Türkiye’de 100’ün üzerinde doğal göl bulunuyor. Yaban hayat açısından büyük önem taşıyan, insanlara ferah bir nefes aldıracak manzaralar sunan göller ne yazık ki yanlış su politikaları, kirlilik gibi tehlikelerle karşı karşıya. Atlas, bu doğa değerlerinin gelecek kuşaklara kalmasını da umarak 10 göl seçti…
Yazı: Yıldırım Güngör / Ağustos 2015 (Atlas)
Türkiye’nin 10 Gölü:
- Sapanca Gölü
- Ulubat Gölü
- Bafa Gölü
- İznik Gölü
- Köyceğiz Gölü
- Eğirdir Gölü
- Tuz Gölü
- Hazar Gölü
- Van Gölü
- Borçka Karagöl
Sapanca Gölü
Marmara Bölgesi’nin doğusunda, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın etkisiyle oluşmuş tektonik kökenli bir göl. Samanlı Dağları’nın eteklerinde yer alan gölün büyük bir bölümü Sakarya, batı tarafı ise Kocaeli ili içerisinde kalıyor. Göl bir zamanlar Marmara Denizi’nin bir parçasıyken denizden ayrıldı ve tek başına tatlı su gölü haline gelip bölgenin yaşam kaynağı oldu.
Gölün uzunluğu yaklaşık 16 kilometre, yüzölçümü ise 42 kilometrekare. En derin noktası 61 metre, ortalama derinliği 30 metre civarında. Ana beslenme kaynaklarının büyük bir çoğunluğu gölün güneyinde yer alan Samanlı Dağları’ndan geliyor. Sapanca’yı besleyen başlıca dereler Eşme Dere, Keçi Dere, İstanbul Dere, Yanık Dere, Derbent Dere, Çiftepınar Dere, Aygır Dere, Arifiye Dere ve Maden Dere. Bunlar hem gölün hem de yöredeki ormanların yaşam kaynağı. Sapanca Gölü aynı zamanda her yıl on binlerce göçmen kuşun konakladığı önemli bir sulak alan. Çalışmalar 80 civarında kuş türünün varlığını ortaya koyuyor.
Göl elmabaş patka ve Macar ördeği için önemli bir kışlama alanı. Gölde en fazla bulunan kuş türü ise sakarmeke. Bu kuşun yığınlar halinde avlanılması göle büyük zarar veriyor. Çünkü sakar mekelerin azalması, yiyerek büyümesine engel oldukları bitkilerin gölün üzerinde hızla yayılmasına neden oluyor. Gölde yayın, sazan ve turnabalığı yaygın olarak görülüyor. Sörf, kürek, yelken ve deniz bisikleti gölde yapılabilecek sporlar. Belli yerlerde yüzmek de mümkün.Sapanca Gölü yerleşimlerle çevrili olmasına rağmen, beslenme kaynaklarının güçlü olması nedeniyle şimdiye kadar kirlilikten diğer göller kadar çok etkilenmedi. Ancak yer yer de olsa kirlilik izlerine rastlanıyor.
Fotoğraf: Hüseyin Keten
Ulubat Gölü
Ulubat Gölü, Bursa’nın yaklaşık 30 kilometre batısında. Ulubat, Türkiye’nin en büyük tatlı su göllerinden biri. Tektonik bir göl olan Ulubat’ın büyüklüğü 13 bin 500 hektar. Uzunluğu 22, eni ise yaklaşık 10 kilometre. Ortalama derinliği 2.5 metre olmasına rağmen, çoğu yeri 1-2 metre arasında değişiyor. Gölü besleyen en önemli akarsu Mustafakemalpaşa.
Dünyada sadece 38 üyesi bulunan “Yaşayan Göller Projesi”ne dâhil olan Ulubat Gölü, kuş varlığı açısından Avrupa ve Ortadoğu’nun en önemli sulak alanlarından biri. Küçük karabatak, tepeli pelikan ve bıyıklı sumru gibi nesli tükenmekte olan kuşlara ev sahipliği yapıyor. Sakarmeke, alaca balıkçıl, kaşıkçı ve elmabaş patka da gölün önemli sakinleri arasında. Eski adı Apolyont olan göl, çevresinde arkeolojik zenginlikler de barındırıyor. Miletepolis, Theodoros Kilisesi, Apollonia, Issız Han ve Aktopraklık Höyük gölü çevreleyen tarihi değerler. Ulubat Gölü içindeki Gölyazı belde merkezi bir köprü ile anakaraya bağlanıyor.
Gölyazı’nın girişinde yaklaşık 700’lü yaşlarını süren bir çınar bulunuyor; içinden su çıktığı için “ağlayan çınar” deniyor. Ulubat Gölü, sucul bitkiler açısından çok zengin. Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahip. Ulubat’ta en büyüğü Halil Bey olmak üzere dokuz ada bulunuyor. Bunlar özellikle sukuşlarının kışlama alanı. Ulubat Gölü’nde günümüze kadar 200’ün üzerinde kuş türü kaydedildi. Alanda üreyen türler arasında gece balıkçılı, kaşıkçı, çeltikçi, kocagöz ve bataklık kırlangıcı bulunuyor. Karabatak için Türkiye’deki en önemli üreme alanlarından. Göl çevresindeki köylerde her sene leylek şenliği düzenleniyor. Ulubat Gölü balıkçılık açısından da önemli. Bir zamanlar bol miktarda kerevitin görüldüğü gölde 21 balık türü bulunuyor. Günümüzde en yaygın balık türleri sazan ve turna.
Fotoğraf: Turgut Tarhan
Bafa Gölü
Büyük Menderes Deltası’nın güneydoğusunda yer alan Bafa, Ege Bölgesi’nin en büyük gölü. En önemli beslenme kaynağı da Büyük Menderes Nehri. Antik dönemde Ege Denizi’nin körfezi olan göl, nehrin alüvyonlarının önünü kapatmasıyla denizden kopup göle dönüştü. Uzunluğu 16 kilometre, genişliği 6 kilometre. En derin yer yaklaşık 21 metre. Kapladığı alan ise 60 kilometrekare.
Çamiçi olarak da bilinen Bafa Gölü’ndeki adaların bir kısmında kilise ve manastır kalıntıları bulunuyor. Bu adalar aynı zamanda sukuşlarının üreme alanı. Gölde 170 civarında kuş türü yaşıyor. Bu türlerden tepeli pelikanın nesli küresel ölçekte tehlike altında. Gece balıkçılı, boz ördek ve ak kuyruklu kartal gibi kuşlar da burada ürüyor. Bir zamanlar çok fazla görülen sazan balığının nesli ise göl suyu tuzlanmaya başlayınca tükendi. Kefal, yılanbalığı ve levrek göldeki önemli balık türleri. Gölün doğu kıyılarında Herakleia antik kentinin kalıntıları bulunuyor.
Beşparmak Dağları’nın eteklerinde bulunan tarihi kent, Kapıkırı köyü ile adeta iç içe geçmiş durumda. Son yıllarda Büyük Menderes Nehri’nin gölle bağlantısı koparıldı. Söke Ovası ve birkaç ovaya su verildi. Bu nedenle Bafa’ya su girişi azaldı, göl her yıl biraz daha içeriye çekiliyor. Çevresindeki zeytinyağı fabrikalarının atıkları oksijen azlığına neden olduğu için de gölde toplu balık ölümleri görülüyor.
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün
İznik Gölü
Bursa’nın İznik ve Orhangazi ilçeleri arasında. Tektonik hareketler sonucu oluşan bir tatlı su gölü. Gölün ana beslenme kaynakları kuzeyindeki Samanlı Dağları ve güneyindeki Katırlı Dağları’nda gelen dereler. Gölü besleyen akarsuların en büyükleri Karadere ve Sölüz Deresi. Yüzölçümü 298 kilometrekare, uzunluğu 32 kilometre. Gölün en geniş yeri 11 kilometre, en derin noktası 65 metre civarında.
İznik Gölü’nde en çok sazana rastlanıyor; ilikbalığı, tatlı su levreği ve gümüş diğer balık türleri. Gölden elde edilen kerevit de ihraç edilerek yöreye önemli bir gelir kaynağı sağlıyor. İznik Gölü, önemli kuş alanı statüsünde. Küçük balaban, alaca balıkçıl, çeltikçi, erguvan balıkçıl, angıt, Macar ördeği, yılan kartalı gibi kuşlara ev sahipliği yapıyor. Karabatak, karabaş martı, bahri, yeşilbaş ve elmabaş patka en sık rastlanan türler. Göl aynı zamanda çeltikçi, küçük ak balıkçıl, küçük balaban ve gece balıkçılı için önemli bir üreme alanı.
Kış aylarında kuşların pek tercih etmediği göl, ancak İç Anadolu’daki sulak alanların donduğu zamanlarda önem kazanıyor. İlkbahar aylarında yüksek bir noktadan bakıldığında mavi göl ve çevresindeki meyve bahçeleri muhteşem bir renk cümbüşü sunuyor. Gölün mavisinin İznik çinilerine ilham kaynağı olduğu da rivayet ediliyor. İznik Gölü civarında Roma ve Bizans döneminden kalma birçok tarihi yapı bulunuyor.
Fotoğraf: Özcan Yüksek
Köyceğiz Gölü
Akdeniz Bölgesi’nin batısında, Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde yer alıyor. Suyu hafif tuzlu Köyceğiz Gölü nadir bulunan doğal bir hazine. Yaklaşık 52 kilometrekarelik bir alana sahip. Deniz seviyesinden yüksekliği 6-10 metre arasında. Göl içinde dört ada bulunuyor. Denize yakın çoğu göl gibi Köyceğiz de bir zamanlar Akdeniz’le bağlantısı olan bir koydu. Zamanla dalgaların biriktirdiği kum setleri ile denizden koparak göl haline geldi.
Köyceğiz Gölü’nün fazla sularını Akdeniz’e taşıyan 12 kilometre uzunluğunda ve iki metre derinliğinde, sazlıklara kaplı bir kanal var. Dünyada bu tür bir kanalla denize bağlanan sadece yedi göl var. Köyceğiz gölü, sadece bu özelliğiyle bile muhteşem bir doğal anıt niteliğinde. Dalyan Kanalı, denizkaplumbağalarının önemli yumurtlama yerlerinden İztuzu Kumsalı’nda Akdeniz’e açılıyor. Köyceğiz Gölü ve Dalyan Kanalı’nın oluşturduğu verimli alan çok sayıda bitki türü barındırdığı gibi kuşlar açısından da önem taşıyor. Göl çevresinde 40 endemik bitki türü var. Bunlardan 2 tanesinin dünya üzerinde bilinen tek yaşam alanı Köyceğiz Gölü çevresi.
Yine bu sistemde yer alan Sülüngür Gölü de Nil kaplumbağası için önemli bir yumurtlama alanı. Susamuru da yöredeki önemli memeli türleri arasında. Çalışmalar gölün 112 kuş türüne ev sahipliği yaptığını ortaya çıkardı. İzmir yalıçapkınının Ege Bölgesi’nde bulunduğu bilinen 2 alandan biri. Ayrıca sığla ağacının da ender görüldüğü yerlerden. Göl öğlene kadar çok sakin, öğleden sonra ise hafif bir meltem esiyor. Sakin olduğu için su kayağı ve diğer su sporları rahatlıkla yapılabiliyor. Gölün kenarında bulunan 2 kilometrelik yürüyüş alanı muhteşem bir manzara sunan, çok güzel bir parkur. Bütün bu özelliklerine rağmen, ne yazık ki bu sulak alan da diğerleri kadar olmasa da tarımsal ve evsel atıklarla kirletiliyor.
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün
Eğirdir Gölü
Isparta sınırlarındaki gölün kuzeyde kalan ve daha küçük olan kısmı Hoyran, güneydeki bölümü ise Eğirdir olarak anılıyor. Tektonik kökenli bir göl ancak litolojik yapısı nedeniyle karstlaşmadan da etkilenerek daha da derinleşmiş. Eğirdir Gölü deniz seviyesinden 917 metre yüksekte, yüzölçümü ise 482 kilometrekare. Kıyı uzunluğu 150 kilometreyi bulan Eğirdir Gölü’nün en derin yeri yaklaşık 15 metre.
Şimdiye dek büyük bir kirliliğin yaşanmadığı Eğirdir, Kovada Gölü’nü de besliyor. Göl etrafında birçok yerleşim olmasına rağmen kısmen de olsa temizliğini koruyor. Bu nedenle Isparta’nın içme suyunun bir kısmı buradan karşılanıyor. Göl yukarıdan bakıldığında camgöbeği renginde, ışığın durumuna göre yansımadan dolayı da günün belli saatlerinde farklı renkler alıyor. Bu nedenle halk arasındaki ismi Yedi Renkli Göl. Can Ada ve Yeşil Ada isimli iki kara parçasının bulunduğu Eğirdir Gölü’nü Gelendost Çayı, Değirmen Çayı, Akçay, Kocadere, Pupa Çayı ve birçok yeraltı su kaynağı besliyor. Eğirdir Gölü’nde 120 civarında kuş türü yaşıyor.
Sukuşları için önemli bir kışlama alanı olan gölde her yıl ortalama 200 bin civarında sukuşu kaydediliyor. Elmabaş patka, tepeli patka, Macar ördeği ve sakarmeke gölde yaşayan sukuşları arasında. Eğirdir Gölü’nde önemli ölçüde balıkçılık yapılıyor, kerevit diğer bir gelir kaynağı. Bunun yanı sıra gölden sulama ve enerji alanlarında da yararlanılıyor. Eğirdir Gölü’nden 25 kilometrelik bir kanalla kendisinden çok küçük Kovada Gölü’ne de su sağlanıyor. Bir zamanlar gölde 10’dan fazla balık türü bulunuyordu ama yabancı balık türlerinin aşılanmasından sonra azaldılar. Kıyılarının dikliği ve derin olması yüzünden Eğirdir’de kuşların kuluçkaya yatacağı alanlar kısıtlı. Hoyran bölümü ise daha sığ ve kuşların kuluçkaya yatabileceği sazlıklara sahip.
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün
Tuz Gölü
Tuz Gölü, 1500 kilometrekarelik yüzölçümüyle bir zamanlar Türkiye’nin ikinci büyük gölüydü ama son yıllarda su kaybettiği için artık sıralaması tartışmalı. Deniz seviyesinden 905 metre yükseklikte. Konya, Aksaray ve Ankara il sınırlarında yer alıyor. Türkiye’nin en sığ gölü; derinliği ortalama 40 santimetre. Dünyanın da en tuzlu ikinci gölü. Peçenek, Melendiz, İnsuyu, Karasu ve Kırkdelik çayları gölün ana beslenme kaynakları.
Ancak son yıllarda yaz aylarında, bu dereler kuruduğu için gölde buharlaşma beslenmeden fazla oluyor ve kapladığı alan her yıl biraz daha küçülüyor. Bu durum, gölü beslenme alanı olarak kullanan flamingo başta olmak üzere birçok kuş türünü tehdit ediyor. Oysa burası flamingoların Türkiye’deki en önemli kuluçka alanı. Kuluçka dönemlerinde gölde her biri 5-6 bin yuvadan oluşan dev kuluçka kolonileri gözlemleniyor. Flamingonun dışında angıt, kılıçgaga, ince gagalı martı, turna ve boz kaz da Tuz Gölü’nün sakinleri arasında.
Göl aynı zamanda bozkır kartalının ülkemizde bilinen iki üreme alanından biri. Tuz Gölü kenarındaki su birikintileri, meralar ve ekili alanlar sayesinde yüz binlerce kuş, bu havzada rahatlıkla beslenebiliyor. Gölün çevresindeki benzersiz tuzcul bozkır habitatları 39 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Bu türlerden 4 tanesinin dünyada bilinen tek yaşam alanı Tuz Gölü. Devlet Su İşleri (DSİ), Konya’nın atık sularını bir tahliye kanalıyla Tuz Gölü’ne aktarıyor, bu nedenle göldeki su seviyesi yer yer yükselse de kirlilik artıyor. Tuz Gölü Havzası’nda altı bini ruhsatlı 16 bin kuyunun bulunması da gölün küçülmesine yol açıyor. Buna ek olarak Konya Ovası’nda çok su tüketen şekerpancarı, yonca, mısır, ayçiçeği gibi bitkilerin yetiştirilmesi de su tüketimini arttırıyor. Bu hızla giderse gelecek 10 yılda Tuz Gölü tamamen kuruyup yok olabilir. Yağışların son zamanlarda iyi gitmesine rağmen Tuz Gölü’nün seviyesinde fazla bir değişiklik olmadı, bu durum endişeleri de arttırdı. Kurumayı önlemenin ya da geciktirmenin tek yolu ise suyun büyük bir çoğunluğunu boşa harcayan vahşi sulama yönteminden vazgeçilmesi ve damla sulamanın kullanılması. Bu basit tedbir bile Tuz Gölü’nün ömrünü uzatmaya yetebilir.
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün
Hazar Gölü
Hazar, Doğu Anadolu Bölgesi’nin önemli tektonik göllerinden biri. Uzunluğu 22, genişliği ise yaklaşık olarak 6 kilometre; alanı ise 85 kilometrekare. Hazar Gölü, Doğu Anadolu Fay Zonu’nun üzerinde bulunuyor, şekillenmesindeki ana etken de bu fay zonu. Gölün başlıca beslenme kaynakları Güneydoğu Toroslar’ın dik yamaçlarından gelen Kürk Suyu, Zıkkım Deresi, Sevsak Deresi, Behrimaz Deresi ile yeraltı suları.
Gölün ilişki içinde olduğu en büyük kaynak ise Dicle Nehri; güneydoğu ucunun Dicle ile bağlantısı var. Göle su girişinin olduğu yerlerdeki sazlıklar, sayıları az da olsa kuşların barınmasını sağlıyor; gölü besleyen iki önemli dereden Kürk ve Zıkkım’ın deltaları da kuş popülasyonu barındırıyor. Kuş türleri arasında batağan, Van Gölü martısı, boz ördek ve sakarmeke yer alıyor. Hazar Gölü’nde yaygın olarak gözlenen balık türleri ise aynalı sazan ve karabalık.
Gölün en derin yeri yaklaşık 150 metre. Dalışlar Hazar Gölü’nün içinde eski bir yerleşimin bulunduğunu da ortaya koydu, sulama nedeniyle gölden aşırı su çekildiği dönemde bu kalıntılar ortaya çıkıyor. Doğu Anadolu Fayı üzerinde meydana gelen büyük bir deprem sonucu, göl kenarındaki bir yerleşimin sualtında kalma olasılığı çok fazla. Kirlilik, Hazar Gölü için şu anda büyük bir problem olmasa da gelecekte göl ekosisteminde ciddi problemlerin yaşanma riski var. Aşırı ve kaçak balık avcılığı ise bir diğer sorun. Balık sayısı azaldığı için 2009 sonbaharında Hazar Gölü’ne 20 bin sazan yavrusu bırakıldı.
Fotoğraf: Sinan Çakmak
Van Gölü
Türkiye’nin en büyüğü Van Gölü, aynı zamanda dünyanın da en büyük sodalı göllerinden. Sodalı yapısı nedeniyle hem tatlı su, hem de deniz ekosistemlerinden farklı özellikler gösteriyor. Süphan Dağı, Nemrut Dağı, Artos Dağı ve İhtiyar Şahap Dağları’nın arasındaki çukurluk bir alanda bulunan ve rakımı 1646 metre olan gölün yüzölçümü 3 bin 713 kilometrekare; çevresi ise 430 kilometre. Yöre halkının “deniz” olarak adlandırdığı Van Gölü’nün ortalama derinliği 171 metre, en derin noktası ise 541 metre civarında.
Gölün, Nemrut Dağı’ndan gelen lav akıntılarının, çukurluk alandaki su çıkışını önlemesi sonucu oluştuğu düşünülüyor. Van Gölü’nde, özellikle kıyılarındaki deltalarda şimdiye kadar 100’ün üzerinde kuş türünün varlığı saptandı. Göl bunlardan yaz ördeği, Van Gölü martısı, gece balıkçılı ve dikkuyruk için önemli bir üreme alanı. Gölde 103 tür fitoplankton, 36 tür zooplankton bulunuyor. Tek balık türü ise Van Gölü’ne özgü inci kefali. Van Gölü’nde dört adet ada bulunuyor. Bunların en ünlüsü, üzerinde bir manastır kompleksi ve kilisenin bulunduğu Akdamar Adası. Kilise 2007 yılında restore edilerek müzeye dönüştürüldü. Akdamar Adası için önce Gevaş’a gidiliyor; motor iskelesinden günün her saatinde adaya ulaşmak mümkün.
Göldeki diğer adaların isimleri ise Çarpanak, Adır ve Kuş. Van Gölü’nün çevresinde çok sayıda tarihi ve doğal değer bulunuyor. Bir zamanlar Urartuların başkenti olan Tuşba üzerine kurulu ve Van’ın simgesi haline gelmiş kale, Ahlat Selçuklu mezarları, Muradiye Şelalesi, Nemrut Dağı, Hoşap Kalesi bunlardan sadece birkaçı. Ne yazık ki kapalı sistem göllerinde görülen kirlenme, Van Gölü’nü de tehdit ediyor. Plansız yerleşimler, yanlış su politikaları, arıtma tesislerinin bulunmaması gölü olumsuz etkiliyor.
Fotoğraf: Turgut Tarhan
Borçka Karagöl
Artvin ilinin ikinci Karagöl’ü, Borçka ilçesi sınırlarında. Karçal Dağları’nın eteklerinde, Borçka merkezine 27 kilometre uzaklıkta ve tipik bir heyelan gölü. Buraya ulaşmak için Camili beldesi (Maçahel) yolundaki Karagöl tabelasından sapılıyor. Tabeladan sonra yol bozuluyor ama Karagöl’e varınca karşılaşılan muhteşem manzara bunu unutturuyor.
Karagöl, Klaskur Yaylası yakınlarındaki bir tepenin aşağı kaymasıyla meydana gelen bir heyelan sonucu oluştu. Bu heyelan, alanda iki farklı doğal anıt yarattı. Bunlardan biri Karagöl, diğeri de göle birkaç kilometre uzaklıktaki ağaçlık alan. Buranın özelliği, heyelan sonucu kayaların üzerinde kalan ağaçların, zamanla kayaları ayrıştırarak kendi toprağını oluşturması ve burada beslenerek kayanın üzerinde büyümesi.
Yüzlerce ağacın kökleri, üzerinde bulundukları kayaları tamamen sarmış durumda. Karagöl’ün denizden yüksekliği 1430 metre. Yöre neredeyse tüm yıl boyunca yağmur alıyor. Gölde balık avlamak yasak. Kıyılar bahar aylarında rengârenk çiçeklerle muhteşem bir renk cümbüşü sunuyor. Karagöl çevresi boz ayı, vaşak, çengel boynuzlu dağkeçisi gibi birçok yaban hayvanına ev sahipliği yapıyor. Göç zamanı yırtıcı kuşları da ağırlıyor. Karagöl’de ayrıca bol miktarda alabalık bulunuyor.
Fotoğraf: Turgut Tarhan