Endonezya’nın Sulawesi Adası dünyanın en çarpıcı sualtı cennetinin, Mercan Üçgeni olarak adlandırılan bölgenin kalbinde yer alıyor. Bulut halinde dolanan balık sürüleri, gökkuşağının her rengine bürünmüş süngerleri, mercan resifleri, bembeyaz kumsalları, geleneksel hayatın hüküm sürdüğü kasabaları ile bir hayal adası. Atlas, Sulawesi’nin güney ucundaki Bira’da dünyanın en eski teknelerini yapmaya devam eden insanlara konuk oldu, mercan gezegeninin derinliklerine daldı.
Yazı ve Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Geleneklerin kaybolmadığı bir kıyıya gidiyoruz. Makassar Havaalanı’ndan altı saat süren bir yolculuk. Daracık bir yol. Bitmek tükenmek bilmeyen bir trafik. Sulawesi’nin güneydoğu ucundaki Bira’ya. Buraya en son 17 yıl önce gelmiştim. İki saat bile sürmemişti yol o zaman. Küreselleşmeden herkes nasibini alıyor. İnsan nüfusu artıyor, arabalar da beraberinde. Daha fazla tüketim daha fazla mal gerektiriyor ama yol aynı yol.
O zamanlar benim gibi yolunu kaybetmiş birkaç kişinin geldiği dünyalar güzeli Bira’da birbirinden lüks oteller, pansiyonlar, restoranlar türemiş. Evet, Bira çağa ayak uydurmuş bu görüntüsüyle. Dünyanın en güzel kumsallarından birisine akın akın geliyor insanlar. Aslında insanları çeken sadece kumsal değil, kumsalın biraz ilerisinde başlayan nehir gibi akıntıların altındaki mercan resifleri de var. Turizm anlayışları neyse ki bizimkinden farklı. İki katlı hiçbir binaya izin verilmemiş. Tek katlı şirin yapılar yeşilliklerin arasında kayboluyor. Peki, turizm bölgenin kaderini değiştirmiş mi? Evet, yüzlerce insan çalışıyor, tehdit edilen bir kaynak yok; en azından şimdilik. Resifleri iyi koruyabildikleri sürece altın yumurtlayan tavuk yaşamaya devam edecek.
Buraya esas gelme nedenimiz Bira’nın değişmeyen yüzüne bakmak. Dünyanın en eski geleneksel teknelerinin yapıldığı kıyılar burası. Dev hindistancevizi ağaçlarının altındaki küçük tersanelerde Sulawesi’nin benzersiz ağaçlarından tekneler yapılıyor. Etrafta ne bir otel ne bir turistik tesis. Kilometrelerce uzanan bembeyaz kumsalın bir ucu çekiç ve testere sesleriyle yankılanıyor. Birbirine geçme ahşap teknolojisini kullanan Biralılar yüzyıllardır Sulawesi ve etrafındaki tüccarların yük ve yolcu taşıdığı tekneleri yapıyorlar. Bugün ise kumsalda farklı bir dev var. Endonezya’nın en büyük ve lüks dalış teknelerinden birisi yapılıyor kumsalda. Yaptıkları en büyük tekne 35 metre olan Biralı tekne yapımcıları 60 metrelik bu tekneyi yaparken kendileri için önemli bir sınav veriyorlar. Teknenin sahibi Dominique’e “Neden Bira’yı seçtin, böyle bir tekne için riskli değil mi” diye soruyorum. “Bu sularda çalışacak, buralı olmasını istedim. Bu insanlar yapsın, Sulawesi’nin ağaçları kullanılsın diye düşündüm” şeklinde cevaplıyor. Teknenin kabuğu tamamen bitmiş durumda. Birkaç ay sonra okyanusa indirilecek ve tamamlanması için Tayland’a gidecek.
İnşaatın başında dedesi Türk olan Sırp mühendis İztok var. Kılı kırk yaran bir titizlikle çalışıyor ama Endonezyalıların geniş halleri onu biraz yıpratmış. Beş yıl İstanbul’da çalışmış, Endonezya’ya gelmeden önce. Kumsalın bittiği yerdeki uçurumun tepesinde bir ev yapmış, inanılmaz bir manzarası var. “Bundan sonrasında burada yaşamaya karar verdin demek” dediğimde, “Herkes cennete gitmeye uğraşıyor. Bundan daha güzeli var mı” diye cevaplıyor. Kafama takılan bir soruyu gidermek için yeniden Dominique’e soruyorum: “Tekne suya nasıl atılacak?” “En güzel kısmı o zaten, günde 50 santim insan gücüyle itilerek!” Görülmeye değer olacağı kesin. Tersanenin sahibi Hacı Refik bizi evine davet ediyor. Bira kasabası tersaneden uzakta ağaçlarla kaplı, kireçtaşı bir yamaçta okyanusa bakıyor. Hacı Refik’in evinin diğer bütün evler gibi ahşap olduğunu söylemeye gerek yok. İçerisi yerler, duvarlar hep tik ağacı kaplı. Tik mobilyalar ve masalar herhalde dünyanın diğer yerlerinde bir servet eder.
Duvarda Hacca gittiği zaman çektirdiği bir fotoğraf, Kâbe posteri ve evde koşuşturan küçük çocuklar. Gemi yapımcılığı Bira’nın ekonomisini uzun yıllardır ayakta tutuyor anlaşılan. Kasabanın girişinde büyük bir gemi heykeli var. Bu bölgede Müslümanlık Endonezya’nın diğer kesimlerine göre daha muhafazakâr. İlkokula giden küçücük kız çocuklarının bile başları kapalı. Geminin kabuğunun tamamlanması şerefine o gece teknenin altında büyük bir parti verilecek. Bütün taşeronlar, işçiler, aileleri katılacak. Akşam için hazırlıklara biz de yardım ediyoruz. Kumsala vardığımızda hayatımda gördüğüm en etkileyici partilerden birine tanık oluyorum. Onlarca kadın, pişen balıklar, sayısız değişik yemek, oradan oraya koşturan hamarat kızlar, erkekler. Şimdiye kadar gördüğüm en büyük karidesler ızgaralarda; mahi mahiler zerdeçal yapraklarının içerisinde pişerken, yayılan kokular çevreyi sarıyor. Dev bir orkinos parçalanıyor ızgara için; kalamarlar, salatalar ve en güzeli sürekli gülümseyen insanlar. Tabiat buralarda gerçekten çok cömert davranıyor.
Milyonlarca dolarlık bu tekne ve diğerleri dünyanın mercan krallığını, meraklılarına en iyi şartlarda sunmak için yarışıyor. Sulawesi “Mercan Üçgeni” olarak adlandırılan bölgenin kalbinde yer alıyor. Bu bölge dünyadaki mercan resiflerinin yüzde 35’ini barındırırken dünyanın hiçbir yerinde olmayan sualtı bitki ve hayvanlarına da ev sahipliği yapıyor. Okyanusların kesiştiği bu bölge dünyanın en aktif tektonik plakalarının üzerinde yer alıyor. 30 yıldır devam eden dalışlar ve araştırmalar habitatların haritalanması ve türlerin dağılımının ortaya çıkarılmasını sağlıyor. Bölgede çok sayıda endemik canlı (başka bir yerde bulunmayan) varlığının ispatı ve daha önemlisi yeni türlerin oluştuğunun bilimsel olarak gözlenmesi buraların öncelikli olarak korunması gerektiğini söylüyor insanlığa. Bu zenginliğin sağladığı ekosistem servisleri bölgede yaşayan 363 milyon insanın yaşamına etki ediyor.
Yaklaşık 120 milyon insanın geçim kaynağı ve yiyeceği birebir Mercan Üçgeni’ndeki denizel kaynaklardan sağlanıyor. Sadece Endonezya’daki nüfusun yüzde 70’inin tek protein kaynağını balık oluşturuyor. Mercan Üçgeni içerisindeki resiflerde yapılan balıkçılığın yıllık değerinin 2,4 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu rakama Çin’deki restoranlara ihraç edilen yıllık 800 milyon dolarlık canlı balık ile Amerika ve Avrupa’ya gönderilen yıllık 100 milyon dolarlık canlı akvaryum balığı ticareti de dâhil. Her yıl bölgede yapılan milyarlarca dolarlık dünyanın en büyük orkinos avcılığı ise bu rakama dâhil değil. Turizmin çığ gibi büyüdüğü alanda ise henüz ortaya çıkarılmış net bir rakam yok. Ama kıyaslamak gerekirse Mercan Üçgeni’ne çok uzakta olmayan Avustralya’nın Büyük Bariyer Resifi’nin yıllık turizm getirisi 1,6 milyar dolar.
Rotamız Sulawesi resiflerinin akıntılı sularında başlıyor. Sert mercanların delicesine rekabeti güneş gören bütün sığlıkları kıyasıya kaplamış. Daha güçlü zehri olanlar veya daha hızlı büyüyenler diğerlerine üstünlük sağlamış. Bulut halindeki kızbalıkları ve anthias sürüleri akıntıyla gelen yiyecekleri toplarken büyük bir balığın yaklaşmasıyla bir anda sert mercanların arasına saklanıp kayboluyorlar. Bu havadan gelen yiyecek olayı beni hep büyülemiştir. Keşke bizim de böyle bir besin kaynağımız olsa. Kırmızı dişli tetikbalıklarının üreme mevsimi. Binlercesi şov yaparcasına yüzüyorken petrol mavisi renkleri yanıp sönüyor. Nedense dişlerini görmem uzun bir süre almıştı geçmişte. Balık ağzı açık dolaşmıyor ki. Sonra şaşırmıştım, hakikaten de kırmızı dişliymiş diye. Derinliklere indikçe ışığın azalmasıyla omurgasızlar dünyası kendisini göstermeye başlıyor.
Sulawesi’nin özelliği ne diye sorulacak olursa; hiç kuşkusuz süngerler derim. Burası dünyanın sünger başkenti olmalı. İki metrelik boyuyla sanki heykel görünümündekilerden yine dev varil süngerlerine, duvarların karanlıklarındaki gökkuşağının her renginden farklı üst üste dallı, sarmaşık gibi, boru gibi olanlarına kadar seyretmeye doyamıyor insan. Dünyanın başka hiçbir yerinde böylesi bir sünger çeşitliliği yok. Süngerler teknik anlamda ölümsüz canlılar. Birisi onları yemediği veya yerinden çıkarmadığı sürece yaşıyorlar. Dünyada 20 binden fazla türü var ve hepsi zehirli. Buradakilerin zehirlerini hayal edemiyorum. Süngerlere detaylı bakınca milimetre boyutunda küçük sünger kopepodlarını görüyorum. Kimileri o kadar güzel desenlere sahipler ki, gözünüzü alamıyorsunuz. Bu güzellikleri daha iyi izlemek için mercekle dalmanın büyük yararı var. Büyük bir varil süngerin içerisinde saklanan orfozun kamuflajını bozuyorum. Sanki söylene söylene gidiyor gibi bakıyor.
Nereye gidersek gidelim suların sıcaklığı 29 derece. Bu çok yüksek bir ısı. Uzun yıllar bu sularda çalışırken hep üşüdüğümü hatırlarım. Sıcaklığın 23-24 derece olması gerekiyor. Arada bir arttığı olurdu ama yıllardır böyle olduğunu söylüyor rehberlerimiz. Bazı sert mercanlar bu ısıya dayanamayıp beyazlamışlar. Yakında ölmeye başlayacaklar tek tek. Diğer ölmeyen türleri anlayabilmek çok zor. Böylesi sıcak bir suda hayatta kalabilmek belirli bir süre haricinde imkânsız olarak biliniyor. Yaşama içgüdüsü bilim dünyasını şaşırtmaya devam ediyor. Şimdilik dayanıyorlar. Nerede koruma alanı olarak ilan edilmiş yerde dalıyorsak balıkların boyutu ve sayısı hemen artıyor. Yapılan bir araştırmada balıkların bunun farkında olduğu ortaya çıktı. Yani avlanma olmayan yeri öğrenip orada kalmaya çalışıyorlar. Sürüler halinde akıyor türler.
Güneydoğuya yönelen rotamızda güneş batışına karşı tepesinden dumanlar tüten Sangeang Adası ve yanardağının benzersiz silueti görünüyor. Yaklaştıkça boyutu insanı daha etkileyen yanardağın kükürt kokusu denizin üstünü kaplıyor. Sangeang, Endonezya’nın 130 aktif volkanından bir tanesi. On yıl öncesinde kuzey kıyılarında daldığımız inanılmaz resifler lavların altında kaybolmuş. Çamurla kaplanan dipten gaz kabarcıkları çıkıyor. Hemen yanındaki ölmüş mercanların üstü tıka basa küçük yumuşak mercanlarla dolmuş. Rengârenk bir omurgasız canlılar şöleni etrafta. Bu farklı canlılıkta lavların kompozisyonu içerisindeki bir şeylerin etkisi olmalı.
Yoksa yaşamaya can atacak bir ortam gibi değil ortalık. Her an ikinci bir lav akıntısı bu mercanları da öldürebilir. Sangeang’ın biraz güneyinde değişik bir coğrafyanın sınırları çiziliyor. Büyük Okyanus dev bir nehir gibi Hint Okyanusu’na akıyor. Asya’dan akan büyük nehirlerin getirdiği sularla Hint Okyanusu’ndan çok daha yüksek olan Büyük Okyanus aşağıya doğru akarken akıntının hızı birçok balığın bile karşı koyamayacağı bir hale geliyor. Komodo Adası’na çarpan sular adalar arasından aşağı kayıyor. Belki de Komodo ejderlerinin diğer büyük adalara daha sonradan geçemeyişine bu hiç bitmez akıntılar sebep olmuş olabilir. Yine aynı şekilde Sulawesi’den akıntılarla aşağı sürüklenen balıklar bu sularda varken Komodo etrafında görülebilen türler akıntı yüzünden kuzeye çıkamıyor olmalılar. Ateş Çemberi adı verilen bu adalar zincirinin hepsinin sualtında da su üstünde de ayrı bir coğrafyası var. Mercan Üçgeni her geçen gün keşfedilen yeni canlılar ve öğrenilen yeni dengelerle düşünülenden çok daha zengin olduğunu göstereceğe benziyor. Sürdürülebilir bir turizm ve korunan alanlar sadece burada yaşayan insanların değil, bu dünya mirası zenginlikleri koruyabilmek için çok önemli hedefler olarak yöneticilerin önünde duruyor.
ATLAS Şubat 2014/SAYI:251
Foto Galeri