Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Atlas’ın doğa, kültür ve arkeolojiye yaptığı katkıyı kaleme aldı.
Bu ülkede yaşayan herkes ülkemizin doğasının güzelliği ve zenginliği, kültür tarihinin derinliği, arkeolojik kalıntılarının çeşitliliği ve görkemi, toplum yapısının niteliğiyle övünür. Ancak bu güzellikler ve övündüğümüz değerler nedir, bunlar neden önemli, ilginç ya da değerlidir diye sorduğumuzda tanımsız, yuvarlak sözlerden oluşan yanıtlardan başka bir şey gelmez. Hele bu sorgulamaya “gidip hangilerini gördün” sorusunu eklerseniz, genellikle alacağınız yanıt “hep gidecektim ama bir türlü olanak olmadı” düzeyinde kalır.
Bu sorgulamayı daha üst bir çizgiye, doğal ya da arkeolojik bir yere gitmiş olanlara yöneltip “orada siz neden etkilendiniz” gibi daha karmaşık sorular eklendiğinde, genel olarak bu ziyaretin kültürel anlamda kendi düşünsel yapısını zenginleştirmek için değil, turistik bir gezi bağlamında neredeyse zorunlu “yapılacak işler listesi”nin bir öğesinden öte gitmediği görülür. Bu bağlamda bu ülkenin doğal, kültürel ve arkeolojik değerlerini bilen bilim insanları olarak kimseyi suçlayacak durumda değiliz.
Bizler kendi alanlarımıza giren değerleri bilimsel ölçütlere uygun bir şekilde tanımlamakta, ulusal ya da uluslararası bilim dünyasına, uzmanlık alanımızın dili ve terminolojisiyle aktararak yayımlamaktayız. Sorun, bilim insanları ile toplumun diğer kesimleri arasında olması gerekli arayüzün eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle biz bilim insanlarının ürettiği bilgiyi, toplumun her kesimine, o konunun uzmanı olmayan bir aydından ilkokul öğrencisine kadar her kesime aktarabilecek bir ara uzmanlık alanının eksikliği en önemli sorun olarak durmaktadır. Genel olarak “kültürel çevirmen” adıyla bilinen bu ara uzmanlık alanı bilgiyi çarpıtmadan, toplumun anlayarak hoşlanacağı şekle dönüştürme becerisine sahip uzmanlardan oluşur.
Yakın zamanlara kadar topluma bilgiyi aktarmanın araçları müzeler, el kitapları ve bazı süreli yayınlarla sınırlıydı. Teknolojideki hızlı gelişme, giderek bu bilgileri topluma kazandıracak yolları çeşitlendirmiş, zenginleştirmiştir. Aynı şekilde toplumun beklentileri de hızla gelişerek artmış, yakın zamanlara kadar ülkemiz için pek tanımlı olmayan doğa yürüyüşleri, doğada konaklama, turistik yerlerin dışında kalan arkeolojik alanlara yönelik özel kültür turları, tarihi kentlere duyulan ilgi gibi oluşumlar giderek yaygınlaşmıştır. Bu süreçte Atlas dergisinin tartışılmaz bir yeri vardır. Kuşkusuz Atlas dergisi Türkiye’de bu çizgide çıkan ilk yayın değildir; gençlik yıllarımızın Hayat dergisi, Erken Cumhuriyet döneminin La Turquie Kemaliste dergisi gibi süreli yayınlar, doğal ve kültürel zenginlikleri tanıtmak, toplumun ilgisini çekmek bağlamında öncülük etmiş, ancak dönemlerinin sınırlı olanakları bu yayınların sonlanmasına neden olmuştur.
Atlas dergisi 20. yılını, tüm görkemiyle ve hızını yitirmeden kutlamaktadır. Biz de bu başarısı için dergi yayın kurulunu yürekten kutlarız. Niteliği, sulandırmadan, çarpıtmadan verileri geniş toplulukların ilgisini çekecek bir dile dönüştürmesi ve bunun karşılığında toplumun her düzeyinden aldığı beğeni, derginin izlediği yolun gerekli ve doğru olduğunu açık olarak göstermektedir. Derginin ilk sayılarını ele aldığımızda birbirinden çok farklı gibi duran konuların aynı süreli yayında yer almasının doğru bir yaklaşım olup olmadığı kuşkusunu taşımıştık. Çok köklü bir geleneğe sahip birkaç süreli yayın bir yana bırakılacak olursa, Batı dünyasındaki örnekler genellikle doğa, doğa tarihi ya da arkeoloji gibi alanlar üzerinde uzmanlaşmış ve bu alanlara ilgi duyan kesimlere göre biçimlenmişlerdir. Çok farklı alanları bir araya getiren bir derginin farklı beklentileri olan okuyucu kitlesinin sürekli desteğini alması oldukça güçtür; bir süre sonra okuyucu seçici olmaya başlar, derginin o sayısının içine baktıktan sonra alıp almamaya karar verir. Hiç kuşku yok ki Atlas dergisi bu sorunu aşmış, arkeolojiye ilgi duyan okuyucuyu doğaya, doğayı seveni de arkeolojiye yönlendirebilmiştir. Derginin tek başarısını bu olarak değerlendirmek de doğru değildir; Atlas dergisi, bu toprakların yüklenmiş olduğu değere, ister arkeolojik olsun, ister doğal olsun bir bütün olarak ilgi duyan, ilgi duymanın ötesinde sahiplenen ve bunları kimliğinin vazgeçilmez bir parçası olarak gören yeni aydın kuşakların gelişmesi açısından da önem taşımaktadır.
Buraya kadar Atlas dergisinin bilim, ülkemizin somut değerleri ve toplum üçlemesi içindeki yerini tanımlamaya çalıştık. Bunun ötesinde ayrıntı düzeyinde de olsa önemli gördüğümüz için vurgulamadan geçemeyeceğimiz birkaç noktaya daha değineceğiz. İlk bakışta Atlas dergisinin çekiciliğini kullandığı görsellerin, fotoğrafların güzelliği ve niteliği oluşturmaktadır. Genellikle görselliğin ön plana çıktığı bu tür yayınlarda yazı ya da bilgilendirme geride kalır. Okuyucunun görsellerle mutlu olacağı ve uzun metinleri okumayacağı öngörüsü vardır. Atlas dergisi kesinlikle bu tanımın dışındadır. Kullanılan görsellerin niteliğinin ve güzelliğinin tuzağına düşmeden okuyucuyu bilgilendirmeye yönelik yazılara önem vermiş ve bunlar çoğu kez en yetkin uzmanlar tarafından kaleme alınmıştır. İlginç olanı uzmanların kendi uzmanlık alanlarında yazdığı yazıların çarpıtılmadan uzman olmayanların anlayacağı bir dile dönüştürülebilmiş olmasıdır. Bunu başaran çok az yayın vardır.
Sanırım derginin bir diğer özelliği de, yaptığı duyurulardır. Bunlar bir yanda toplumun doğal ve kültürel varlıklara duyduğu ilgiyi canlı tutmakta ve yönlendirmekte, böylelikle beklentileri karşılamaktadır. Bunun yanı sıra doğal ve kültürel varlıkların karşılaştıkları sorunların dergide yer bulmasının, toplumun duyarlılığını arttırmaya yadsınmaz bir katkısı vardır.
Tüm bunların ötesinde bir meslek insanı olarak, Atlas dergisinin bir yan ürünü olan ArkeoAtlas’a değinmeden geçemeyeceğiz. ArkeoAtlas ülkemizdeki çok önemli bir boşluğu doldurmuştur. Her yıl yapılan arkeolojik kazılar, belgeleme çalışmalarıyla ortaya çıkan, biz bilim insanlarını heyecanlandıran bilgi ve yeni verilerin topluma kazandırılmasını sağlamış ve bu konuda yadsınmaz bir başarı kazanmıştır. ArkeoAtlas kapsamını yalnızca Anadolu ve Trakya arkeolojisiyle sınırlı tutmamış, ülkemizin içinde yer aldığı kültür coğrafyasını günümüz politik coğrafyasıyla sınırlamadan bütüncül bir yaklaşım sergilemiştir. ArkeoAtlas’ın ne kadar başarılı olduğunun en önemli göstergesi, dilinin Türkçe olmasına karşın yurtdışında beğenilerek aranmasıdır. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir arkeolog olarak çalışan, ortaya çıkardığımız bilgiyi toplumla paylaşmanın sıkıntısını duyan bir meslek insanı olarak Atlas dergisinin 20. yılını teşekkürlerimle kutlamayı bir borç olarak görüyorum.
Yazı: Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim Dalı.
Atlas 2013 Nisan / Sayı 241