Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya Bozkırın büyülü gerçekçiliği: Tuz Gölü

Bozkırın büyülü gerçekçiliği: Tuz Gölü

Özge Çolak

Tuz Gölü, coğrafyanın büyülü gerçekçilik romanını binyıllardır, her gün, yeniden yazıyor. Anı anına uymayan bu değişken dünyada, yaşamın en mucizevi formları hayat buluyor. Tuz Gölü’nde her adım sürprizlere gebe.

YAZI: ÖZLEM NUMANOĞLU

FOTOĞRAFLAR: TURGUT TARHAN 

TUZ GÖLÜ’NÜN ANATOMİSİ

Yüzölçümü: 1.300 km2
Uzunluğu: 80 km
Genişliği: 50 km
Rakım: 905 metre

• Kapalı bir havza, dışarıya su vermiyor.
• Türkiye’nin ikinci büyük ve en sığ göllerinden biri. (Derinliği birçok yerde yarım metreyi bile bulmuyor, en derin yeri 1-2 metre dolayında).
• Dünyanın en tuzlu ikinci gölü. (Tuzluluk oranı yüzde 32.4. En tuzlu göl olan Lut Gölü’nün tuzluluk oranı yüzde 33. Bu gölde hiçbir canlı yaşamıyor).
• Tuz üretimi buharlaştırma yöntemiyle gerçekleştiriliyor. (En üstteki fotoğrafta: Konya Cihanbeyli ilçesine bağlı Gölyazı’nın kuzeydoğusunda yaz ortasında gölün sınırlı alanlarda kalan sığ sularında yaşlı ve yeni nesil flamingolar bir arada.)

Şereflikoçhisar’ın Karandere Köyü yakınlarında gölün pembeye bürünmüş sahilleri. Bu bölüm gölün en derin bölümü.

Tuz Gölü’nden daha fazla tuz çıkarılması için 2013’te açılan 10 yeni maden sahasına ilişkin plan, yıllar süren yargı sürecinin sonunda Haziran 2020’de Danıştay kararıyla iptal edildi. Çevre Mühendisleri Odası, “gölün üzerine hafriyat yığınları yaparak kurulan onlarca kilometrelik, gölün gözelerini kapatan seddeler göl yüzeyinden kaldırılsın” diyor.

Gölün güneyinde, yöre insanının “kuyu” olarak adlandırdığı, kurumuş yüzeyde oluşan küçük su birikintilerine bir örnek.

Tuz Gölü’nün 1-1.5 km altında BOTAŞ’ın doğalgaz depolama tesisi bulunuyor. 2017’de açılmaya başlanan dev depolama alanlarının her biri, içine Eiffel Kulesi alabilecek yükseklikte ve 60 Galata Kulesi sığabilecek hacimde. Projenin 2023’te tamamlanması planlanıyor.

Kara tahtanın yanında asılı Türkiye fiziki haritasının göbeğinde, büyük mavi bir leke. Etrafı boz kahverengilerle kuşatılmış, yeşilin kıyısından geçmediği gizemli bir şekil. Yıllar sonra, haritanın düz hatlarından çıkıp o şeklin kıyısında durduğumda, bir göle değil de, gökyüzünü yere seren buz mavisi bir aynaya bakıyordum sanki. Milim kıpırdamayan su kütlesi ufuk çizgisini yok etmiş, yer ve gökten düşsel bir boyut yaratmıştı. Gerçekliğin kaba çizgilerini dışarı itiyordu bu boyut; biz insanlar birer karikatüre dönmüştük.

Gölyaka, Ay doğarken, gece boyunca sesleri eksik olmayan flamingolar ile adeta sihirli bir görüntü yaratıyor. Ay’ın ufka yakınken aldığı oval şekil, atmosferdeki optik kırılmadan kaynaklanıyor.

O zaman aylardan ocaktı. Bu yaz sonu, aynı kıyıdan Tuz Gölü’ne bakarken ise gözlerim boşuna o rüya efektini arıyor. Bu mevsimde yer de, gök de, ufuk çizgisi de yerli yerinde. Buharlaşan sudan geriye, ayaklarımızın altında katur kutur ezilen sert tuz tabakası kalmış. Bu beyaz tabaka, kristal pırıltılar saçarak Ankara sınırlarından çıkıyor, Aksaray ve Konya’ya uzanıyor. Su yeni oyunlar peşinde; kâh ortadan kayboluyor, kâh uzaklarda uçuk mavi renkli bir havuz yaratıyor, kâh ölü kadar kıpırtısız ve gri; üzerindeki buzulları andıran tuz kümeleriyle kutup taklidi yapıyor. “Bu su durmaz” diyor koyunlarını göl kıyısından geçiren bir çoban; “bütün gün rüzgârla yön değiştirip durur.”

İnsan, Tuz Gölü’nün bu oyunlarına sadece o izin verdiği ölçüde katılabiliyor. Ankara’nın uzak ilçelerinden Şereflikoçhisar’ın göl kıyısındaki tesislerinde, günübirlik ziyaretçiler çıplak ayakla tuz tabakası üzerinde yürüyor, bu tabakayı kazıp dipteki çamuru buluyor, ya da bu “tam Instagram’lık” atmosferde poz üstüne poz veriyor. Selülit tozundan egzama kremine göl tuzunun içine girdiği ürünler bu tesislerde yerini alıyor. Bolca da “Himalaya kaya tuzu” etiketi okunuyor etrafta. Buraya gelip de kim Himalaya tuzu alır ki? “Müşterilerimizin yarısı” diye geliyor cevap.

7 ZİNCİRLEME SORUN

UNESCO’nun Dünya Miras Alanları Geçici Listesi’nde yer alan, A sınıfı bir sulak alan ve dünyanın en önemli tuz alanlarından biri olan Tuz Gölü’nün sorunları yalnızca çevre kuruluşları, ya da bilim insanlarınca dile getirilmiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün 2014-18 raporunda da yer veriliyor:

1. Yeraltı suları azalıyor

Göl ve çevresi için hayati önem taşıyan Konya Kapalı Havzası’ndaki yeraltı suları son 33 yılda ortalama 14 metre azaldı.

2. Obruklar çoğalıyor

Bu durum birinci maddeyle yakından ilgili. Tuz Gölü Fay Zonu da obruk oluşumunu etkiliyor.

3. Göl alanı daraldı
Bölgeye düşen yağış her yıl azalıyor, gölü besle yen akarsulara baraj yapılıyor, yeraltı suları aşırı tüketiliyor. 40 yılda göl alanı yüzde 50 daraldı, 20 yılda su seviyesi yaklaşık 1 metre azaldı.

4. Onbinlerce kaçak su kuyusu var

Konya Kapalı Havzası’nda 27 bini belgeli ve 66 bini kaçak onbinlerce kuyu var. Tuz Gölü Alt Havzası drenaj alanında ise 16 bini kaçak, 28 binden fazla su kuyusu bulunuyor (WWF, 2010).

5. Kuraklık tehdidi

Giderek azalan yağışlar, sıcaklık ve buharlaşma, göl ve çevresinde kuraklaşma riski yaratıyor.

6. Sanayi ve kanalizasyon kirliliği

Tuz Gölü, evsel atıklar ve kanalizasyon suları, sanayi kuruluşlarının atık suları, tarım zehirleri ve madencilik kaynaklı kirleticilerle kirleniyor. Devlet Su İşleri’nin ana tahliye kanalına Konya Organize Sanayi Bölgesi atık sularının boşaltılması ve bu suların göle ulaşması problem.

7. Yanlış tarım ürünleri ekiliyor

Suyu kıt olan bölgede şekerpancarı, mısır, ayçiçeği, yonca gibi aşırı su isteyen tarımsal ürünler başı çekiyor. Bu da kaçak kuyu sayısını artırıyor. Tuza ve kuraklığa dayanıklı kimyon, aspir, kanola, soya ekim oranı düşük.

“BİTKİLER SİYASİ SINIR KABUL ETMEZ”

Turistik tesislerden çıkıp rotayı göle paralel uzanan, kimselerin yüzüne bakmadığı kıraç tepelere kırıyoruz. Çalören tabelasından toprak yola sapmamızla beraber, bozkır yalın güzelliğiyle etrafımızı kuşatıyor. Tek tük meşeler, alıçlar, yabani bademler, türlü otların nefis aromaları derken, en tepede Tuz Gölü, yerkürenin sınırlarını zorlayan donuk beyaz örtüsüyle karşımıza seriliyor. Sol yanımızda Hasan Dağı, 3 bin metreyi aşan görkemli piramidiyle bizi selamlıyor. Bozkır örtüsü, dağın eteklerinden aşağı inerek göl çevresindeki tuzlu steplerle buluşuyor. Ankara ve Aksaray’ın görünmez sınırları da işte bu habitatın içinden geçiyor.

Bu kesintisiz dokuyu, “bitkiler siyasi sınır kabul etmez, diledikleri yere giderler” diye özetliyor botanik bilimci Doç. Dr. Seher Karaman Erkul. 2009’dan bu yana Aksaray Üniversitesi bünyesinde Tuz Gölü bitkilerinin izini süren Doç. Dr. Erkul ve Doç. Dr. Mehtap Tekşen, literatüre pek çok yeni bitki türü kazandırdılar.Tuz Gölü hem Özel Çevre Koruma Bölgesi, hem de Önemli Bitki Alanı (ÖBA). Biz botanikçiler için de bir cazibe merkezi. Her yaz buradayız” diyor Doç. Dr. Erkul. Ancak söz konusu olan, Türkiye’nin en kurak bölgesi. Güneş ışınları sadece tepeden gelmiyor, tuzdan da yansıyor. İnce partiküllü toprak rüzgârla tere karışıyor. Arazi araçlarını tuzdan arındırmak bile bir mesele. Bu külfetli çalışmanın mükâfatı ise hiç bilinmeyen türleri keşfetmek oluyor.

Aksaray’ın Ulukışla Köyü’nün batısında geniş tuzcul bozkırlar uzanıyor. Yazın bu bölgelerde hayvancılık yapılıyor.

Yerbilimciler, Tuz Gölü Havzası’nın dinozorların yaşadığı son döneme şahitlik ettiğini belirtiyor. Bugün karşımızda duran göl, “Akdeniz’in annesi” denilen Tetis Denizi’nin kalıntısı. Havza, yerkabuğunun yavaş hareketleriyle yükseldi ve bugünkü Kızılırmak masifiyle, Obruk, Cihanbeyli, Haymana gibi platolar oluştu. Onların arasında kalan geniş tektonik çukurun en derin yeri ise zamanla tekrar suyla dolmaya başladı. Yağmur suları yeraltına süzülerek buralardaki eski tuz katmanlarını eritti. Tuzlu sular bu tektonik hatlar boyunca yüzeye taştı ve yükseldi. Yani Tuz Gölü Fay Zonu için bu bölgenin gizli patronu denilebilir.

Aksaray’ın Eskil ilçesinin doğusunda Tuz Gölü’nün rengârenk ve dantelimsi sahillerinin havadan görünümü benzersiz bir görsellik sergiliyor.

Antikçağ coğrafyacısı Strabon, o günkü adıyla Tatta Gölü için “doğal bir tuzla havuzudur” diye yazmış: “İçine sokulan şeyin etrafında su o kadar çabuk donar ki buradaki insanlar ipten yapılmış halkaları içine soktuktan kısa bir zaman sonra tuzdan çelenkler şeklinde çıkarırlar ve tuzun çökmesinden dolayı kanatları ile suya dokunan kuşlar hemen oraya düşerler ve bu suretle yakalanırlar.”

KONUNUN TAMAMI ATLAS’IN ARALIK 2020 SAYISINDA. SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

ATLAS ARALIK 2020

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap