Isparta ve Antalya sınırlarında, Yukarı Köprüçay Havzası’nda yapımı sürdürülen Kasımlar Barajı ve HES projesi için yapılan ağaç kıyımından sonra şimdi de sıra Köprüçay’ın binlerce yılda biriktirdiği kum ve çakıllara geldi. Yargı süreci devam eden projeyle ilgili ÇED raporunda yer almamasına karşın baraj inşaatında kullanılmak üzere Köprüçay’ın kum ve çakıllarının kamyonlarla taşınması tepki çekerken, konuyla ilgili inceleme yapılması istendi.
Isparta’nın Sütçüler ilçesinde, Yukarı Köprüçay Havzası’nda yapımı sürdürülen Kasımlar Barajı ve HES projesinin inşaatında kullanılmak üzere Köprüçay nehrinin kum ve çakıllarının iş makineleriyle kamyonlara yüklenip taşınması tepkilere neden oldu. Kasımlar Suçatı Mevkiinde inşası süren barajı ana gövdesinde kullanılmak üzere Darıbükü köyü Çataltaş ve Güldallı Deresi mevkiinden kamyonlarla çakıl taşındığını dile getiren yurttaşlar, bu işlemin günlerdir sürdüğünü ve herhangi bir denetimin yapılmadığını kaydediyor.
Nehir yataklarından kum ve çakıl almak ruhsata ve izne tabi. Ancak konuyla ilgili herhangi bir başvurunun yapılmadığı öğrenildi. Nehir yatağından kum ve çakıl alımı baraj projesiyle ilgili ÇED raporunda da yer almıyor. Yöre köylülerinin açtığı dava nedeniyle yargı süreci devam eden proje için nehir ekosisteminin yok edilmesinin kabul edilemez olduğunu dile getiren uzmanlar, konu hakkında inceleme yapılarak idari ve yasal işlem yapılması gerektiğini belirtiyor.
Yukarı Köprüçay Havzası Koruma Platformu’ndan yapılan açıklamada da nehir yatağının tahrip edilmesine tepki gösterildi. Konuyla ilgili ilgililerin inceleme yapması gerektiği çağrısına yer verilen platform açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
“Isparta sınırlarında, Dedegöl Dağı’nın eteklerinde Sorgun Yaylası’ndan doğan Köprüçay, antik dönemde ‘güzel akışlı su’ anlamına gelen Euromedon olarak anılıyordu. Aynı adla bir nehir tanrısı bulunan Köprüçay’ın kutsallığına inanılıyordu. Antalya Serik’te Boğazköy’den Akdeniz’e ulaşan Köprüçay, Aspendos başta olmak üzere antik çağdan bugüne bölgedeki kentlere yaşam verdi. Ancak bugün kısa ömürlü yıkım projeleriyle binlerce yılda oluşan bir kültürün ve coğrafi zenginliğin, ağacıyla, kuşuyla, taşıyla toprağıyla, kumuyla çakılıyla göz göre göre öldürülmesinin vebali, yaşamın geleceği adına hepimizin üzerinde olacak. Ancak bu yıkıma onay üreten idari ve yasal prosedürlerin ya da göz yumarak görmezden gelen sorumluların vebali ise hepimizden daha ağır olacak! Bu yıkımlara seyirci kalmaya devam edildiği sürece, bir zamanlar bereketli toprakları ve sularıyla insanını doyuran Türkiye, bir yudum temiz suya muhtaç olunan bir ölü nehirler ülkesine dönüşecek.”
Haber: Yusuf Yavuz / 06 Ocak 2015