O yazıyı okuduğumda Şili’deki Atacama Çölü’nü hemen hatırladım. Arjantin’den maceralı bir yolculukla gelmiştim bu ıssız bucaksız topraklara. Çadırımı kurduğumu, güneş batarken toprakların iyice kızardığını, Dünya’nın, Mars gezegenine benzediğini düşündüğümü dün gibi hatırlıyorum. Karanlık basınca gökyüzü birden ışıl ışıl olmuştu. Milyonlarca yıldız, yukarılardan çapkınca göz kırpıp duruyordu. İlk defa bu kadar çok yıldız görmüştüm. Ve bunların hiçbiri bizim kuzey yarımküreden görünmüyordu. Uyku tulumuna girip uykum gelinceye kadar yıldızları seyretmiştim.
Yazı: Mehmet Yaşin
Aklıma bu anıların üşüşmesine, bir yabancı dergide okuduğum “Astro-Turizm” konulu yazı neden olmuştu. O yazıya göre, bu yeni turizmin merkezi, benim yıllar önce gökyüzünü seyrettiğim Atacama Çölü olacaktı. Çünkü bu çölün üstünde nemsiz, sanayi ile kirlenmemiş, tertemiz, berrak bir gökyüzü vardı. Ayrıca bu karanlığı kirletecek hiçbir ışık da yoktu çevrede. Onun için yıldızlar, galaksiler, kuyruklu yıldızlar, göktaşları buradan çok net izlenebiliyordu.
Çöle yerleştirilen yüzlerce teleskop, bütün gün gökyüzünü tarayıp duruyordu. Birçok gökbilimci, Atacama Çölü’nü mekân tutmuştu.
Avrupa, Kuzey Amerika ülkeleri ve Japonya işbirliği ile kurulan bu gözlemevleri, çölün dört bir yanına yayılmıştı. En büyüklerinin adı “Alma”ydı. Çeşitli yüksekliklerdeki düzlüklere dairesel şekilde yerleştirilen hassas teleskoplar, gökyüzünü santim santim tarıyorlardı. Burada gökbilimciler, Hubble uzay teleskobundan 10 kat daha iyi yeni nesil teleskoplarla, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bilinmezleri keşfetmeye çalışıyorlardı. “Alma” dünyanın en büyük astronomi projesiydi.
Şili hükümeti ile düzenlenen bir program ile “Alma” turistlerin ziyaretine açılacaktı. Mart ayında devreye girecek olan projeye göre, gökyüzüne düşkün gezginler, 2900 metre yükselikteki gözlemevini ziyaret edebilecek, buradaki laboratuvarları, kontrol merkezlerini, teleskopların bakımının yapıldığı hangarları gezebileceklerdi. En önemlisi de, geceyarısından sonra uzmanlar eşliğinde teleskoplardan bakarak uzayın derinliklerini seyredebileceklerdi.
Çöldeki vahalardan birine kurulu San Pedro kenti ise bu yeni tür turizmin konaklama üssü olarak seçilmişti. Buradaki Tierra Atacama oteli, turistleri en iyi şekilde ağırlamak için çoktan kolları sıvamıştı. Turizm firmaları, “Astro-Turizm”i zenginleştirmek için harıl harıl programlar hazırlamaya başladılar. Bu programlardaki ilginç mekânlardan birisi de Meteor Müzesi. Burada, çöle düşen meteorlar sergileniyor. Bu meteorların bazılarının 4,5 milyar yaşında olduğu söyleniyor.
Gezi programlarında çölün çeşitli yerlerindeki gayzerler de var. Buradaki sıcak su havuzlarına girmek mümkün. Tabii dışarıdaki amansız sıcakta, insan bu sıcak su havuzlarına ne kadar girmek ister, bilinmez!
Eğer yolunuz San Pedro’ya düşerse, size Chela Cabur adlı bara uğramanızı öneririm. Duvarları futbol kulüplerinin formaları ve eski film afişleriyle süslü bu barda sadece soğuk bira var. Barın özel içkisi ise bira, limon suyu ve tuz ile yapılan Micheladas. Bu özel içki çölün sıcağına bire bir. Ayllu ise kentin önemli restoranlarından biri. Burada müşterilere, And Dağları’nda yetişen lamaların eti sunuluyor. Yanında da patates kızartmasıyla soğanlı yumurta veriliyor.
Hem çölü hem de uzayı çok severim. İkisi de bana çok gizemli gelir. Çöl de, uzay da beni değişik hayallere sürükler. Anlaşılıyor ki bana yine uzun bir yol göründü. Bu yolculukta bir taşla iki taş vuracağım. Hem 18 gün yaşadığım Atacama Çölü’yle hasret gidereceğim, hem de en hassas teleskoplarla gökyüzünün derinliklerinde gezineceğim. Darısı sizin başınıza.
Fotoğraf: Atacama Çölü’nün kirlenmemiş gökyüzünde yıldızlar, galaksiler, kuyruklu yıldızlar ve göktaşları çok net izlenebiliyor. (Wander Lust)
Atlas Mart 2015 / Sayı 264