Anasayfa KeşfetDoğa Coğrafya İklim krizinde tarım

İklim krizinde tarım

Özge Çolak

Küresel iklim krizi kapımızda değil, çoktan eşiği aşıp içeri girdi. Krizin ilk dalgaları Anadolu’ya yayılmaya başladı. Çiftçi, havasındaki, toprağındaki, verimdeki değişimin farkında. Boğaziçi Üniversitesi’nin tarım raporu dramatik sonuçlar içeriyor, karar alıcılara ve biz sade vatandaşlara sorumluluklarımızı hatırlatıyor. 

YAZI: EREN BAŞAĞAN

Kum fırtınaları, hortumlar, kasırgalar, aylarca damla düşmeyen yağmur, aniden bastıran dolu, yaz ortasında kış havası, kıraçlaşan tarlalar, kuruyan göller, sellerle boğuşan kentler, haftalarca söndürülemeyen orman yangınları… Apokaliptik bir filmden sahneler değil bunlar; içinde yaşadığımız dünyada şu an olup bitenler. Küresel iklim krizinin, daha doğru bir terimle küresel iklim yıkımının tam ortasındayız. Dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak da. Elbette Türkiye’de de. Üstelik yaşadığımız coğrafyada bu yıkımın etkilerinin çok daha erken ve şiddetli görülmesi bekleniyor. Özellikle de tarımda. Konu kayıtsız kalınacak noktayı çoktan aştı. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) desteğiyle Boğaziçi Üniversitesi’nden bilim insanlarının hazırladığı “İklim Değişikliği Etkisinde Tarımsal Arzın Sürdürülebilirliği” raporu, durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Pandemi gündemi sırasında gözden kaçmış olması muhtemel raporu hazırlayan ekipten, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) kıdemli danışmanı ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi ve Ekonometri Merkezi Üyesi Doç. Dr. Barış Karapınar’a durumu sorduk. (En üstteki fotoğraf: Türkiye’nin birçok köşesi gibi Gaziantep’te de geniş buğday tarlaları uzanıyor. Araştırmalara göre, küresel ortalama sıcaklıktaki her bir santigrat derece artış, buğdayda arazi verimini yüzde 6 azaltabilir.)

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü kıdemli danışmanı ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi ve Ekonometri Merkezi Üyesi Doç. Dr. Barış Karapınar, Atlas’ın sorularını yanıtladı.

Her şeyden önce, aşırı hava olayları ve sıcaklık artışlarına dikkatimizi çekiyor Karapınar: “Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunda, sıcaklık artışlarının 2050 yılı için 2.5-3 derece civarında olacağı, bu yüzyılın sonunda ise 6 dereceyi bulacağı öngörülüyor. Günümüzde, 1 derecelik sıcaklık artışının yarattığı gözlenen etkiler bu derece büyükken, 6 derecelik artışın yaratacağı ekonomik, sosyal ve çevresel riskler, iklim değişikliğinin insanlık tarihinin karşı karşıya kaldığı en büyük risklerden biri olduğunu gösteriyor.”

Gereken önlemler şimdiden alınmazsa, ülkemizde bunun en dramatik yansımalarından birine tarım ve gıda sektöründe şahit olacağız. Çünkü rapora göre, Türkiye’nin tüm bölgelerinde iklim değişecek. Bölgesel iklim modeli sonuçlarına göre, Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü batı ve güney bölgelerde yağışlarda belirgin düşüş beklenirken, ılımlı bir orta enlem ikliminin görüldüğü Karadeniz’de yağışlar artacak. Sıcaklık ve azalan yağış, özellikle İç Anadolu, İç Ege ve Güneydoğu Anadolu’da kuraklığın şiddet, sıklık ve süresini artıracak.

Çeltik, yaz aylarında fazla suya ihtiyaç duyuyor, Türkiye’nin önemli bölümünde ise yağış rejimi buna pek uygun değil. Çorum Kargı yakınlarında da geçmişten beri çeltik tarlalarına Kızılırmak’tan kanallar yardımıyla su taşınıyor. Fotoğraf: TURGUT TARHAN

SICAKLIK NASIL DEĞİŞECEK? (IPCC’nin senaryoları baz alındığında)

Türkiye’de 2021-50 arasında öngörülen sıcaklık artış derecesi 2-3 °C

Türkiye’de 2071-2100 arasında öngörülen sıcaklık artış derecesi 3-7°C

Türkiye’de aşırı sıcak günlerin sayısında ve sıcak dalgalarının görülme sıklığı ve sürekliliğinde artış bekleniyor. Güneyden kuzeye doğru sıcak hava dalgaları görülebilir. Yüksek olasılıklı senaryoya göre, yaz sıcaklıkları 4.5 derece, kış sıcaklıkları 3.5 derece yükselecek. Karamsar senaryoya göre ise bu dereceler yazın 7, kışın 4.5 olabilir.

YAĞIŞ NASIL ETKİLENECEK? (IPCC’nin senaryoları baz alındığında)

2016 ile 2040 arası: Batı Akdeniz’de kışın yağışlarda artış beklenirken, aynı dönemde Doğu Akdeniz’de ve yazın Batı Karadeniz’de azalış öngörülüyor.

2041’den sonra: Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sıcak hava dalgalarının sıklık ve şiddetinin artması
bekleniyor.

2041 ile 2070 arası: Doğu Akdeniz’de yağışlarda yüzde 20’lik düşüş öngörülüyor.

2050’den sonra: Doğu Karadeniz hariç yağışlarda ortalama 250-300 mm’ye varan azalmalar bekleniyor.

2050’den sonra Türkiye’nin güneybatısında yağışların yüzde 40 azalması öngörülüyor. Artan sıcaklık ve azalan yağış, kuraklık olaylarının şiddet, sıklık ve süresini artırabilir. Nehirlerin su seviyesi de düşebilir.

Karadeniz Bölgesi’nin birçok yerleşimi gibi Artvin’deki Köprücü Köyü’nde de çay üretimi ekonomide önemli yere sahip. İklim değişikliği, tarımla geçinen bu yerleşimler için büyük tehdit. FOTOĞRAF: UMUT KAÇAR

TÜRKİYE KURAKLAŞIRSA NE OLUR?

İklim değişikliğiyle “su stresi” de derinleşiyor. Hatta Doç. Dr. Karapınar, kişi başına düşen kullanılabilir su miktarındaki düşüş öngörüsüne bağlı olarak Türkiye’yi su fakiri ülkeler arasına sokuyor. “Türkiye’de tüketilen suyun neredeyse dörtte üçü tarımsal sulamada kullanılıyor” diyor Karapınar ve suyun tarımda bu denli yoğun ve verimsiz kullanımının bizi hızla bu noktaya sürüklediğini belirtiyor. Öyle ki, “Tarımsal üretimin de yapıldığı birçok havzadaki aşırı su kullanımı, bu havzaların kendilerini yenileyebilme kapasitesini aşmış durumda.” 

Peki, su yetmeyince ne olacak? Cevap net: “Yakın gelecekte verimlilik kaybı, tarımsal gelirlerin azalması ve biyoçeşitlilik kaybı gibi birçok sorunun şiddeti artacak.” Peki, ne yapılmalı? “Önümüzdeki 10 ve 20 senenin tarım politikaları belirlenirken, 2-3 derece sıcaklık artışı ve derinleşen su yetersizliği varsayım senaryosu olarak ele alınmalı ve politika planları bu çerçevede yapılmalı.” Türkiye, iklim değişikliğinin ve aşırı iklim olaylarının tarım ve bağlı sektörlere etkisi bakımından “dünyanın en hassas ve kırılgan bölgelerinden biri”nde bulunuyor. Yani topraklarımızın verimliliği bu risklerin tehdidi altında. “Küresel ortalama sıcaklıktaki her bir santigrat derece artışın, küresel ortalama arazi verimlerini buğdayda yüzde 6, mısırda yüzde 7.4, pirinçte yüzde 3.2 ve soya fasulyesinde yüzde 3.1 azaltacağı öngörülüyor. Raporladığımız model sonuçları, 3 derecelik artışla (2050 yılı civarında) yüzde 25-50 verim kaybı öngörüyor” diyor Karapınar.

Peki, ya Türkiye daha kurak hale gelirse? Bu tahmine dayalı bitki su modeli çalışmaları da yapılıyor. Ancak “iyimser iklim değişikliği senaryoları dahi tarımsal ekonomide gözlenecek makro seviyedeki ekonomik kayıpların yüzde 10 civarında olacağını gösteriyor.” Tabii işin ekonomi ve gıda güvenliği boyutu da var. Rapor bu noktaya da değiniyor. İklim modellerinden alınan sonuçları baz alan ekonomik modeller, iklim değişikliğine bağlı fiyat artışlarının ürün bazında yüzde 84’ü bulacağını gösteriyor. “Gıda fiyatlarındaki artışlar, iklim stresinin yokluğunda bile hem kırsal, hem kentsel alanda önemli ölçüde yoksullaştırıcı etkiler yaratıyor ve yerel düzeyde gıdaya erişimde güvensizliğine neden oluyor. Gıda harcamaları yoksul hanelerin en önemli gider kalemi olduğu için, fiyat artışı bu haneleri daha da yoksullaştırıyor.

MEYVELERDE VERİM KAYBI

(Resmi veri kaynaklarındaki ölçüm ve raporlama eksiklikleri ve kullanılan iklim ve ürün modellerinin belirsizlikleri dikkate alınmak koşuluyla.)

30 yıl öngörüleri iç açıcı bir tablo ortaya koymuyor.

Kayısıda 2021-50 dönemi verim kaybı tahmini %40.

Üzümde 2021-50 dönemi verim kaybı tahmini (en fazla yetişen türlerinde) %20.

Fındıkta 2021-50 dönemi verim kaybı tahmini %10.

Fotoğraf: TURGUT TARHAN

700 ÇİFTÇİYE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORULDU: “İklim değişikliği nedir, biliyor musunuz?”

Boğaziçi Üniversitesi’nin bu yazıya konu olan iklim raporunun yazarları, 2016 yılında Ankara, Kırklareli ve Adana’da dokuz ilçe ve 122 köyde rastgele seçilen toplam 700 çiftiyle yüz yüze görüşüp anket yaptı. Çiftçilerin yüzde 96’sı yukarıdaki soruya “evet” yanıtı verdi.

VERİM DÜŞTÜ MÜ? İklimdeki değişimlere dair gözlemleri sorulan çiftçilerin yüzde 74’ü kuraklığın sıklaştığını, yüzde 45’i yağış miktarında, yüzde 28’i yağmur zamanında değişiklik olduğunu, yüzde 25’i de sıcaklıkların arttığını belirtti. Çiftçilerin yüzde 97’si iklim olaylarından dolayı hasat ve verimde düşüş yaşadıklarını belirtti.

YARDIM/EĞİTİM ALDINIZ MI? “Yaşanan doğa olayları sonrasında yardım, ya da maddi destek aldınız mı?” sorusuna çiftçilerin yüzde 89’u “hayır” yanıtını verdi. Olumsuz iklim etkilerini azaltmaya yönelik herhangi bir eğitim alan, ya da bilgilendirme toplantısına katılanların sayısı ise sadece yüzde 8’de kaldı. Çiftçilere son 12 ayda iklim değişikliği konusunda kimlerle görüştükleri sorulduğunda yüzde 25 ilçe ziraat müdürlüğü, yüzde 35 ziraat mühendisi, yüzde 41 tohum şirketi/zirai ilaç şirketi, yüzde 4 üniversiteden akademisyenler yanıtını verdi.

KENDİNİZ NE GİBİ ÖNLEMLER ALIYORSUNUZ? Anket çalışması, çiftçilerin yüzde 87’sinin iklim değişikliğine uyum için kendi çabalarıyla önemli adımlar attığını ortaya koydu. Buna göre, tohum ve gübre bileşimi ve türünde değişiklik yapanların oranı yüzde 71 iken, ekim ve hasat zamanında değişime gidenlerin oranı yüzde 64, doğrudan ekim, damla sulama tekniklerine geçenlerin oranı yüzde 47 ve ürün ve gelir çeşitlendirmesine gidenlerin oranı ise yüzde 43.

DEĞİŞİKLİK VERİMİ ARTIRDI MI? Rapora göre, evet. Çiftçilerin uyum çalışmaları, verim kayıplarını önemli derecede azalttığı gibi, Özellikle tohum çeşidi değişikliği buğday verimini yüzde 30 artırdı.

Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kıztepe’de kuruyup çatlayan toprak, Anadolu coğrafyasında giderek yaygınlaşan bir eğilime de işaret ediyor. Fotoğraf: TURGUT TARHAN

TEK ÇARE, DOĞA TEMELLİ ONARICI TARIM

Permakültür uygulamaları, ata tohumları, organik tarıma geçiş… Son dönemde öne çıkan doğal üretim biçimleri iklim değişikliği etkilerini azaltabilir mi? Barış Karapınar, küresel ve yerel ölçekte gıda sistemlerinin hızla dönüştürülmesine  ereksinim olduğunu, bu dönüşümün parçası olarak da doğa temelli onarıcı tarım, organik tarım ve diğer doğa dostu tarımsal yöntemlerin bir gereklilik olduğunu söylüyor.

“Covid-19 süreci, iyi işleyen ve sürdürülebilir bir küresel gıda sisteminin önemini ortaya koydu. Yoksulluk, eşitsizlik, kaynaklara erişim engelleri nedeniyle bir milyar kişi yeterli gıdaya erişimi sağlayamıyor. Geri kalan nüfusun, günlük besin ihtiyacının çok ötesinde aşırı gıda tüketimi, gıda sistemini doğal habitatlardan sürekli olarak daha fazla alanı istila etmeye zorluyor. Endüstriyel tarım ve hayvancılık tarafından yönlendirilen küresel gıda sistemi, hayati ekosistemler pahasına asimetrik şekilde büyüyor. Sürdürülebilir olmayan üretim ve tedarik, ekosistemler üzerinde – toprak, su, ormanlar ve biyoçeşitlilik dahil- geniş çaplı bir bozulmaya yol açıyor.” 

Gıda sistemimiz, gezegenin kaldırabileceği sınırların oldukça ötesine geçmiş durumda. Doç. Dr. Karapınar’a göre, tüm sistemi yeniden yapılandırmak en önemli önceliklerimizden olmalı. Ama “Tüketim alışkanlıklarımız da değişmeli” diyor. “Beslenme şekli ve gıda zincirlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmamız ve bunun için beslenme alışkanlıklarımızı vejetaryen beslenme ve bitki bazlı protein içeren gıdalara geçecek şekilde hızla değiştirmemiz gerekiyor. Fazla gıda tüketimi yerine sağlıklı bir hayat için gereken mikro ve makro besinlerle ilişkili beslenme kalitesini önceliklendirmeliyiz. Gıdada israf ve kaybı en az yüzde 50 azaltmalıyız.”

Peki, gıda sistemimizi yeniden kurabilir miyiz? Bunun için kamu ve özel sektör yatırımlarını içeren geniş çaplı finansal kaynaklar hızla harekete geçirilmesi gerektiğini söylüyor. “21’inci yüzyılın tarım ve gıda dönüşümünü başlatmamız gerek!”

PEKİ, NE YAPMALI?

“İklim Değişikliği Etkisi Altında Tarımsal Arzın Sürdürülebilirliği Raporu”ndan öneriler:

1. Tarımda iklim değişikliğine uyum seferberliğine geçilmeli.
2. İklim değişikliğine uyum fonu kurulmalı.
3. Tarımda İklim Değişikliği Araştırma ve Uygulama Enstitüsü kurulmalı.
4. Düşük gelirli çiftçi ve ihracat merkezli iklime uyum destekleri sağlanmalı.
5. Organik tarım ve diğer doğa dostu yöntemlerin tüm tarım topraklarının yüzde 10 ve üzerinde uygulanması hedefi konulmalı.
6. Yüzde 100 basınçlı sulamaya geçilmeli.
7. İklim bazlı dinamik tarımsal sigorta yaygınlaştırılmalı.
8. Risk-yönetim odaklı uluslararası ticaret politikaları geliştirilmeli.
9. Çiftçiler, çocuklar ve gençler kısa ve uzun soluklu eğitimlerle desteklenmeli.

ATLAS · KASIM 2020

ATLAS KASIM 2020 SAYISINI SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap