Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya Kaçkarlar Kaybolan Patikalar

Kaçkarlar Kaybolan Patikalar

Ayşegül Parlayan Özalp

Kaçkarlar’ın patikaları bir zamanlar ticaretin, kervancıların, kalabalık göçer yaylacıların şenlikli yollarıydı. Kiminden dozerler geçti, kimileri araba yolları açıldığı için terk edildi. Atlas, kayıp patikalarda yürüdü.

Yazı: Uğur Biryol / Fotoğraf: Selcen Küçüküstel

Teknolojinin hayatlarımızı esir aldığı modern zamanlarda en büyük sığınağımız doğa hiç kuşkusuz. Ben doğanın en güzel seyir noktalarından birinde, Fırtına Vadisi’nde yaşıyorum. Fırtına’da yaşamın döngüsünü belirleyen en önemli aktivite yürümektir. Çünkü yürüdüğünüz zaman keşfedersiniz doğayı burada. Yürümenin buradaki en güzel karşılığı ise eski patikalardır. Bu patikaların bir kısmı köylere yakın yerlerde orman içlerinde yer alırken, kimileri de yüksek dağ eteklerindeki yaylaları birbirine bağlar. Bir kısmı ise 3 bin metrenin üzerindeki buzul göllerine ve Kaçkar zirvelerine çıkarken kullanılır.

Patikalar sadece üzerinde yürüdüğümüz, sıradan bir yol değil elbette. Eski zaman hikâyelerinin yaşandığı, eski yaylacıların ayak izlerini bıraktığı yerler oraları. Ormanların gizli tanıkları, sırdaşları patikalar. Mantarların yoldaşı, eğreltiotlarının sığınağı, ağaç köklerinin ev sahibi. Ne derseniz deyin, patikalar geçmişteki yaşanmışlığın tüm izleri bir bakıma. Benim gibi çocukluğu buralarda geçmiş biri için ise patikalar sonsuz düşlerin ebedi mekânları sayılır. Eski yaylacı zamanlarına ucundan yetişmiş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, yaylaya bizleri ulaştıran o patikalardan yürürken insan kendini çekinmeden kaybedebilir.

Benim için düş patikalarıyla buluşmanın en güzel yanı yaylamız Pokut’a gitmekti. Pokut Yaylası Makrevis, Ortan ve Pogina köylülerinin ortaklaşa kullandığı, 2100 metre yükseklikte bir yayla. Biz de yaylada bulunan evimize ulaşmak için sabah erkenden yola çıkardık. Çünkü yaylada elektrik olmadığından gündüz gözüyle her şey ayarlanmak durumundaydı. Sabahın mahmurluğunda ilk etapta zor olsa da belli bir mesafe kat ettikten sonra şölene dönüşen yolculuğun en güzel taraflarından biri buz gibi pınarların yanı başında mola verip, evde hazırlanan kumanyayı tüketmek olurdu. Genellikle sabah pişirildiği için sonradan buz gibi olan yumurta, domates, salatalık, ekmek, bazı yolcularda da karalâhana sarması o eşsiz bileşimi tamamlardı. Tadını başka hiçbir şeyde bulamadığımız bu ayinsel yemekten sonra yollara koyulurduk. Asırlık çam ve gürgen ağaçlarının arasından yukarılara doğru tırmanmak zor olsa da yer yer düzleşen orman patikaları bir nebze olsun yorgunluğumuzu atardı.

Bu yolculuğun bittiğinin işareti Pokut’a artık yarım saat mesafedeki Pilunçut Hanı’na ulaşmış olmamızdı. Pilunçut Hanı, çok eskilerden kalma ve bir zamanlar neredeyse Palovit Vadisi’ndeki yaylalara giden 20’ye yakın köyün uğradığı bir yolgeçen hanıydı. Orada içilen çayları bugün hâlâ sevgiyle ananlar var. Pilunçut’a vardığımızda artık dizlerimizin bağı çözülmüş olur ancak bir sonraki tepenin ardından yaylamıza kavuşacağımızı bilerek adımlarımızı hızlandırırdık. Pilunçut düzlüğünü geçtikten sonra sağ tarafta kalan Sal Yaylası’nı doyasıya izler, kendi yaylamız olan Pokut’a doğru yol alırdık.

Herkes Kendi Evinde
Bir taraftan yaylaya ulaşma azminde insanlar, öbür taraftan onlara ayak uydurmak zorunda olan hayvanlar. Ama her ikisinin de kesişim noktası yayla özgürlük demekti. İnsanlar hiç olmadığı kadar mutlu olur, hayvanlar hiç olmadığı kadar özgürce salınırdı Pokut’ta. Bazı evler erken göç edenler sayesinde açık olurdu. Sonradan gelenler büyük bir sevinçle karşılanır, çaylar içilir ve eve geçilirdi. Hayvanlar otlarken, çocuklar özgürlük sarhoşluğuna erkenden kapılırlar ve kendilerini geniş düzlüklere atarlar, yaylacı kadınlar da evi kalınacak hale getirmek için çalışmalara tez elden başlardı. Böylesi bir ilk gün telaşı ve yorgunluğu, gece lambasının ışığında gözlerin kapanmasıyla son bulurdu. Ertesi gün, hayvanlar sağıldıktan sonra ahırdan çıkarılır ve tüm gün boyunca otlayacakları yere yollanırdı. Onların mesaisi böyleydi çünkü. Çocuklar gevezeliklerinin tadını çıkarmak için yaylada dolaşır, komşulara uğrar, belki bir şeker alarak gününü geçirmeye bakardı. Kadınlar ise her zamanki gibi evde. Pokut’ta hayat böyleydi yaz aylarında. Vartevor denilen zaman gelip çattığında ise, gece yaylanın seçilen bir evinin ahırında tulum eşliğinde horonlar oynanır, birlikte olmanın güzelliği türkülerle yaşatılırdı… Horonlarda genç kız ve erkekler birbirlerini beğenmişse, türkü atılır, sonra “sevdalık” başlardı. Maşallah dibi denilen horon halkasının ortasında oturan çoğu yaşlı kadın ise, genç kız ve erkekler arasındaki beğeniyi kendilerine malzeme etmekten büyük keyif alırlardı. Balcılıkla uğraşan erkekler, Pokut’a iki-üç saat uzaklıktaki Palovit Vadisi içinde yer alan Meğo meşesine iner, oradaki karakovanlarını kontrol eder, eğer bal varsa “sağım”larını yapar ve sepetlerle balları yaylaya getirirlerdi. Çocukken dedemle birkaç kez Meğo meşesine gittiğimizi ve dönüşte hayatım boyunca tadını ve rengini unutmadığım beyaz balı Pokut’a getirmiştik. Güzel zamanlardı.

Son Patikaların İzinde
Sonra zaman hızla geçti; birkaç yıl evvel yapılan araç yolu ile anlattığım masalsı ritüel sona erdi. Artık yaylaları tatil için kullanmaya başlayan, o patikalara sırtını çeviren, hatıralarına bile dönüp bakmayan bir toplumun yarattığı tabloyla baş başa kaldık. Nasıl olurdu da bunca zaman insanlara yoldaşlık etmiş bu kadim patikalar kaderine terk edilirdi? Bu sorunun cevabı kendimizde saklı çünkü hemen her yere araçla gidiyoruz, belki çok sevdiğimizden değil ama zamandan kazandırdığı için.

Araç servisiyle Amlakit Yaylası’na doğru yola çıktık. Üç-dört saatlik sallantılı bir yolculuğun ardından yaylaya vardık. Amlakit, yayla olarak güzel bir konuma sahip ama yeni yapılan evler ve içinden geçirilen araç yoluyla garabete dönme potansiyeli oldukça yüksek. Deredüzü denilen mevkide toplanmış kalabalık belli ki, köye verdiği siparişlerini ya da gelecek akrabalarını bekliyor. Kısa süreli bir hoşbeşten sonra biz de yaylanın kahvesine geçip, sohbete başlıyoruz. Bulutlar belli belirsiz Tatar Dağları eteklerine doğru akmaya başlayınca, yemekten sonra hareket vaktinin geldiğini anlıyoruz. Aşağıya doğru araç yolundan belli bir mesafeyi geçiyoruz, hoyratça açılmış bir yol derin ormanlara kadar olan patikanın üzerinden geçmiş haliyle ve hatıralarıyla birlikte her şeyi yok etmiş.

Yayla gençlerinden Murat buruk bir sevinçle, “En azından Pelaz’ın suyunu kurtardık” diyor. Yanından koskoca araba yolu geçen bir suyun kime ne faydası var diyorum içimden ama yaylacı için sembolik anlamı büyük belli ki, bu şartlarda kurtarılmış olması büyük nimet deyip yola devam etmekten başka çare yok. Aşağılara doğru yürüyoruz ve belli bir mesafeden sonra ırmağı geçip patikaya kavuşuyoruz nihayet.
Eğreltiotları ve ormangüllerinin yolu her an istila etmeye hazır halleriyle başlıyoruz düşlerimizin peşinden koşmaya. Yollar gayet temiz, dingin ve rahat. Asırlık ağaçların arasından kâh dik kâh düz bir biçimde sessizce yürüyoruz, bazen de boz ayılara orman içinde olduğumuzu haber vermek için haykırıyoruz. Orman içinde devrilmiş ya da kurumuş ağaçları görünce üzülüyoruz elbette, kim bilir nelere tanıklık etmişti bu anıtlar? Yolda yamaçlardan gelen suları da kana kana içip son düzlüğe ulaşıyoruz, dağlar bütün heybetiyle karşımızda. Ardından Hazindak (ya da Hazindağ) Yaylası’na varıyoruz. Evlerinin dizilimiyle Kaçkarlar’ın en güzel yaylalarından biri o. Ahşap işçiliğinin bu metrede bile estetikten taviz vermemesinin en güzel örneği buradaki yüzyıllık evler.

Hazindak’ta kısa bir molanın ardından tekrar yola koyuluyoruz fakat bu sefer izleyeceğimiz bir patika yok. Yıllar evvel köylülerin büyük bir hırsla ve inatla yaptırdıkları ve kadim patikaların, eski göç yollarının üzerinden geçen ve şimdilerde kendilerine de yaramadığını söyledikleri araç yolundan yürümek durumundayız. Bu patikanın bazı yerlerde yol planından ötürü kurtulduğunu ama büyük bir bölümünün yok olduğunu biliyoruz. Elle döşenmiş taş yolların da olduğu, doğal yaşlı ormanların ve zengin bir floranın içinden geçilerek yürünen bu patikanın tarih olması çok trajik. Yol bütün dokuyu o kadar zedelemiş ki, yürüdüğünüzde hiç keyif almıyor aksine yoruluyorsunuz, oysa burada o eski patika olsaydı yürümenin tadına doyulmazdı. Uzunca bir süre sonra Ehnedap’ın düzlüğüne kadar varıyoruz, burası artık Pokut sınırında ve yaylaya oldukça yakın. Oradan bir alt patikaya giriyor ve ormanın huzuruyla baş başa kalıyoruz nihayet. Kırmızı şapkalı mantarlar ormanın içinde yan yana dizilmişler, yürüyüş esnasında karşımıza çıkıyor ve bizi de görün diyorlar sanki. Ormanın içinde kuş sesleri eksik olmuyor, biz yürüdükçe keyif katıyorlar. Tanevid düzüne geliyor ve artık yaylayı selamlıyoruz. Pokut’ta Atlas ekibi olarak dededen kalma evde konaklıyoruz. Arada bir dışarı çıkıp havayı kontrol ediyoruz; gökyüzü yıldız yıldız olunca sabah havanın iyi olacağına kendimizi inandırarak yorgunluğumuzu uykuya teslim ediyoruz nihayet.

Pilunçut’a Doğru
Sabah kahvaltı sonrası yola çıkıyoruz, bu sefer yaklaşık 17 yıldır kullanılmayan, kullanılsa bile en fazla 20-30 maceraperestin gittiği eski orman patikasına dalıyoruz. Sal Yaylası’nın hemen yanından eski yola doğru yöneldiğimizde yamaçlarda otlayan inekler ve onlara çobanlık eden yaylacı halayı görüyoruz. Hala bizi yabancı sanıp, “Burayı da nereden buldular” diye söylenmeye başlıyor, ben gülerek yanından geçiyorum, onun anladığı dilden “Eyi gunler hala” deyince anlıyor durumu, “Yoluğuz açuk olsun” diyor.

Patika yürüdükçe bizi içine çekiyor sanki, biraz sonra geniş bir çayırlığın ortasındaki Pilunçut’a varıyoruz. Yıllar evvelinin şenlikli düzlüğünde bir han var, sahipleri eskisini yıktırıp yenisini yaptırmış ama kimse gelip geçmediği için o da kapalı. Yanından geçip, artık iyice vahşileşen ormana giriyoruz. Bir zamanların 10 kadar yaylanın göç yolu olan patikası artık iyice kapanmış ve zamana yenilmiş. Elimde “muçula” dediğimiz keski aletiyle bir taraftan huzurla bir taraftan da hüzünle boyu metreyi aşmış yabani dikenleri aça aça gidiyorum, ardımda ekip takip ediyor. Zaman zaman devrilmiş ağaçların üzerinden atlıyor, bazen de kumarların arasından kaya kaya yolu bulmaya çalışıyoruz. Patikanın büyük bir bölümünü eski deneyimlerden hatırlıyorum, yoksa ilerlemek mümkün değil. Bazı yerlerde kumarlar derin hendeklerin üzerinde taç yapmış halde kendini salmış, altından geçiyoruz. Zorlu ama bir o kadar güzel bu patikanın bu halde olması insanı derinden yaralıyor. Ekibin hepsi bu yolu ilk defa yürüyor ama ben yıllarca bu patikadan gitmişim ya, bana daha fena koyuyor hali. Su da yok üstelik hiçbir yerde, sanki terk edilmişliğin bütün acısını çekmiş. Bu yükseltilerden hayvanlarına ot biçip köylerine taşıyan kadınlar aklıma geliyor, ne çileler çekilmiş diyorum ama güzel bir hayattı her şeye rağmen.

Uzun bir moladan sonra Kayabaşı’ndayız. Kayabaşı, yolun yarısı demek. Orada bir hayrat suyu var ama havuzu kırılmış. Geriye kalan hüzünden başka bir şey değil. Patikayı Konaklar’da değil Habak köyünde tamamlıyoruz. İlginçtir, Konaklar Mahallesi’ne çıkan patika neredeyse kapalıyken Habak köyününkü hâlâ açık, sanki kullanılıyormuş gibi. Geriye dönüp bakıyoruz, dağları ardımızda bıraktık, zorlu ama güzel bir kadim yoldan yürümenin verdiği hazla hikâyemizi anlatmak için merkeze iniyoruz. Herkes merak ediyor, patikayı soruyor, bildiğinizden daha kötü durumda diyoruz üzülerek ve şu temenniyle bitiriyoruz: “Patikalarımızı açalım, insanlar yürüsün, o hikâyeleri o patikalarda dinlesin ve yaşasınlar…”

Patikaları Yok Etme Projesi
Son 10 yıldır gelişigüzel açılan araç yolları nedeniyle kadim zamanlardan beri kullanılan patikaların ve kervan yollarının da geleceği tehlikeye girmeye başladı. Bugünlerde “Yeşil Yol” dedikleri bir projeyle patikaları sonsuza kadar yok etme derdinde bir bela dolaşıyor vadide. Projeye göre, “Çat-Elevit-Palovit-Samistal-Kavrun-Huser-Aşağı Kaçkar-Yukarı Kaçkar (Koçdüzü)-Didingola-Eğrisu-Golezena-Tobamgza-Dereyayla-Kayadibi-Şorak-Çatak-Gürcüdüzü” mevkilerindeki patika yolların üzerinden araç yolları geçirilerek buraların offroad’a açılması ya da bu bölgelerde maden aranması öngörülüyor. Eğer bu proje hayata geçerse ne kurtarılacak ne de yürünecek bir patika kalacak. O zaman da bu dağlara, bu kültüre çok yazık olacak, bilmem “yıkıcılar”ın umurunda olur mu?,

Nasıl Gidilir
Çamlıhemşin’e en yakın havaalanı Trabzon’da. Trabzon’dan Çamlıhemşin’e gitmek için öncelikle Rize’nin Pazar ilçesine ulaşmak gerekiyor. Çamlıhemşin Pazar arası her saat başı dolmuş bulmak mümkün. Yolculuk 20-25 dakika sürüyor. Havaalanı Çamlıhemşin arası yolculuk yaklaşık iki saat sürüyor.
Çamlıhemşin’den Topluca, Muratköy, Köprübaşı ve Hala köylerine sabah ve akşam saatlerinde dolmuş var. Ayder, Elevit, Zilkale, Çat, Kale, Hemşin, Ortaklar, Avusor , Kavron , Çeymakçur, Amlakit, Palovit yaylalarına yazın dolmuş seferleri yapılıyor.

Konaklama
Ayder, en popüler konaklama yeri. Yukarı Kavrun Yaylası’nda dağ evlerinde kalabilirsiniz. Yüksek kesimlerin hemen hepsinde kamp yapma olanağı var.
ÇAMLIHEMŞİN
Moyy Mini Otel 464-651 74 97

Ayder Yaylası
Bukla Oberj 464-657 2055
Ayder Natura Lodge 464-657 20 35
Fora Pansiyon 464-657 21 53
Yeşil Vadi Otel 464-657 20 50

Pokut Yaylası
Platoda Mola 532-777 93 96
Pokut Doğa Konukevi
532 493 91 01
Pokut Yayla Evi 530-228 66 20
Demircioğlu Hotel 537- 376 80 07

Çat
Goboca Dağevi 464- 654 40 37

KONAKLAR MAHALLESİ
Taş Mektep 464-651 70 10

Amlakit Yaylası
Ufuk Pansiyon 534-464 65 67

Gezilecek Yerler
GEZİ ROTASI
Fırtına Vadisi’nin yüzyıllık konaklarına yürümek mümkün. Habak köyünden Makrevis’e, oradan da Ortan köyüne eski patikalardan yürünebiliyor. Pokut ve Sal yaylaları ile Zilkale, Palovit Şelalesi, Çat köyü ve Elevit Yaylası da iyi bir seçenek. Buzul göllerine çıkmak isteyenler Avusor, Kavrun ve Verçenik taraflarına gidebilir.
Fırtına Vadisi: Adını son yıllarda hem dağ ve yayla turizmiyle hem de Fırtına Deresi’ne yapılmak istenen santralla duyuran vadi, dünyanın korumada öncelikli 100 bölgesinden biri. Çamlıhemşin ilçesinin sınırları içerisinde yer alan Fırtına Vadisi’ne Trabzon’dan iki saatte ulaşmak mümkün. Sarp kayaların dibinde kurulmuş ilçe merkezi her ne kadar insanı kasvete sürüklese de vadinin Kaçkar, Verçenik gibi tepelerine uzanan geri kalan bölümü, dağlık bölgede ne kadar önemli bir kaynak olduğunu görmemizi sağlıyor. Yürümeyi ve kamp kurmayı seven turistler için Fırtına Vadisi’nde oldukça uygun güzergâhlar mevcut. Zilkale ve Çat Köprüsü’ne yürüyüşler yapılabilir ve Çat Köprüsü geçilerek kamp yapılabilir. Çat’tan sonra araçla ya da yürüyerek Elevit-Karunç-Trovit-Palovit-Amlakit güzergâhında, yaylalarda kalınabilir. Zilkale, Çat, Elevit ve Amlakit yaylalarında pansiyon bulunuyor. Eğer şanslıysanız yaylacılara konuk olabilirsiniz. Bu arada yöreye gezmeye gelenlerin dikkat etmesi gereken iki önemli husus var ki, bunlardan biri yöreyi bilmeyenlerin mutlaka rehberle yola çıkması, ikincisi de olumsuz hava koşullarına (aniden bastıran yağmur, fırtına) karşı tedarikli olmaları. Güzergâhların hepsine araçla ulaşmak elbette mümkün. Ancak aracın içinden doğayı keşfetmek pek olası değil. Sadece ufak molalarla içinden geçtiğiniz bölgenin ne kadar önemli bir yer olduğunu anlayabilirsiniz.
Zilkale: Çamlıhemşin’in 15 kilometre güneyinde yer alıyor. Yüksek bir kayanın tepesinde Fırtına Deresi yatağına hâkim bir konumda yer alan Zilkale’nin kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Kale dış surlar, orta surlar ve içkaleden ibaret. Yapının en dikkat çekici bölümü başkule, iki metre kalınlığında duvarları ve beş katlı heybetli gövdesiyle göz alıyor.
Ayder: Çamlıhemşin’den 17 kilometrelik bir asfalt yolla ulaşılan Ayder, Doğu Karadeniz’in en ünlü yaylası. Hem Kaçkar zirvesine kuzey çıkışı için son hazırlık noktası hem de kaplıcalarıyla önemli bir merkez. Çok sayıda pansiyon, alışveriş yerinin bulunduğu yaylada yöre yemeklerini yiyebileceğiniz restoranlar da var. Ayder Kaplıcası, kadın ve erkek bölümleri, havuz, özel kabinler ve 50 derece sıcaklığa ulaşan suyuyla oldukça rağbet görüyor. Ayder’den hareket edildiğinde Maler bölgesinde yol ikiye ayrılıyor. Soldan giden yol Çeymakçur yaylalarına, sağ taraftaki yol takip edildiğinde ise Kavrun yaylalarına ulaşılıyor. Ayder Yaylası’na 9 kilometre uzaklıktaki Bulut Şelalesi, Karadeniz’in en büyük şelalelerinden biri. Bölge halkından alacağınız yardımla, şelaleye ulaşabilirsiniz.
Yukarı Kavrun Yaylası: Ayder’den Aşağı Kavrun’u geçip Yukarı Kavrun’a varmak 4-6 saatlik bir yürüyüşü gerektiriyor. Araçla bir saat sürüyor. Yaz aylarında Çamlıhemşin’den ve Ayder’den Yukarı Kavrun’a her gün minibüs seferleri var. Ayder’den 10 kilometre sonra Aşağı Kavrun Yaylası’na, 3 kilometre sonra da Yukarı Kavrun’a ulaşılıyor. Yaylada bir kafeterya ve bir pansiyon bulunuyor. Kafeteryada yiyecek bir şeyler de satın alabilir ya da yemek yiyebilirsiniz. Kaçkar yaylaları, rengârenk kıyafetleriyle Kaçkar’a kuzey rotalarından tırmanmak için gelen dağcıları da ağırlıyor. 2 bin 300 metre yükseklikteki yayla, dağcıların zirve öncesi lojistik destek sağlayacakları son nokta. Yukarı Kavrun’dan 2-4 saatte Büyük Deniz Gölü’ne, buradan da 1-2 saatte Kara Deniz Gölü’ne ulaşılıyor. Türkiye’nin önemli buzullarından biri olan Kaçkar Dağı Büyük ve Küçük buzullarını görmek için Öküz Çayırı’na 3-4 saatlik bir yürüyüş yapmak yeterli.
Kavrun yayla grubunun bulunduğu vadiye gelmeden sola sapıldığında ise Çeymakçur-Paakçur-Huser-Avusor gibi yaylaların bulunduğu vadiye ulaşırsınız. Kemerli Kaçkar tepesinin eteklerindeki bu yayla grubu da Kaçkarlar’ı genel manzarasıyla görmek isteyenlere önerebileceğimiz önemli bir rota.
Sal-Pokut-Hazindağ-Samistal: Fırtına Vadisi’nin önemli güzergâhlarından Sal-Pokut yaylalarına Çinçiva köyünden araçla bir saatte ulaşılabiliyor. Hazindağ-Samistal yaylalarına ise daha uzun sürüyor. Sal ve Pokut’ta pansiyon bulmak veya çadır kurup, kamp yapmak mümkün. Çamlıhemşin, turizm alanında yeni yeni adını duyurmaya başladığından, altyapı sorunları ve ödeneksizlikten dolayı donanımlı konaklama alanlarına sahip değil ama özellikle kampçılar için çok uygun bir coğrafya. Çamlıhemşin’i yakından tanımanın en iyi yolu onu araçla baştan başa gezmek değil aksine kapı kapı, yayla yayla dolaşıp bulutlara daha yakın olmaktan geçiyor.

Önemli Notlar
Kesinlikle rehbersiz yola çıkmayın. Eğer rehbersiz yola çıkmışsanız ve dağda sis bastırmışsa, yayladaki ineklerin akşam eve dönmesini bekleyin. Onları takip ederek yaylaya geri dönebilirsiniz.
Yanınıza iklim koşullarına göre her türlü giysiyi alın. Tişört, iç çamaşırı, yedek ayakkabı ve çorap olmazsa olmazlardandır. Yükseltiye göre polara da ihtiyaç duyabilirsiniz.
Son zamanlarda artan kene vakaları sizi korkutabilir. Ancak Fırtına Vadisi’nde virüs taşıyan bir keneye henüz rastlanmadı. İçiniz rahat edecekse bir kene ilacı taşımanızda fayda var.
Her türlü acil duruma karşı yanınızda ufak bir sağlık çantası bulundurun. Yayla güneşi yakıcıdır, kreminizi yanınızdan eksik etmeyin. Soğuk yayla suları dudağınızı uçuklatabilir.
Yanınıza mutlaka bir fotoğraf makinesi ya da kamera alın.
Yayla evlerinin arasında dolanırken eğer size birisi çay davetinde bulunuyorsa kesinlikle geri çevirmeyin.

Önemli Telefonlar
Çamlıhemşin Belediyesi
464-651 70 65
Sağlık Ocağı 464-651 70 19
Jandarma 464-651 70 12
www.camlihemsin.bel.tr

ATLAS EYLÜL 2013/SAYI:246

Foto Galeri

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap