Anasayfa Gündem Tersane-i Amire, Fatih’in Mirasını Satmak

Tersane-i Amire, Fatih’in Mirasını Satmak

Ayşegül Parlayan Özalp

Dünyanın en eski endüstriyel tesisi Tersane-i Amire, yıllardır müze olması için çalışılırken şimdi satılıp turizm tesisine dönüştürülüyor.

Haber: Gökhan Tan
ATLAS AĞUSTOS 2013/SAYI:244

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın 2 Temmuz 2013’te açtığı “Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi” (Haliçport) ihalesi 24 Temmuz’da sonuçlandı. Tersane-i Amire’nin 49 yıllık kullanım hakkını, Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla ve Rixos otel zinciri, AVM ve inşaat yatırımlarıyla tanınan işadamı Fettah Tamince (Sembol İnşaat) kazandı. Tersaneye iki otel, iki yat limanı, AVM, kongre merkezi inşa edilmesi bekleniyor. Bakanlık kendi sitesinde (ubak.gov.tr) “satış” olarak nitelediği bu projenin projesini, dahası satma gerekçesini ihaleye girenler dışında kimseyle paylaşmış değil. Belli ki kamuoyuna bilgi vermenin kendisini sıkıntıya sokacağını düşünüyor. Kazandığı ihaleyi Bakan Yıldırım’ın onaylamasını bekleyen Tamince ise satın alma gerekçesini, “Yıllardır boş ve atıl kalmış bir alanı deniz ve tarihle buluşturmak” diye açıklıyor. 550 yıllık bir tersaneyi tarih ve denizle buluşturmak? Anlamak mümkün değil.

“Vizontele” filminin akıllarda yer eden sahnesinde Belediye Başkanı Nazmi (Altan Erkekli) televizyonu, “Zeki Müren’i hem dinleyeceksiniz, hem göreceksiniz” diye tarif eder. Fikri karakterindeki Cem Yılmaz ona “Peki Zeki Müren de bizi görecek mi” diye sorar. Hikâyenin bu kadarı bile bana bu repliği hatırlatıyor. Anlatmaya çalışayım.

Öncelikle, Haliç ismiyle anılan tersane yerleşkesi gerçekte, birbirine komşu üç tersaneden müteşekkil: Haliç, Camialtı ve Taşkızak. Üç tersane hep birlikte Tersane-i Amire diye isimlendiriliyor. İhale, 2008’de Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nden (TDİ) İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) devredilen ve bugün daha ziyade Şehir Hatları vapurlarının tadilatı için kullanılan Haliç Tersanesi’ni kapsamıyor. Bakanlık tarafından satışa çıkarılan 250 dönümlük yerleşke, yakın zamana kadar TDİ kullanımındaki Camialtı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait Taşkızak tersanelerini kapsıyor. Maliye Bakanlığı’nın son bir yıl içinde bu iki tersaneyi, satılabilmesi için İBB’ye devrettiği söyleniyor.

Tersanelerin satışının en az beş yıldır hükümetin gündeminde olduğunu, eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan sayesinde biliyoruz. (Yanlış anlaşılmasın, Unakıtan bu yönde bir açıklama yapmadı. Sadece 23 Ocak 2008’de TBMM’deki bir basın toplantısı öncesinde Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci ile konuşmaları, mikrofon açık unutulunca yansıdı.) Fakat o tarihten bu yana, ihale süreci de dahil olmak üzere herhangi bir bilgi paylaşılmadı. Öyle ki ne Ulaştırma Bakanlığı ne de Özelleştirme İdaresi satış aşamasında bir ilan yayınlandı. Girişimciler ihale şartnamesini 50 bin TL karşılığında edindi.

Gelgelelim, 1993’ten beri çalışma kapasitesi giderek düşürülen ve Haliç Tersanesi dışında neredeyse atıl bırakılan Tersane-i Amire’nin nasıl dönüştürüleceği hakkında iki haber ön plana çıktı: Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nin yıkılarak alanın İBB’ye verileceği; buna karşılık yapılacak yeni müzenin Tersane-i Amire’de olacağı söylendi ilk olarak; 2008’de Deniz Müzesi’nin yıkılıp aynı yerde inşasının başlamasıyla bu fikrin hayata geçmediği anlaşıldı. Denizcilik Müsteşarlığı Müşaviri Prof. Dr. İdris Bostan, 2010’da ise Tersane-i Amire’de deniz müzesi faslını yeniden açtı. Anadolu Ajansı’na şunu söyledi:

“Bugün Karaköy’den Kağıthane’ye kadar uzanan tesislerde, farklı dönemlerde gemi yapımı ve onarımında binlerce zanaatkâr çalıştı. Yaklaşık 500 yıldır gemi inşa sanayiinin merkezi olarak görev yapıyor (…) Bu kapsamda Haliç Tersanesi’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve İBB Başkanlığı ile İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş (İDO) temsilcilerinin ön çalışmalarını yürüttüğü bir projeyle Denizcilik Müzesi’ne dönüştürülmesi düşünülüyor.”

Hükümetin, en az beş senedir Tersane-i Amire’yi dönüştürme niyeti olduğu bilinirken, bu tarihi yerleşkenin -özgün işlevine uyumlu olarak- bir deniz müzesine hizmet etmesi duyurulmuşken, birdenbire projesi/planı bile açıklanmayan/olmayan bir ihaleye çıkılması size çok da yabancısı olmadığınız bir fotoğrafı çağrıştırmıyor mu? Haydarpaşa Garı ve limanının, Galataport ihalesiyle gündeme gelen Karaköy ve çevresinin turizm alanına çevrilmesini, tarihsel alanların yenilenerek korunması gerekçesine dayanan ama tümüyle yıkılan Sulukule ve Tarlabaşı semtlerini ve en güncel vaka olarak Gezi Parkı yerine Topçu Kışlası inşa etme niyetini, örneğin? Hatırlarsınız, bu en güncel vaka başbakan tarafından son olarak “Tutturmuşsunuz bir AVM, ortalıkta daha proje yok” diye savunuluyordu. Tüm bu projelere temel itiraz işte tam da bu noktada olsa gerek: Ortada bir proje bile yokken kadim kentin yüzlerce yıllık mirasının ihale edilmesi, paraya tahvil edilerek yaşayanlarından uzaklaştırılması.

Tersane-i Amire’nin satışına dair Ulaştırma Bakanlığı’nın sitesinde yer alan tek satır açıklamada, yat limanında 1000 kişilik bir cami yapılması da öngörülüyor. Oysa Camialtı Tersanesi’nde halihazırda 2 bin 500 kişilik, tarihi Çorlulu Ali Paşa Camii (inşası 1706) var. Buna rağmen hangi planla yeni -ve daha dar kapasiteli- bir camiye ihtiyaç duyuluyor? Haber kaynaklarımdan aldığım bilgi, Ulaştırma Bakanlığı’nın ihaleye sadece bir hafta kalmışken tersaneler içindeki tarihi yapıları (ki en az 30 tane) bilmediği ve ihale dosyasında belirtemediği yönündeydi. Tapu kayıtlarında tersanelerle aynı adada bulunan ancak TBMM Milli Saraylar’a bağlı Aynalıkavak Kasrı’nın da satışa dahil olduğunu belirtelim.

Ama tarihi satmaya soyunan bakanlığın karşısındaki “tarihi” sorunlar bununla da sınırlı değil. Çünkü tersaneyi turizm alanına dönüştürmeyi amaçlayan projenin öncelikle yasa gereği Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanması gerekiyordu. Böyle bir projenin yapılması da mümkün değildi. Çünkü kurulun görevini yapabilmesini sağlayacak Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı da hâlâ mevcut değil.

Başa dönelim: Dünyanın en eski endüstriyel tesisinin, üzerindeki onlarca taşınmaz kültür varlığıyla birlikte, yasaları da çiğneme pahasına satışının Bakan Yıldırım tarafından onaylandığını varsayalım. Sorum televizyonu hiç görmeyen Fikri’nin televizyon hakkındaki sorusu kadar basit: Kent belleğimizi, kültür mirasımızı, söz hakkımız olan değerlerimizi AVM’ye, otele, yat limanına gelen turist sayısına ve bu sayede elde edilecek gelire tahvil eden bu anlayışı biz de anlayabilecek miyiz?

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap