Uzakdoğu’nun uzak ucundaki Japonya, kendine özgü gelenek ve kültürlerin yeşerip geliştiği bir coğrafya. Şintoizm ve Zen Budizmi inançları, şenlikli festivalleri ve ölçülü ritüelleriyle samurayların ruhundan da izler taşıyor. Atlas, Okayama Bölgesi’nde tapınakları ziyaret etti, ateş seremonilerine ve hasat döneminde sokaklara taşan ritüellere tanık oldu.
Yazı ve Fotoğraflar: Serkant Hekimci
Davul ve insan sesleri arttıkça sokak aralarından gelen kalabalığı görmeye başladım. Bir ekim ayı sabahı ulaştığım Japonya’da ilk dikkatimi çeken sakinlik ve düzendi. Bu nedenle Kuraşiki şehrine bağlı tarihi Tamaşima yerleşiminde omuzlarının üzerinde tahtırevan taşıyan gençlerle karşılaşmak beni oldukça şaşırttı. Sokaklarda toplanan halk da davul, zil ve çanlarla gençlere destek veriyordu. Hatta bazı hanelerden gençlere Japonların geleneksel içkisi sake ikram ediliyordu.
Sonradan öğrendiğime göre bu gençler, sonbaharı karşılamak için düzenlenen Matsuri Festivali’nde bir araya gelmişlerdi. “Happi” adı verilen ve pamuklu kumaştan yapılan bir çeşit kimono olan lacivert-beyaz geleneksel kıyafetlere bürünmüş 50 kişilik Tamaşima’lı genç grup, neredeyse 600 kilo gelen ve üzerinde birtakım dini objeler bulunan bir tahtırevan taşıyordu. Okayama Bölgesi’nde “senzairaku” olarak adlandırılan ve içinde kutsal ruhların bulunduğuna inandıkları bu tahtırevanı birkaç saat süreyle sokaklarda gezdirdikten sonra tepedeki Jinja Tapınağı’na çıkardılar.
Japonya’nın farklı noktalarında bulunan binlerce Şinto tapınağı için farklı tarihlerde, ama özellikle mevsim geçişlerinde gerçekleştirilen Matsuri Festivali’nde amaç, hasat döneminin yaklaşmasıyla birlikte Şinto Tanrılarına tapınarak onlardan yardım istemek.
Daha ilk günümde karşılaştığım bu etkinlik beni derinden etkilemişti. Çevremde Şintoizmle ilgilenen insanlarla konuşmaya ve bilgi toplamaya başladım. Zen Budizmiyle birlikte Japonya’daki en yaygın inanç sistemlerinden biri olan ve geçmişi İÖ 7. yüzyıla kadar uzanan Şintoizmin Japoncadaki karşılığının “Tanrıların Yolu” olduğunu öğrendim.
Şintoizmin bir kurucusu ya da öğretilerinin dayandığı kutsal bir kitabı yok. Temeli daha çok “kami” adı verilen Tanrılar ile insanlar arasındaki ilişkiyi kapsıyor. Anlatılanlara bakılırsa, 8 milyon kadar kami bulunuyor. Bu nedendendir ki Şintoizm “milyonlarca tanrılı din” olarak anılıyor. İnanışa göre kamiler üstün güçlere sahipler ve bütün tabii yasaları yönetiyorlar. Doğmamış kimselerin ruhlarının yanı sıra yaşarken toplumda saygın bir konum sahibi olan ölmüşlerin ruhlarının da kami olduğuna inanılıyor. Ruhları tanrılaşan ve yaşayan insanların arasına karışan kamiler, onların hayatlarına etki ediyorlar. Bir insanın kamilerle olan ilişkisi, kamiyi insanın lehinde veya aleyhinde davranmaya yönlendirebiliyor.
İnsanlar, ritüeller aracılığıyla kamileri tatmin etmeye çalışıyorlar. Kamilerin anılara ve özellikle mezarlarına sahip çıkan topluluklara bereket, çıkmayanlaraysa felaket yağdırdıklarına inanılıyor. Bu yüzden Japonlar atalarına çok bağlılar. En önemli kami, Japonya’nın milli ilahı olan Güneş Tanrısı Amaterasu. Öyle ki, Japon imparatorlarının soyunun dahi ondan geldiğine inanılıyor.
Şintoizme, yazılı metinlerde İS 6. yüzyıla kadar rastlanmazken bu tarihten sonrasında görülme sebebi, Kore ve Çin etkisiyle Japonya’da ağırlığı hissedilmeye başlanan Budizm ile fark oluşturma isteği. Japonlar, Budacılık terimine karşı Şintoizm kelimesini kullanmaya başlamışlar.
Japonya’ya daha ilk geldiğim gün tanık olduğum festivalde fotoğraf çekerken yanına yaklaşıp bir parça bilgi alabilmek umuduyla sohbete başladığım Keiko Maruyama, Okayama şehrinde düzenlenen Şinto festivalleriyle ilgili kitaplar yazıyor. Orada bulunduğum süre boyunca ve Türkiye’ye döndükten sonra merakımı gidermemde bana büyük yardımı dokundu. Keiko’nun anlattığına göre, Japon İmparatoru Meiji’nin 1868 ve 1912 yılları arasındaki 45 yıllık saltanatını kapsayan Meiji Dönemi’nde Şintoizm devletin tek resmî dini haline getirilmişti. Şintoizm, Japonya’nın 1945’te İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasına kadarki döneme dek toplumu birleştiren, halkı Japon imparatorunun nüfuzu altında toplayan bir unsurdu.
Ancak Japonya’da artan koyu milliyetçiliğin, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda Japonların savaşçı güdülerini tahrik ettiği gerekçesiyle Şintoizm, Amerika Birleşik Devletleri’nin dayatması doğrultusunda savaş sonrası resmi din statüsünden çıkarılmış. Üstelik izlenen politikayla Zen Budizmi karşında özellikle güç kaybetmesi istenmiş.
Japonya’daki iki inanç ve batının yaklaşımı, din konusu hakkında daha da meraklanmama neden oldu. Bu esnada Keiko Maruyama’dan, Tamaşima’da yer alan bir başka tapınak için gerçekleşecek başka bir Şinto festivalinin haberini aldım. Bu defaki festival çok daha büyük, çok daha kalabalık olacaktı. Gece yarısı başlayan festival yaklaşık 24 saat sürecek ve Tamaşima’nın Otoşima Mahallesi’nden gençler, omuzlarında 600’er kiloluk 12 adet senzairakuyu birkaç saat sokaklarda taşıdıktan sonra ana festival alanı olan Otoşima’daki Şinto tapınağı Toşima’da buluşacaklardı. Bu defa seyirci olarak da katılım gecenin bir yarısı olmasına rağmen oldukça fazlaydı ve festival ertesi gün sabahın ilk ışıklarına kadar sürdü.
Şinto dini ritüellerine festivaller üzerinden başlayan ilgim Şinto tapınaklarını ziyaretlerle sürdü. “Torii” adı verilen özel bir kapıdan girilen tapınaklarda, bu kapıların tapınağı dışardaki dünyadan soyutladığı düşünülüyor. Genellikle iki yuvarlak dikmenin üstünde kenarları dışarı taşan dikdörtgen kesitli yatay bir kirişle, bunun biraz altındaki ikinci bir kirişten oluşuyorlar. Büyük Şinto tapınaklarında birden fazla torii bulunuyor. Genelde kırmızı veya turuncu renkte olanlar tapınağa ana girişi simgelerken daha içeri kısımlarda kullanılan taştan yapılma toriilerse tapınağın kalbine, yani esas ritüel alanına geldiğinizi belirtiyor.
Fotoğraf: Enjou-in Tapınağı’nın rahibi, çanı çalarak tarihi Tamaşima yerleşimindeki Zen takipçilerine gün doğumuyla birlikte başlayacak zazen meditasyonunu haber veriyor.
Devamı Atlas’ın Mart 2016 / 276. sayısında
Atlas’ı tablet ve telefonlarınızdan da okuyabilirsiniz: App Store Google Play