Yazı Ve Fotoğraflar: Ali Ethem KeskinAtlas’ın sualtı ekibi bu kez Van Gölü Havzası’ndaydı. Kaz Gölü’nün berraklığı karşısında şaşkınlığa düştüler, Nemrut’un eşsiz krater gölünde, dipteki yarıkları incelediler. Van’ın sualtındaki tarihi kalıntılarının sırlarını araştırdılar; inci kefalinin ölüm pahasına gerçekleştirdiği göç yolculuğunu izlediler. Ve doğunun o derin ve sessiz güzelliklerini derginin sayfalarına taşıdılar.
Nefesimi tutup suya daldım. Amacım inci kefalinin büyüleyici yolculuğunu izlemekti. Van Gölü’nde yaşayan, haziran ayında yumurtlamak için göle dökülen akarsulara göç eden bu türü incelemek için Erciş’teki Deliçay Balık Bendi mevkiinin sularındaydım. Dipten yukarı doğru baktığımda zıplayıp geri düşen kefalleri rahatlıkla görebiliyordum. Seti aşmayı başaramayan kefaller geri dönüp diğer kefallerin oluşturduğu sürünün en sonunda kuyruğa girip yeniden şanslarını deniyordu. Yüzlerce inci kefalinin sanki sıralarını biliyormuşçasına kuyruğa girip akıntıya karşı mücadele vermesi inanılmazdı. Başarılı olan kefallerin yanı sıra suyun yüzeyinde ölü balıkların bulunması beni çok üzdü. Ama bu da yaşamın doğal bir parçasıydı…
Dalgıç arkadaşım Mutlu Kurtbaş ile inci kefalinin göçünü sualtından görüntülemek için ilk olarak geçen haziranda Van Gölü’ne gelmiştik. Amaçlarımızdan biri de Türkiye’nin en büyük gölüne dalmaktı. Vanlı dostumuz Fikret Duran’ın tavsiyesi üzerine ilk dalışımızı Akdamar Adası’ndan yapmaya karar vermiştik. İşletmenin Bodrum’dan getirdiği sac tekneyle Gevaş’tan yola çıkmış ve dalışımıza Akdamar’ın kuzeye bakan kıyısından başlamıştık.
Suya girerken oldukça heyecanlıydım. Van Gölü’ne kafamı daldırır daldırmaz dudaklarımın kenarında sodanın acı tadını hissetmeye başladım. Hava güneşli olduğu için şanslıydık. Zira sualtında güneş ışıklarının etkisi, kırılma ve yoğunluk farklarından dolayı derinliğe bağlı olarak giderek azalır. Suda asılı partiküller ışığın derinlere erişimini kısıtlar. Mutlu Kurtbaş ile birkaç metre arayla derinlere doğru inmeye başladık. Aşağıda bizi büyük bir sürpriz bekliyordu. Derinlik saatlerimiz 10 metreyi gösterdiğinde karşımıza yaklaşık bir buçuk metre yüksekliğinde, 60 metre uzunluğunda insan yapımı bir duvar çıktı. İşin daha da ilginç yanı duvarın üzerinde ölmüş bir kara kaplumbağası vardı. Bu, gerçekten çok şaşırtıcıydı. Kaplumbağa, sular ani bir şekilde yükseldiği için boğulmuş olabilirdi. Onun biraz ilerisinde ise aynı duvarın üzerinde 15 santimetre çapında bir top güllesi duruyordu, bir savaş sırasında atılmış gibi duvarda delik açmıştı. Gerekli kayıtları tuttuktan sonra dalışımızı sürdürdük.
Ben de Mutlu da ilk kez sodalı suda dalış yapıyorduk. Kaplumbağa ve top güllesi sürprizinden sonra derinlere inmeyi sürdürdük. Su sıcaklığı 20 metrede birdenbire yedi dereceye düştü. Bu kadar soğuk suda İzmir’den gelmiş Mutlu’nun dalış giysileri yetersizdi. Bu nedenle biraz yükseldik, ortalama on metre derinlikte yüzerek dalışımızı tamamladık.
Akdamar Adası açıklarında yaptığımız dalışın ardından aylar geçti ve Türkiye 23 Ekim 2011 günü Van’da meydana gelen deprem ile sarsıldı. Deprem, Akdamar Adası’nda yaptığım dalışı bir daha gözden geçirmem gerektiğini ortaya koydu. Bir sene önce yaptığım dalıştan sonra duvarın üzerindeki kaplumbağanın, suların yükselmesi sonucu öldüğünü düşünmüştüm. Ama depremin ardından bu fikrim değişti.
Geçtiğimiz aylarda yeniden bölgedeydim. Fikret Duran ve Tamer Günal’la birlikte Van Gölü Havzası’nın berrak sularını keşfediyordum. Tamer ile yine Akdamar Adası’ndan Van Gölü’ne daldık. Sualtında olmaması gereken kaplumbağa ve tavşan kalıntıları bize Akdamar Adası’nın tektonik hareketler sonucu en az 10 metre suyun altına battığını gösteriyordu. Dalışımız tüyler ürperten bir keşif ortaya çıkarmıştı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve yurtdışından araştırma ekipleri, önümüzdeki dönemde tektonik hareketlerin yöredeki etkilerini ortaya koymak üzere çalışmalar yapacak.
Van Gölü volkanik bir arazide yer alıyor; suyu da sodalı. Dereler, güzergâhları boyunca topladıkları çeşitli mineralleri göle taşıyor. Akarsuların göle karıştığı noktalarda çok ilginç bir olay gerçekleşiyor: Taşınan mineraller gölün sodalı suyu ile karışıyor ve tepkime sonucu başta kireçtaşı olmak üzere çeşitli mineraller çöküyor. Gölün bu bölgelerinde su açık türkuvaz gibi renkler alıyor.
Gölün çeşitli derinliklerinde bulunan kaynaklardan tatlı su deşarjları da oluyor. Bunların en ilginci Reşadiye mevkii yakınlarında. Gevaş-Tatvan karayolundan, dipteki kaynaktan büyük bir debi ile gelip gölün yüzeyine çıkan tatlı su rahatlıkla izlenebiliyor. Tıpkı akarsular gibi dipteki kaynaklardan çıkan suların taşıdığı mineraller de gölün sodalı suyu ile temas eder etmez çökme olayı gerçekleşiyor. Kireçtaşı, “mikrobiyolit” adı verilen dikey kuleler meydana getiriyor. Mikrobiyolit kulelerine gölün tatlı su deşarjı olan hemen hemen bütün bölgelerinde rastlanıyor. Kırılgan bir yapıya sahip bu kulelerin boyu bazen yedi, sekiz metreyi buluyor.
İnci Kefalinin Çabası
Sodalı Van Gölü’nün endemik balığı inci kefali (Chalcalburnus tarichi), yumurtlamak üzere her sene haziran ayı başında tatlı akarsulara göç eder; sonra yeniden göle döner. Van’ın Erciş ilçesinde haziran ayı başında İnci Kefali Festivali düzenleniyor. Göçün en iyi izlendiği yerlerden biri olması sebebi ile çalışma mekânı olarak burayı seçtim. Etkinliğin yapıldığı Deliçay Balık Bendi mevkiinde, çevredekilerin şaşkın bakışları altında balıkadam giysilerimi kuşanıp palet, maske ve şnorkelimi takarak suya daldım. Yer yer akıntılı ve bulanık suyun dibinden yukarı doğru bakarak inci kefallerinin geçişini izledim. Daha sonra aklıma bir fikir geldi. Şenliklerin yapıldığı bölgede bulunan ve bendi oluşturan kayaların üzerinden sular çavlanlar yaparak akıyordu. Kefallerin bazıları zıplayarak bu setin üst kısmına ulaşmaya çalışıyordu. Derenin ortasındaki kayaya doğru yüzdüm. Bu noktada inci kefallerinin seti aşmak için sarf ettiği çaba, oluşturdukları o düzenli sıra, göçün görkemi bütün ayrıntılarıyla izlenebiliyordu.
Diyadin’in Beyaz Suları
Van Gölü’ndeki çalışmaları tamamladıktan sonra sıcak su kaynaklarını incelemek üzere Tendürek Dağı yakınındaki Diyadin’e hareket ettik. Van Gölü Havzası’ndan uzaklaşıyorduk ama Ağrı’nın Diyadin ilçesi ilgi çekici volkanik kaynaklar barındırıyordu. Buradaki kaplıcalar tıpkı Pamukkale gibi traverten oluşumlarıyla dikkat çekiyor. Gördüğümüz ilk kaynağın etrafı bembeyaz traverten dokusu ile kaplıydı. Su türkuvaz rengiydi, olağandışı bir manzara ile karşı karşıyaydık. Yalınayak suya girdim ve makinemi daldırıp birkaç kare fotoğraf çektim. Ama ayaklarımda sıcak yüzünden korkunç bir acı hissettim ve derhal kendimi sudan dışarı attım. Bunun yanında çektiğim fotoğraflar bu acıya değdiğini gösteriyordu. Kötü bir haber de vardı, sıcak suyun içinde makinemin tüm yüzeyi bembeyaz olmuştu. Su sıcak ve aşırı kireçliydi, makinemin beyaz renkle kaplanmasına birkaç saniye yetmişti. Kaynaktan kaplıca tesislerine uzanan su kanalları da bembeyazdı.
Kaz Gölü Berraklığı
Çaldıran ilçesi sınırlarındaki Kaz Gölü de sazlıkları, berrak sularıyla Van Gölü çevresindeki dikkat çekici doğa varlıkları arasında. İşe uydu fotoğraflarını inceleyerek başladık. Gölün su kaynakları Çaldıran ilçe merkezinin kuzeydoğusundaki Aşağı Mutlu köyü yakınlarındaydı. Rotamızı derhal oraya çevirdik. Kaz Gölü’ne uzanan çayın kaynağına ulaştığımızda gerçekten gözlerime inanamadım. Zira su volkanik bir araziden yeryüzüne çıkıyordu. Etrafta hiç toprak yoktu, bu nedenle su çok berraktı. Hayatımda ilk defa volkanik arazide akan bir derede dalış yapıyordum. Kenarlardaki sazlar ve tatlı su bitkilerinin tonları, derenin tabanındaki volkanik bordo renkle benzersiz bir harmoni oluşturuyordu.
Nemrut’un Dörtlüsü
Bitlis il sınırları içinde yer alan Nemrut Dağı, son olarak 1400’lerde faaliyete geçmiş bir volkan. Toplam 40 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Nemrut Dağı kalderası eşsiz bir doğa harikası. Kaldera alanında dört adet göl bulunuyor: Büyük Göl, Küçük Göl, Ilık Göl ve Ahlat Gölü. Biri hariç çok bulanıklar, bu yüzden dalış yapmak çok zor. En ilginçleri hilal şeklindeki Büyük Göl; 15 kilometrekarelik alanı ile dünyanın sayılı krater gölleri arasında. Kalderanın yüksek bir tepesinden Büyük Göl’e bakıldığında kıyılar türkuvaz, açıklar ise lacivert tonları ile insanı büyülüyor.
Nemrut’un Büyük Göl’üne geçtiğimiz yıllarda Sancar Uğuryol, Saygun Dura ve Bülent Şener de dalış yapmış ve benzersiz bir deneyim yaşadıklarını anlatmışlardı. Ben de onun sularına dalmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Göl deniz seviyesinden 2 bin 200 metre yükseklikte. Bir dalgıç için bunun önemi çok büyük. Zira deniz seviyesinden 300 metre yükseklikteki dalışlar “irtifa dalışı” olarak kabul edilir. İrtifa arttıkça atmosfer basıncı azalır, bu da dalgıçların korkulu rüyası dekompresyon hastalığı (yaygın tabiri ile vurgun) riskini arttırır. İrtifa dalışı ile ilgili çok az bilimsel çalışma yapılmış durumda. Bu nedenle derinlik limitlerine çok dikkat etmek ve risk almamak, bir süre o yükseklikte konaklayıp akilimatize olmak, yüksekliğe uyum sağlamak gerekiyor. Bir diğer risk ise irtifa dalışlarında su sıcaklığının ortalama beş derece civarında olması. Bu durum tüpteki havayı ayarlayan regülatör cihazının donmasına sebep olabiliyor. Bu nedenle irtifa dalışlarında tüm ekipmanların yedekli olarak kullanılması gerekiyor.
Haziran ayında karların erimesi ile birlikte Nemrut Dağı’nın kraterine giden yol ulaşıma açılıyor. Özellikle hafta sonları başta yakın illerden olmak üzere birçok ziyaretçi, hatta yurtdışından gelen turistler buranın yolunu tutuyor. Geçmişte dağlardaki buzul göllerine birçok dalış gerçekleştirdim ancak Nemrut’ta ilk kez bir krater gölüne dalacağım. Fikret Duran ile önce kıyıda dalış ekipmanlarımızı hazırladık. Ancak dekompresyon hastalığına yakalanma riskini azaltmak için bu yükseklikte birkaç saat geçirmemiz gerekiyordu. Gerekli bekleme süresinin ardından Nemrut’un Büyük Göl’ünün buz gibi sularına daldık. Benim en çok merak ettiğim konu sualtındaki görüş mesafesi idi. Sekiz metre derinliğe indiğimizde görüş mesafesi 15 metreydi; bu, zevkli bir dalış için oldukça uygundu. Derinlere inmeye başladığımızda su sıcaklığı yedi dereceye kadar düştü. Ama dalış elbiselerimiz yeterince koruma sağlıyordu.
Dalışımız sırasında Van Havzası’na özgü bir tür olan Barbus plebejus ercisianus balıklarına rastladık. Bu sevimli canlılar hiç kaçmadan poz verdiler, belki de yaşamlarında ilk kez insan görüyorlardı. Zorlu geçen kış aylarında metabolizmalarını yavaşlatarak hayatta kalıyorlardı. Gölün dip yapısı da oldukça ilginçti, yer yer birbiri üzerine yığılmış kaya blokları dikkat çekiyordu. Boyları birkaç santimetreyi aşmayan tatlı su salyangozları ve kıyıdaki tatlı su mercimeği adı verilen bitkiler de dalışımıza renk kattı. Tamer ile de dalış yaptığımız Nemrut kalderasından en kısa zamanda yeniden gelme isteğiyle ayrıldık.
Fotoğraf: Van’ın Çaldıran ilçe merkezinin birkaç kilometre doğusunda Kaz Gölü. Kışın çevredeki köylülerin buraya getirdiği mandalar sualtındaki otları yiyor. Alabalık da bulunan gölün derinliği 2 metre. Gölü besleyen çay, Aşağı Mutlu köyü yakınında doğuyor; arazi volkanik olduğu için su son derece berrak.
Foto Galeri