Hemşinliler, kökenleri ne olursa olsun, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın ilginç topluluklarından biri. Rize’nin güneyinde, Fırtına Havzası’ndaki vadi ve yaylalara 8. yüzyılda yerleştikleri düşünülüyor. Tarihleri boyunca yaşadıkları maceralardan, kurdukları ilişkilerden ve bulundukları coğrafyadan kendilerine has, biricik bir kültür ve kimlik yarattılar. Artvin’deki Doğu Hemşinliler dillerini, Rize’deki Batı Hemşinliler geleneksel kültürlerini korumuş görünüyor.
Yazı: Mustafa Alp Dağıstanlı / Fotoğraflar: Umut Kaçar
Yolun gittiği son yer olan Trovit Yaylası’nda minibüsten indiğimizde çıkmamız gereken dimdik aşıt karşımızdaydı. Beş kişiydik. İçimizden biri, tırmanacağımız sırta bir daha baktı ve geri dönmek istedi. Zar zor ikna ettik.
Sırta çıktığımızda yolun zor kısmını tüketmiştik; buradan Palovit Yaylası’na inecek ve Palovit Vadisi boyunca akan berrak suyla beraber yokuş aşağı yürüyecektik. Bütün bu yaylalar Rize’ye bağlı Çamlıhemşin sınırları içindeydi.
Yıl 1993’tü, Ağustos ortasıydı. Çamlıhemşinli arkadaşımız Mehmet Demirci’yle beraber onların yaylası Amlakit’e gidiyorduk. Şimdi arabalarla ulaşılan ve şu sıra fiyakalı “yeşil yol” adıyla tabiatı yırtarak birbirine bağlanmak istenen yaylalara çıkmak için yürümekten başka yol yoktu.
Toplam dört saatlik yürüyüşle Amlakit’e varmıştık ki, evler başlamadan hemen önceki küçük bir düzlükte kadınlı erkekli bir horon yaylanın nasıl şenlendiğini haber vermişti. Bizi de horona davet ettiler ve tulum coşkuyu azdırdı. Böylece, Hemşinlilerin Vartevor yayla şenliğinin içinde bulduk kendimizi.
Orman kuşağına yakın olduğu için Amlakit’te evler ahşaptır; Palovit, Samistal, Kavrun gibi daha yüksek yaylalardaki taş evlerin tersine… Amlakit’te ve öbür yaylalarda elektrik de yoktu. Mehmet gayet becerikli biridir, kendi kurduğu basit bir düzenekle ortada akan küçük dereden kendi evleri için elektrik üretiyordu.
Akşam yemeğini Mehmetler’de yedik ama yatmak için yaylanın ahşap kahvesinin üst katındaki odalara yerleştik. Hava yeni kararmış, yayla ahalisi kahveye doğru akmaya başlamıştı. Tulum ısınma-ısındırma cilveleri yapıyordu ve birden silahlar patlamaya başladı. Havaya sıkan sıkana… “Yukarıdayız, dikkat” diye bağrışmalarımız nafileydi; kendimizi hemen aşağı attık biz de.
Horon bu sefer kahvenin geniş sayılabilecek mekânında dönüyordu. Bir de, gündüzkinin aksine, kadınlar horona girmiyor, horon halkasının ortasında (buraya “maşallah dibi” diyorlar), kimileri de duvar dibindeki sandalyelerde oturuyor, alkış tutuyordu. Horon saatlerce sürdü.
Ertesi sabah, kahvaltıdan sonra neredeyse bütün yayla halkı seferber oldu. Amlakit’in bir yaylası daha var aslında: Kotençur. Daha yüksek bir yayla. Vadinin batı yamacına çıkmak gerekiyor oraya gitmek için. Küçük gruplar halinde yola çıkıldı. Bir 15 dakika kadar yürüyüp yamaçta yükselmeye başlamıştık ki, Mehmet mola verdi: “İşte bir puğar!” Yani küçük bir pınar. Adet gereğince, puğarda oturup mola veriliyor.
Kalktık, fakat daha 10 dakika bile gitmemiştik ki, yine bir puğara rastladık; hadii, yine otur… Bir baktım, bütün yamaç bizim gibi oturup puğar molası veren öbek öbek insanlarla dolu…
Kotençur daha havadar bir yayla, ama o zaman bile sadece iki evde hayat vardı; gerisi metruktu. Yaylanın üstündeki sırt, koca kayalarla bezeli güzel bir düzlüktü ve bir de göl vardı; suyu, yamaç aşağı akıp yaylaya gelmeden yayılarak süzülüyordu…
Akşam yine horon, yine tulum… Ertesi gün yine.
Hemşinlilerin sadece bazı yaylalarda sürdürdüğü bir de Hodoç şenliği var ama Vartevor, Hemşin yaylalarının neredeyse tamamına yayılan bir etkinlik. Yazı yaylada geçirenlerin yanı sıra, köylerde kalıp kış hazırlıklarıyla meşgul olanlar da sırf Vartevor için yaylalarına çıkıyor. Şenlik bitince de hep beraber iniliyor.
Kaçkar Dağları’nın eteklerine yayılan vadilerle ve derelerle yarılan, ana hattını Fırtına Vadisi’nin oluşturduğu işte bu coğrafya Hemşinlilerin “seçilmiş” yurdu. Buraya gelip en ilginç ve gizemli etnik gruplardan birini oluşturmuş Hemşinliler.
FIRTINA HAVZASI’NA GÖÇ
Peki, nereden gelmişler? Bu konuda birçok varsayım var. En iyisi bu çetrefil hikâyeyi genel hatlarıyla özetleyelim: Araplar 7. yüzyıl ortasında Ermenistan’ı istila etmiş ve Kuzey Kafkasya’ya doğru yayılmıştı. Ermenistan’daki Arap valisi 8. yüzyıl sonuna doğru, baskıcı ve şedid politikalarına zaten ağır olan vergi yükünü daha da arttırmayı ekleyince, Prens Shapuh Amatuni ve oğlu Hamam önderliğindeki kalabalık bir grup Ermeni, 789-90’da Aragatsotn kantonundaki yurtları Oshakan’dan göçüyor. (Bunların 12 bin kişi oldukları rivayet ediliyor ama gerçek tarihçiler bu sayının, istatistiki bir veri olmadığını, göçen nüfusun çokluğunu belirtmek için sembolik bir anlam taşıdığını söylüyor.) Bugünkü Ardahan’ın ilçesi Göle’ye geliyorlar ama Arap birlikleri de peşlerinde. Bunun üzerine Bizans hâkimiyetindeki Pontus bölgesine yöneliyorlar. Bizans İmparatoru VI. Konstantin, onları Fırtına Havzası diyebileceğimiz bölgeye yerleştiriyor…
Fotoğraf: Arifoğlu Konağı, Hemşinlilerin yoğun olarak bulunduğu Rize Çamlıhemşin’in Çinçiva (Şenyuva) köyünün batı yamacında. Diğerleri gibi bu görkemli konağın da sorunu, vâris sayısının artmış olması; bu yüzden paylaşılması zor ve değerlendirilmesi de kimi zaman imkânsız olabiliyor. Arifoğlu Konağı’nda birkaç akraba aile ilkbahardan sonbahar sonuna kadar yaşıyor.
Atlas Eylül 2015 / Sayı 270