçi Arrianos’a göre Sagalassos’ta “Çok savaşçı olan Pisidialıların en cesaretli savaşçıları oturuyordu.” Tarihçi Titus Livius “süper bereketli, bol meyvelidir” der Sagalassos için. Hamilton “Anadolu’da hiçbir kentin konumu ve kalıntıları bakımından bu kadar hayret ve merak uyandırıcı olmadığını ve eski kentleri süsleyen tapınaklar, saraylar, revaklar, tiyatrolar, gimnasyumlar, çeşmeler ve mezarların muhteşem bir şekilde bir araya gelişi hakkında fikir veremeyeceğini” kaydeder. H. Root “Erken çağda kentin ovaya taşındığını” düşünmektedir. Kenti 1838’de gezen Fellows’un “Yukarı çıkıp da müthiş bir kentin kalıntılarını gördüğüm zaman hayretten dilim tutuldu, saatlerce konuşamadım” şeklinde şaşkınlıkla anlattığı bir kenttir Sagalassos. Julius Seiff 1872’de Sagalassos dolaylarındaki bitki örtüsünün zenginliğine şaşırmıştır ama onun şahit olduğu korkunç yağmurlar da o oranda şaşırtıcıdır.

Sagalassos 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilir. Kalıntılar Lucas’ı o kadar etkiler ki, “bulduklarını gerçekte var olmuş şehirler yerine, perilerin oturduğu mekanlar olarak” yorumlar. Kentteki en detaylı araştırmalar ise 1884 ve 1885’te K. Lanckoronksi heyeti tarafından yapılır. Bernardi Ferrero’ya göre Sagalassos tiyatrosu proskeionu, venationes (vahşi hayvan dövüşleri) için yapılan donatımlara ilişkin bir örnek oluşturur. 1985-1988 yılları arasında İngiliz ve Belçikalıaraştırmacılar Prof. Dr. Stephen Mitchel ve Marc Waelkens kentteki yüzey çalışmaları sonucunda bir kurtarma kazısına dikkat çekerler. Ardından çömlekçiler mahallesinde bir kurtarma kazısı yapılır. Sistemli arkeolojik kazılar gecikmez. Başlangıçta Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında yürütülen Sagalassos kazıları şimdilerde Prof.Dr. Jeroen Poplome başkanlığında bir ekip tarafından sürdürülüyor. Ülkemizin en çaplı yabancı arkeolojik kazısının yapıldığı Sagalassos kazılarında Belçikalı, Türk ve İngiliz bilim insanlarından oluşan 23 kişilik araştırma ekibi ve 70 civarında işçiyle kazılar yürütülüyor.

Prof.Dr. Jeroen Poplome kazılar hakkında “Sagalassos Projesi ekibinin istisnasız her bir üyesi, bilimsel iletişimin, projenin genetik kodunun ayrılmaz bir parçası olduğuna inanmıştır ve bu nedenle bu özelliğin projenin değişmez bir unsuru olmaya devam edeceği muhakkaktır” diyor. “Ancak Sagalassos Araştırma projesi, antik bir kentle ilgili edinilebilecek bilgilerin kentin anıtlarının incelenmesinin katbekat ötesinde olduğu ilkesine dayanarak yürütülmektedir. Projemiz için olduğu kadar ilişkili tüm araştırma alanları içinde çalışmalarımızı toplumsal olarak anlamlı kılmanın yollarından bir yolu kamusal girişimlerdir.”

TOROSLAR İSTANBUL’DA

Bu kamusal girişimin bir örneği olan sergiyi gezerken Poplome’nin görüşlerinin yansımalarını izleyebiliyorsunuz. Bir Zamanlar Toroslarda Sagalassos sergisi çok katmanlı bir sunuma sahip. Bunda kentte yapılan kapsamlı arkeolojik çalışmaların ve çok farklı bilim disiplinlerince kentin ve çevresinin ele alınmasının etkisi büyük elbette. Ancak İstanbul’un göbeğinde bu kertede bir sunum yapmak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Belçika KU Leuven Üniversitesi, Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi ve Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nin işbirliği ile gerçekleşir. Projenin bilimsel danışmanlığını Yapı Kredi Kültür ve Sanat’ın zarif bir mektupla desteklerini istediği ve “20 Eylül 2017’de bu mektubu almaktan onur duyduğunu” belirten Prof.Dr. Jeroen Poplome yapar. Koordinatörlüğünü de Yapı Kredi Müzesi yöneticisi Nihat Tekdemir üstlenir. İki yıllık bir hazırlık ve çalışma sürecinde ortaya çıkan sergi Sagalassos’un öykülerini ve projenin bilimsel maceralarını halkla buluşturmayı hedefliyor.

Sergide yer alan Halk (People) panosunda yazılanlar günümüze ışık tutacak bilgiler içeriyor. “Sagalassos antik Pisidia bölgesinde kurulmuş ve gelişmiştir. Antik bölgelerin sınırlarının belirlenmesi her ne kadar güç olsa da Pisidia’nın günümüz Burdur, Isparta ve Antalya il sınırlarının bazıkısımlarını kapsadığı söylenebilir. Pisidialıların adına ilk olarak Yunan tarihçilerin hayatlarında rastlanmaktadır. Halkın kökeni, dilsel ve etnik açıdan Luvilerin etkisinde olan Geç Tunç Çağı halkı Lukkalılara bağlanmaktadır. Lukka halkı ya da daha sonraki adıyla Pisidialılar, kendi içlerinde hiçbir zaman coğrafi, etnik, politik, dini ve kültürel açıdan bir birlik göstermemiştir. Aynı şekilde, bölge halkının kimliği, günümüzde olduğu gibi, Romalı ya da Bizanslı şeklinde tek bir etikete indirgenemez. Her birey mekan, cinsiyet, zaman, dil, kültür, etnisite, yaş, gelenekler, inançlar gibi öğeler açısından diğerlerinden farklı özellikler sunan bir karışımdır.” İstanbul’da açılan sergi sanki İstanbul’da ne bileyim küçük bir Sivas, küçük bir Erzincan ya da küçük bir Siirt oluşturamamış ve dağınık halde yaşayan ve her ortama uyum sağlayabilir bir izlenim veren Burdurlulara dair sosyolojik bir saptama da içeriyor ve günümüze de ışık tutuyor.

Dahası basına “Kaza Kaza Atalarını Buldular” şeklinde yansıyan haberlere bakılırsa Ağlasunluların DNA’sı ile Sagalassosluların DNA’sıaynıdır. 1996-1997 kazılarında olağandışı olarak içlerinde bir yetişkin ve onun bacakları arasında bir çocuk iskeleti yer alan, geç arkaik döneme ait birçok mezar bulunur. Bu iskeletler arasında anne-çocuk ilişkisinin saptamak amacıyla yapılan DNA testleri Sagalassos kazılarında çalışan 70 işçinin saç tellerinden alınan DNA testleri ile karşılaştırılınca 3 bin yıllık iskeletlerle Ağlasunlular akraba çıkar.

Sergideki ilgi çekici köşelerden biri de Rhodon ve Eiréné’nin yüz rekonstrüksiyonlarıdır. Bir dönem Leuven Üniversitesi’nin kütüphanesinde sergilenen Rhodon ve Eiréné sergi kapsamında anavatanları Türkiye’ye getirilir. Rhodon’un İS 3. yüzyıl başlarında Sagalassos Roma İmparatorluğu kentiyken, Eiréné’nin de İS 11.-13. yüzyıllar arasında Bizans İmparatorluğu Sagalassos’unda yaşadığı saptanır. Rhodon 2016 kazılarının son günü keşfedilir, Eiréné ise 1995’te Marc Waelkens tarafından bir şapeli çevreleyen mezarlık içinde bulunur. Sagalassos’taki sıradan insanların yaşamlarına da odaklanan araştırmacıların, bu insanların nasıl yaşadığı ve yüzlerinin nasıl göründüğüne dair ilgilerinin bir sonucu olarak şekillenen başarılı yüz canlandırmaları, sanki canlıymışcasına bizlere bakan ikilinin yaşamlarının anlaşılmalarına da vesile olur. Romalı Rhodon öldüğünde 50’li yaşlarındadır. Mezar bölgesi orta sınıf bir aileden geldiğini gösterir. Birkaç eklem lezyonu ve kemik kırığı bulunan Rhodon fiziksel olarak zor bir yaşam sürmüştür. Bizanslı Eiréné ise 30-50 yaşlarıarasındadır. Mezarı Orta Bizans döneminde Hıristiyan geleneklerine uygun bir şekilde sadedir.

Sagalassos’un görücüye çıktığı ilk kapsamlı serginin bu olmadığınıda kayıt düşmek gerekiyor. 2012’de aralarında imparator büstlerinin de olduğu 238 parça eser Burdur Müzesi’nden ve Sagalassos’tan Belçika’nın Tongeren kentine götürülüp Galya Roma Müzesi’nde bir yıl boyunca sergilenmiş ve 150 bin civarında ziyaretçiyi ağırlamıştı.

Sonuçta Sagalassos yüzde 90’lara varan korunma oranıyla ülkemizin en iyi korunmuş antik kentlerinden biri olmasının sonucu olarak şu ana kadar Helenistik Çeşme, heroon, Antoninler çeşmesi ve yukarı agora Cladius kemerleri orijinallerine uygun olarak ayağa kaldırılmıştır. Sagalassos belki yüzyıl sonra orijinaline en yakın haliyle bizleri selamlayacak. Bu sergi bu selamlamanın yurtiçi ayağının bir adımıkuşkusuz. Sergi Sagalassos’un geniş kitlelerce tanınmasına vesile olurken, değişik rotalar ve farklı görüntüler peşindeki ilgililerin de duyarsız kalamayacağı türden detaylara sahip.

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap