Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya Venedik direniyor

Venedik direniyor

Özge Çolak

Kitlesel turizmin kentlerine ve yaşamlarına verdiği hasara karşı bayrak açan Venedikliler, pandeminin şehre “başka bir Venedik” için bir şans verdiğini düşünüyor.

YAZI: ALKIM DOĞAN

Bu yıl Şubat başında ziyaret ettiğimde Venedik başka bir yerdi. Dünya da öyle… Şehrin kış uykusunda olduğunu ve çok yakında Venedik Karnavalı’yla birlikte turist kafilelerinin akınına uğrayacağına düşünüyordum. O sırada dünyanın bu kısmında hayat olağan akışında sürüyordu. Erken saatlerde sabah sisini aralayan teknelerle balık ve taze sebzeler taşınıyor, çöpler atılıyor, yüklemeler yapılıyordu. San Marco Meydanı gözle görülür derecede tenhaydı. Yaza doğru turistler trenlerle, teknelerle, büyük gemilerle, paket turlarla kente akın edecek, vaporetto’ların önünde uzun kuyruklar oluşacak, bavul tekerleri kaldırım taşları üzerinde dönmeye başlayacaktı. Dükler Sarayı’nın pembe-beyaz mermerlerinin önünde nice fotoğraf çekilecek, San Marco Meydanı, Rialto Köprüsü turist kafileleriyle dolup taşacaktı ve kentin huzurlu uykusu son bulacaktı. (En üstteki fotoğraf: Venedik’in Giudecca Kanalı’na giren bu gibi cruise gemileri, pandemi öncesi dönemde şehrin silüetinin “istenmeyen” parçasına dönüşmüştü. Şehir sakinleri, kente günde binlerce günübirlik turist getiren dev gemilerin yasaklanmasını talep ediyor. PHOTO BY MARCO DI LAURO/GETTY IMAGES)

Ne var ki Şubat ayının ortalarında dünya, tam da ortaçağ zamanlarını hatırlatan bir salgın tehdidiyle sarsıldı. Venedik Karnavalı, bitmesine iki gün kala koronavirüs nedeniyle iptal edildi. Ardından ülke çapında alınan karantina kararıyla Venedik bir ortaçağ sessizliğine gömüldü. Sular altında kalmaya, aşınmaya, salgınlara ve geçmiş yüzyıllarda tehdit olarak gördüğü yabancılara karşı hep bir mücadele içinde olan şehir muazzam bir ıssızlığa büründü. Kanallardaki yoğun trafiği azaltan, kenti kucaklayan suları berraklaştıran ve kuşları, balıkları geri çağıran bir ıssızlık… Dünyanın nefesini daraltan bir virüs, insanın kentlerin boğazını sıkan pençelerini gevşetmişti.

Henry James’in Aspern’in Mektupları’nda (1888) “her daim sabır istiyor” dediği bu şehir, aslında hep dünyayı ilgilendiren meselelerin odağında kalmayı başarmış. Dünyanın ilk gettosu bu şehirde, “toplumsal hayatı düzenlemek için” Cannaregio’da kurulmuş ve buraya Yahudiler yerleştirilmiş. Avrupa’yı sarsan veba salgınında “kara ölüm”ün kıtaya girdiği kapı olarak büyük önlemlere sahne olmuş. Hatta İtalyanca “quaranta”dan (kırk) türeyen karantina sözünün kökeninin de salgın sırasında Venedik’te gemi yolcularının özel bir yerde kırk gün bekletilmesi olduğu söyleniyor.

Pandemi öncesinde Venedik’in ana gündemlerinden biri aşırı turizmdi. Büyük yolcu gemilerinin asırlık binaların temellerine ve lagünün hassas ekosistemine zarar verebileceği düşüncesiyle “No Grandi Novi” (Büyük Gemilere Hayır) sloganları atılıyordu. Bir zamanların narin Serenessima’sının gotik kubbeleri ve rokoko bezemelerinin yanında dikilen 10-15 katlı, 10 bin tonluk devasa gemi gövdeleri şehrin siluetinin yabancı bir parçası haline gelmişti. Görüntünün kendisinin yanı sıra, sorun bu gemilerden boşalan ve günde 35 bin kişiye vardığı belirtilen günübirlik turist ordusuydu. Son olarak Haziran 2019’da bir yolcu gemisinin karaya çarpmasının ardından 10 bin kişi tekrar sokaklara dökülerek büyük gemilere isyanını dile getirdi. Dünya Turizm Örgütü, 2017 verilerine dayanarak, kentli başına 73.8 ziyaretçinin düştüğü Venedik’i aşırı turizmin merkezi seçti (Barcelona için bu rakam 4.7, Amsterdam için 7.8).

Haziran 2020’de bin 500 kişi , kitle turizmine ve büyük gemilere karşı Venedik’te eylem yaptı. (GIACOMO COSUA/NURPHOTO VIA GETTY IMAGES)

“AH TURİSTLER, İSTEKLERİ HİÇ BİTMİYOR”

Kentliler eylemlerinde turistlere, burada insanların yaşadığını hatırlatıyordu. Eylemlerden birinde “alışveriş arabam var, ayağına dikkat et” sloganı atıyorlardı. Başında kurdeleli şapkasıyla müşteri bekleyen bir gondolcuyla konuştuğumda gülerek “ah turistler, istekleri hiç bitmiyor” diyor. “Benden gondolda şarkı söylememi istiyorlar da bende ses yok ki!” San Marco Meydanı’nı kolaçan eden bir polis de turistlere dönük uyarı tabelalarını gösteriyor: “Bakın kaç dilde yazıyor burada ve hâlâ kurallara uyulmuyor, güvercinlere yem atılıyor.”

2018’de kentin geleceğiyle ilgili yapılan bir sempozyumda Venedik, gergedan gibi nesli tükenmekte olan bir canlıya benzetilmiş. Hatta 18’inci yüzyılda Avrupa’nın bilinen bir siması olan, egzotik bulunduğu için şehir şehir gezdirilen gergedan Clara arasında bir özdeşlik kurulmuş. Buna göre, Clara da, -ki Pietro Longhi tarafından yapılan bir portresi Venedik sarayı Ca Rezzonico’da yer alıyor- Venedik de gerçek kimliğinden bağımsız, insanların fantezilerine hizmet eden, tüketime yönelik birer seyir nesnesi. Çoğu turist için Venedik keşfedilecek değil, kültürel hafızasındaki şehir deneyimini yaşatacak bir tür “tema parkı”. Venedik’in benzersizliği de elbette “rüya şehir” imgesine büyük katkı yapmış. Sabah sisinde yavaş yavaş beliren çatılar, San Marco’dan bakarken Palladio’nun kusursuz oranlarını taşıyan San Giorgio Maggiore’nin silueti, kanallarda suyun yansımasında titreşen ince sütunlu, sivri kemerli bina cepheleri, Büyük Kanal’da tekneye eşlik eden sarayların geçidi… Tüm bunlar, gezmekten ne anladığımız, ne için gezdiğimiz sorularını da beraberinde getiriyor.

VENEDİKLİLER NE DİYOR?

GIOELE ROMANELLI (47)- HEIBY ROMANELLI (42) Otel işletmecisi

“Yeni tip bir turist grubu oluşuyor” “Venedik’te yaşamak zor. Fiziksel olarak sürekli zinde olmanızı talep eden bir şehir, çünkü ömrünüzün çoğu yürümekle geçiyor. Sular yükseldiği zaman ona göre davranmanız gerekiyor. Ne var ki şehir karşılığında size bir şey veriyor. Bir hazinenin ortasında olduğunuzu, bunun bir ayrıcalık olduğunu hissediyorsunuz. Bu yüzden Venedik’i korumak için çaba gösteriyoruz. Bir grup Venedikli bu konularda çok hassas. Aşırı turizm var, ama yavaş yavaş sakin dönemleri tercih eden bir turist grubu da oluşuyor.

CLAUDIA TAGLIAPIETRA (42) Dükkân sahibi

Eskiden turistler daha saygılıydı” “Venedik benim için dünyanın en güzel şehri. Babam ve büyükbabam Murano’da cam ustası. Ben de Murano’da yaşıyorum. Burada hayat o kadar pahalı ki, kiralarla maaşlar neredeyse birbirine denk. İnsanlar mecburen taşınıyorlar. Ben de ailemin evinde kalıyorum. 20 yıldır dükkân işletiyorum. Eskiden turistler daha saygılıydı. Şimdi oraya buraya çöp atıyorlar, köprülere yayılıp yemek yiyorlar, aralarından geçemiyorsunuz. Yazın bırakın San Marco Meydanı’na, kalabalık diye kitapçıya bile gitmiyorum, her şeyi internetten sipariş ediyorum. Kışın şehir bize kalıyor. Venedik hassas bir mücevher gibi, benzeri yok. Sadece biz değil, dünya üzerine titremeli.”

Row Venice adlı girişim, Venedik’in kürek çekmeye dayalı geleneksel ulaşım modelini korumaya çalışıyor. Bu girişimin iki üyesi pandemi günlerinde ihtiyacı olan ailelere gondolla yemek taşıyor. Önünden geçtikleri eser, sokak sanatçısı Banksy’ye ait. (ANDREA PATTARO/AFP – GETTY IMAGES)

VENEDİK İÇİN ŞANS VAR MI?

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kötü resesyonu yaşadıklarını bildiren İtalya’nın 3 Haziran’da sınırlarını AB ve Schengen ülkelerine açma kararının ardından Venedik yine dünya turizm gündeminin odağı... Dükler Sarayı’nın açıldığı gün bin adet bilet satılıyor, San Marco Meydanı’nda 300 metreyi aşan kuyruk oluşuyor. Sınırların açılmasının hemen ardından Venedik’i ziyaret eden iki Alman turist, Büyük Kanal’da yüzdükleri için para cezasına çarptırılıp DASPO Urbano yönetmeliği gereği kentten uzaklaştırılıyor ve bu, turizm camiasında önemli bir haber oluyor. Venedik ne olursa olsun turizmle ilgili kurallarını tavizsiz uygulayacak gibi görünüyor. O günlerde kanal boyu yan yana sıralanarak insan zinciri oluşturan kalabalık bir grup, büyük gemileri ve kitle turizmini protesto ediyor. Protestocular pandeminin kente “başka bir Venedik” için bir şans verdiğini düşünüyor ve yerli halkın yaşama alanını genişleten, kenti bir tüketim nesnesi gibi görmeyen yeni bir başlangıç talep ediyor. “Venedik bir yiyecek değil” sloganlar arasında... Tüm bunlar kentin yaşadığı ikilemi daha da derinleşiyor. Bir yanda sırtını turizm gelirine dayamış şehrin finansal açmazı, diğer yanda aşırı turizmin şehre ve kent yaşamına verdiği, karantina sürecinde iyice belgelenmiş olan hasar…

Venedik örneği aslında tüm dünyada “sorumlu turizm” tartışmalarına yön verecek. Şubat ziyaretimde St. Lucia istasyonundan (Thomas Mann’ın tabiriyle “kentin arka kapısı”ndan) çıkarken Venediklilerin sıkça dile getirdiği “C’è solo una Venezia” (başka Venedik yok) sözünü hatırlayarak, bu mücadeleden Venedik’in galip çıkmasını dilemiştim. Pandemi sonrasında ise Venedik’te alevlenen tartışmaların yavaş ve sürdürülebilir bir turizm modeli doğurmasını ve tüm dünyanın galip çıkmasını diliyorum.

ATLAS AĞUSTOS 2020

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap