Anasayfa KeşfetGezi Mısır’ın gizemli tarafına keşif: Ak Çöl ve Kara Çöl

Mısır’ın gizemli tarafına keşif: Ak Çöl ve Kara Çöl

Eren Demir

Mısır’ın uçsuz bucaksız Batı Çölü, birbirine yakın ama tamamen zıt karakterde iki bölge saklıyor. Ak Çöl ve Kara Çöl, farklı coğrafi yapıları, beyaz peribacaları, simsiyah tepeleriyle çölün bambaşka iki yüzü.

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: MEHMET GÖKDEL

Dünyanın en büyük sıcak çölü Sahra gizemleri hala tam olarak çözülememiş, Afrika’nın kuzeyinde 9 milyon metrekareden fazla alan kaplayan uçsuz bucaksız, çarpıcı bir coğrafya. Atlas Okyanusu’ndan Kızıldeniz’e kadar uzanan ve Büyük Sahra Çölü olarak da bilinen bu kum ve taş diyarını kuzeyden de Akdeniz kuşatıyor. Mısır, Sahra’nın yayıldığı ülkelerin en doğuda olanı. Ülkenin “Batı Çölü” olarak bilinen bölgesi, Sahra’nın belki de en göz alıcı köşelerini saklıyor. Burası uçsuz bucaksız kumları, vahaları, volkanik dağları, hatta 1900’lerin başında yapılan kazılarda bulunan balina fosilleriyle çok farklı doğal oluşumlara sahip özel bir yer…

AK ÇÖL VE KARA ÇÖL’E GEZİ ROTASI

Çöl yolculuğumuz mobilya işçiliği ve güler yüzlü sakinleriyle ünlü Dimyat’tan başlıyor. Dileyenler Mısır’ın başkenti Kahire’den de başlayabiliyor. Minibüsle beş altı saatlik uzun bir yolculuk bekliyor bizi. Uçsuz bucaksız çölde, kumların seyrek de olsa geçen araçlar yüzünden örtemediği bir asfaltta ilerliyoruz. Rehberimiz nihayet Siyah Çöl’e yaklaştığımızı ve 4×4 araçlara geçmemiz gerektiğini söylüyor. Bahariya Vahası’nda verdiğimiz molada araçları değiştiriyor ve son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Artık Siyah Çöle giriyoruz.

Siyah Çöl ve Ak Çöl, iki komşu bölge, göz alıcı güzellikleriyle gerçekten unutulmayacak yerler. Bu iç içe geçmiş, kükürtlü su akıntılarına sahip vahaların yer aldığı çöller farklı özelliklere sahip ama bir yanda da aynı bölgede bulunuyorlar, bu durum onları daha da şaşırtıcı kılıyor.

Çöl ortasındaki dört büyük vahadan biri olan Bahariya güler yüzle karşılıyor bizi. Bu vahaları karakterleriyle tanımlayacak olursak Kharga karmaşık, Dakhla kırsal, Bahariya ise huzur dolu denebilir. Bizim sonraki istikametimiz Farafra ise unutulmaz…

SİYAH ÇÖL’E ULAŞIM…

Araç değişimden 15 dakika sonra siyah volkanik bir arazi ve siyah tepeler kendini göstermeye başlıyor. Siyah Çöl’e geldiğimizi anlıyoruz. Benzer yüksekliklere sahip tepelerin birinin önünde duruyor rehberimiz. “Buna tırmanıyoruz, çevreyi yukarıdan görmeniz gerek” diyor. Zirveye ulaşmamız çok uzun sürmüyor. Eski volkan konilerinin yayıldığı bu siyah-sarı alan, rengini lavlara borçlu. Manzara, insanda dünyanın yeni yeni oluştuğu çağlara gittiği izlenimi uyandırıyor. Göz alabildiğine uzanan tepelerin arasında gezerken hayvan fosillerine de rastlamak mümkün. Dikkat çeken bir başka nokta siyah taşların birbirlerine çarptığında çıkardığı sesler. Siyah taşlar cam özelliğinde, yürürken bir yandan da onların adeta melodik çınlamalarını duyuyorsunuz.

BEDEVİ KÖYÜ EL-HEİZ’DE MOLA

Öğle yemeği için Bedevi köyü El-Heiz’de mola veriyoruz. Köyün kurulduğu temiz su akıntısının serinliğini hissediyoruz. Bedevilerin kendine has şakşukasını yiyip çaylarını içtikten sonra Kristal Dağı’na doğru yolculuğa devam ediyoruz. Dağa ulaştığımızda neden adının bu olduğu sorusu da cevaplanıyor. Bahariya ve Frafra vahaları arasındaki bu dağ kristal kuvarstan oluşuyor, etrafı ve üzeri tamamen bu doğal taşlarla kaplı. Yerleşimlerin uzağında, çölün derin bir bölgesinde yer alması belki de bugüne kadar bozulmadan gelmesinin de nedeni.

AK ÇÖL’E VARIŞ

Aqapat bölgesine vardığımızda Ak Çöl’e de yaklaşmış oluyoruz. Günbatımında beyaz kum ve kayalıklar fark ediliyor. Rehberimiz, bölgenin eskiden okyanus tabanı olduğuna dair ilk teorilerin sonrasında bilimsel olarak da kanıtlandığını anlatıyor. Sonunda akşam kamp ateşimizi yakacağımız Ak Çöl’e ulaşıyoruz. Peribacalarına benzer oluşumlar karşılıyor bizi. Beyaz kalker yapısı ve parça kristallerden oluşan kum dağlarıyla dünyanın en şaşırtıcı yerlerinden biri burası. Farafra Vahası yakınında uzanan Ak Çöl, coğrafi özelliklerinden dolayı milli park statüsüyle koruma altında. Bölgenin simgeleri, Bedevilerin ve turistlerin koyduğu isimleriyle, “tavuk” ve “mantar” görünümündeki taş oluşumlar. Kapadokya’yı andırsalar da buradakilerin en büyük farkı kalker yapısından dolayı kumlardan geriye kalan her şeyin bembeyaz olması.
Kamp ateşi etrafında Bedevileri dinliyor, çölü daha yakından tanıyoruz. Her sene mevsim geçişlerinde toplanıp tüm bölgeyi temizlediklerinden, çölün gizemli hikâyelerinden ve çöl tilkilerinden bahsediyorlar. Işık kirliliğinin olmadığı bu yerde gecenin tüm güzelliğine şahit oluyoruz. Çadırın dışında, yıldızların altında uyumak da mümkün. Tabii çölde gecelerin soğuk geçtiğini hesaba katmak şartıyla…

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap