Çevre Mühendisleri Odası’ndan Kübra Ayçiçek, İstanbul-Kadıköy’de çevreye zehir saçan Kurbağalıdere ile ilgili Atlas’ın sorularını yanıtladı.
Röportaj: Alkım Doğan / Fotoğraflar: Sinan Çakmak
Refik Halit Karay, 1942 yılında Tan gazetesinde yayımlanan “Kurbağalıdere’nin Kısmeti” adlı yazısını “kurbağaları bize kahkaha ile güldür en kokulu dere!” diye bitirmişti. Kayış Dağı eteklerinden doğup yaklaşık dokuz kilometre sonra Kadıköy’de Kalamış Koyu’na dökülen Kurbağalıdere, aradan yarım asır geçse de hâlâ kokusuyla anılıyor. Daha önceleri mesire yerlerinin ortasında, Kuşdili, Haydarpaşa, Moda gibi çayırlık alanları besliyordu. Ama şimdi Kadıköy’e zehir saçan suları büyük bir kent sorununa dönüşmüş durumda.
Kurbağalıdere İstanbul için ne zamandır sorun teşkil ediyor?
Aslında 1950’lerden sonra yapılaşmanın artmasıyla birlikte büyük bir sıkıntı olmaya başlıyor ve son 20 yıldır iyice baskın hale geliyor bu sorun. Zaman zaman düzeltilmeye çalışılmış, 1990’larda oradaki kirlilik için kolektör yapılmış. Fakat son üç yıldır yine bu sorun gündeme oturmuş. Çünkü son üç yıla kadar durum bir şekilde denetim altına alınmış ve hiçbir zaman son üç yıldaki kadar çevre sağlığını tehdit eden bir boyuta ulaşmamış.
Mevcut sorun nasıl özetlenebilir?
Kurbağalıdere, Fikirtepe’den Bahariye’ye epey geniş bir alanı kaplıyor. Fikirtepe, kentsel dönüşüm bölgesi. Zaten burası kentsel dönüşüme girmeden önce de mevcut evlerin, fabrikaların, hastanelerin atıkları o dereye geliyordu. Orada arıtılır, içerisindeki kirlilik uygun miktara çekilince de denize boşaltılır. Ne var ki son üç yıldır kentsel dönüşümle birlikte bu bölgeye yaklaşık 150 binlik bir nüfus eklendi ve oranın altyapısı bunu taşıyacak yeterlilikte değil. Üç yıl önce derenin ıslahı projesi İSKİ ve İBB tarafından bir firmaya ihale edilmiş ve mühendislik dışı bir çalışma yürütülmüş. Oradaki sorun çevre sağlığının tehdit edilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda bir de taşkın riski var. Kış aylarında işyerlerini su basabiliyor. Çünkü dere yatağında yapılaşma var. Su kenarında bir alan bırakmanız lazım aslında ama o alan yok. Mevcut kolektör dediğimiz o toplayıcı borular bir biçimde kırılmış. Dolayısıyla kanalizasyon o borulardan geçmeden dereye verilmeye başlanmış. Dere açık bir kanalizasyon haline gelmiş.
Şu anda tam olarak öyle mi?
Evet. Şu anda sürekli bir metan gazı çıkışı var. Bu aslında mühendislik anlayışı hatası. Halk sağlığının, meslek etiğinin gözetilmesi gerekirdi. Orada yaşayanlar üç senedir ciddi bir mücadele veriyorlar.
Ben de Kadıköy’de oturuyorum, giderek kesifleşiyor sanki o koku, özellikle yaz aylarında feci bir hal aldı. Üzeri kabarcıklarla kaplı, fokur fokur kaynayan, kahverengi bir su görüyoruz. Şu anda bu suda nasıl bir hayat var?
Orada mikrobiyolojik canlılar dışında herhangi bir canlının yaşaması mümkün değil. Öyle bir habitatı yok çünkü. Aslında orası bir dere değil; çünkü deredeki su, su niteliğini kaybetmiş. Tamamen boşaltılıp yağışlarla filan tekrar dere haline getirilmesi gerekir.
Şu anda çevre sağlığı açısından nasıl bir tehdit oluşturuyor Kurbağalıdere?
Derenin kotu, denizin kotundan düşük olduğundan yağış dışında dereden denize bir akış olmuyor, dolayısıyla dere suyu durgun bir su. Bu nedenle kirliliği seyrelmiyor. Bu suda kanalizasyondan bulaşan fekal bakteri olarak adlandırılan, Esherichia koli gibi bağırsak enfeksiyonlarına neden olan bakteriler yaşıyor. Aynı zamanda metan gazı salınıyor. Kısa vadede insan sağlığı açısından kokunun verdiği rahatsızlıkla birlikte baş ağrısı gibi sorunlara neden olabilir. Fakat uzun vadede daha ciddi sonuçları görülebilir, bunun araştırılması lazım. İnsanlar derenin ulaştığı yerde yüzüyor, ama kati surette suyla temaslarının olmaması gerekir.
Kimin sorumluluğunda bu sorunun çözümü?
İBB ve İSKİ bunu kontrol etmek zorunda.
Kadıköy Belediyesi’nin sorumluluğu nedir?
Kadıköy Belediyesi’nin tek yapabildiği şey İBB’ye baskı yapmak. Doğrusu bunu da iyi yapıyor. Analizler yaptırıyor, bu analizlerden çıkan sonuçları tartışmak üzere toplantılar düzenliyor, İBB’den sözler alıyor.
Şu anda nasıl bir proje yürütülüyor orada? Ne kadar sürede bitmesi öngörülüyor?
Artık kalıcı bir çözüme doğru gidildiği söyleniyor. Çalışmaların bu yılın sonuna kadar bitirilmesi öngörülüyor, ama geçen yıl sonu için de aynı vaat vardı. Projeye göre kanalizasyon boruları bağlanıp arıtma tesisine yöneltilecek, balçık temizlenecek, taşkınlar için önlemler alınacak, dere genişletilecek. Fakat yapım aşaması hep sıkıntılı oluyor bu süreçlerin.
Peki ne yapılmalı?
Şu anda orada 24 saat, üç vardiya çalışma yapılması lazım. O kadar acil bir durum aslında. Aslında çözülmeyecek bir sorun değil. Önümüzde Haliç örneği var. Şu anda sadece oradaki balçığı temizlemeye çalışıyorlar. Fakat ilk önce acilen o boruların yapılıp dereye kanalizasyon akışının durdurulup borulara aktarılması, oradan arıtma tesisine gönderilmesi gerekiyor. Ayrıca ne yazık ki şu anda Moda’daki arıtma tesisinin alanında bir otopark var. Oraya iyi bir arıtma teknolojisi kurulabilir. Kadıköy halkı orada biyolojik bir arıtma tesisi istiyor. Zaten genel olarak su kenarlarının yönetimi çok yanlış yapılıyor, her yer betonlaşıyor ve zemin oradaki insanların hayatını da tehdit ediyor.
Çevre Mühendisleri Odası bu konuyla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyor?
Biz oradaki sudan örnek alıp inceledik. Olması gereken bakteri miktarının çok üzerinde rakamlarla karşılaştık. Çözülmüş oksijen miktarı çok düşük. Artık tamamen oksijensiz ortama geçilmiş gibi. Bu konuyla ilgili bir rapor yayınlayıp bunu kamuoyuyla paylaştık. Bunun dışında düzenli olarak oradaki insanlarla bir araya geliyoruz.
Kurbağalıdere sorununun çözülmesinde aktif herhangi bir sivil örgütlenme var mı peki?
Kadıköy Kent Dayanışması var mesela. Caferağa Dayanışması, Yeldeğirmeni Dayanışması, kent konseyinden insanlar var. Mahalle muhtarları da böyle bir örgütlenme içinde. Hepsi örgütlü hareket ediyor.
Orada yaşayanlar bu konuda ne düşünüyor?
Kadıköy halkıyla konuştuğumuzda onlar cezalandırıldıklarını söylüyorlar. Onlar bu konuyu iyice sahiplenmişler. Zaten Kadıköy yerleşik bir bölge olduğu için, 50 yıldır orada yaşayanlar var. Özellikle belli bir yaşın üstündekiler çok aktif. Şaşırtıcı derecede, neredeyse bir uzman kadar teknik bilgiye sahipler. Burası onların yaşam alanı ve neye maruz kalıyorlar görüyorsunuz. Orada gerçekten yaşayamıyor insanlar. Tahammül kalmadı artık.
Atlas Ağustos 2015 / Sayı 269