Anasayfa Gündem Haliç’in Kuleleri

Haliç’in Kuleleri

Gündeme geldiği 1995’ten beri özellikle tarihi yarımada ve Süleymaniye Camii’nin görünümüne olumsuz etkisiyle eleştirilen Haliç Metro Köprüsü açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş’ın ifadesine göre bu açılış bir “mücadelenin” kazanılmasıydı.

Haber: Gökhan Tan
Atlas Mart 2014/SAYI:252

İstanbul Metrosu’nun tarihi yarımada ile bağlantısını sağlayan Haliç Metro Köprüsü, 15 Şubat 2014’te açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Kadir Topbaş, “Haliç Metro Köprüsü uzun bir hikâye ama hamdolsun bugün mutlu sona ulaştık” diye başladığı açılış konuşmasında, “kaybedilen” 19 yılın ekonomik karşılığının belki de birkaç köprüye bedel olduğunu belirterek şöyle devam etti:

“Bizi UNESCO’ya şikâyet edenlerle mücadele ettik. Bugüne geldik. Bu köprü bir teknoloji harikası ve dünyada ilk olan uygulamalara sahip. En zarif ve narin tabyalarıyla bir mühendislik harikası. 90 derece açılabilen bu köprü bu özellikleriyle dünyada bir ilk.”

Atlas, söz konusu süreçte, Başkan Topbaş’ın bahsettiği gibi UNESCO’ya olmasa da, köprüden “şikâyet edenler” arasında yer aldı; gazetecilik sorumluluğunu yerine getirmeye çabaladı ve somut gerekçelerle köprüye karşı çıkan, en azından “bir başka köprü mümkün” diyenlere sayfalarını ayırdı. Onlar, sesini en başta projenin sahibi İBB ve başkanına duyurabilmek için mücadele ederken, kendi ifadesine göre Topbaş da onlarla mücadele etti. Açılış konuşmalarından da anlaşılabileceği gibi bu insanlar sanki metroya ya da toplu taşımaya karşı gibi gösterildi. Köprünün hizmete açılmasıyla görünen o ki bu mücadeleyi, “karşı” tarafın sesini duymamaktaki ısrarıyla belediye kazandı.

Temel itiraz, bu köprüyle birlikte tarihi yarımadanın ve dünyaya mal olmuş başyapıt Süleymaniye Camii ve külliyesinin görünümünün engelleneceği konusunda yoğunlaşıyordu. Ancak Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan İstanbul’un belediyesi, kültür varlıklarını etkilemesi kaçınılmaz olan proje hakkında UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi’ne haber vermemişti. İBB’nin bu sorumluluğu yerine getirmemesi, Topbaş’a göre bir “şikâyete” dönüşünce İstanbul, 1985’ten beri yer aldığı bu listenin dışında kalabileceği uyarıları aldı. Köprünün tarihi yarımada ve Süleymaniye Camii’ne olumsuz etkisi komitenin, 2006’dan itibaren dokuz raporuna da uyarı olarak yansıdı.
Metro köprüsü, komitenin 5 Temmuz 2013 tarihli son kararında şöyle yer aldı. “Komite, yetkili otoritenin, tasarımını iyileştirmek ve tarihi manzaraya ilişkin ihlali azaltmak için Haliç Köprüsü üzerindeki çalışmaları bir yıllığına askıya alma yaklaşımını ve çeşitli yolları göz önünde bulundurduğunu kabul etmekte, ancak her ne kadar yapılan düzenlemelerin orijinal tasarımı sadeleştirmiş olduğuna kanaat etse de köprünün tarihi yarımadanın manzarasını ve arazinin Seçkin Evrensel Değerine ilişkin bazı özelliklerini aktarabilme kapasitesini olumsuz etkilediğini düşünmektedir.”

Bu son derece diplomatik metinden de anlaşılabileceği üzere projede yapılan tadilatlara rağmen (örneğin, köprünün ayakları üzerinde yükselen 82 metrelik kuleler önce 65 ve daha sonra 55 metreye düşürüldü) UNESCO ikna olmamış. Gelgelelim köprü açıldığına ve İstanbul hâlâ bir yaptırıma uğramadığına göre İBB, “mücadeleyi” UNESCO’yu memnun etmeden de “kazanabiliyormuş.” Demek ki “şikâyet” karşısında İBB’nin yapabileceği bir şeyler de varmış. Her şeye rağmen o “şikâyet” de İstanbul’un tarihi mirasını korumaya yeterli gelmeyebiliyormuş.

Başkan Topbaş’ın “en zarif ve narin tabyalarıyla bir mühendislik harikası” olarak tanımladığı köprü teknik açılardan da, bu yazıya sığması mümkün olmayan eleştirilere uğradı; (“İstanbul’a Bedel Bir Köprü”, Atlas, Ağustos 2010, Sayı: 209). Ancak İBB ve Başkan Topbaş, bu eleştirilere karşı da kapalıydı. Proje uzmanlarla, kamuoyuyla paylaşılmadı. Mevcut tasarımın “verili koşullara” bağlı olduğu söylenmekle yetinildi. Belki de en büyük sorun zaten teknik, kültürel, mimari, hemen her eleştiriyi bu torba cevapla, “siyasidir” diyerek karşılamakta.

İtiraz ve eleştirilere rağmen tamamlanan köprünün Haliç, tarihi yarımada ve Süleymaniye’ye ne ettiğini anlayabilmek için diplomatik metinlere de ihtiyaç yok elbette. Bu sayfadaki fotoğraflar, özellikle de Unkapanı Köprüsü’nün Azapkapı ayağından çekilen fotoğraflar, sürecin ve mevcut durumun birer belgesi. Atlas, “şikâyetini” kendi lisanıyla, fotoğraflarla bugüne not düşüyor.

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap