Çevresine dağılan şişeler yüzünden son yıllara kadar içki taşıyan basit bir tekne sanılıyordu. Oysa o buharlı bir yolcu ve yük gemisiydi… 1883 yılında suya indirilirken alabora olup batmış ve bu trajik kazada 200’e yakın insan ölmüştü… Fakat gemi tekrar yüzdürüldü, ardından da İzmir’deki bir şirkete satıldı ve adı da Eleni oldu. Ancak 1918’de bu kez de bir mayına çarparak denize gömüldü. Şimdi Bozcaada açıklarında 30 metre derinlikte yatıyor…
Yazı: Selçuk Kolay / Fotoğraflar: Ali Ethem Keskin
Şubat 2011’de bir arkadaşımla yaptığımız telefon konuşmasında ilginç bir bilgi aldım. “ Bozcaada’da yaşayan birisinden aldığım bir duyuma göre” diyordu arkadaşım, “adanın güneydoğusunda eski bir buharlı gemi batığının burun kısmı bulunmuş.” Eski buharlılar benim ilgili alanıma girdiği için bu gemiye dalış yapıp araştırmanın ilginç olacağını düşündüm. Bozcaada civarındaki birçok batığı biliyordum, ancak bu batığı duymamıştım; bu yüzden konu çok ilgimi çekti. Ancak o sırada Derinlerden Yansımalar: Çanakkale Savaşı Batıkları adlı kitabımın üzerinde çalıştığım için bu projeyi bir süre ertelemeye karar verdim.
2012 yılında Çanakkaleli bir balıkçı bana aynı batıktan yeniden söz edip “aslında batığın kıç kısmının da o bölgeye yakın bir yerde olduğunu” söyledi ve göz kararı yerini tarif etti. Ama zaman darlığı yine devam ediyordu. Ancak iki sene sonra batığı araştırmak üzere tekneyle Bozcaada’ya hareket edebildim. Bozcaada’daki bazı kişiler de batıktan haberdardı. Fakat batığın kimliği ve hangi senelerde batmış olduğu konusunda net bir fikre sahip değillerdi. Çoğu kişi geminin İkinci Dünya Savaşı’nda battığını düşünüyordu; dalgıçların, batığın çevresinde buldukları birkaç konyak şişesi nedeniyle “Metaxa Batığı” olarak adlandırmıştı.
Bozcaada Akvaryum Koyu’nun güneybatısında, kıyıdan 250 metre kadar açıkta bulunan batığa tekne ile ulaştık. Araştırmalarımıza su yüzeyinden yan taramalı sonar ile söz konusu bölgeyi tarayarak başladık.
Oldukça kısa bir süre içerisinde batığın baş kısmının yerini belirledik; sonra “malya” diye tabir edilen tırnaklı demirle, batığın üzerine bir şamandıra bırakarak dalış hazırlığını sürdürdük. Sular çırpıntılı olduğu için kıyıya yaklaşıp hazırlandıktan sonra tekrar açılıp şamandıranın yanına vardık ve dalış arkadaşım Kaya Yarar’la birlikte suya atladık. 15 metre derinliğe indiğimizde30 metre derinlikte yatmakta olan batığın siluetini gördük. Batığı baştan arka kısmına doğru incelemeye başladığımda, onun 1800’lü yılların sonlarında yapılmış buharlı bir gemi olduğunu fark ettim. Bu beni çok heyecanlandırdı. Çünkü bu döneme ait buharlı gemilerle özellikle ilgileniyordum. Gemi “erişte” diye adlandırılan bitki örtüsü ve “kepezlik” adı verilen kumdan daha iri taneli ve deniz kabukların karışımı olan düz bir zemin üzerinde sancak tarafına doğru 20 derece eğim ile yatıyordu.
Düz bir zemin üzerinde bulunması bizim için güzel bir şanstı. Tüm ayrıntıları ve özelliklerini kolayca görebiliyorduk. Metal hurdacılığı yapan dalgıçlar, 1960’lı yıllarda, 50 metreye kadar olan derinliklerdeki batıkları kısmen veya tamamen söktükleri için Eleni de bu furyadan nasibini almıştı.
Baş taraftaki saçların kısmen sökülmüş olması dışında geminin vasatına (orta kısımlarına) doğru yaklaştığımda ana makinanın ve kazanların da tamamen sökülmüş olduğu ve geminin gövdesinin en arka noktadan hemen hemen sıfırlanarak zemin içinde kaybolduğunu gördüm. Ancak buraya gelirken makine dairesinin ön kısımlarında gördüğümüz dağılmış mutfak ve etrafa saçılmış şişeler heyecan vericiydi. Zira bunlar hem kimliği, hem de tarihi kesinleştirmek bakımından önemliydi.
Geminin kıç kısmıyla ilgili olarak çevreden bana verilen koordinatları kullanarak bir sonuca ulaşamadım. Ancak sonar taramasının kapsamını genişletince bana verilen koordinatın daha kuzeyinde, baş kısmın 120 metre kadar doğusunda yatmakta olan kıç tarafı da bulduk. Yine 15-20 metrelik derinliğe ulaştığımızda geminin kıç tarafına ait yaklaşık 15 metrelik bir bölümünün ters olarak güvertesi üzerinde yatmakta olduğunu gördüm. Bu bölümün keskin hatlarla ana gövdeden ayrılmış olması mayına çarpıp mı koptuğu, yoksa sonradan hurdacılar tarafından mı kesildiği konusunda kafamızda soru işaretleri bıraktı.
Bizim gördüğümüz kadarıyla kalıntılar lumbozlardan, gaz lambalarından, porselen tabaklardan, çatal bıçak takımlarından, şişelerden, lavabolardan, şamdanlardan ve hatta gözlük ve bazı insan iskeleti parçalarında oluşuyordu. Bu gemiyi tek parça halinde görebilmeyi çok isterdim. Daha sonra bütün bu ilginç ve tarihi görüntüleri belgelemek amacı ile sualtı fotoğrafçısı Ali Ethem Keskin de bize katıldı.
Artık sıra “Metaxa Batığı” diye bilinen bu deniz aracının esas kimliğini bulmaya gelmişti. Geminin çanı ve yapımcı plaketi de hurdacılar tarafından alınmış olduğu için o döneme ait gemilerin normal olarak baş ve kıç tarafların her iki yakasında perçinli harflerle yazılmış isimlerini bulmaya karar verdim.
Fotoğraf: Belgesel yapımcısı Savaş Karakaş Eleni’ye yapılan dalışların ardından Bozcaada’nın aynı bölgesinde ilginç sualtı oluşumlarına da daldı. Daha sonra bu dalışlarla Ver Eleni Bozcaada isimli bir belgesel yaptı.
Atlas Mayıs 2016 / 278