Koronavirüs salgınıyla hayatımıza giren maske ve eldivenler ile önce sokakları, şimdi de dünya denizlerini kirletmeye başladık. Uzmanlar, çok yakında Akdeniz’de denizanasından çok maske yüzebileceğini söylüyor. Ucuzluğu, kullanım kolaylığı ve hafifliği sayesinde geçen yüzyılın ikinci yarısında hayatımızın her alanına giren plastik, başlangıçta endüstrinin “harika çocuğu” olarak görüldü. Bugün ise yarattığımız plastik kirliliği ve kullan-at kültürü gezegenimizin en acil krizleri arasında.
YAZI: MELİH ŞABANOĞLU
1967 yapımı The Graduate (Mezun) filminin unutulmaz sahneleri arasındadır. Üniversiteyi dereceyle bitirmiş ve ne yapacağı konusunda pek bir fikri olmayan Benjamin Braddock’ı, aile dostları olan Mr. McGuire bir partide yanına çeker. Yaşlı adamla genç mezun arasında şu konuşma geçecektir:
McGuire: Sana bir kelime söylemek istiyorum, sadece bir kelime.
Benjamin: Evet efendim.
McGuire: Beni dinliyor musun?
Benjamin: Evet dinliyorum.
McGuire: Plastik.
Benjamin: … Tam olarak ne kastediyorsunuz?
McGuire: Plastikte gelecek var. Bir düşün.
“Plastik” yaşamlar arasına sıkışmış bir gencin çaresizliğini anlatan The Graduate’te, aile dostları olan McGuire’ın genç Benjamin’e bol para kazanacağı bir iş olarak plastik sektörünü işaret etmesi, 1967 yılına göre oldukça vizyoner bir kehanet sayılabilir. Yakında başlayacak olan plastik çağına ilişkin ilk işaret fişeği Blow adı verilen şişme koltuktu. Ünlü İtalyan tasarım firması Zanotta, plastikten yapılma şişme deniz koltuğu “Blow”un tanıtımını o yıl yapmış ve bu şişme koltuk kısa sürede, tüketime dayalı yeni yaşam tarzının ikonik sembollerinden birine dönüşmüştü. PET şişelerde satılmaya başlanan suların pazara hâkim olmasına henüz birkaç yıl vardı. Ancak ucuzluğu, kolay kullanımı ve hafifliği sayesinde plastik, neredeyse bütün endüstrinin harika çocuğu olarak görülmeye başlamıştı.
(En üstteki fotoğraf: Koronovirüs salgını nedeniyle yoğun olarak kullanılmaya başlanan maske ve plastik eldivenlerin gelişigüzel doğaya atılması, dünyada canlıları ve çevreyi tehdit eden en önemli sorunlardan birisi olan plastik atık krizinin derinleşmesine neden oluyor. Fotoğrafta Asya’nın Okyanusları adlı çevreci örgütün kurucusu Gary Stokes Hong Kong sahillerinde denizden topladığı maskeleri basın mensuplarına gösteriyor. GETTY IMAGES/ ANTONY WALLACE / AFP)
Bu yönelim tekstilden otomotiv endüstrisine, gıda sanayiinden inşaat sektörüne kadar plastiğin neredeyse bir çılgınlık seviyesinde kullanılması yol açtı. 1970’lerde plastik tıpkı otomobil, tren ve uçak gibi insan yaşamını kolaylaştıran bir buluş olarak nitelendiriliyordu. Bir anlamda Midas’ın altını gibiydi plastik modern insan için. Nasıl ki Midas, Şarap Tanrısı Dionysos’tan daha çok zengin olması için dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini dilemişse, modern insan da dokunduğu her şeyi plastiğe dönüştürmeye başladı; pipet, bardak, poşet ve her şey.
Doğada uzun yıllar çözünemeyen sentetik bir madde olan plastiğin yavaş yavaş bir çevre felaketine yol açabileceğine değinen ilk kehanet The Graduate’ten tam 10 yıl sonra geldi. The New York Times’ta 23 Şubat 1977’de yayımlanan bir makale plastik kullanımıyla kanser arasındaki korelasyonu ortaya koyan bir araştırmaya dikkat çekiyordu. Aynı yıl 25 Eylül’de “Petrokimyasalların Vaadi ve Tehlikesi” başlığını taşıyan başka bir The New York Times makalesi petrokimya sektörünün ürettiği plastik mamullerin yol açtığı sağlık ve çevre sorunlarını gündeme getiriyordu. Ancak bu ve benzeri yayınlar plastiğin neredeyse tüm sektörler tarafından büyük bir iştahla kullanılmasının önüne geçmedi. Tam tersine plastik endüstrisi her geçen gün daha da büyüdü, böylece doğada çözünmeden yüzyıllar boyunca kalabilen plastikten adalar oluşmaya başladı.
11 BİN METRE DERİNLİKTE PLASTİK TORBA
Bugün geldiğimiz nokta ibret verici. Plastik kirliliği, temiz kıta olarak korunmaya çalışılan Antarktika’ya kadar ulaştı. Çevre örgütü Greenpeace, Antarktika Okyanusu’nda 2018 yılında yaptığı araştırmada hem deniz yüzeyinde, hem de deniz dibinde mikroplastik parçacıklarına rastlandığını açıkladı. Sadece bu değil. Bir yıl önce ABD’li ünlü kâşif Victor Veskovo özel bir denizaltıyla indiği Büyük Okyanus’taki Mariana Çukuru’nda, yani tam 11 bin metre dipte plastik torbalara rastladı.
Plastik kirliği en başta dünyadaki suların yüzde 97’sini oluşturan okyanusları tehdit ediyor. Okyanusların beş bölgesinde, toplamı neredeyse bir kıta büyüklüğüne yaklaşan dev plastik adalar oluşmaya başladı. Öyle ki, Birleşmiş Milletler 2050 yılında denizlerdeki toplam plastik ağırlığının balık ağırlığını geçeceği uyarısında bulunuyor.
AKDENİZ’DE KİLOMETREKARE BAŞINA 1.25 MİLYON PARÇA MİKROPLASTİK ATIK!
Sadece okyanuslar değil, iç denizler de plastik atık tehdidi altında; özellikle de Akdeniz. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), Akdeniz’de kilometrekare başına 1 milyon 250 bin parça mikroplastik atık bulunduğunu açıkladı. WWF bu kirliliği en çok yaratan iki ülkenin Türkiye ve İspanya olduğunu söylüyor. Buna göre Türkiye sahillerinden Akdeniz’e her gün 144 ton plastik madde atılıyor.
Greenpeace Akdeniz bu tehlikeyi daha da somutlaştırıyor. Akdeniz ile Ege ve Marmara denizlerinde yaşayan canlılar üzerinde araştırmalar yapan örgüt, insan sağlığını tehdit eden çok çarpıcı bulgulara ulaştı. Buna göre, bu denizlerde yaşayan tüm balıkların yüzde 44.3’ünde mikroplastik bulunuyor. Balık başına düşen mikroplastik kirliği açısından Ege Denizi alarm veriyor. Ege Denizi’nde balık başına düşen mikroplastik sayısı 1.7. Bu sayı Marmara Denizi’nde 0.85’e, Akdeniz’de ise 0.74’e düşüyor.
PLASTİKLER DENİZE NASIL ULAŞIYOR?
Bu sayılar iki tehlikeye işaret ediyor. İlki, balıklar mikroplastiği beslenme zinciri içinde bünyelerine alıyorlar. Böylece aynı beslenme zinciri içinde balık ve deniz ürünleri tüketen insanlar da mikroplastiği bünyelerine almış oluyor. ikinci tehlike; mikroplastik beslenme zinciri içinde bulunan tüm canlı türlerinin sağlığını tehdit ediyor.
Burada soru şu: Plastikler denize nasıl ulaşıyor? Plastikleri denizlere ve okyanuslara ulaştıran en önemli mecralar nehirler. İnsanların doğaya bıraktığı plastik atıkların bir bölümü nehirler aracılığıyla denizlere ve okyanuslara ulaşıyor. Peki ya mikroplastikler? Bunun da iki yolu var. İlki büyük plastik atıkların deniz, güneş ve rüzgârın etkisiyle parçalanarak beş milimetreden küçük parçalara, yani mikroplastiğe dönüşmesi. İkincisi ise araçların plastiklerinden kopan parçalar. Norveç Hava Araştırmaları Enstitüsü, bir araç lastiğinin kullanım sırasında sürtünme kuvveti nedeniyle ağırlığından ortalama 4 kilogram kaybettiğini açıkladı. Bu da bir yılda yaklaşık 550 bin ton plastik demek. Enstitü bu miktarın yaklaşık yarısının denizlere ulaştığı görüşünde. Görüldüğü gibi kara ulaşım sistemi, sadece karaları değil, denizleri de olumsuz etkiliyor.
Peki plastik kirliği konusunda hiç mi iyi gelişme ve haber yok? Tek tük ve bölgesel. Örneğin Almanya tek kullanımlık plastiklerin bir bölümünü (pipet, kulak temizleme çubuğu, çatal-bıçak ve yemek kapları) yasakladı. Yasak 3 Temmuz 2021’de yürürlüğe girecek. Benzer uygulamalar farklı ülke ve şehirlerde de başlamış durumda. Ancak plastik kirliğindeki en temel sorun, konunun bunca tehdit varken bile hâlâ bir kriz olarak algılanmaması. Bunun altında yatan neden de, plastiğin zararları konusunda toplumsal duyarlılık ve farkındalığın yeterince gelişmemiş olması. Plastiği öylesine bilinçsiz bir iştahla kullanıyoruz ki, onu bir anlamda zamanlar üstü bir malzeme olarak algılıyoruz. Bu nedenle bize öyle geliyor ki antik dönemde bile plastik vardı. Bu bakış açısı, bize son dönemlerin en çok izlenen dizileri arasında yer alan Game of Thrones’un final sahnesinde plastik bir su şişesinin nasıl olup da göründüğünü kısmen açıklıyor olabilir: Acaba film setini denetleyen prodüksiyon amiri plastik şişeyi 1970’lerde marketleri süslemeye başlayan bir ambalaj olarak değil de, zamanlar üstü bir nesne olarak kavramış olabilir mi?
Bu sorunun yanıtını dokunduğu her şeyi plastiğe dönüştüren modern insanın, Midas’ın yolundan giderek sevdiği çocuklarını da plastiğe dönüştürdüğünü görmeden vermek zorundayız.
*YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN ATLAS AĞUSTOS 2020 SAYISINI SATIN ALABİLİRSİNİZ
ATLAS AĞUSTOS 2020