Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya Domino etkisi: Türkiye’nin kuruyan gölleri

Domino etkisi: Türkiye’nin kuruyan gölleri

Özge Çolak

Vahşi sulama yöntemleri, kuraklık ve değişen yağış rejimi sebebiyle göllerimiz sularını kaybediyor. Su seviyesi düşüp derinlik azaldıkça, buharlaşma tetikleniyor. Raporlar, Türkiye’nin göllerinden yarıdan fazlasını kaybettiğini gösteriyor.

YAZI: SERKAN OCAK 

“Türkiye’de bulunan 300’e yakın irili ufaklı doğal gölün yüzde 60’ı kurudu.”

Birkaç ay önce, koronavirüs gündemi arasında kaybolup giden bir cümle bu. Oysa Su Politikaları Derneği’nin “Doğal Göller ve Sulak Alanlardaki Su Yönetimi Sorunlarımız ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporu bu veriyle sınırlı değil.

Rapor çarpıcı. Buna göre, Türkiye’nin neredeyse tüm göl alanları kirlilik nedeniyle doğal dokusunu kaybetmiş durumda. Doğal göller ve sulak alanlarda su miktarıyla beraber su kalitesi de azalıyor, ayrıca biyolojik çeşitlilik tehdit altına giriyor. Bu  alanların birer yönetim planı olmaması da sorun yaratıyor. Zira rapora göre, tescilli 76 sulak alandan sadece 24’ünün su yönetim planı bulunuyor. Göllerin izinsiz kullanımını ve kirletilmesini önlemeye yönelik yasal düzenlemeler de yetersiz kalıyor.

(En üstteki fotoğraf: Denizli Çivril’de yer alan set gölü Işıklı, artık güzelliği kadar yanlış sulama politikaları sebebiyle azalan suları ve kirliliğiyle de konuşuluyor. Bir zamanlar çevresinde tıbbi ve aromatik bitkilerin çok bol görüldüğü bu doğa harikası, günümüzde bataklık haline geldi. Acilen bilimsel yöntemlerle temizlenmesi gerekiyor. FOTOĞRAF: ALİ ETHEM KESKİN)

Bir diğer sorun da şeffaflık. Türkiye’nin su varlığına ilişkin veriler devletin elinde bulunuyor. Uzmanların ve sivil toplum örgütlerinin en büyük eleştirisi bu verilerin sağlıklı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmaması. Süleyman Demirel Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi emekli öğretim üyesi Doç. Dr. Erol Kesici, yaşamının 50 yılını Türkiye’nin göllerini araştırmaya adamış bir bilim insanı. Ancak o bile elinde yeterli veri olmadığını, özellikle de son 10 yılda Devlet Su İşleri’nin (DSİ) bu konuda kapıları kapattığını belirtiyor: “İlk zamanlar DSİ’den belirli bir ücret karşılığında bilgi alabilirdiniz. Şimdi para yatırsanız dahi bilgi vermiyorlar. Ama tüm veriler gösteriyor ki Türkiye 2023’te su fakiri olacak. Bunu ben değil, NASA’nın verileri söylüyor…”

Bugün 70 yaşına merdiven dayayan ve hayatının üçte ikisini gölleri korumak için harcayan Doç. Dr. Erol Kesici, “Bilim insanları bas bas bağırıyor. Ama kimse önlem almıyor. DSİ yıllar önce daha iyiydi. Planlar yapıyordu. Şimdi yapmıyor”

Türkiye’de uzmanlar yıllardır kaçak su kuyuları açılmasından ve tarımsal su kullanımının yanlışlığından söz etti. Bugünkü tablo zamanında yapılan ikazların doğruluğunu kanıtlıyor. “Şimdiden 2023 yılının maaşını kullandığınızı fark edin. O zaman geldiğinde elinizde hiç para kalmayacak. Elimizdeki paraya göre alışveriş yapmamız gerekiyor. İşte doğal göllerimizi de biz bu şekilde tüketiyoruz. Maalesef göllerin çoğu kurudu bile” diyor Kesici. Üstelik bazı doğal göller stratejik önem de taşıyor. “Kıtlık, savaş, açlık, salgın gibi felaketlerde, içme ve kullanma suyu olarak bazı göllerin kullanım planı var. Eğirdir, Beyşehir, Sapanca gibi. Ancak buna önem verilmiyor. Göller hızla kuruyor. Pandemi süreci de suya ihtiyacımızı artırmakta. Suya olan ihtiyacı artıran temel faktörlerden biri de tarımsal üretim. Halen teknolojik değil, vahşi sulama ile sular boşa harcanıyor. Su yönetimi ile ilgili politik bakış da hatalı. Nereye, ne ekileceği planlı değil. Göllerin yeraltı sularının domino etkisi var.”

Peki, iklim değişikliği bu manzaranın neresinde duruyor? Kesici, kuraklığın kelime anlamının nem eksikliği olduğunu söyleyerek, “Hidrolojik kuraklığın olduğu bir ortamda su miktarı giderek azalırsa o ortamda nem daha az olur. Ağaçlar da burada önemli bir faktör. Bunlar birbiri ile bağlantılı. Yağışlar artık bir anda geliyor. Damlaya damlaya yağmadığı için depolama şansı da olmuyor. Üstelik yıl genelinde yağışlar da azalıyor” diyor.

Göllerdeki en önemli sorunlardan biri de buharlaşma. Buharlaşma ile meydana gelen su kaybının tarım, enerji ve içme suyu için kullanılan miktardan daha fazla olduğunu söylüyor Kesici. Ancak bu durumu doğrudan iklim değişikliğine bağlamanın doğru olmadığını söylüyor: “Suların derinliği azaldıkça buharlaşma da artıyor. Eğer göllerdeki su seviyeleri DSİ ve politikacılar tarafından bilimsel kurallara göre korunursa, buharlaşma da aşağıya çekilecektir. Ancak hep yanlış politikaların uygulanması neticesinde bugün bu noktadayız. Türkiye’nin beşinci büyük gölü Akşehir artık haritadan silindi. 10-12 yıl önce coğrafik olarak yok oldu.

Türkiye’nin içme ve kullanma suyu varlığının büyük çoğunluğunu doğal göller oluşturuyor. Ancak insan eliyle oluşturulan yapay göletler, baraj gölleri var. Kesici, yapay göletlerin sulak alanların beslenmesini engellediğini söylüyor. “Doğal gölleri kalbimiz olarak düşünün, dereler de damarlarımız olsun. Doğal göller yağışla besleniyor. Yapay göletler yapıldığındaysa, yağmur suları doğal göllere gideceğine buralara gidiyor. Suni göletlere ve tarıma karşı değiliz elbette. Ancak plan olmayınca doğal döngü bozuluyor. Milyonlarca yılda oluşan bu göllerin beslenmesine engel olmamak gerekiyor. Bu sorunlar 30 yıl önce başladı ve 30 yıldır konuşuyorum. Keşke bizi dinleselerdi, önlem alsalardı, göllerin çoğu varlığını sürdürüyor olurdu. Yakında tarıma, içmeye, kullanmaya su bulamayacağız.

Meke Gölü’nün 2002 yıllarındaki görünüşü. FOTOĞRAF: CELAL GEZİCİ

Meke Gölü’nün 2018 yıllarındaki görünüşü. FOTOĞRAF: CELAL GEZİCİ

Bir zamanlar Karapınar bölgesinde obruk oluşumu yoktu. Yeraltı suları çekilmiyordu. Kapalı bir havza idi. Tarımsal su kullanımının iyi şekillenmesi gerekiyordu. O bölgede şekerpancarı üretimi olmamalıydı. Ancak yanlış tarım uygulamaları nedeniyle göl suyu aşırı kullanıldı. Son 30-40 yıl bilinen ortalama derinliği 12 metreydi. Mavi boncuk şeklinde göründüğü için “nazar boncuğu” deniliyordu. Su seviyesi 2000’li yılların başlarında 1-2 metreye kadar düştü. Tarımsal sulama sorununa yağış azlığı da eklendi. Doğru planlama yapılsa ve yeşil kuşak artırılabilse böyle olmazdı. Artık Meke diye bir gölümüz yok, Meke gölü krateri var.

Doç. Dr. Erol Kesici

Meke Gölü’nün son 30-40 yılda 12 metre olan derinliği 1 metreye kadar düştü.

1998 tarihli bu fotoğrafta Meke’yi flamingoların ziyaret ettiği görülüyor. Artık Meke’de kuşları çekebilecek bir su varlığı kalmadı. FOTOĞRAF: CELAL GEZİCİ

KURUYAN KAYBEDİLEN GÖLLER

70 yaşına yaklaşan ömrünün üçte ikisini gölleri korumaya harcayan emekli akademisyen Erol Kesici’nin anlatımıyla kaybettiğimiz göller:

Akşehir Gölü (Konya, Afyonkarahisar): Gölün etrafına kurulan şeker fabrikaları ve SEKA kâğıt fabrikası hem kendilerini, hem de gölü yok etti. Akşehir Gölü’ne dışarıdan su getirilmesi için milyonlarca lira harcandı. Ancak bu kez de ağaçlar kurudu. Sular tekrar azalınca flamingolar öldü. 2007-08 arasında gölde leğendeki su kadar su kalmıştı. Sonra tamamen kurudu. Artık Akşehir’de sadece küçük bir su birikintisi var.

Eber Gölü’nün 30 yıl önce ortalama derinliği 16 metreydi. civarındaydı. Şu anda 5.80 metre. (ADEM ALTAN AFP – GETTY IMAGES)

Eber Gölü (Afyonkarahisar): En bol kaynağın bulunduğu yerken, şu anda suyunun yüzde 80’ini kaybetmiş durumda. Temmuz ayında kendi gözlemlerimiz sonucu elde ettiğimiz bilgilere göre, sadece gölün kuruyup suyunun azalmasından söz edersek yanlış olur; kirlenme de söz konusu. Balık ölümleri söz konusu, çünkü göl dibi ağır metallerle kaplı. Dipteki katmandan katran karası çıkıyor. Su bitkileri her yeri kaplamış durumda. Rehber olmadan gölü bulamazsınız bile; önce birkaç kilometre traktörle gitmeniz, sonra da tekneye binmeniz gerekiyor. Teknelerin pervanesi su olmadığı için artık çalışmıyor. “Eber’e de su verelim” diyorlar. Ama yok ki, nereden verecekler?

Tuz Gölü 1995 yılı haritalarında yüzölçümü 216 bin hektar iken, 2005 ölçümlerinde 32 bin hektara indiği tespit edildi. ADEM ALTAN AFP – GETTY IMAGES

Tuz Gölü (Ankara-Konya-Aksaray): Yeraltı taban suları aşırı derecede çekilmiş durumda. Tuz alınmamış olsa tamamen kurumuş olurdu. Yüzeysel olarak, bu yılki çalışmalarda geçen yıla göre yüzde 9-10 kayıp var. Tuz Gölü’nde kuş çalışması yapanlar, kuş çeşitliliğinin ve sayısının da azaldığı bildiriyorlar.

30 yıl önce ortalama derinliği 25 metreydi. Geçen yıl 5 metreye düştü. Şu anda 4 metre civarında. (FOTOĞRAF: TURGUT TARHAN)

Göller Yöresi: Burdur-Isparta-Antalya-Denizli sınırları içinde bir zamanlar 36 göl vardı ve dünyanın sayılı göller yöresinden biriydi. Son 30 yılda burada sadece 16 göl kaldı. Göl kenarlarındaki ormanlık alanlar da imar sebebiyle azaldı. Beyşehir ve Eğirdir gölleri son 15-20 yıl içinde su kotu ve yüzey açısından sularının yüzde 50’sinden fazlasını kaybetti. Eğirdir Gölü kuruma periyoduna girdi. Ortalama su seviyesi 14 metreden 5-6 metreye düştü. Su kaybının sebebi ise yüzde 80’lik bir oranla tarımsal sulama.

Atlas okuru Celal Gezici’nin objektifinden Meke Gölü fonunda, 2015’te kaybettiğimiz usta fotoğrafçı Cüneyt Oğuztüzün, 2011.

Bir Atlas okurundan Meke Gölü’nün tükeniş hikâyesi “ÖNCE KUŞLAR GİTTİ”

Atlas’ın unutulmaz fotoğrafçısı Cüneyt Oğuztüzün’ün defalarca ziyaret ettiği, benzersizbir doğa varlığıydı Meke Gölü. Atlas okuru ve fotoğrafçı Celal Gezici, yıllar önce Oğuztüzün’le göle ziyaretlerini ve gölün adım adım kuruduğuna nasıl şahit olduklarını anlatıyor:

“1998 yılında ilk kez gittiğim Meke Gölü’nü daha önce fotoğraflarda bile görmemiştim. Sanki bu dünyaya ait değildi. Etrafındaki Yılan Obruğu, Küçük Meke, Büyük Meke ve diğer volkanik çıkıntılarla birlikte başka bir gezegene benziyordu. Yörede insanlar “derinliği bilinmiyor, dipsiz” diyorlardı, ama sonra üç-beş yıl içinde su seviyesi hızla düşmeye başladı. Her yıl temmuz ayında göle inen flamingolar ve diğer kuşlar gelmez oldu. Boyları iki metreye varan sazlıklar kısaldı ve zamanla tükendi. Atlas’ın 174’üncü sayısındaki Son Kuşlar, Son Damlalar başlıklı çalışması için 2007’de bölgeye gelen kıymetli dost, merhum Cüneyt Oğuztüzün’e “önce kuşlar gitti” dediğimi hatırlıyorum. Gölün durumuna çok üzülmüştü. Gölde bir karış yağmur birikintisi vardı, ertesi yıl ondan da eser kalmadı. Belki de tükenişi bizler kabullenemedik; kışın yağan kar ve yağmurla avunduk, ama nafileydi. Bölgedeki vahşi sulama yöntemleri sadece Meke Gölü’nü değil; birer tabiat anıtı olan Çıralı ve Meyil göllerini de kuruttu. 2011 yılında Cüneyt Oğuztüzün ile son görüşmemizi yine burada gerçekleştirmiştik. “Celal, bitti” demişti üzüntüyle…”

ATLAS· EYLÜL 2020

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap