Anasayfa Atlas Rotaları KUZEY OSETYA: DAĞLARIN ÖYKÜSÜ

KUZEY OSETYA: DAĞLARIN ÖYKÜSÜ

Harika Pelin Şengül

Kafkas Dağları’nın kuzey yamacındaki Kuzey Osetya, resmi adıyla Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti’nin köylerinde, dağlarında, ormanlarında eski öykülerin fısıltıları hâlâ duyuluyor. Burada insanı görkemli bir dağ coğrafyası, pagan ritüelleriyle iç içe geçmiş geleneksel inançlar ve kültür derinliği kuşatıyor.

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: DENEF HUVAJ

Kafkasya diasporası Türkiye’de genel olarak birbiriyle iç içe yaşar. Çerkes diasporasının bir parçası olarak, Kafkasya’da bilfiil yaşamaya başlayana dek, bölge halkları arasındaki farklılıklardan pek de haberdar değildim. Kafkasya’da ayrı ayrı ülkeler olsa da birbirlerinden hiç de kopuk değiller gibi geliyordu bana. Açıkçası diaspora hakkındaki fikrim çok değişti, diyemem. Ancak Kafkasya’daki toplulukların arasında buradakinden tamamen farklı bir iletişim olduğunun farkındayım artık. 17 yaşımdan 23 yaşımda kadar Kuzey Kafkasya’nın farklı bölgelerinde yaşadım. Orayı da, burayı da -sebepleriyle birlikte- anlıyorum. Bu iki taraflı iletişimin bana çok faydası oluyor. Kendimi Kafkasya’da gittiğim her yere ait hissediyor ve hepsinde uzun süredir görmediğim birileriyle yeniden karşılaşıyor gibi heyecanlanıyorum. O tanışıklık duygusu bana büyük bir rahatlık veriyor. Aynı bahçeyi paylaşan bir komşunun evinde ziyarette gibi hissediyorum kendimi. Bu his, hiçbir zaman karşılıksız kalmıyor. Uzun süreli dostluklar kurduğum harika insanlar buluyorum bu ziyaretlerimde.

Kuzey Osetya seyahatimi anlatmaya da tam buradan başlayabilirim. Çünkü daha önce hiç tanımadığım insanlarla rahatça iletişim kurup tek başıma o bölgeye gitme cesaretim buradan geliyor. Geçen yıl, sosyal medyada takip ettiğim, Kuzey Osetya’nın başkenti Vladikavkaz’da yaşayan üniversite öğrencisi Şeyma Tsorita’ya kendimi tanıtan bir mesaj attım ve oraya gidersem bana yardımcı olup olmayacağını sordum. Sıcak bir mesajla seve seve yardımcı olacağını söyledi ve orada bana eşlik edebilecek bir arkadaşıyla iletişim kurmamı sağladı. Kuzey Osetya’da bana eşlik edecek o kişi de zamanının çoğunu Osetya’nın dağlarında geçiren Zaur Gergity’di. St. Petersburg’da tasarım eğitimi almış Zaur bir ressamdı, yazın ise dağlara turlar düzenliyordu.

Ziyaret tarihimi belirledikten sonra önce arkadaşlarımı görmeye Abhazya’ya gittim. Sonra da bir Mayıs sabahı otobüsle Sohum’dan Rusya’nın Soçi kentine doğru yola çıktım. Soçi’den bir yataklı trene bindim ve 19 saatlik yolculuğun ardından Vladikavkaz Tren Garı’nda Şeyma ile buluştum. Önce yemek için Kosta Parkı’na uğradık. Kuzey Osetya’da adım attığım ilk yer olan bu büyük park ve gölet, bir diğer Kafkas kenti Nalçik’te sık sık gittiğimiz merkezî bir parkı anımsattı bana. Sonra büyük camlı bir restoranda şehirden ve buradaki yaşamdan konuşmaya başladık.

KAFKASLARIN HÂKİMİ

Yaban hayvanlarının tanrısı Afşati, her şeyi gören tek gözünü uzaklara çevirmiş. Oset avcılarının ve balıkçılarının tılsımı olan bu heykel, sanatçı Mikhail Dzboev’in imzasını taşıyor.

Rusya Federasyonu’na bağlı özerk Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti’nin başkenti Vladikavkaz, 1784’te Kafkas Dağları’nın kuzey yamaçlarında bir kale olarak kurulmuş ve yaklaşık 100 yıl içinde de bir kent görünümü almıştı.

Günümüzde iki üç katlı kırmızı kiremitten binaların sıralandığı geniş sokaklarla örülü, ağaç gölgeleri altında dolaşabileceğiniz sakin ve huzurlu bir şehir burası. Adı Rusçada “Kafkaslar’ın hâkimi” anlamına geliyor. Şehrin ortasından geçen Terek Nehri, Kuzey Kafkasya’yı kat edip Hazar Denizi’ne dökülüyor. Şehre ilk isimlerinden biri olan Terekkale’yi de bu nehir vermiş. Başkentin Osetçe ismi ise merkezinde büyük harflerle yazan Dzavcikav.

Bugün 300 bine yakın kişinin yaşadığı Vladikavkaz’ın popüler Mira (Barış) Caddesi’nde restoranlar, müzeler ve kafeler uzayıp gidiyor. Bu uzun cadde, bir ucundan bakıldığında Osetçe adı “Anne Dağı” olan, dorukları sisli muazzam bir dağa açılıyor. İlk bakışta küçük bir Avrupa şehri izlenimi uyandırıyor Vladikavkaz. Ancak şehrin sakinleri başka bir hikâye anlatıyor. Nüfusun yüzde 70’ini Osetler, yüzde 22’sini Ruslar oluşturuyor. Sayıları daha az olmakla birlikte Ermeniler, Gürcüler, İnguşlar ve Azeriler de kentin diğer sakinleri arasında yerlerini alıyor.

TERK EDİLMİŞ KÖY Lisri, 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar Mamison Boğazı’ndaki en büyük köylerden biriydi ama artık tamamen boş. Köyün eski yapıları, yarısı yıkılmış kilisesi, kulelerden arta kalanlar hâlâ ilgi çekiyor. Kilise mezarlığındaki mezar taşları ise köyün eski sakinlerinin hatırasını yaşatıyor.

Vladikavkaz’ın her köşesinde bir sanat eserine rastlıyorsunuz. Kafkasya’da gittiğim bölgeler arasında sanatçılarla en rahat iletişime geçtiğim yer de burası oldu. İşbirliğine açık, paylaşmaktan çekinmeyen birçok sanatçıyla tanıştım. Sanatçıların bir araya geldiği, eserlerini ürettiği Portal isimli bir alanı ziyaret etme şansı da buldum. Portal’a vardığımda, mekânın yuvarlak avlusuna açılan arka kapıda Albert Togoev beni bekliyordu. Atölyeler bu iç avluya açılıyordu, ayrıca yine sanatçıların yaptığı bir kafe ve bir konser alanı vardı. Albert, “Osetya’da daha önce sahneye çıkma fırsatı bulamamış müzisyenler burada sahne alıyor, izleyiciler de bu yetenekleri dinleme fırsatı buluyor” diye anlatmaya başladı Portal’ı. Etkinlikler yazın avluya taşıyor, izleyiciler sarı ışıkların altında harika müziklere doyuyordu.

“Oset dili unutuluyor” dedi Albert, “ama insan sevdiği bir şarkıda anlamadığı, farklı bir kelime duyduğunda onun ne olduğunu merak ediyor, anlamını öğrenmek istiyor. Sanat, gençler için unutulan bir dili ilginç ve anlamlı kılabilir.”

Son derece sıcak karşılandığım Portal’da epey zaman geçirdim. Atölyeleri gezdim, biraz masa tenisi oynadık, yenildim ama Albert beni yenmemek için çok uğraştı, diyebilirim. Daha sonra mavi ışıkla aydınlanan ve tüm ziyaretçilerin fosforlu boyalarla resimler yaptığı karanlık odanın duvarlarına ben de küçük bir çizim yaptım. Günün bitiminde terasta günbatımını ve Anne Dağı’nın sisli doruklarını uzun uzun izleyip vedalaştık.

Beslan trajedisine sahne olan 1 numaralı okulda rehinelerin toplandığı spor salonu. Duvarlarda yüzleri görülen kurbanların anısına buraya haç dikilmiş.

Bütün dünya benim tapınağım,
aşk benim mabedim, kainat benim vatanım
Ölümden korkmuyorum, mezarın
soğuk karanlığından
Mezarın soğuk kasveti, bilinmezlik içinde beni çağırıyor uzun zamandır
Ama içimde biraz da olsa güç olduğu
sürece yaşayacağım
doğduğum topraklar için.

Şehrin her yerinde ünlü Oset şair Kosta Khetagurov’un siluetine, dizelerine ya da ona adanmış bir anıta rastlayabilirsiniz. Kafkasya’da eğitim düzeyinin en yüksek olduğu şehirlerden Vladikavkaz’da gençler geçmiş kuşak şairlere ve sanatçılara ilgi duyuyor. Bu sanatsever kentin özellikle resme düşkünlüğü dikkat çekiyor, yeni dönem ressamlar eserlerinde geleneksel öğelere de yer veriyor.

KONUNUN TAMAMI ATLAS’IN EYLÜL 2024 SAYISINDA. ALMAK İÇİN TIKLAYIN!

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap