Anasayfa KeşfetArkeoloji Hibermerdon Tepe / Diyarbakır: Kutsal Geyikler

Hibermerdon Tepe / Diyarbakır: Kutsal Geyikler

Küçük bir tepenin üzerinde, Dicle Nehri’ne hâkim bir konumdaki tapınma alanı ile Hirbemerdon Tepe, 4 bin yıl önceki inançlara ışık tutuyor. Tapınak alanında bulunan boynuzlar ve kaplar üzerindeki motifler, bir geyik kültünden söz etmemizi sağlıyor.

Yazı: Nicola Laneri / Fotoğraflar: Hibermerdon Tepe Kazı Arşivi

Küçük bir höyük yükseltisine sahip olmasına karşın aşağı şehir kısmı ile birlikte 2 hektarlık bir alanı kaplayan Hirbemerdon Tepe, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin doğusunda, Batman Çayı ile Dicle Nehri’nin temas noktasındadır. Hirbemerdon Tepe ile etkileşim alanında bulunan arkeolojik verilerin yorumlanmasını hedefleyen proje, 2003 yılında Diyarbakır Arkeoloji Müzesi ile birlikte başlatıldı ve 2010 yılına kadar sürdürüldü.

Hirbemerdon kuzey ve doğudaki tarıma uygun araziler ile güney ve batıdaki daha çok göçer hayvancılığa ve avlanmaya uygun yaylaların kavşağında, başka bir deyişle burada yaşayan insanların geçim ekonomilerine çeşitlilik kazandıran bir yerde bulunmaktadır. İÖ 1. binyılda Assurlular gelene kadar büyük kentlerin bulunmadığı bölgede, yerel kaynaklardan yararlanan küçük ya da orta büyüklükte yerleşmeler görülür.

Birçok katman barındıran uzun süreli yerleşimler Hirbemerdon Tepe’nin önemini ortaya koyarken en eski tabaka İÖ 4. binyıla, Kalkolitik Çağ’ın sonlarına tarihlenir. İÖ 3. binyıla ait İlk Tunç ve İÖ 2. binyılın ilk yarısına tarihlenen Orta Tunç Çağı katmalarını Son Tunç ve Demir Çağı yerleşimleri takip eder. Höyük son olarak İslami Dönem’de iskân edilir. Bu süreçte en öne çıkan katman Orta Tunç Çağı’na tarihlenir ve dönemde höyük üst konisi üretim ve dini amaçlı kullanılan birçok yapı ile kaplıdır. Dicle Nehri boyunca uzanan aşağı şehirde ise dağınık haldeki işlik yerleri vardır. Aşağı şehir geçici işlerin yapıldığı yer olarak değerlendirilirken, höyüğün güney yamaçlarında yine bağımsız olarak inşa edilen konutlar bulunmaktadır.

İÖ 2000-1600 yıllarına tarihlenen Orta Tunç Çağı, tüm Yakındoğu tarihi için oldukça önemli bir dönemi ifade eder. Bu dönemle ilgili arkeolojik ve tarihi veriler, uzun mesafeli ticaretin Mezopotamya’daki tüccar ve girişimcilerden oluşan yeni sosyal sınıfın gelişiminde artan önemini ortaya koyar. Dönemin başlarında Mezopotamyalı tüccar ve girişimci aileler Anadolu, İran ve Basra Körfezi’nde, tekstil veya bakır, kalay, altın, gümüş, fildişi ve yarı değerli taşlar gibi hammaddelerden işlenmiş ya da yarı işlenmiş malların değiş tokuşa dayalı ticaretini yaptıkları merkezler kurmuşlardı. Anadolu’da bu ticareti Assurlu ve yerleşik Anadolu halkları yürütüyordu.

Bu dönemde Yukarı Dicle Havzası’ndaki yerel topluluklar ile kuzeydoğu Suriye’den gelen tüccarlar arasında ticaret yapılıyor, olasılıkla Tur Abdin bölgesinden şarap ithal ediliyordu. Bu ticaretin varlığını, Suriye ve Yukarı Dicle Havzası’nda, İÖ 2. binyılın ilk yarısına tarihlenen yerleşimlerde görülen ve Habur kapları olarak da bilinen bant şeklinde boya bezemeli kaplar ile ayırt etmek mümkündür. Bununla birlikte Yukarı Dicle Havzası için tipik çanak çömleğin yoğun olarak bulunması, Hirbemerdon Tepe’deki yerel kimliğin de kanıtlarını oluşturur.

Tepenin en üst kesiminde bulunan yapı kompleksi yerleşme için ayrı bir öneme sahiptir ve Orta Tunç Çağı için ünik özellikler taşır. Burada tapınak olarak tanımlanabilecek kalıntılar, Tur Abdin’in yakınlarındaki Ortaçağ Süryani manastırlarına benzer. Çanak çömlek gibi benzerliklerden yola çıkarak yapılan tarihlemelerin yanı sıra hayvan kemiklerinden yapılan analizler de bu alanın İÖ 19. yüzyıla tarihlendiğini gösterir.

Orta Tunç Çağı’na ait bu yapı kompleksi, gerek yerleşmenin kendisi, gerekse Yukarı Dicle Havzası için, bu dönemdeki gelişmelerin sosyal organizasyon ve dini boyutunu anlamamız konusunda kritik bir öneme sahiptir. Bu kompleks günlük yaşama ilişkin alanlar, işlik yerleri, törenlerin yapıldığı yerler gibi farklı işlevlere yönelik bölümler içerir.

Dicle Nehri’ne hâkim bir konumdaki yerleşmede bitişik düzende yapılar, günlük kullanıma yönelik alet ya da eşyalar bulunmakla birlikte, merkezde törensel aktivitelere ayrılmış, anıtsal yapılar ile onların çevresinde özenli kaplar, insan ve hayvan figürinleri ile kilden adak levhaları gibi buluntular vardır. İlgi çekebilecek bir başka durum da bu yerleşimde aynı döneme ait çok miktarda geyik kemiği ve boynuzunun bulunmasıdır. Çevre araştırmaları, bölgenin geyiklerin yaşayabileceği ormanlarla kaplı olduğunu gösterirken; çok sayıda boynuza rastlanması bununla ilgili bir ritüelin varlığını akla getirir. Ayrıca geyik figürüyle süslü bir kabın varlığı, bunun bir kült olduğunu düşündürür. Geç Hitit Dönemi’nden kalan, Doğu Anadolu kaynaklı bir geyik kültünün varlığını teyit eden yazıtlar da bilinmektedir.

Sonuçta Hirbemerdon Tepe’de yapılan arkeolojik çalışmalar, Yukarı Dicle Havzası’nda yaşayan toplulukların sosyal örgütlenmesi, diğer Anadolu ve Mezopotamya topluluklarıyla olan ilişkileri hakkında yeni veriler sağlamaktadır. Ayrıca tepenin üst kesimindeki törensel alanın keşfi, tarihöncesi Anadolu için çok tipik olan insan, hayvan ve doğa arasındaki ruhani ilişki ve kadim dinsel uygulamaları yorumlamak için yeni belgeler sunmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Nicola Laneri, Catania Üniversitesi, Yakındoğu Arkeolojisi Bölümü, İtalya

Arkeoatlas 2013

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap