Sokak nedir ve sakinleri kimlerdir? Evler, dükkânlar, çöp tenekeleri, kaldırım taşları, bahçe kapıları, sokak satıcıları bizdendir. Peki kediler, köpekler, kargalar, karıncalar kime aittir? Sokak hayvanları sokağındır, sahipsizdir ama kimsesiz değildir.
Yazı: Kansu Şarman
Yukarıdaki fotoğraf: GUILLAUME BERGGREN
İstanbul’un meşhur köpeklerinin yanlış tanıtıldığını düşünüyorum. Her zaman sokaklarda kalabalık olduklarını, yolu tıkadıklarını; organize müfrezeler halinde hareket ettiklerini ve kararlı ve vahşi saldırılarla istediklerini aldıklarını ve geceleri korkunç ulumalarıyla diğer tüm sesleri bastırdıkları anlatıldı hep. Burada gördüğüm köpekler, hakkında okuduklarım olamaz. Gece veya gündüzün önemli bir kısmı uykudalar. Uyumayanlar her zaman uyumak istiyormuş gibi görünüyorlardı. Hayatımda hiç bu kadar perişan, aç, üzgün yüzlü, kalbi kırık görünümlü köpekler görmedim. Bu köpekler şehrin çöp yiyicileridir. Bu onların resmi pozisyonudur ve zor bir pozisyondur. Ancak bu onların korumasıdır. Bu korkunç sokakları kısmen temizlemedeki faydaları olmasa, uzun süre katlanılmazlardı.
—- MARK TWAIN
Ünlü Amerikalı yazar Mark Twain, 1869 yılında yayımlanan The Innocents Abroad seyahatnamesinde İstanbul’daki sokak köpekleri için bunları yazmış. Twain’in izlenimleri ondan önce veya aynı tarihlerde şehre gelen Jean de Thevenot, François-René de Chateaubriand, Gerard de Nerval, Edmondo de Amicis gibi seyyahların yazdıkları kadar romantik değil. Osmanlı toplumunun -en azından bir bölümünün- sokak köpeklerine seyahatnamelerde bahsedildiği kadar nazik davranmadığı anlaşılıyor. Ancak şehir halkının büyük çoğunluğunun köpeklere merhametle baktığı, onları mahallenin bir ferdi olarak gördüğü ve beslediği, bunun için vakıflardan para tahsis edildiği ortada. Köpeklerin sokağın artıklarıyla beslenip yabancıları semte sokmayarak kolluk kuvveti görevi gördükleri de sıkça dile getirilmiş.
Her şeye rağmen uzun yıllar şehir hayatının içinde insanlarla bir arada yaşamanın sürekli değişen koşullarına uymak için çabalayan sokak hayvanlarının kentteki tarihi hiç de o kadar rahat geçmemiş. Bunun en çarpıcı örneği, 1910 yılında 60 bin sokak köpeğinin Hayırsızada’ya sürgün edilmesiydi. Bu tarihten yüzyıllar öncesine dayanan hüzünlü bir geçmişi vardı bu mevzunun. Üstelik sadece payitaht İstanbul ile sınırlı da değildi. Tarihçi Irwin Cemil Schick’in Toplumsal Tarih dergisindeki makalesine göre, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı ve kızkardeşi Şah Sultan’ın eşi Lütfi Paşa, Şam beylerbeyi iken şehirdeki bin kadar sokak köpeğini itlaf ettirmişti. 100 yıl bile geçmeden 1600’lerin başında Sultan I. Ahmed’in sadrazamlarından Nasuh Paşa, İstanbul Suriçi’ndeki köpeklerin tümünü toplatıp Anadolu yakasında Üsküdar’ın tepelerine göndermişti. Sultan II. Mahmud döneminde Pera’da bir İngiliz vatandaşının sokak köpeklerinden korkup kaçarken duvardan düşerek ölmesi üzerine İngiliz sefaretinin saraya baskı yaptığı, bunun üzerine sokak köpekleri için ilk Hayırsızada sürgününe karar verildiği anlatılır. Ancak köpekleri adaya götüren mavnalar fırtınadan ötürü yanaşamayınca bu sürgün “başarısızlık”la sonuçlanır. Sokak köpeklerinin kadersizliği Sultan Abdülaziz döneminde de sürer; sayılarının çoğalması bahane edilerek padişah fermanıyla yeniden Hayırsızada’ya sürülürler. Ancak kısa bir süre sonra; 1865 sonbaharında Tarihi Yarımada’yı baştan başa yok eden Hocapaşa yangını çıkar. Halk bu yangının adaya sürülen köpeklerin acı çığlıkları nedeniyle kendilerine verilen bir ceza olduğuna hükmedince, sokak köpekleri yeni bir fermanla şehre geri getirilir. Sonraki 50 yıl boyunca da sokak köpekleri dönem dönem sorun olarak nitelendi, hatta kuduz hastalığı riski nedeniyle doktor Louis Pasteur İstanbul’a davet edildi ve Kuduz Enstitüsü kuruldu. Sokak köpekleri o dönem sürgün ve ölüm tehlikesinden uzak yaşamayı başardı. 1840’larda İstanbul’u ziyaret eden seyyah Charles White’ın yazdıklarından anlıyoruz ki, o dönemde sokak köpekleri Müslüman mahallelerinde daha güvende ama çoğunlukla aç, Pera Şişli, Pangaltı gibi görece zengin Hıristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde daha huzursuz ama karnı tok yaşıyorlar.
1910 köpek sürgünü…
Ancak 20’nci yüzyıl yaklaşırken sokak hayvanları için de kötü günler geri geliyordu. Batılılışma veya Batı’ya benzeme fikri önce kent sokaklarında değişimden örnekler sunuyordu. Modernleşme yanlısı yazarlar, kirli, karanlık ve köpeklerle dolu kent sokaklarının temizlenmesi gerektiğini yazmaya başlamıştı. Demiryolu, tramvay, belediye teşkilatı derken şehirler değişiyordu. Bu dönemde köpeklerin başlarına gelen en trajik olaysa II. Meşrutiyet’in hemen ardından yaşandı: 1910 köpek sürgünü… Buna başlıca neden olarak, İstanbul’a -Avrupa şehirleri gibi- sokak köpeklerinden temizlenmiş modern bir kent görünüm kazandırılması olarak sunuldu. “Hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik” sloganıyla iktidara gelenlerin aldıkları karar sonrası sokaklardan, ellerinde dev kıskaçlar taşıyan görevlilerce toplanan yaklaşık 60 bin köpek, üzerinde dikili tek bir ağaç dahi olmayan Hayırsızada’ya götürüldü. Aç ve susuz ölüme terk edildiler. Acı çığlıkları şehrin tümünde yankılandı.
YAZININ TAMAMI ATLAS’IN AĞUSTOS SAYISINDA. ALMAK İÇİN TIKLAYIN!