Anasayfa Atlas Rotaları SİS VE BUZ GEZEGENİ

SİS VE BUZ GEZEGENİ

Harika Pelin Şengül

Buzlarla kaplı, tüten bir göl, yükselip donmuş dalgalar, sislerin içinde belirip kaybolan deniz fenerleri ve gizemli inanışlarını hâlâ yaşatan kabileler… Minnesota eyaletinin büyük liman şehri Duluth ve Superior Gölü’nün Kuzey Kıyısı olarak bilinen bölgesi, kar ve buzla yaşamayı bilenlerin diyarı… 

YAZI: DELAL ARYA Fotoğraflar: Kerem Yücel

Adına “Kutup Girdabı” denilen büyük buzul fırtınasının, geniş boğazlar ve insan eliyle yapılmış kanallarla binlerce kilometre ötedeki Atlas Okyanusu’na bağlanan Superior Gölü’nün kıyısındaki sanayi şehri Duluth’u vurmasına saatler kalmış. Kuzey Kutbu’ndan kopup gelen bir soğuk hava kütlesi, Ocak ayının sonunda üç gün boyunca Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzeyindeki eyaletlerin üzerine çökecek ve bu hava olayından en çok Duluth ve etrafındaki kasabalar nasibini alacak. Eksi 60 dereceye varan soğuklar ve teninize değdiğinde yakarak donduran rüzgârlar, Minnesota eyaletindeki “Kuzey Kıyısı” denilen bu bölgeyi sadece birkaç günlüğüne etkilese de kışın zorlu şartları Nisan’a kadar devam edecek. Soğuk, insanları şimdiden evlerine hapsetmiş. Önlem olarak elektrikler kesilirse diye yakacak odunlar bahçeye istiflenmiş, mumlar yakılmış, pencerelerin kenarlarındaki çatlaklar tıkanmış. 

Duluth Kuzey Rıhtımı Deniz Feneri, uzun bir mendireğin ucunda yükseliyor ve gemilerin limana girmesini kolaylaştırmak için sis düdükleri çalıyor. Kış mevsiminin başlangıcında on metrelik dalgalara, kışın ortasındaysa buz parçalarına göğüs geren fener 1910 yılında dökme demir ve çelikten inşa edilmiş.

Demir cevheriyle yüklü, üç futbol sahası büyüklüğündeki tatlı su gemisi M/V Paul R. Tregurtha, açılıp kapanan köprünün altından geçerek kış uykusuna yatacağı Duluth’un büyük limanına giriyor. Geminin sabah saat dokuza ayarlanmış geçişini izlemek için bıçak gibi kesen rüzgârlar ve buz parçaları şeklinde yağan karın içinden, sekiz yaşındaki ikiz oğullarımla mendireğe yürüyorum. Dünyanın en büyük tatlı su gölü Superior’ın suları dışarıdaki havadan daha sıcak olduğu için çaydanlık gibi tütüyor ve etrafımızın neredeyse katılaşmış, dalgalanan bir sisle kaplanmasına yol açıyor. Deniz fenerine doğru yürürken sanki hayaletlerin arasında ilerliyoruz. Mendireğin ucundan gelen sis düdükleri bile havada donup kalıyor. 

Son bir haftadır hava sıcaklığı iyice düştü ve bir tatlı su denizini andıran Superior Gölü’nün yüzeyi -hiç de tatlı olmayan bir biçimde- buzlarla kaplandı. Ona “tatlı su” veya “göl” dendiğine bakıp küçümsemeyin. Bilakis, ABD’nin kuzey sınırındaki Superior dünyanın en çetin ceviz sularından biri. Yerli Anishinaabe kabileleri ona “Gitçi Gami”, yani “Büyük Deniz” diyor. Sınırları Kanada’ya ve ABD’nin Minnesota, Wisconsin, Michigan eyaletlerine kadar uzanıyor. Herhangi bir denize taş çıkartacak kadar büyük ve en sakin günü aslında başka bir denizdeki fırtınaya denk geliyor. Bunlar da yetmezmiş gibi kışları baştan sona buzlarla kaplanıyor. 10 metrelik dalgalar bir gecede donarak havada asılı kalıyor ve dünyanın en soğuk yerlerinden biri olan bu dondurucu şehrin kıyılarını devasa sur duvarları gibi sarıyor.

Tregurtha, tipinin içinde, buzlu suya bata çıka limana doğru ilerliyor. Karın ve alacakaranlığın içinde gacırdaya gucurdaya o kadar yavaş yol alıyor ki, buzlara gömülü yüzyıllar öncesinden kalma bir harabe olduğu bile düşünülebilir. Güvertelerini bir dinozorun kaburgaları gibi birbirine bağlayan merdivenleri buzlarla kaplanmış, gölde yaptığı zorlu yolculuk sırasında dalgalar gövdesinin etrafında tuhaf şekiller oluşturarak donmuş, ana güvertesi karla dolmuş. Bu haliyle insanın kanını donduran kâbuslardan fırlamış bir deniz yaratığına benziyor.  

Isınmak için havayla dalga geçme yolunu deniyor ve kendi kendime gülüyorum: “Göl ve ormanlar arasında sıkışıp kalmış Duluth’a ilham almaya gel ama onun yerine donakal. Hava eksi 50 santigrat ve kışın bitmesine sadece altı ay var. Her köşede keşfedecek yeni bir şey bulabilirsin; mesela telefon kulübelerinde donmuş insanlar.”

Ağzını burnunu kapatan paltosu içinde kıpkırmızı olmuş yanaklarıyla bir Eskimo’ya benzeyen oğlum Pamir bana garip garip bakıp ısınmak için olduğu yerde zıplıyor. “Keşke biz de gemiye binebilsek” diyor. Hemen yanındaki kardeşi Aras, “Gözünde bir bozukluk mu var senin?” diye karşılık veriyor. Dondurucu soğuğa ve artık işkence halini alan rüzgâra rağmen küçük Vikingleri andıran yüzü açıkta. Kızıl kirpiklerinin arasında buz kristalleri parıldıyor. “Tregurtha’nın ancak kendini limana atacak kadar hali kalmış. Kışı burada geçirecek.” 

Gerçekten de Aras haklı. Makinelerinin zar zor çalıştığını mendireğin ucundan bile duyabiliyoruz. Ona buzu kırıp yolu açan sahil güvenliğe ait buz kıran gemisi Cutter Alder yardımcı oluyor. 2 bin tonluk buzkıran üç ayak kalınlığındaki buzu kırabilir ve geminin geçebileceği bir kanal açabilir. Gemiler o buzu kırmak için yapılmadıklarından saplanıp kalırlar. O zaman iş buzkıranlara düşer. Onlar sokakları temizleyen kar küreyicilerin denizdeki kardeşleri. Buzu gemiler için kırar, yolu açarlar. 

“SENİNLE ALAKALI BİR ŞEY”

Tregurtha gemisinin limana girişinin akabinde göl gemi trafiğine kapatılacak. Anayollarının da bitmek bilmez kar fırtınalarında kullanılmaz hale gelmesiyle bu köhnemiş liman şehri ve göl boyunca uzanan küçük kasabalar dış dünyadan izole olacak. Bu yüzden Tregurtha’nın limana girişi aylarca sürecek bir ölüm sessizliğinin habercisi. Bu da bazıları için boş bir buzdolabı kadar tatsız, soğuk ve tekdüze bir hayat demek. Bana ise yaşadığımı hissettiriyor, kafamın içinde kıvılcımlar çaktırıyor. “Eski moda endüstriyel zarafeti” diye tarif edilebilecek bir şey bu. Uzaktan baktığınızda bile anlayabilirsiniz ne demek istediğimi. Kışın arabaların çıkmakta zorlandığı 1900’lerin başından kalma karanlık ve çoğunlukla terk edilmiş binalarla çevrili yokuşlar, yıllardır gölden esen keskin rüzgârlara göğüs germekten tahtaları ayrılmış ve köhnemiş evler, kömür gibi kapkaranlık ticari binalar… Gotik bir romandan veya bir bilimkurgu serisinden fırlamış hayali bir şehirde yaşamak bunun adı. Şehrin göbeğinden limanın içine doğru maden cevheri taşıyan vagonların gidip geldiği rayları ve farelerin cirit attığı rıhtımların kenarında yükselen ortaçağ kulelerini andıran ağır görünüşlü eski tahıl silolarıyla yok oluşun eşiğinde bir şehir. Ufukta, sislerin ve buzların arasında hayalet gibi bir belirip bir kaybolan deniz fenerleri, kalbimin atış ritmini bozacak kadar güçlü sis düdükleri… Kalbimi yeni bir ritimde attıran Bob Dylan şarkıları… Dylan demişken, onun da çocukluğu Duluth’ta yokuşun üstünde sarı badanalı bir evde geçmiş. Something There Is About You (Seninle Alakalı Bir Şey) şarkısını bu şehre yazmış Dylan. 

Yoksa bunun nedeni bana hatırlatman mı 

Bir zamanlar var olmuş bir şeyi? 

Bu tarafa geçmiş, başka bir yüzyıldan bir şeyi.”

Her yer ama her yer devasa hangarlarla kaplı. Bunlardan bazıları kullanımdan çıkmış veya terk edilmiş, bazılarıysa bira üreten damıtım evlerine ya da balık tütsüleme mekânlarına dönüştürülmüş. 

Bir şarkı olmadan önce Duluth, ABD’nin en işlek ve en zengin limanıymış. Bir dönem New York limanını bile geçmiş. O dönemin medar-ı iftiharı devasa göl gemileri, kanallar ve birbirine bağlanan göllerden geçerek Illinois, Detroit ve Ohio’daki fabrikalara demir cevheri taşıyormuş. Duluth, 10 gazetesi ve altı bankasıyla ülkede en fazla milyardere ev sahipliği yapıyormuş. Madencilik ve endüstrinin bu kadar gelişmesi özellikle İskandinavya’dan çok fazla göçmenin gelmesine yol açmış. O parıltılı günlerin izlerini limanın ağzındaki yükselip alçalan köprüde, şehrin yokuşlarındaki eski görkemini yitirmiş karanlık görünüşlü binalarda ve göl kıyısı boyunca uzanan devasa malikânelerde görmek mümkün. 

Çocuklar için Duluth’ta geçen bir dedektiflik kitabı yazıyorum. Donmuş gölde hokey oynayan, buzda balık tutan çocukların, deniz fenerlerinin, gemilerin ve kuzey kıyısının esrarengiz yerlilerinin olduğu bir kitap. Superior Gölü’nün kıyılarındaki yaşamı kışın deneyimlemek için, yaşadığımız Minneapolis şehrinden arabayla iki saat kuzeydeki Duluth’ta kısa süreliğine bir ev kiralıyoruz. Aslında eski bir balıkçı barınağından bozma küçük bir kulübe. Limanın girişindeki yükselip alçalan köprünün öteki tarafında ince bir tükürük gibi uzanan kumluk bir kara parçasının üzerinde. Minnesota Point adındaki kumluk arazinin bir tarafı iç kısımdaki bataklıklara ve limana, öteki tarafı gölün çığlıklar atan fırtınalarına bakıyor. Bu incecik, kırılgan yeryüzü şeklinin 5 bin yıldır burada olduğuna inanmak zor. Ama ister inanın ister inanmayın, balıkçı kulübeleri ve rengârenk badanalı küçük evlerin yan yana uzandığı Minnesota Point aslında şehrin doğduğu yer. İlk olarak Anishinaabe yerlilerinin yerleşiminin olduğu bu ince kumluk, sonradan beyaz adamın gelişiyle kunduz ve misk faresi kürkü ticareti yapılan bir noktaya dönüşmüş ve Duluth buranın etrafında büyümüş. 

Akşamları kumluğun üzerindeki balıkçı barınağından dönüştürülmüş küçük evin şöminesine odun atıyor ve göle bakan salonda pencerenin yanındaki masaya oturup gaz lambasını yakıyoruz. Uluyan rüzgâr dışarıda kalanların canına okurken, buzdan bir duvara dönüşmüş dalgalara bakarak pisi balıklı sandviçlerimizi yiyoruz. Gece olup Kutup Girdabı şehri vurduğunda, fırtınanın gücü altında zangır zangır titreyen pencerelerin ve duvarların içleri buz tutuyor. Odun almak için dışarı çıkacak olursak, soğuk hava açıkta kalan yerlerimizde yaralar açıyor. 

Sokaklarda kimse yok. Fırtına uzaklaşana kadar Duluth donmuş bir sis tabakasıyla kaplı sokaklar ve üfüren buzların içinde bir hayalet şehre dönüşüyor. Veya buzdan oyulmuş dev bir şehir heykeline. 

Duluth’un hemen arkasında ise maden cevheriyle yüklü kayaların ve kırmızı toprağın içinden fışkıran karlar içinde bir orman uzanıyor. Belki Manitoba’ya, oradan da Kuzey Kutbu’na doğru, son sınıra kadar uzanıp giden Büyük Kuzey Ormanları onların adı. Yerli kabilelerinin eski inanışlarının hâlâ sürdüğü, ruhların ve doğanın güçlerinin hâkim olduğu bir nehirler ve göller ağı. Beyaz adamın zift taşıyan borular geçirdiği ve suları kirlettiği şantiyelerle delik deşik olmuş eski bir toprak parçası. Yerli kızlarının zaman zaman kaybolduğu, kaçırıldığı ve öldürüldüğü karanlık bir masallar ormanı. Karanlık ama bir o kadar da bu dünyanın en derin seslerinin duyulduğu bir ruhlar ormanı. Kadim, ilkel ve narin.  

Minnesota’nın “Kuzey Kıyısı” denilen Superior Gölü kıyıları, kışın bembeyaz olan engebeli ve ormanlık tepeler, kayalıklarda patlayan dalgalar ve gizli saklı şelalelerden oluşuyor. Bu dramatik yeryüzü şekillerinin oluşumu bir milyar yıl öncesine dayanıyor. Yerkabuğunun bir hamur gibi yoğrulduğu, adına “Prekambriyen” denilen zamanlardan bahsediyoruz. Nihayetinde yaklaşık 1.1 milyar yıl önce Kuzey Amerika kıtası yerkabuğunun katı plastik mantosunun eriyip yükselmesiyle ayrılmaya başlıyor ve büyük ölçüde magma yerkabuğundaki çatlaklardan dışarı sızıyor. Kıta ikiye bölünse okyanusun suları arayı dolduracakken bu süreç bir anda duruyor ve geriye Superior Gölü’nün havzasını bırakıyor. Magma kat kat birikerek bazalt granit, diyabaz kayalarından meydana gelen yeni kabuklar oluşturuyor. Bugün “Kuzey Kıyısı” dediğimiz yerin ve Superior Gölü’nün tabanının 8 kilometre kalınlığındaki magma tabakasından oluşmasının nedeni bu. Bu kadim göl, oluşumu bir milyar yıl önceye dayanan bir kırığın tam ortasında duruyor. 

Konunun tamamı Atlas’ın Şubat 2023 sayısında. Almak için tıklayın!

Benzer Yazılarımız

1 yorum

Taner 23 Haziran 2023 - 00:07

Şuan orada olmak isterdim.

Cevap

Yorum Yap