Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Toplantısı (COP21) Paris’te başladı. 196 devlet temsilcisinin Kyoto Protokolü’nün ardından gezegenin kaderini belirleyecek yeni bir iklim anlaşmasına imza atması bekleniyor. Toplantıları yerinde takip eden iklim savunucularının hazırladığı İklim Postası blogundan İlge Kıvılcım, son şans olarak görülen zirveyi değerlendirdi.
Yazı: İlge Kıvılcım (*)
Fotoğraf: Gökhan Tan / Alibeyköy Barajı
Kyoto Protokolü’nün ne kadar etkili olduğu uzun yıllardır tartışma konusu. Nitekim bugün sadece 38 ülke Kyoto’ya yönelik hedef belirlemiş durumda ve bu rakam dünyadaki toplam emisyonun sadece yüzde 12’si. Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan resmi belgelerde de Kyoto’nun uluslararası boyutta iklim değişikliği ile mücadelede yetersiz olduğunun vurgulandığını belirtmek gerekir. Gelinen noktada tam 196 ülkenin 30 Kasım-11 Aralık 2015 tarihinde BMİDÇS’nin 21’inci Taraflar Toplantısı’nda, 2020 yılından sonraki iklim değişikliği ile mücadelede sergilenecek uluslararası rejimi şekillendirmesi bekleniyor. Paris’te atılacak imzalar, sadece devlet liderlerini değil, iş dünyasını, sivil toplumun bundan sonraki çalışmalarını ve en önemlisi vatandaş düzeyinde hepimizi, dünya insanını ve tüm ekosistem ve canlıları ilgilendiren bir anlaşmayı gündeme getirecek.
Paris’teki en kritik konular: İklim değişikliğine uyum; küresel azaltım hedefi; yoksul ülkelere aktarılacak finansal yardımların netleşmesi; tüm tarafları bağlayıcı bir metin çıkması ; yoksul ve gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi.
Yeni anlaşmanın Kyoto’dan farkı ne olmalı?
Bilindiği gibi Kyoto Protokolü 2012 yılında 2020 yılına kadar uzatıldı. Yani yeni bir iklim rejimini şekillendirecek yeni bir metin için sadece 4 yıl kaldı. Kyoto Protokolü’nün eksiklikleri de gündemdeyken, 4 yılın nasıl geçeceği de önemli bir soru. Belirtildiği gibi, Kyoto Protokolü’nü sadece 38 ülke sahiplenmiş durumda. Toplamda 196 ülke olduğunu düşünürsek bu sayı çok düşük kalıyor. Yani Protokol’ün ülkeler üzerinde “bağlayıcı” bir metin olması gerekiyor.
Yeni anlaşma için belirtilen emisyon azaltım hedefleri de en önemli konular arasında. Bugün sadece 38 ülke Kyoto’ya yönelik hedef belirlemiş durumda ve bu rakamın dünyadaki toplam emisyonun sadece yüzde 12’si olduğu açıklanıyor. Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan resmi belgelerde de Kyoto’nun yetersiz olduğu vurgulanıyor. Hatta bu yıl içinde BMİDÇS’ye taraf olan 196 ülkenin 177’si niyet beyanlarını (INDCs) sunmalarına rağmen (ki bu sayı küresel emisyonların yüzde 95’i), bu niyetlerin yetersiz olacağı açıklanıyor. Paris öncesi mevcut politikalar durumu şu şekilde özetliyor: 170 ülkenin BM’ye gönderdiği ulusal beyanları, emisyonlarda “yavaş” azalmaya imkan verse de, uzun vadede azaltım politikalarında yetersiz bir senaryo çizmekte ve tam anlamıyla uygulansa bile, hesaplanan küresel ısınma 3 derece civarında.
Yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede sergileyecekleri uyum grafikleri de bu ülkelere aktarılacak finansal yardımların içeriğine bağlı olacak. Bu konuda önceki müzakere toplantılarında karara bağlanan “Yeşil İklim Fonu” için 2020 yılına kadar her yıl gelişmiş ülkelerin 100 milyar ABD Doları para aktarma taahhüttü sürüyor. Bu fon için 2014 yılında 62 milyar toplanmış durumda (OECD&Climate Policy Initiative Report). Uluslararası Enerji Ajansı’na göre ise önümüzdeki 15 yıl istenilen seviyede ilerlemek için sadece yenilenebilir ve enerji verimliliği yatırımları için 13,5 trilyon dolar gerekiyor.
Diğer bir konu
Emisyon ticaret sistemlerinin ne kadar etkili olduğu ise hala tartışma konusu. Özellikle bu konu, 2008 yılında yaşanan ekonomik krizden etkilenen AB’nin, kendi içinde kurduğu ve dünyanın en büyük karbon pazarı olan AB Emisyon Ticaret Sistemi’nin (AB ETS) çöküşe doğru sürüklenmesiyle netleşti. AB, yeni bir reform süreciyle AB ETS’nin etkinliğini artırıcı önlemleri yasal sürecinden geçirdi ve yeni reform “Pazar İstikrar Reservi” (Market Stability Reserve-MSR) adı altında 1 0cak 2019 tarihinde uygulanmaya başlayacak.
AB’nin Pozisyonu Nedir?
AB’nin halihazırda 2020, 2030 ve 2050 hedefleri bağlayıcılığını sürdürüyor. AB İklim ve Enerji Paketi kapsamında emisyonlarını yüzde 40 oranında azaltacağını açıkladı. Bu azaltım oranı aynı zamanda yeni iklim anlaşması için de geçerli.
AB ETS ise AB’nin iklim değişikliği politikasının can damarı. Ancak yeni reform süreciyle beraber AB ETS’nin etkinliği için 2019 yılını beklemek gerekiyor.
Son olarak Avrupa Komisyonu tarafından Paris için AB’nin pozisyonu bağlayıcı olan hedefleri dışında daha resmi bir dille açıklandı. AB’nin talebi şu:
- Anlaşma küresel uzun vadeli bir vizyona sahip olmalı.
- Ortak ve iddialı hedefleri içermeli ve bunun temini için güçlü bir mekanizma oluşturulmalı.
- Ölçülebilir ve şeffaf kurallar hakim olmalı.
Türkiye’nin Pozisyonu Nedir?
Türkiye, BMİDÇS’ne taraf olan diğer ülkeler gibi INDC hedefini sundu. Türkiye’nin yeni anlaşmada olmasını istediği ulusal emisyon azaltım hedefi yüzde 21. Bunun ne kadar etkili bir sonuç yaratacağı üzerinde tartışmalar sürüyor.
Türkiye’nin aslında pek çok çevre koruma alanına ve iklim değişikliği alanına yönelik ulusal belgeleri bulunmakta. Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı, Türkiye’nin iklim değişikliği alanındaki kilit belgesi. Ancak Türkiye’nin uygulama süreçlerinde yaşadığı sıkıntılar da gündemde olmaya devam ediyor. Nitekim Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye yönelik ilerleme raporlarında bunu okumak mümkün.
(*) İlge Kıvılcım
Uzman, İktisadi Kalkınma Vakfı
30.11.2015
Orijinal yazı için tıklayınız.