Anasayfa Atlas Tarih LİKYA TİPİ ARI KOVANLIKLARI: SERENLER COĞRAFYASI

LİKYA TİPİ ARI KOVANLIKLARI: SERENLER COĞRAFYASI

Harika Pelin Şengül

Antik dönemden yakın geçmişe kadar Antalya ve Konya’nın dağ ve yaylalarında serenler birer kule gibi yükseldi ve arılara ev oldu. Toroslar’ın yükseklerinde günümüze kalmış sınırlı sayıda serende arıcılık hâlâ sürüyor. Kırsal mimarinin bu nadide örnekleri hayata tutunmaya çalışıyor.

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: YUSUF ERKAN

Üstteki fotoğraf: Fenni kovanların yaygınlaşmasıyla 1980’li yıllarda atıl duruma düşen serenler, tekrar canlandırılmaya çalışılıyor. Büyüksöğle Mahallesi’nden Ramazan Bozkurt, sereninde karakovanlarda tekrar bal üretmeye başlayan arıcılardan biri.

Teke Yarımadası’nda gök gözlülere “önce güneşe, sonra arılara bakacaksın” derler. Gözlerin nazar etkisi geçsin, güzelim emektar arılara nazar değmesin anlamında kullanılır bu deyiş. Gözlerim mavi olmasa da ben de arılardan önce güneşe bakıyor ve gözlerimi açtığımda kendimi 3 bin 70 metre yüksekliğindeki Kızlarsivrisi Dağı’nın eteklerinde buluyorum. Antalya sınırlarındaki mağrur Kızlarsivrisi bembeyaz gelinliğini kuşanmış. Yöre halkının “kovanlık” da dediği ama daha çok “seren” olarak adlandırılan Likya tipi arı kovanlarının coğrafyasındayız. Bu kuş uçmaz kervan geçmez dağ ve yaylalarda serenler birer hayalet gibi zamanı bekliyor. Büyüksöğle Mahallesi’nden arıcı Ramazan Bozkurt’un Kurtini mevkiindeki serenleri ise hayata döndürülmüş. Elmalı Belediyesi Kültür Müdürü arkeolog Durmuş Altan ile o serenleri görmeye gidiyoruz. Bir yandan anlatıyor Altan:

Serenler, yoğunlukla Elmalı, Korkuteli ve Kumluca ilçelerinin kesiştiği bölgede yükselen 3 bin 70 metrelik Kızlarsivrisi’nin eteklerinde yer alıyor. Antik dönemlerde “Milyas” olarak adlandırılan bu coğrafyadaki Serkiz Yaylası keçi sürülerinin dolaştığı, doğallığını korumuş bir yer.

“Elmalı yakınlarındaki Semahöyük’te (MÖ 3000) ele geçen pitosların (büyük küp) üzerinde bir plana rastladık. Likya tahıl ambarlarını, Likya kaya mezarlarını ve arı serenlerini gösteriyordu. Pitoslardaki plana dayanarak serenlerin binlerce yıllık bir kültür olduğunu söyleyebilirim.”

Her dağın bir türküsü vardır, derler. Kızlarsivrisi’nin türküsü de serenler olabilir. Serenler Antalya’nın Elmalı, Korkuteli ve Kumluca ilçelerinin kesiştiği yerde yükselen Kızlarsivrisi’nin eteklerinde yoğunlaşıyor. Antik dönemlerde “Milyas” olarak adlandırılan bu bölge, Strabon tarafından “Termessos’la İsinda arasında kalan dağlık ülke” olarak tanımlanır. Serenlere yine Gazipaşa-Anamur sınırında ve Konya’da da rastlanıyor. Konya’da serenlere “hanay” da deniliyor. Elmalı’nın Büyüksöğle Mahallesi’ne vardığımızda Ramazan Bozkurt’u bizi beklerken buluyoruz. “Benim serenim ulaşım olmadığı için bittiydi” diyor Ramazan. “Belediye ‘kovanlıkları faaliyete geçirelim’ deyince, ‘yol yapın, hazır’ dedim. Onlar yolu yapıverdi, biz de arıcılığa devam ediyoruz.”

Sabahın erken saatlerinde çıktığımız yolculuk kuşluk vakti son buluyor ve Ramazan’ın serenine bozuk yolda güç bela ulaşıyoruz. Kurtini’ndeki serenin ana gövdesi taş ve ahşap. Sekiz yıldır faal durumdaki serenin dünü ve bugününü anlatıyor Ramazan: “İlk iki yıl bal kesmedik. Ama sonraki seneler iyi bal aldık. Şimdilik ticari amaç düşünmüyoruz zaten. Amacımız serenlerin tekrar canlanması. Eşe dosta verdik, kendimiz yedik. Önceden kovanlıktan leğenlerle bal alınırdı. Biz peteklere ‘gömeç’ deriz. Leğenlere bembeyaz, sapsarı gömeçleri doldurur, kağnıyla eve gelinceye kadar yolda karşımıza kim çıkarsa verirdik. Bir de eve gelenler olurdu. Beş-altı kişinin önüne kilolarca bal koyduğumuz olmuştur.”

“İlk gezginlerden şimdilere pek çok araştırmacı, serenlerin Likya’nın en özgün anıtlarından olan ‘dikme mezarlar’ ile benzerliğine dikkat çekerken, bu kule formunun antik dönemden günümüze süregeldiğini belirtir. (…) Serenlerin gelenekselliği irdelendiğinde, kovanları taşıyan dikme, yani ana gövdenin, üzerinde duran lahde veya mezar odasına kaide olarak hizmet veren mezar dikmeleri ile benzer olduğu görülür. Serenlerdeki platform üzerindeki kovanların örtülmesiyle elde edilen semerdam form veya üçgen çatı, Klasik Dönem lahitlerinin kapakları ile benzerlik taşır. Bütün bunlar serenlerin de tıpkı günümüz tahıl ambarları gibi antik dönemden beri Milyas bölgesinde kullanılan bir yapı tipi olduğu düşünülür.” Kaynak: Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Süleyman Bulut, “Lykia’da Arıcılık: Seren ve Çevre Duvarlı Arılıklar Işığında Antik Geleneği Arayış” makalesi.

Hüseyin Saraçoğlu, Akdeniz Bölgesi adlı kitabında kovanlıkları “bal sereni” olarak adlandırır ve bazı arıcıların bir serenden 100 kilogramdan fazla bal elde ettiklerini kaydeder. “Beydağları’nın batı yüzünün balları o kadar beyaz ve o kadar nefistir ki, bunun bir eşi ancak Bozburun Dağı’nda veya Çimi doğusundaki yaylalarda elde edilir.”

Ramazan’ın içlendiği diğer durum da serenlerin gün geçtikçe azalmasıydı. “Önceden herkesin yaylada bir ya da birkaç sereni olurdu” diyor. “O zamanlar Söğle bölgesinde 150 civarında seren vardı, şimdi bu sayı 15’e kadar düştü. Serenleri fenni kovan (kasa sandık şeklindeki kovan) bitirdi. İklimler değişti, bakımı güçleşti, doğa bozuldu, ilaçlar arttı, arıcılık yapmak zorlaştı. Serenlerin kimisi yıkıldı, kimisi çalındı, kimisi de yandı.”

Gövde kısmı yüksek yapılar serenler. Ayılara, vahşi hayvanlara ve hırsızlardan korumak için böyle yapılıyorlar. Serenlerin biçimini ayrıca doğa koşulları, yalıtım ve stabillik belirliyor, bir yandan da estetik ve işlev birleştiriliyor. Durmuş Altan serenlere neden bu bölgede rastlandığını şöyle açıklıyor: “Fenni kovanları her yere götürebilirsiniz. Serenlerin dezavantajıysa sabit yapılar olmaları. Serenlere en uygun yer Kızlarsivrisi’nin etekleri, çünkü bu bölge flora açısından çok zengin. Serenlerin sabit olmalarının dezavantajını ortadan kaldıran bitki çeşitliliğine sahip bu dağ…” Büyüksöğle Mahallesi’nden İrfan İşcan da “Bu memleketin otu hiçbir yere uymaz, yağlıdır. Kekiğin, sütleğenin ve kırmızı şalbanın ballarını hiçbir bal tutmaz. Buralarda bol bol yetişir bunlar.”

Büyüksöğle’de ayrılıyoruz ve asıl hikâye şimdi başlıyor. Her biri kendi yalnızlığındaki serenlerin coğrafyasını dolaşacağız. Kaptanımız Abdurrahman Bayram’ın arabasına atlıyorum.

Humeylibaşı altlarındaki yaylada peynir kuyularını geçtikten sonra manzara birden açılıveriyor. Yöre insanının “Gölgölcükler” dediği Çarşakdibi, Gölalanı ve Gölkuyusu ovaları ardı ardına sıralanıyor. Kızlarsivrisi’nin eteklerinde rakımı 2 bin 800’lere kadar tırmanan bu bölge, serenler coğrafyasının kalbi dense yeridir. Çarşakdibi, üç serenin günümüze ulaştığı güzelim bir ovacık. En güneydeki serenin üzerinde iki karakovan günümüze ulaşmış. Ortadaki seren kovanlar açısından en yoğun olanı; 25 civarında kovan sayıyorum. En kuzeydeki seren ise bırakın kovanı, gövde üzerindeki ağaç sırası açısından bile fakir durumda. Gölalanı, Söğle’de serenlerin yoğun olarak günümüze ulaştığı bölge.

Kızlarsivrisi’ne doğru ilerlediğimiz yolun hemen altında kalan iki seren oldukça görkemli. “Tom” lakaplı Osman’ın sereni, karakovanların yanı sıra fenni kovanların konulduğu bir seren. Anlatılanlara bakılırsa İmecik’ten ve Avdancık’tan kaçan arı oğulları buradaki kovanlara kendiliğinden giriyormuş. Nedeni ise iyi bir kovanlık olması ve uçkununun iyi olmasıymış. Bölgedeki çukurluklar önceden baharın gölcükle kaplanır yaza doğru gölcükler kuruyunca tarım yapılırmış. Kenar Göl mevkiindeki tarlasında nohut yolan Ayşe Almaz anlatıyor: “Gölalanı’nda en birinci kovan Abdurrahman Alkaya’nındır. Bundan 30 yıl önce buradaki serenlerden bal kesilirdi. Hıdır Kaçar balı keser, sonra uzatırdı bize balları akışan sapsarı peteklerden.” Gölalanı’nda toplam sekiz seren ayakta kalmış, bir o kadarının yıkıldığı veya söküldüğü temellerinden anlaşılıyor. İki serenin kaldığı Gölkuyusu’na vardığımızda kuyudan su çekiyoruz. Kar kokulu buz gibi bir yayla suyu. Gölkuyusu’ndaysa iki seren bulunuyor.

Serkiz Yaylası’na ilerlerken çobanlara ve yaylıma çıkan keçilere rastlıyoruz. Koca Serkiz Yaylası’nda sadece bir tek seren günümüze ulaşmış. Bu seren de adı kaynaklarda geçmeyen antik kalıntılar arasında bulunuyor. Günbatımında Kızlarsivrisi manzarasıyla birlikte olağanüstü görünüyor.

Avdancık serenleri bugünkü son durağımız. Büyüksöğle ve Küçüksöğle mahallelerini yukarıdan gören bir manzaraya sahip iki seren, antik adı Soklai olan bir yerleşimde bulunuyor. Burada bir “garnizonun bulunduğu” ya da “kırsal karakterli tarımsal bir merkez” olduğu yönünde arkeologların görüşü var. Avdancık serenleri Antalya Kültür ve Doğa Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nce 2009’da koruma altına alınmış.

Geceyi Elmalı’da geçirdikten sonra Gölova (Müğren) Mahallesi’ne yolumuzu düşürüyoruz. Ne yazık ki Müğren’deki hiçbir seren günümüze ulaşmamış. İbrahim Özen, “Bir dönemler köy civarında sekiz seren vardı” diyor, “1970’te yukarıda gördüğün Düverkuzuğu boğazından bir afat indi, taştır topraktır sürükleyip getirdi, serenleri önüne katıp götürdü, serenler mahvoldu. Mal, sahibiyle gidermiş, seren sahipleri ölünce ilgilenen olmadı artık serenlerle.”

KONUNUN TAMAMI ATLAS’IN MAYIS 2023 SAYISINDA. ALMAK İÇİN TIKLAYIN

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap