Japonya’da, 9 büyüklüğündeki depremin tetiklediği tsunaminin yol açtığı nükleer felaketin üzerinden dokuz yıl geçti. Bugün Fukuşima, mevcut teknolojinin yetersiz kaldığı bir dizi sorun, bir azalıp bir yükselen radyasyon seviyeleri ve tanklar dolusu radyoaktif suyla baş başa. Nükleer yakıtın reaktörden çıkarılabilmesi için en iyimser tahminler, 2040 ve 2050 yılları.
Fukuşima Daiichi nükleer tesisine her gün 4 ila 5 bin kişi giriyor. Çoğu, Tokyo Elektrik Kurumu (TEPCO) çalışanı ve taşeronları. İşçiler, yeni su tanklarının kurulumundan vinç sökümlerine kadar farklı alanlarda görev alıyor. Fukuşima Daiichi’de öncelikli iş, radyoaktif temizlik ve imha işlemi. Ama bu, yazıldığı kadar kolay değil elbette.
“Sarı bölge” olarak sınıflandırılan kontrol odasına girerken, koruyucu kıyafet, üç çift eldiven, üç çift çorap, bot ve tüm yüz maskesi ile baret takmak gerekiyor. Bunların radyasyona karşı koruyucu etkisi yok, ama radyoaktif tozların vücuda girmesi ve kıyafetlere bulaşmasını kısıtlamak için bir önlem niteliğinde.
Fukuşima’nın haki yeşili kontrol odası, izleyenlerin aklına hemen Çernobil dizisini getirecektir. 1970’lerden kalma ekipman, şu anda kullanılamaz halde. Teknisyenlerin kaza anındaki nafile çabalarının yazılı olduğu hesap kâğıtları da kontrol odasının duvarlarında duruyor.
Fukuşima’nın bazı reaktörleri kaza anında hidrojen patlaması sebebiyle tamamen yok oldu. Geriye kalanların tabanında ise erimiş nükleer yakıt bulunuyor. Bu ölümcül noktaya sadece robotla erişiliyor. Yakıtın tamamen çıkarılması aşırı hassas bir prosedür. 2021’e kadar test edilmesi bile beklenmiyor. 2040 ve 2050’ye ise iyimser tahminler olarak bakılıyor.
YERALTINA BUZ DUVARI
Fukuşima’ya dair en büyük problemlerden biri, çevredeki dağlardan tesise sızan ve çok yüksek miktarda radyasyona maruz kalan kaynak suları. Bu suların akış yönünü değiştirmek için birkaç yıl önce yüksek maliyetli bir çözüm bulundu: Yeraltında, 1.5 km uzunluğunda, 1 metre kalınlığında ve 30 metre derinlikte bir buz duvarı örüldü. Toprağın dondurulmasıyla yaratılan bu pahalı duvar, kaynak sularının tesise girmesini bir ölçüde sınırlasa da sızıntılarla gündeme geliyor.
Diğer yandan da nükleer reaktörleri soğutmak için suya ihtiyaç var. Günde 170 bin litre su (yağmur suyu dahil), yüksek dozda radyasyona maruz kaldığı için kullanılmaz hale geliyor. Kontamine sular, ALPS adı verilen bir filtre sisteminden geçirilse de trityum bir türlü yok edilemiyor.
Halihazırda tesiste 1 milyon ton kontamine su, yaklaşık bin tankta muhafaza ediliyor. Ancak depolar 2022’de tamamen dolmuş olacak.
Çevre örgütü Greenpeace, daha ileri bir filtreleme teknolojisi bulunana dek bu tehlikeli suların depolanmaya devam etmesini savunuyor. Diğer seçenekler korkutucu: Suyun buharlaştırılması, ya da denize tahliye edilmesi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na göre bunlar uygulanabilir yöntemler. Balıkçılar ve çiftçiler ise bu seçeneklere şiddetle karşı çıkıyor. Temizlik kolay bitmeyecek.
Greenpeace: “Normale döndük miti gerçek değil”
Greenpeace Japonya, Fukuşima eyaletinin bazı noktalarında önceki yıllardan daha yüksek seviyede radyasyon saptadı. Bu duruma neden olarak, 2019’da meydana gelen iki tayfunun dağlık bölgedeki radyoaktif sezyumu eyalete sürüklemesi gösteriliyor. No 19 ve 21 olarak adlandırılan iki tayfun, Japonya’ya çok miktarda yağmur yağmasına neden olmuştu. Şiddetli yağışlar dağlık ormanlardaki radyasyonu nehir yoluyla yayıyor. Greenpeace araştırması, Fukuşima’daki girişe kapalı alan ile kentte yaşamın devam ettiği bölgelerde, özellikle de radyasyon seviyesinin yüksek olduğu bilinen noktalarda gerçekleştirildi. Örgütün Japonya enerji sözcüsü Kazue Suzuki’ye göre araştırma, “Fukuşima’da normale döndük” mitinin gerçek olmadığını ortaya koyuyor.
ATLAS NİSAN 2020