Anasayfa Gündem İklim Zirvesi’nin Açılışından İzlenimler

İklim Zirvesi’nin Açılışından İzlenimler

Ayşegül Parlayan Özalp

Paris’te süren İklim Zirvesi’nin (COP21) ilk gününde dünya liderleri söz aldı. 

Yazı: Kutay Kutlu (*)
Fotoğraf: Brandalism

İklim Zirvesi’nin pazartesi günkü resmi açılış etkinlikleri, rekor sayıda (150’ye yakın) ülkenin devlet başkanı veyahut başbakan düzeyinde katılımına ve dünya liderlerinin mesajlarına sahne oldu. Geçtiğimiz ay Paris’te yaşanan terörist saldırıların etkisiyle, konuşmalarda iklim değişikliğinin yanı sıra, teröre karşı dayanışma teması da kendisine yer edindi. Açılış etkinliğinde, terör kurbanları için yapılan saygı duruşunun ardından, öncelikle geçtiğimiz zirveden bu yana Taraflar Toplantısı’nın başkanlığını yürüten Peru Çevre Bakanı Manuel Pulgar-Vidal, görevini Fransa Çevre Bakanı Laurent Fabius’a devretti. Pulgar-Vidal, konuşmasında dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük iki tehdidin iklim değişikliği ile küresel terör olduğunu savundu. Pulgar-Vidal, her ikisiyle de çok taraflı işbirliği içerisinde mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Yeni başkan Fabius, konuşmasında şeffaflık üzerinde durarak, gizli bir gündemleri veya saklı bir metinleri bulunmadığının altını çizdi. Fabius’un bu sözleri, 2009 yılında Kopenhag Zirvesi’nde gelişmiş ülkeler bünyesindeki dar bir grubun kendi aralarında gizlice müzakere ettiği bir metnin basına sızmasıyla patlak veren skandalın tekrarlanmayacağına dair bir teminat olarak yorumlanabilir.

Fabius’un ardından, yine ev sahibi ülkeden Devlet Başkanı François Hollande söz aldı. Hollande, öncelikle terörizme değinmekle birlikte, terörizm ile iklim değişikliği arasında bir öncelik gözetmek gibi bir seçeneğin söz konusu olmadığını, gelecek nesillere hem terör, hem de afetlerden uzak bir gelecek bırakmak gerektiğini söyledi. Hollande, iklim değişikliğinin köklü bir dönüşümü zorunlu kıldığını, rekabetçi ve yıkıcı bir küreselleşmenin yerine, işbirliğini temel alan ve doğayı koruyan bir küreselleşme vizyonunun egemen hale gelmesi gerektiğini savundu. Ayrıca, zirvede karşı karşıya olunan en büyük riskin çok yüksek bir hedefi amaçlayıp onda uzlaşma sağlayamamaktan ziyade, çok düşük bir eşik etrafında birleşmek olduğunu ifade etti. Hollande’ın ardından konuşma sırası BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’daydı. Ki-moon, zirvenin ülkeler açısından büyük bir sınav olduğunu; ancak ortak paydalarda buluşulması halinde büyük bir fırsata da dönüştürülebileceğini belirtti.

Açılış etkinlikleri, dünya liderlerinin hep birlikte aile fotoğrafı çektirmeleri için verilen aranın ardından, liderlerin tek tek söz almalarıyla sürdü. Bu bölümde söz alan ABD Başkanı Obama, ABD’nin iklim değişikliği hususundaki sorumluluğunun farkında olduğunu ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı kırılgan durumdaki ülkelere gerekli desteği vereceğini ifade etti. Obama’nın konuşmasındaki dikkat çekici bir diğer nokta ise “bizim için değil, bizim tarafımızdan belirlenen hedefler” sözleriyle Kyoto Protokolü ile yerini alacak yeni protokol arasındaki nitelik farkına gönderme yapmasıydı. Çinli lider Xi Jinpin ise Obama’nın bu ifadelerine paralel şekilde “Her ülkenin kendi ulusal çıkarlarına göre, kendi çözümlerini geliştirmesine izin verilmeli” dedi. Vladimir Putin, Rusya’nın sera gazı azaltım sürecindeki katkısı üzerinde durarak, 2030’a gelindiğinde 1990 seviyesinden % 70 azaltım yapmış olacaklarının altını çizdi. Bununla birlikte, SSCB’nin dağılmasıyla aralarında Rusya’nın da bulunduğu ülkelerin 1990 sonrasında yaşadığı endüstriyel gerileme nedeniyle bu azaltımın bir bölümünün ek bir çabaya gerek bulunmaksızın halihazırda gerçekleşmiş bulunduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Alman Şansölyesi Merkel, konuşmasında açık sözlülüğüyle pek çok diğer liderden ayrılarak, şu ana kadar teslim edilen ulusal niyet beyanlarının küresel sıcaklık artışını 2 ⁰C ile sınırlı tutmaya yetmeyeceğini itiraf etti. Daha güçlü bir irade sergilenmesi gerektiğini belirtti ve bunun için de 5 yıllık aralıklarla taahhütlerin denetlenmesi ve güçlendirilmesi önerisini getirdi.

Oturumun öğleden sonraki bölümünde ilk söz alan liderlerden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Erdoğan, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesinin muhafaza edildiği, adil, etkin ve kapsayıcı bir anlaşma çağrısı yaptı. Türkiye’nin katkısının, önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerden iklim finansmanı anlamında alacağı destek ölçüsünde süreceğini vurguladı. Konuşmaların bundan sonraki bölümüne, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en savunmasız durumda olan ada devletlerinin liderlerinin sitemkar mesajları damgasını vurdu. Mikronezya Federal Devletleri’nin lideri Peter Christian, kendisinden önceki bazı liderlerin 2030 yılına dair çeşitli hedefler dillendirdiklerini, ancak Pasifik, Atlantik ve Karayipler’deki bazı ülkelerin 2030 yılında haritadan silinmiş olabileceğini söyledi. Böylelikle meselenin aciliyetini ortaya koyan Christian, BM Genel Sekreteri’nin küresel olağanüstü hal ilan etmesi gerektiğini ifade etti. Tuvalu Başbakanı Enele Sopoaga ise iklim değişikliğiyle mücadelenin kendileri için varoluşsal bir mesele olduğunu vurgulayarak diğer liderlerden kendisiyle empati kurmalarını rica etti.

Özetlenecek olursa, ölüm kalım mücadelesiyle karşı karşıya bulunan ada devletlerin haklı endişelerine karşılık, gelişmiş ülkeler ile Çin gibi önde gelen gelişmekte olan ülkelerin hızlı ve radikal önlemler almaktan uzak olduğu gözlemleniyor. İklim değişikliğine dair tarihsel sorumluluğu bulunan gelişmiş ülkeler ile son yıllarda emisyonlarını büyük oranda artıran bazı gelişmekte olan ülkeler, niyet beyanlarındaki taahhütlerini ve genel geçer temennileri yinelemekten fazla öteye geçemeyen beyanlarla zirveyi açmış bulunuyor. Hollande’ın konuşmasında yaptığı uyarıya rağmen, anlaşma sağlanabilmesi ve dünya kamuoyuna bir şeyler yapıldığı mesajı verilebilmesi uğruna güçlü ve anlamlı hedeflerden uzak bir metnin ortaya çıkabileceği konuşuluyor.

(*) Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi
Orijinal metin için tıklayın.

02.12.2015

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap