Anasayfa Atlas Rotaları YANGINDAN BİR YIL SONRA MARMARİS: Ormandan kalan

YANGINDAN BİR YIL SONRA MARMARİS: Ormandan kalan

Harika Pelin Şengül

Atlas’tan Tevfik Taş ve fotomuhabiri Tolga İldun, bundan iki yıl önce Marmaris’i neredeyse adım adım dolaşmıştı. O yeşil derya artık zift rengi. Aynı ekip, 2021 yangınlarında yaklaşık 13 bin hektarı yanan Marmaris’e gitti ve o cehennem gibi yazı Marmarislilerden dinledi.

YAZI: TEVFİK TAŞ – FOTOĞRAFLAR: TOLGA İLDUN

Sabah. Marmaris kıyılarında kayaların, kumların, boşlukların renkleri havadan ve denizden gelen ışıkla andan ana değişiyor. Bu kıyılardaki ormanlar, çok yakın zamanlara kadar ikiye ayrılırdı: İnsanın yürüyerek ya da herhangi bir araçla erişebildiği ve insanın ayağının erişemediği… Bu kıyıların bütün ormanları şimdi yangınların eriştiği ve yangınların henüz erişemediği “çok az alan” sözü eklenerek ikiye ayrılıyor.

Yangınlarda büyük zarar gören ormanlar her şeye rağmen kendilerini yenilemeye çalışıyor. Yanan alanların kömür karasına inat çiçek açan türlü bitkiden biri de gülhatmi. Ağaçların tekrar yetişmesiyse on yıllar alacak.

Muğla Marmaris’e bağlı Bayır ile Osmaniye köyleri arasında yanmış (ya da belki yakılmış) ormanların içindeyim. Yerden göğe uzanan, milyonlarca, milyonlarca zift sütununun arasındayım. Her biri yaklaşık 20 ile 35 metre uzunluğunda milyonlarda yanık mızrak… Kutsal kitapların cezalandırma sözleri devasalaştırılarak yaratılmış bir cehennemden artakalana bakıyorum.

Ormandan söz eden kaynakların ortaklaştıkları tanım özetle şöyledir: Belirli yükseklikteki ve büyüklükteki çeşitli ağaçlar, çalılar, otsu bitkiler, mantarlar, mikroorganizmalar, böcekler ve hayvanlar bütününü bir arada barındıran toprak parçasında, genellikle doğal yollardan oluşmuş kara ekosistemi. Bunların tümünün yanık evrenindeyim.

2019-2022 – Tolga İldun, 2019 ve 2022’de çektiği iki fotoğrafı kıyaslıyor: “Sık ormanların arasından zorlukla bulduğum bir aralıktan çektiğim Turunç manzarası… Bugün ise aynı noktadan bakınca beyaz bulutlar kararıp yere inmiş görünüyor. Tıpkı Marmaris’in diğer bölgelerinde olduğu gibi…”

Biliyorum, orman aynı zamanda yangın demektir. Doğanın dengesinde ve işleyişinde var bu. Yıldırım düşer ve orman yanar. İnsan gibidir orman, nasıl değişik nedenlerle ateşimiz çıkar ve kendimizi cayır cayır yanar hissedersek kuraklıkla, iklimsel değişikliklerle doğanın ateşi çıktığında da ormanlar yanabiliyor. Biliyorum. Bilimsel veriler, Akdeniz orman ekosisteminin milyonlarca yıldan beri yangınlarla evrimleştiğini söylüyor; yangınlar, ne kadar büyük ve korkutucu olurlarsa olsunlar, Akdeniz ormanları için bir tehdit değil, tam tersine onların ekolojisinin bir parçasıdır.

Fakat bütün doğa tarihi ve bu bilimsel doğrular, ormanların, doğanın kendi haline bırakıldığı işleyişlerle, zamanlarla bağıntılıdır. Oysa günümüzde insanların bir kısmının ormanlarla arası bozuk. O insanlar, ormanların yerine koyacaklarıyla kârlarının zirvelere çıkacağını düşünüyor ve yakarak, yaktırarak ormanları yok ediyor, yaşamımızdan kovuyor. Yerine beton, para, kuraklık, yaşamsızlık getiriyor. Bu nedenle yazarken yanmış ama belki de yakılmış demekten kendimi alamıyorum. Karanlığın külleri içinde uğulduyorum. Marmaris’in bütün orman bölgeleri şimdi hızar ve balta çığlıkları, traktör ve insan sesleriyle çınlıyor. Yangın görmüş bölgelerdeki ağaçları önce kökten, sonra taşeronların uygun gördükleri boylarda keserek yol kenarlarına istifliyorlar. Bunlar kereste, odun ya da başka nesnelere dönüşecekler. Daha basit söylersek paraya…

“YANDIK AMA DÜNYAYA ANLATAMIYORUZ”

Halil Tekilli Adana’dan gelmiş. “Çoğu Afgan, Suriyeli göçmenlerle çalışıyoruz burada. Çadırlarda kalıyoruz. Bildiğiniz medeniyet denen dünyayla neredeyse bağımız yok” diyor. İnsanların yüzlerine bakıyorum. Suriye’nin, Afganistan’ın savaşından, bombasından, silahından, saldırganlığından kaçıp bu ormanlarda yaşam aramak! Bu nasıl bir yaşamdır?

Sesler duyuyorum, duyuyorum ama anlamıyorum. Bilim dünyası “ormanlar, biz insanlar henüz yokken, bizden milyonlarca yıl önce var oldu” diyor ve ekliyor: “Orman yangınları 420 ile 250 milyon yıllık bir tarihe sahiptir.” Lakin, o zamanlar ne insanlar, ne de yanmış ağaçları kesenler vardı. Şimdi, “orman kendini daha hızlı yenilesin de insanlık oksijensiz kalmasın” diye temizleniyor.

Bayır Köyü’nün muhtarı Arslan Eraslan, kahvede başka kentlerden gelmişlerin, turistlerin, gezginlerin duymasını istercesine yüksek sesle konuşuyor: “İnsanoğlu içinin yanmasını şimdiye kadar anlatamamıştır. Ancak içi yananlar karşısındakini anlayabilir. Biz şimdi öyleyiz. Yandık ama dünyaya anlatamıyoruz.”

Emekli ormancı Mehmet Kaçmaz’ın sorusu irkiltiyor beni: “Şimdi bu yanmış ağaç kesim işinde, salt Marmaris bölgesindekini konuştuğumuzda, İstanbul’un, Ankara’nın bütçesinden daha fazla para döndüğü söyleniyor. Bu kesim işini, satışını özel işletmeler yapıyor. Bu şirketler mesela Orman Bakanlığı’ndan ihaleyle 1 liraya aldığı ağacın metreküpünü dışarıya 15’e, 25’e satıyor. Bu kadar parayı gören, bu tadı alan adamların yaşayan ormanlara dost olması mümkün mü?”

Çadırı, Marmaris Yangın Gözetleme Kulesi’nin aşağısındaki düzlüğe kuruyoruz. Geceyi beklemiyor yanmış orman, akşam alacasıyla büyüyor karanlığı. Gece boyutsuz bir kütle. Yanımızda yüksek gerilim hattı direği var. Üstte teller bağlantı yerlerinden cızırdayıp duruyor. Bu cızırdayan teller var ya, işte bunlar birçok ormanın “faili meçhul” katilleridir.

Cumhuriyet’ten Tüncay Mollaveisoğlu’nun, Tarım Orman İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş’la yaptığı söyleşi bu bakımdan da önemli. “Ormanlarla ilgili yetkili kurumlar, 2021’de 200 bin hektar ormanı yok eden yangınların büyük çoğunluğunu kayıtlara ‘faili meçhul’ olarak geçti. Oysa pek çok yangın, enerji nakil hatlarındaki bakımsızlıktan kaynaklanmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri, enerji nakil hatlarındaki sözleşmeleri yok sayıyor, enerji şirketlerini koruyor. Nakil hatlarındaki bakımsızlığı defalarca bildirdik. Yangına neden olacak dedik. Dinlemediler” diyor Durmuş. O bunları söyler, ben bu satırları yazarken Datça ve Çeşme ormanları yanıyor.

Bu çalışma boyunca bizi dağ bayır dolaştıran, bütün bu yangın yerlerine bizimle yeniden girip çıkan Hüseyin Ergin’le buluşuyoruz sabahleyin. Ergin, Marmaris Belediyesi’nde zabıta olduğu için bölgenin girdisini çıktısını iyi biliyor ve bu bize çok zaman kazandırıyor.

Yangın kulesinin olduğu tepeden bakıyorum ormanlara. Biz, çoğunluğu herhangi bir ütopyaya sahip olmayan insanların yarattığı bir distopya, bu uçsuz bucaksız ormanlarda olanca vahşetiyle sergilenmiş. Kuru bir rüzgâr esiyor. Uğulduyor yangın ormanları. Nefti siyah. Uğulduyorum.

Kumlubük’te işletme sahibi Süleyman Tuna, “Çadırları buraya kurun” diyor, “pek çok yere yakın olursunuz.” Arkamızda kocaman bir dut ağacı var. Bu ağaç kimi yaban domuzu ailelerinin beslenme kaynağı. Alacakaranlık basınca, çoluk çocuk toplanıp dut yemeye geliyorlar. Yok kimseye bir zararları. Siz açıkta yiyecek bırakmazsanız, bakmazlar bile size. Kendi alemleri yetiyor onlara. Pebble adlı işletmenin çalışanları da tanıdıktan, ahbaptan sayıyor onları. Süleyman Bey, “Siz o yangın günlerinde görecektiniz buraları. İnsanlar helak halde burada şezlonglarda sabahlıyordu. Hiçbir insanın yüzü kendi yüzü değildi. Hepimiz yüzümüzü, bakışımızı kaybetmiştik” diyor.

KONUNUN TAMAMI ATLAS’IN AĞUSTOS SAYISINDA. ALMAK İÇİN TIKLAYIN!

Benzer Yazılarımız

Yorum Yap